
Buz mavisi gözlerle karşılaştım. Sanki bütün dünyam, bir anlığına o gözlerde dondu kaldı. Beyazıd’dı. Ringe giren, kapüşonunu indiren, elleri hâlâ bandajlı olan… O’ydu. Yüzümdeki şaşkınlık indi tenime, tenimden kemiklerime. Kalbim, vücudumdan önce bir adım geri attı. Hoca sessizce kenara çekilmişti. Geriye yalnızca ikimiz kalmıştık. Yumruklar ve kelimeler kadar ağır bir sessizlik vardı aramızda. Aynı çocuktu işte. Diğerlerinden farklı ama yine de sessiz kalan. Şimdi karşımdaydı. Sessizliğiyle değil, duruşuyla dövüşüyordu. Ve ben artık izlenen olmak istemiyordum. Nefes aldım. Derin ve kararlı. Yumruklarımı sıktım. Yüzümün iki yanına kaldırdım.
“Videomu izledin mi?”
Sesim keskin çıktı. Bir adım attım ileriye.
“Eğlendin mi sen de? Sena gibi, diğerleri gibi?”
Her kelimem yumruktu. Her harfim çelikten dökülüyordu. O cevap vermedi. Gözlerini kaçırmadı. Sadece duruyordu. Elinde bandaj eldiven, yüzünde ifadesizlikle.
“Konuşmuyorsun demek.”
İlk yumruğu attım. Sertti. Kaba bir öfkenin izdüşümü. Beyazıd hafif yana kayarak savuşturdu. İkincisi geldi. Üçüncüsü. Yumruklarım, içimde biriken onca kelimenin yerine geçti.
“Yardım etmedin,” dedim. “Hani engel olacaktın!”
Sesim titriyordu. Yumruklarım gibi. Beyazıd hâlâ susuyordu. O sustukça öfkem daha da harlanıyordu. Bir an göz göze geldik. O mavilik... İçinde pişmanlık vardı belki. Ama pişmanlık, yaşananı geri alamıyordu. Ben yine de vurdum. Bir yumruk daha. Dizlerim titriyordu. Nefesim yetmiyordu artık.
Kararlı sesle “Sakinleş,” dedi. İlk defa konuşmuştu.
“Zihnini boşalt.”
Durmuyordum. Durmayacaktım da. Bir yumruk daha... Beyazıd seri bir hamleyle kolumu çevirdi, dengesiz bir adımda bedenimi yönlendirdi. Bir anda kendimi yerde buldum. Beni incitmemişti. Soğuk mat sırtımı kavramıştı, omuzlarım yerle aynı hizadaydı. Gözlerim yukarıda, nefesim kısılmıştı. Gökyüzü yoktu. Beyazıd başımda durdu. Bir süre hiçbir şey demedi. Sonra dizini matın kenarına koydu ama hâlâ mesafeliydi. Ne yardım eder ne acır gibiydi. Sadece konuşmaya gelmiş gibi görünüyordu.
Gözlerim gözlerine kilitlendi. Mavi ve soğuktu. Duygusuz değil dondurulmuş.
“Dokunmadım sana,” dedi.
Sesi netti. Pişmanlık yoktu.
“Çünkü gerek kalmadı. Zaten fazlasıyla dokunulmuştun.”
İçimde bir şey titredi. Sinirle kırgınlığın armonisiydi.
"Bak," dedi, bir nefes alarak. "O gün olanlar… Benim suçum değil."
Tonlaması aynıydı. Ne savunuyordu kendini, ne affedilmek istiyordu. Küfretmek istemiştim. Nasıl onun suçu değildi? Benimle konuştuğu için uğraşıyordu belki benle Sena! Hiçbir şeyden haberi yoktu! Sadece söylüyordu.
Bir gerçek gibi.
Soğuk.
Çıplak.
“Sadece izledin.''
Sesim çatallıydı. Öfkemden değil, hayal kırıklığımdan. Onun insani tarafını görmek istiyordum. Bir kıvılcım. Bir suç ortaklığı. Ama Beyazıd yalnızca omzunu silkti.
“İnsanlar susar. Hep susar. Öğretmenler, öğrenciler. Hepsi biliyor. Ama kimse konuşmuyor değil mi?”
Bir an durdu. Gözlerimi bıraktı. Boşluğa baktı.
''Gülüyorlardı. Sen de güldün?''
“Gülmedim.”
Yutkundum. O an ona bir yumruk daha atmak istedim. Ama gücüm yoktu. Ne bedenen ne ruhen.
“Ama sustun.”
“Evet.” Bu sefer tereddüt etmeden söyledi.
“Senin yanında olmam, sana daha fazla zarar verirdi. Bu kadar basit.”
Sonra ayağa kalktı. Elini uzatmadı. Dolan gözlerimi görmezden geldi. Döndü. Adımlarını sessizce atarak uzaklaştı.
''Gidebilirsin.''
Ben… hâlâ yerdeydim. Acıdan değil. O sözlerin serinliğinde donmuş, kıpırdayamamıştım.
Beyazıd olmasına şaşırdınız mı? Oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin çiçeklerr
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.3k Okunma |
3.22k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |