
(Bazı karşılaşmalar..)
İki Gün Sonra
İşlerimi bitirmiş çocuklarımı tekrar aynı parka götürüyordum. Bu sefer Yiğit ile karşılaşmak istiyorum hem de karşılaşmaktan korkuyordum. Korkumun sebebi kendimi tutamayıp ağlarım diyeydi. Diğer türlü korkmuyordum. Arabayı açık otoparka bırakıp çocukları indirdim arabadan. Onlar koşarak parka giderken bende arabadan çantamı alıp arabayı kilitledim ve peşlerinden ilerledim. Geçen günkü banka oturup Can ve Canan'ı izlemeye başladım. Oradan oraya koşuşturuyor, kaydıraktan kayıyor salıncakta birbirlerini sallıyorlardı. İki kardeş çok güzel anlaşıyorlardı.
Onlar oynarken bende etrafa bakınmaya başladım. Geleceklerini tahmin etmezdim ama geliyorlardı. Bu sefer gözlerimi üstlerinden hiç çekmedim. Çocukları parka gittikleri gibi onlarda oturup sohbetlerine devam ettiler. Ellerimi bakın kenarına sabitleyip onları izlemeye başladım. Yiğit kadının omzuna elini atmış gülerek konuşuyorlardı. Kafamı yana eğip biraz daha baktım. Kadında gülerek ona bir şey anlatıyordu. O an anlamıştım. Bizi hatırlamıyordu. Bunu fark etmiştim ama kabullenmek zordu.
Kafamı aşağı eğip derin bir nefes aldım. Sırtımı tekrardan banka yaslayıp çantamdan telefonumu çıkardım. Telefonumdan Yalçın'ı aradım. Bir iki çalıştan sonra Yalçın'ın sesini duydum. "Efendim abla"
"Yalçın parka gel. Abin burada."
"Anladım yenge geliyorum." telefonu kapattım. Çocuklarıma dönüp onlara seslendim. "Can, Canan yanıma gelin." diye bağırdığımda ikisi de yanıma koşarak geldi. Can'ı sağ bacağıma Canan'ı sol bacağıma oturttum. Saçlarını sevip konuşmaya başladım. "Şimdi yavrularım sizden istediğim bir şey var. Yapacaksınız tamam mı?" İkisi de aynı anda kafalarını salladılar. "Birazdan amcanız gelecek ve siz ona baba diyeceksiniz." dediğimde Can konuştu. "Amcamıza baba mı diyeceğiz. Peki neden?" gülümseyip "Küçük bir oyun oynayacağız." oyunu duyunca ikisi de hevesli bir şekilde kafalarını salladılar. Onlara gülüp saçlarını öptüm. "Şimdi oyununuza devam edebilirsiniz." dediğimde ikisi de kucağımdan atlayarak tekrar oyunlarına döndüler. Bende tekrardan Yiğitlerin oturduğu banka döndüğümde bana baktıklarını fark ettim. Bir kaç saniye daha onlara baktığımda önüme döndüm. Tekrardan çocuklara döndüğümde birbirlerini kovalıyorlardı. "Dikkat edin düşeceksiniz." diyerek onlara seslendiğimde birbirlerini kovalamayı bırakmışlardı.
Yol tarafa yani sağ tarafa kafamı çevirdiğim zaman Yalçın'ın arabasını gördüm. Yiğitlerin oturduğu bank ise sol tarafta arkamda kalmışlardı.
Yalçın arabasını park edip yanımıza doğru yürümeye başladı. Ayağa kalkıp Yalçın'ın bana doğru gelmesini bekledim. Ona bakarken arkamda olan hareketlenme ile arkama döndüm. Yiğit tam arkamdaydı ve bana bakıyordu. "Gökçe" Dediğinde dilim tutulmuş gibi yüzüne bakıyordum. "Benim" diye bir kelime çıktı ağzımdan. "Tanımadın mı?"
"Tanımaz olur muyum hiç tanıdım tabi ama keşke tanımasaydım." dediğimde yüzü biraz düşmüştü. "Yanında ki çocuklar yeğenin mi?" diye sorduğunda "Yok kendi çocuklarım. Bizzat ben kendim doğurdum." dediğimde şaşırmıştı. Bende çocuklarıma dönüp gülümsedim. Yiğit'in sorduğu soru ile gülümseyip ona döndüm. "Babaları kim peki?"
"Arkamda, geliyor."
Yiğit arkama doğru baktığında bize doğru gelen kardeşini görünce öylece kalmıştı. Her şeyden haberi olan Yalçın ise gülümseyerek bize doğru geliyordu. Gözü yanımdaki abisine kayınca yüzündeki gülümse bir anda silindi, gözlerinde öfkenin pırıltıları belirdi. Yaklaştıkça gözlerindeki o sinir büyüyordu. Yanımdakilere hiç çaktırmadan koşup Yalçın'ın boynuna atladım. Elleri hemen belimi bulan Yalçın sorularını tek tek sıraladı.
"Bir şey yaptı mı sana Gökçe? Yoksa çocukları mı öğrenmiş?"
Ay darlık gelmişti ve kulağına yaklaşıp konuşmaya başladım. "Hiç bir şey yapmadı. Ayrıca bir şeyden haberi de yok. Sen sadece konuştuğumuz gibi yapıyorsun. Bana koca çocuklarıma da baba oluyorsun." kafasını sallayıp "Emriniz olur hanımefendi" demesiyle beni çevirmiş ve elimi tutup onlara karşı yürümüştü. Bu hareketine hiç şaşırmamıştım, rol yeteneği fazlaca vardı benim bal peteğimin. Gökçesi yerdi onu. Beraber yanlarına giderken Can ve Canan "Baba" diyerek bize doğru koşuyordu. Canan Yalçın'ın kucağına atlamış Can da elini tutmuştu.
Tam Yiğit'in karşısında durduğumuzda Yalçın ile birbirlerine sinirli bakışlar atıyordu. Bu ikisi bakışırken arkadan Yiğit'in yanındaki kadın gelir. Yalçın ise ikisine de karşı anlamsız bir bakış içindeydi. Bunu ona sonra da sorabilirdim. Yiğit gözlerini Yalçın'dan çekip bana dikmişti. Ağzından bir hayret nidası dökülürken gülmeye başladı. Gülmesine son verdiğinde Yalçın ile beni göstererek "Siz evlendiniz mi? Bu çocuklar sizin mi?" Dediğinde ben konuşacaktım ki Yalçın konuştu "Valla ne diyeyim sen gidince ben aldım Gökçeyi. Üstüne de iki çocuk yaptım." Dediğinde bende gülmemek için çaba sarf ederken konuşmaya katıldım. Resmen abisiyle dalga geçiyordu ve bu çok hoşuma gidiyordu. Bu sefer biraz da ben dalga geçeyim deyip konuşmaya başladım. "Üçüncüyü istiyoruz şimdi de size de tavsiye ederim." Deyip sustum.
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Resmen şuan bizi kardeşi ile birlikte sanıyordu. Ne kadar da güzeldi. İçime büyük bir su serpilmişti. O sırada ise Can'da Yalçın'ın kucağına çıkmış yanağını öpmüştü onunla birlikte Canan'da Yalçın'ın yanağını öpmüştü. Bu görüntüye gülümserken gözlerim Yiğit'in eline kaydı. Yumruk yapmış sıkıyordu. Gözlerimi yüzüne kaldırdığımda sadece çocuklara ve Yaman'a bakıyordu. Gözleri bana kayınca göz göze geldik. O anda ise tüm herkes gitmiş sadece biz kalmış gibiydik. Gözlerim her şeyi anlatıyordu ama o anlamak istemiyor ki hâlâ sinirli bakıyordu. Gözlerimi kaçırıp konuşmaya başladım. "Geç oldu artık biz gidelim." Deyip ilerlemeye başladık. Yaman ise arkasına dönüp "Bize de bekleriz, görüşmek üzere." Deyip önüne döndü. Tek kelime konuşmamıştık. Yüksek ihtimal arabada konuşacaktık.
Biraz daha yürüdükten sonra arabanın yanına geldik. Çocukları arka tarafa oturttuk. Ben ön tarafa Yalçın da şoför koltuğuna geçtiğinde araba çalıştı. Arkaya kısa bir göz attıktan sonra Yalçın ile konuşmaya başladım. "Yalçın bak bu duruma seni alet etmek istemezdim ama başka kimse de yoktu." çocuklar bizi dinliyordu farkındaydım ama bunu konuşmak zorundaydım. Yalçın kısa bir bakış attı bana sonra da dikiz aynasından çocuklara, tekrar bana baktığında ağzını araladı. "Hiç önemli değil. Farkında mısın? Bilmiyorum ama bu intikamı en çok ben istiyorum. Seni terk edip gitti ve 4 yıl sonra geri geldi." derin bir nefes alıp bana döndü. Yüzünde garip bir ifade oluştu. "Ama anlamadığım bir şey var ki" deyip tekrar önüne döndü.
Bu sefer ben ona dönüp merakla bir soru yönelttim. "Yanında ki kadını daha önce hiç gördün mü? Ya da bir yerden tanıyor musun? Çünkü gördüğünde bir şok oldun gibime geldi." Bu sefer bir iç çekmiş ve boşta olan eliyle anlını ovmuştu. "İşte anlamadığım konu da bu ya, neyse sonra derim." dediğinde ona dönüp "Neyi sonra diyeceksin."
"Boşver, kısa bir araştırma yapayım." dediğinde içime sinmese de kafamı onaylayan bir biçimde salladım.
Biz düşüncelere dalarken arkadan oğlumun sesi geldi. "Anne biz neden amcama baba dedik?" sonra da kızım konuştu. "O parktaki abi yüzünden mi?" Abi diye bahsettikleri adamın gerçek babaları olması dışında sorun yoktu. Ama şuan bilmelerine de gerek yoktu. Kafamı arka tarafa döndürüp "Şimdi çocuklar o parkta gördünüz abiyi bir daha görürseniz amcanıza baba diyeceksiniz. Diğer zamanlarda amcanıza amca diyebilirsiniz. Ama bir süre bu devam edecek." Derin bir nefes alıp ikisiyle de göz teması kurup "Çocuklar biliyorum yaşınıza göre sizden çok fazla şey istiyor olabilirim ama bana yardım etmeniz gerek." Çocuklar birbirine bakıp kafalarını olumlu anlamda salladılar ve gülümsediler. Bende gülümseyip önüme döndüm. "Akıllı bıdıklarım benim" deyip mutlulukla nefes aldım.
Araba durduğunda geldiğimizi fark ettim. Yalçın arabayı bahçeye park edince arabadan indik. Arka koltuklardan çocukları da indirip eve doğru yürüdük. Kapıyı çaldık. Nasıl olsa Mercan evdeydi. İçeriden koşma sesi geldi ve kapı açıldı. Bizi nefes nefese bir Mercan karşılamıştı. Karnını tutuyor ve iki büklüm olmuş, yüzünde acıyla bize bakıyordu.
Hemen içeri girip vestiyere çantamı ve ceketimi bırakıp onu kolundan tutup salona getirdim. Arkadan da Yalçın bağırıyordu. "Ne oldu? Ne olmuş Gökçe abla?" dediğinde bende hemen Mercan'a sormaya başladım. "Neyin var kuzum? Niye iki büklüm duruyorsun?" Gözlerime bakıp "Regl olmuşum yenge. Karnım ilk defa bu kadar şiddetli ağrıyor. Hiç ağrısı olan bir regl dönemi geçirmemiştim." Biraz daha yaklaşıp fısıldar gibi "Ped yok. Senin odana da baktım ama yok." Dediğinde kafamı sallayıp Yalçın'a seslendim. "Yalçın gel buraya." Koşarak gelen yalçınla gülümsedim.
Kız kardeşini canından çok seviyordu. "Ne oldu abla?" Yalçın'a dönüp yanına gittim. "Git markete ped al gel. Regl olmuş, ağrısı var." Yalçın kafasını sallayıp salondan çıktı. Bir iki dakikada da dış kapının açılıp kapanma sesi geldi. Arkama döndüğümde Mercan koltuğa yatmış cenin pozisyonunda kolları karnına sarılmış bir şekilde duruyordu.
Mutfağa gidip sıcak su torbasını doldurup yanına gittim. Karnına koyup kollarını ona sardırdım. Anlını öpüp konuşmaya başladım. "Bu sene sınav senen ya kuzum. Stres yaptın o yüzden bu kadar ağrıdı. Bana da aynısı oldu. Stresin geçtiği zaman düzelir korkma. Önemli bir şey olmamıştır. Sen biraz uyu, dinlen. Abin gelince uyandırırım." Kafasını sallayıp gözlerini yumdu ve kendini uykuya bıraktı.
Çocuklar yüksek ihtimal odadaydılar. Bende mutfağa geçip yemek yapmaya başladım. İlk bir güzel Tarhana çorbası yaptım. Yanına da musakka ile pilav. Tabi bir Rizeli olarak da turşu tavalısı yaptım. Hepimiz severdik bunu. Yemekler bittikten sonra ocağın altını kapatıp Yalçın'ın gelmesini bekledim. Gelince sofrayı kurardım.
Sandalyeye oturup telefonumu elime aldım. Canım nedense şarkı dinlemek istemişti. Her zaman ki çalma listemi açıp masaya koymuştum. Burnuma kokusu gelen turşu tavalısı ile geçmiş anılar etrafımı sarmıştı. Başlayan şarkı ise Hatıran Yeterdi. Şarkı arkada çalarken bende geçmişe dalmıştım.
" Rize 2018
Ailecek memlekete Rize'ye gelmiştik. Yanımızda Yiğit'te vardı. Eve geldiğimizde acıkmıştık. Çünkü araba ile gelmiştik. Yol boyunca memleket yemeklerini özlediğimiz için pek bir şey yememiştik. Abimler ikizleri alıp yengemle beraber odalarına çıkmıştı. İkizler daha bir yaşındaydı.
Bizde Yiğit ile odamıza çıkarken peşimizden gelen Zümrüt ile durmuş ona dönmüştük. Gözlerini bir kaç kez kırpıştırmış melül melül bize bakıyordu. Ne oldu dercesine kafa sallarken "Abla ben tek kalmayacağım değil mi? Korkarım çünkü.." Kafamı Yiğit'e döndürüp ne yapalım dercesine kafa salladım. O da "Bizle beraber yatsın. Hep yaptığı şey sonuçta." dediğinde kafa salladım. Zümrüt ellerini mutlulukla birbirine çarpmış ve ikimize birden sarılmıştı. İkimizde onu kafasının iki yanından öpmüştük. Bizden ayrılınca odaya koşmuştu. Arkasından gülüp odaya doğru yürüdük.
Yiğit üstünü değiştirmek için kıyafetlerini alıp banyoya girdi. Zümrüt de kıyafetlerini alıp odanın dışındaki lavaboya gitti. Bende odada üstümü değiştirdim. Valizleri açtığımız için kıyafetleri dolaplara yerleştirmeye başlamıştım. İç çamaşırlardı yerine koyduktan sonra sırtım ağrıdığı için arakaya doğru genleşmiştim. Otomatik gözlerimin kapanmasıyla esnemem bir oldu. Tam normal halime dönüyordum ki arkadan belime dolanan kollarla irkilmiştim. Boşluğuma gelmişti.
"Korkuttum mu yavrum?" lafıyla beraber boynumu öpmeye başlayan Yiğit ile gülümsemiştim. "Boşluğuma geldi hayatım, ondan oldu." dediğimde durmuş beni kendine doğru döndürmüştü. Dudağımı tüy kadar hafif bir şekilde öpmüş ve konuşmaya başlamıştı . "Şuan yoldan gelmiş ve aç olmasam neler yapardım da işte açım bebeğim." dediğinde kıkırdamıştım. Kollarından ayrılıp "O zaman gideyim de şu özlediğimiz yemeklerden edeyim" deyip odadan çıktım.
Mutfağa girdiğimde yengem de buradaydı. "Ne yapıyorsun kız yengee" dediğimde korkmuştu. Bana döndüğünde baş parmağını ağzına götürüp damağına doğru ittirmişti. "Demedim mi sana aniden gelip korkutma sütüm kaçacak diye" dediğinde gülmüştüm. "Merak etme, o kadar kolay kaçmaz" gülmeye devam edip mutfaktaki masanın sandalyesine oturdum.
"Eee ne yapıyoruz." deyip yengeme baktım. O da önüne dönüp tekrar bana baktı. " Şey yapalım.. Muhlama, mısır ekmeği, hamsikoli yanına salatalık doğrarız. Dışardaki asmaya abini yollarım kokulu üzümlerden alır gelir pepeçura yaparız." o yemekleri sayarken ağzımın suları akıyordu. Aklıma gelen şeyle hemen ağzımı aralayıp konuştum. "Yiğit turşu tavalısı çok sever. Gelirken söz vermiştim yapacağım diye. Onu da yapalım." dediğimde yengem kafasını sallayıp işe koyulmuştu.
Yengem yemekleri hallederken bende oturma odasına abimin yanına gittim. İçeri girdiğimde uyuyan çocuklarının başında bekliyordu. Yanına gittiğimde eğilip arkadan omzuna sarıldım. "Abimmm" deyip yanağını kocaman öpmüştüm. O da kafasını döndürmüş yanağımı öpmüştü. "Efendim gülüm." Kollarımı ayırmadan önüne geçtim. "Abim Yiğit ile beraber dışarıdaki asmadan kokulu üzüm alır mısınız? Bir de kilerden fasulye turşusu." Dediğimde ayaklanmıştı. "Sen çocukların yanında dur hallederiz güzelim." deyip yürümeye başlamıştı.
Merdivenden inen Yiğit'in ensesinden tutup sürükleyerek dış kapıya götürmüştü. Yiğit, abime "Ne oldu? Nereye gidiyoruz?" diyerek sorularını sıralarken abim cevap verme zahmetinde bile bulunmuyordu. Bu hallerine gülerek çocukların yanına tünedim.
Yiğit ile sevgili olduğumuzdan beri bu böyleydi. Bir nevi ortaokuldan beri.. Bir türlü kıskançlığından vazgeçmiyordu. Boş verip çocukları izlemeye koyuldum.
Aradan kaç saat geçti bilmiyordum ama abimler gelmişti. Çocukları izlemeye baya kaptırmıştım kendimi. Arkadan omzuma konan eller ile kendime gelmiştim. Arkama döndüğümde yengemi gördüm. "Paçi biz yemekleri ettuk, seni bekliyik da hızli." Şivesi ile bana bir gülme gelmişti. " Oyy yiyim o dilleri." Deyip ayağa kalktım. Boynuna sarılıp yanağını öpmüştüm. O da kıkırdayarak omzuma vurmuştu. "Rize kıziyim da" Dediğinde arkadan abimin sesi gelmişti. "Rize gelini du da bi'de, ona da dikkat çekelum." Yengemle gülerek mutfağa gittiğimizde abime bakarak " Siz ayarlarınıza dönmüşsünüz. Bakayim da geldi gene o eski Rizeli Yusuf." Dediğimde tabi ki der gibi tek kaşını kaldırıp yandan bir bakış attı. Aynı huy Yiğit'te de fazlasıyla mevcuttu. Bir Rizeli olamasa bile bir Samsunluydu. Sonuçta orası da Karadeniz'e bağlıydı. İkisinde de Karadeniz damarı vardı. O damara basmamak benim için iyiydi. Genellikle kıskanınca o damara basılmış oluyordu.
Gülerek masaya oturduğumda yanımda Yiğit vardı. Karşımda yengem, masanın başında abim, yengemin yanında Zümrüt vardı. İkizler ise uyanmış mama sandalyelerinde gülüşerek oturuyorlardı. Yemeğe başladığımızda gözlerim Yiğit'in tabağına kaydı. Çok az yemek koymuştu ve yemiyordu. Aklıma uçuşan şeyle hemen yengeme döndüm. "Yenge turşu tavalısı ettun mi da" yengem kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerini kısıp hatırlamaya çalışır gibiydi. Gözleri büyüdüğünde "He ettum da masaya koymayi unuttum. Bekle de getireyim." diyerek masadan kalktı. Yanıma döndüğümde Yiğit çocuklar gibi sevinmişti. Annesi rahmetli Nazende Teyze çok yapardı. Vefat ettikten sonra da ben yapmaya başlamıştım. Tatları benzerdi ama Nazende Teyze'nin turşu tavalısının yerini tutmazdı. Bilirdi, bilirdim. Annesi Rizeli idi oradan bilirdi turşu tavalısını.
Yengem masaya getirip koydu. Yiğit ise hemen kaşığını eline alıp turşu tavalısının içine daldırdı ve tabağına koymaya başladı. Tabağını kumuli ettikten sonra yemeye başladı. Biz gülerek ona bakıyorduk o ise umursamadan yiyordu. Önümüze dönüp yemeklerimizi yemeye devam ettik."
Hayallerimden beni uyandıran kapının çalmasıydı. Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Yalçın ellerinde poşetlerle içeri girdi. Bir poşeti mutfağa bırakıp diğer poşetleri oturma odasına doğru götürdü. Bende peşinden giderken "Sessiz ol, uyumuş olabilir." Beraber oturma odasına girdiğimizde bir adet ağlayan Mercan ile durduk. Ne olmuştu acaba. Hemen yanına gittik. "Kuzum ne oldu. Uyuyamadın mı?"
