
Bir insanın nasıl olur da önce ışık, sonra karanlık olabildiğini anlayamıyordum. İçimizde ikamet eden melekle şeytan, aynı kalpte yan yana oturduğu içindir belki de. Biri merhametin diliyle fısıldarken diğeri öfkenin yumruğuna sarılıyor. Ve bazen, aynı el hem tenini sarıyor hem de canını yakıyor.
Timur’un gömleğini üzerime örttüğü an… Kalbimde bir yer yumuşadı. Gözlerine bakamadım ama içimde bir güven kıvılcımı çaktı. Sonra… Aynı ağızdan dökülen o sözler; dikenli, sert, yaralayıcı. Melek kanadıyla dokunup şeytan diliyle yakmak... İşte en çok böylelerine yenilir insan. İyiliğini tattığımız birinden gelen kötülük, en çok o acıtır.
Kadın beni kolumdan nazikçe tutup yürütmeye başladığında düşüncelerim sesi kısıldı. Kumlara gömülen ayaklarımızla ağır ağır ilerledik. Kalbim hâlâ Timur’un sözleriyle zonkluyordu. Geri dönüp baktım ona, çoktan kalabalığa karışmıştı. O da benim kadar şaşkındı belki. Ama öfkesini bana kusmuştu işte. Bunun telafisi yoktu.
“Ben Beyazıd’ın ablasıyım bu arada,” dedi kadın aniden. “Adın Ada, değil mi?”
Burada herkes nasıl adımı bilebilirdi? Başımı salladım. Beyazıd’ın ablası... O halde bu bakışlardaki tanıdıklık oradan geliyordu.
“Gel, sana temiz kıyafetler vereceğim,” dedi. “İstersen bu gece bende de kalabilirsin. Kafanı toplanman gerek.”
“Hayır,” dedim hemen. “Eve gitmem gerek.”
Hiç kimseyi görmeye tahammülüm yoktu. Kadın başını salladı. “Tamam. O zaman seni bırakayım.”
Onun peşinden yürüdüm. Kıyafetleri verdiğinde en üste de bir adet ped koymuştu. Yanaklarım yine yanmaya başladı. İç çektim. Kıyafetlerimi değiştiğimde birlikte evden ayrıldık. Park yerinde duran koyu gri rengi, zarif hatlı lüks bir araba dikkatimi çekti. Kapısını açtı, beni içeri buyur etti gülümseyerek. Oturduğumda koltuğun yumuşaklığına şaşırdım. Resmen beni sarmıştı. Derinin kokusu burnuma doldu. Arabanın içi sütlü kahve tonlarında, metalik detaylarla bezeli ve baştan sona tertemizdi. İlk defa böyle lüks bir arabaya binmiştim ve burası sanki başka bir dünyaydı. Camdan dışarı baktım; ışıklar, insanlar, kum, deniz geride kalmıştı. Hepsi silinmişti.
Yol boyunca kadın hiç konuşmadı. Sadece göz ucuyla bana baktı ara ara. Arabanın içindeki sessizlik bile huzurluydu. Başımı cama yasladım. Düşünmemeye çalıştım. Evin önüne geldiğimizde elimi koltuğun kenarına koyup hafifçe eğildim. “Teşekkür ederim,” dedim.
“İyi ol,” dedi sadece. “İyi olduğundan emin ol.”
İndim. Arabayla birlikte başka bir hayat da uzaklaştı sanki. Ayaklarım yeniden bildiğim ama sevmediğim toprağa bastı. Sessizce evin arka kapısından girdim. Ayakkabılarımı çıkardım, odama süzüldüm. Farklı olan kıyafetleri aceleyle üzerimden çıkardım. Dolabımın derinlerine sakladığım pijamayı giydim. Sırtım hâlâ ürperiyordu. Yorgunluktan çok, duyguların yükünden, düşüncelerin yoğunluğundan. Gözlerimi kapatmak istiyordum ama o an kapı aralandı. Annemdi.
“Ne ara geldin?” dedi. “Günün nasıl geçti?”
Yüzümde zorla bir gülümseme belirdi. “İyiydi anne. Sadece yorgunum. Lütfen... sonra konuşalım mı?”
Annem bir an durdu. Gözleri üzerimde gezindi. Sonra başını hafifçe sallayıp kapıyı sessizce kapattı.
Yalnızdım. Yeniden. Ama artık daha farklı bir yalnızlık vardı içimde. Daha bilinçli, daha keskin. Ve hala üzerimde Timur'un gömleğinin ağırlığı vardı.
Beyazıd'ın ablası iyi biri mi sizce?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.3k Okunma |
3.22k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |