14. Bölüm

14. BÖLÜM - TARAFSIZ

🔥
artemiral

Gözlerimi araladığımda, odama vuran hafif ışıkla birlikte bir iç çekiş döküldü dudaklarımdan. Tavanın aynı yerinde, aynı çatlak duruyordu. Değişen hiçbir şey yoktu. Ama içimde, kımıldayan bir şey vardı. Belki yorgunluk, bir tür tükenmişlik. Belki de sadece hafta sonunun bitmiş olması. Lanetsiz bir pazartesi yoktu benim için. Kendimi yastığın içine gömdüm. Okula gitmemek için hiçbir nedenim yoktu. Ama gitmek için de hiçbir isteğim yoktu. Bedenim kalkmak istese bile ruhum hâlâ denizin dibindeydi. O suyun içinde boğulurken, biri beni kurtarmıştı. Ama kelimeler... o kelimeler… asıl o kelimeler beni boğuyordu.

Timur’un sesi kulaklarımda yankılandı: “Ucuz numaraların!..”

Dişlerimi sıktım. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Hazırlanmalıyım. Yavaşça kalktım, giyindim. Aynada kendime baktım. Göz altlarım mora çalıyordu ama artık hiçbir şeyin üzerimi örtmesine izin vermeyecektim. Ne deniz ne siyah bir gömlek ne de birinin anlık iyiliği. Bu düşünceyle birlikte içime bir boşluk devrildi. Midesiz bir sabah, sesini çıkarmadan çığlık atan bir ruh hali. Gitmek istemiyordum. Onları görmek istemiyordum. Ne Timur’un bakışları ne Beyazıd’ın sessizliği… Hiçbirine hazır değildim. Okul binası, üzerine adım attıkça ağırlaşan bir yük gibiydi. Beni içine çekmek için bekliyordu. Ve ben gitmek zorundaydım.

Hava ne çok soğuk ne çok sıcaktı. Sokağa adım attığımda, hayatın olağan akışı midemi bulandırdı. Herkes bir yerlere gidiyordu. Ben hariç herkes bir anlamın peşindeydi sanki. Tam köşe başını dönerken yanımda yavaşlayan gri bir araba fark ettim. Önce dikkat etmedim. Sıradan bir araba sanmıştım. Ama araba, yanımda neredeyse yürüyüş hızına indi. Göz ucuyla baktım. Camlar yavaşça aşağı indiğinde, o tanıdık simalar karşıma çıktı. Beyazıd’ın ablası. Ve… direksiyon başında, gözlerini yoldan ayırmadan ciddi bir suratla duran Beyazıd. Bir an kalakaldım. İçimden geçenleri yüzüme yansıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ablası bana dönüp göz kırptı.

“Atla, hadi,” dedi neşeli bir tonla.

Bir anlık tereddüt... Onlarla aynı arabanın içinde olmak tuhaf olurdu. Dünkü kaos, denizin içindeki kan, Timur’un bağırışı, notların paramparça oluşu… Hepsi hâlâ üzerimdeydi. Ama sonra düşündüm. Ne kaybederdim? Bir şey demeden kapıyı açtım ve arka koltuğa oturdum. Kapıyı kapatmamla birlikte, içeriyi nostaljik bir ses doldurdu. İbrahim Tatlıses. "Gelmesin, bir daha geri gelmesin..." diye çınlıyordu hoparlörden. Ablası elini camdan dışarı çıkarıp, bileğini bükerek efkârlı efkârlı şarkıya eşlik etmeye çalışıyordu. Sahte bir dramla, gözlerini kıstı, gökyüzüne baktı, sonra bana döndü.

“İbrahim Tatlıses dinler misin Ada?”

Gülümsedim. Bu arabanın içinde, bu şarkı fazla absürttü.

“Özellikle dinlemiyorum da, fena değil şarkıları,” dedim, omuz silkerek.

Ablasının gözleri büyüdü, abartılı bir tepkiyle: “Nasıl ya?! Özellikle dinlememek ne demek? Bu adam acının diplomasını almış Ada, sen hâlâ ‘fena değil’ diyorsun!” dedi.

Güldüm. Kendimi tutamadım. O an, o gri arabanın içindeki bu sahne gerçeklikten uzak ama tam da bu yüzden şifalıydı. İyi gelmişti.

“Yani… Hakkını veriyorum. Ama sabah sabah İbrahim Tatlıses’le güne başlamak biraz ağır sanki.”

“Ah be kızım… Sen ağırına alışırsan, hafif seni kesmez! Bak bana,” dedi, elini kalbine koyarak. “Ben lisede onun kasetini yatağımın altına saklardım. Babam görmesin diye. Aşkı da yasakladı, Tatlıses’i de!”

Böyle zarif görünümlü bir ablanın bu denli tripkolik oluşu aşırı komik gelmişti. İkimiz de gülerken, ön koltukta oturan Beyazıd’dan tek kelime çıkmadı. Gözlerini yoldan ayırmadan, direksiyonu tek eliyle tutarak sürdü. Ara ara dikiz aynasından göz ucuyla bana baktığını fark ettim ama hiçbir şey söylemedi. Sessizliği… Rahatsız edici değil daha çok düşünceli bir türdendi. Ablasının sesi tekrar geldi.

“Peki nasılsın? Toparlanabildin mi biraz?”

Bir an içim burkuldu. Gülümsemem silikleşti. Camdan dışarı baktım.

“Bilmiyorum,” dedim dürüstçe. “Uyandım ve buradayım. Bu da bir şeydir, değil mi?”

Abla başını salladı. “Hayatta kalmak, bazen sadece uyanmakla başlar. İlahi akışa güvenmek gerek.”

Camdan dışarı çevirdim bakışlarımı. Sessizleştim. Yol uzuyordu, okul yaklaşıyordu. Ama o an, bir süreliğine gri bir arabanın içinde, gri bir sabahı paylaşan üç farklı kalple sessizlik bile anlam taşıyordu.

“Ben Ayşenur ablan,” dedi kadın neşeyle dönüp bana, “Tanıştığıma sevindim canım.”

Sesindeki sıcaklık, bu sabahın gri tonlarını bir anlığına dağıttı sanki. “Ben de,” diyebildim, hafifçe başımı sallayarak. Gerçekten sevindim mi bilmiyorum ama yumuşak gülüşü, bana bir an için ev hissi verdi. Sonra yüzünü kardeşine çevirdi. “Ben bu gece hastanedeyim, nöbetim var. Kendin dönersin eve.”

Hastane mi? Doktor muydu? Belki geceleri başkalarının hayatlarını kurtarıyordu, sabahlarıysa başkasının kalbini. Benimki gibi. Ne olursa olsun o farklıydı, her halinden belliydi. Lakin kime ısınsam burada, sonradan sırtımdan bıçaklanıyordum. Erken karar vermemem gerekiyordu. Beyazıd arabayı okulun önünde kenara çekti. Arabadan indiğimizde o da direksiyondaki yerini aldı. Ayşenur abla gözlerime tekrar baktı, “Kendine dikkat et,” dedi. Sonra gaza öyle bir bastı ki lastiklerin çığlığı kaldı arkamda. Gülümsememe engel olamadım. Ne tatlı biriydi. Ama o gidişle ikimizin aynı arabadan indiğini gören herkes donmuş gibiydi. Önümdeki kaldırıma yönelmişken, karşıdan gelen birkaç kız aralarında bir şeyler fısıldayıp bana baktılar. Öyle bakmak da değil içime işleyen o klasik “kıskanmış olabiliriz ama daha çok seni yargılıyoruz” bakışlarından. Bazılarının kaşları ise havada, dudakları büzülmüştü. Göz göze gelmemeye çalıştım. Başımı eğdim ve adımlarımı hızlandırdım. Beyazıd'ın yanından hızla uzaklaştım. Hissediyordum beni izliyordu ama ona karşılık vermedim. Gözlerim yerlerde, kulaklarım kalabalığın suskun çığlığına açık bir halde sınıfa doğru yönelmiştim ki bir anda bileğimden biri öyle sert tuttu ki bedenim refleksle döndü. Karşımda Sena. Gözleri alevlenmişti. Kıskançlık ve öfke, öyle yoğun dökülüyordu ki yüzünden, neredeyse tenime temas etti.

“Sen ne sanıyorsun kendini?” dedi dişlerinin arasından, sesi neredeyse tıslıyordu. “Sahile vurmuş zavallı bir balık mısın da herkes seni kurtarmak zorunda?”

Bir an nefesim kesildi. Etraftakilerin bakışları yine bizi bulmuştu. Yetmişti artık! İçime yerleşen öfkeyi önce midemde hissettim. Sonra dilimin ucunda...

Kolumu çekmeye çalıştım ama bırakmadı. “Ne diyorsun sen?” dedim, sesim titriyordu ama bu korkudan değildi. Öfkeden. “Ne demek sahile vurmuş balık? Beni sen attırmadın mı o denize?”

Gözleri kısıldı, dudakları titredi. “Kimse sana zorla bir şey yapmadı ama kendini herkese acındırmayı çok iyi biliyorsun. İlgi bekliyorsun. Timur'dan cevabını aldın zaten. Peki Beyazıd’ı nasıl etkiledin? Pardon ne şekilde?”

Şimdi anlamıştım derdini. İşte o an... Damarlarımdaki kan daha hızlı akmaya başladı. İçimde bir şey çatladı. Sabrım, kendime inancım... Belki de hâlâ onun beni insan yerine koyacağına dair umudum.

“Sen... Siyahlardansın Sena. Beyazıd neden seni bu kadar ilgilendiriyor?” dedim, kelimeler ağzımdan bıçak gibi çıktı. “Yoksa taraflar sadece okulda, partilerde mi önemli? Kalp işine gelince sınırlar siliniyor mu?”

Yüzüme tokat gibi baktı. “Sen hiçbir şey bilmiyorsun. O senin gibi kızlara bile bakmazdı. Ama şimdi ne olduysa…”

“Sana bakmadı diye mi kızgınsın?” dedim. “Yoksa asıl derdin kendine bile itiraf edemediğin o ilgiyi, Beyazıd’ın bana gösterebilmesi mi?”

Çevremiz kalabalıklaşmıştı. Herkes sessizce kulak kabartıyordu. Ama umurumda değildi. Artık kendimi savunmaya ihtiyacım vardı. Sadece su değil bu aptal bakışlar da boğuyordu insanı. Sena’nın dudakları titredi. Sanki bir şey söyleyecek ama yutacak gibiydi. Sonra kolumu bıraktı. Göz devirdim. Yüzüne tahammül edemiyordum. Tam dönüp sınıfa girecekken Sena’nın sesi arkadan bıçak gibi saplandı. “Tarafını seçtin mi?!”

Saniyelik bir duraksama. Nefesim boğazıma takıldı. Bütün okul sustu sanki. Ayak sesleri, uğultular, uzaktaki zilin yankısı... Hepsi birden kesilmişti. Omzumu doğrultarak ona döndüm. Kalabalığın ortasında, herkesin önünde gözlerine baktım.

“Seçtim,” dedim, sesim sandığımdan daha net çıktı. Bir uğultu yayıldı. Herkes birbirine döndü, kimileri nefesini tuttu, kimileri dudaklarını araladı. Benim içimdeyse kaos. Ama görünürdeki sadece bir sessizlikti. Sonra bir daha adım attım, yüz yüzeydik. Kükremiş gibi döküldü dudaklarımdan o kelime.

“Tarafsızım!”

Ada'yı seviyor musunuzz?

 

Bölüm : 24.07.2025 15:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 14. BÖLÜM - TARAFSIZ
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...