"Karnım çok daha şiddetli ağrımaya başladı." diyerek daha fazla ağladı. Bir yandan burnunu çekiyor bir yandan ağlaması daha da şiddetleniyordu. Yalçın yanımıza gelip kollarını Mercan'a sardı. "Kuzum ağlama." elindeki poşetten pedi çıkartıp eline tutuşturdu. "Al bunu gidip işini hallet sonra gel yemek yiyip ilacını hiç" Mercan dudaklarını büküp "Ama ağrı bacaklarıma da vuruyor yürüyemiyorum." Gözleri daha fazla dolmaya başlayan Mercan'ı Yalçın ayağa kalkıp kucağına aldı. Saçlarını öptü "İstikamet neresi güzelim." Mercan göz yaşlarını silip kıkırdayarak "Odama gidelim abi." dediğinde Yalçın salondan çıktı. Peşlerinden gülerek bende salondan çıktım. Mutfağa gidip masayı kurmaya başladım. Bardakları, tabakları, kaşıkları masaya koydum. Çay suyunu da üstüne attım. Yemek bitene kadar demlenir zaten. Mercanlar gelene kadar çocukların odasına çıktım. Kapıya geldiğimde kapıyı açıp kafamı içeri uzattım. Can yerde arabalar ile oynarken Canan'da masasında boyama yapıyordu. Gülümseyerek "Yemek hazır yavrularım." dediğimde ikisi de ilk bana bakmış sonra koşarak kapıya gelmişlerdi. Kapıyı sonuna kadar açıp dışarı çıkmaları için kapıdan çekildim. Ellerini yıkamak için lavaboya doğru gittiler. Arkalarından bende merdivene doğru yönelip konuştum. "Ellerinizi yıkayıp mutfağa gelin." Merdivenleri inip mutfağa girdim. Buzdolabından içecekleri alıp masaya koydum. O sırada telefonum çaldı. Mutfak tezgahından telefonumu alıp arayana baktım. Ekranda yazan "TUNÇ ABİMM" yazısıyla telefonu açıp kulağıma getirdim.
"Abimmm"
"Gülüm, nasılsın?"
"İyiyim abim sen?"
"Bende iyiyim güzelim. Akşama size gelecektik de ondan aradım."
"Tamam abim gelin bekliyorum."
"Arifler ile Berklere de haber verdik onlarda gelecek."
"Tamam abi gelin bekliyorum."
Ben abimle konuşurken içeri Mercan, Yalçın ve çocuklar girdi. Hepsi yerlerine oturup konuşmamı bitirmemi beklediler. "Abi gelince sizinle bir şey konuşacağım." dediğimde abim beni onaylayan mırıltılar çıkardı. "Tamam gelince konuşuruz. Görüşürüz güzelim."
"Görüşürüz abi." Telefonu kapatıp tezgaha geri koydum. Masadakilerin tabaklarına yemeklerini koyup kendi tabağıma da yemeğimi koydum. Masama oturup Mercan'a döndüm. "Nasıl oldun, iyi misin? Geçti mi karnının ağrısı?" Mercan kafasını sallayıp "Biraz iyiyim ama yemekten sonra ilaç içerim. O zaman geçer ağrısı." Bende kafamı sallayıp "Akşam abimler, Berk abimler ve Arif abimler geliyor." Hepsi kafa salladılar. Çocuklarıma döndüklerimde ikisi de sadece yemeklerine odaklanmışlardı. Onlara gülümseyip tabağıma geri döndüm.
"Abla çay suyunu attın mı üstüne?" diyen Yalçın ile "Attım attım, birazdan çayı demler abimler gelince de içeriz." Kafasını onaylar biçimde sallayıp o da yemeğine döndü.
...
Masayı toplamış salonda oturuyorduk. Can ve Canan oyun oynuyor bizde televizyon izliyorduk. Abimler de daha gelmemişti zaten biraz daha geç gelmeleri benim hayrıma olurdu. Çünkü abime Yiğit ile karşılaştığımızı nasıl anlatacağım diye kafamda kırk tene senaryo kurmuştum ve hepsinin sonu Yiğit'in bulunup dövülmüş haliydi. Her senaryonun sonunda Yiğit mutlaka dayak yiyordu. Yesindi, umurumda da değildi ama abim umrumdaydı.
Ben hâlâ nasıl anlatacağım diye düşünürken kapı çaldı. "Ben bakarım." Diyerekten ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapının kulpunu tutup indirdim ve kapıyı açmış bulundum.
Kim geldi diye bakmak için kafamı kaldırdığım zaman gördüğüm manzarayla ne yaşadığımı şaşırdım. Gözlerim büyümüş bir şekilde karşıma bakıyordum. Bu halde neydi.
"Ne olmuş böyle size?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |