
Motorun titreşimi inmişti kemiklerime kadar. Zihnimde birbirine giren görüntüler dolanıyordu. Hako’nun mekanındaki kargaşa, kırılan camın yanağımda bıraktığı kesik, Timur’un kaskı başıma geçirirken ki bakışı... Derken hastanenin ışıkları vurdu gözlerime. Beyazıd hızla etrafı kolaçan ederek içeriye götürdü beni. Sedyeye oturduğumda hâlâ kalbim tam yerine oturmamış gibiydi. Dakikalar mı geçti, yoksa saniyeler mi… zaman algımı kaybetmiştim. Derken tanıdık bir ses odayı doldurdu. İnce, kararlı. Beyazıd’ın ablasıydı. Siyah saçlarını ensede toplamış, yüzüne ciddi bir ifade yerleşmişti. Odaya girer girmez yanımıza yöneldi. Gözleri ilk anda yüzümdeki kesiğe takıldı.
“Ne oldu Ada'ya?” dedi, sertçe.
“Hako’nun mekanında oldu ne olduysa,” dedi Beyazıd. Sesi sakindi ama içindeki öfke hâlâ damarlarında titreşiyordu. Bakışları kısa bir süreliğine yerdeki bir noktaya sabitlendi. Sanki olanların görüntüsünü yeniden izliyordu zihninde. Ablası yanıma geldi. Elindeki malzemeleri sedyenin yanında masaya koydu. Pansumanı kendi yapmak istemişti belli ki. Yanağıma dokunurken gözleri sertleşti.
“O it haddini aştı.”
Parmakları çok nazikti ama sesi bıçak gibiydi. Kanın temizlendiğinden emin olduktan sonra tentürdiyotu hazırladı. Yanma hissiyle gözlerim dolarken, birden Beyazıd’ın sesi duyuldu.
“İz kalmayacak değil mi?”
Kafamı çevirmeden bakışlarımı ona yönelttim. Gözlerinde bir şey vardı. Tam ifade edemediğim, açıklanamayacak bir dikkat. Bu yaranın izi onda kalacakmışçasına endişeli. Ben bile henüz bu soruyu sormamıştım. Hatta, iz kalır mı diye düşünmeye yeni başlamıştım. O benden önce düşünmüştü. Bu beni hem şaşırttı hem de içimi bir yere değdirdi. Hafif bir sıcaklık yayıldı göğsümde. Fark ettirmemeye çalıştım. Ablası başını kaldırdı, kısa bir süre Beyazıd’a baktı.
“Yok, derin değil. Yazdığım kremleri düzenli kullanırsa geçer. Şu an panikleyecek bir şey yok.”
Başımı yana çevirdim. Tam o sırada telefonum titredi. Sedye üzerindeki ceketimden gelen titreşim sesi yankılandı odada. Ablası elini çekti.
“Bakmak ister misin?” diye sordu.
Telefonu elime aldığımda kalbim tekledi. Adını görmemle birlikte bir anda doğruldum. Acıyla yüzümü buruşturdum. Abim. O yurt dışındaydı. Haftalardır sesini dahi duymamıştım. Ama şimdi arıyordu. Cevaplamamak gibi bir seçeneğim yoktu.
“Abi?” dedim, boğuk bir sesle.
“Şu ufaklığa bak hele,” dedi neşeyle. “Büyümüş de eve gelmez olmuş.”
Sesini duymak içimde bir yerleri çözdü. Evdeymişim gibi hissettirdi. O eski sıcaklığı, beni her şeyden koruyan hali yeniden oradaydı. Burnum sızladı. Bu yakınlığa, samimiyete, içten bir gülüşe hasret kalmıştım.
“Hastanedeyim,” dedim. Neşesi bir anda ciddiyete döndü. “Ne oldu? İyi misin abicim? Ada, iyi misin?”
“İyiyim. Ufak bir şey… merak etme. Gerçekten.”
“Neredesin? Konum at hemen, geliyorum.”
“Ama...” Neden boğazım düğümleniyordu?
“Sana sarılmadan bir saat daha geçiremem,” dedi. Bu defa sesi yumuşacıktı. Çocukluğumda beni kucağında taşıdığı günleri anımsattı. Güvendeydim. Telefonu kapattıktan sonra bir süre öylece durdum. İçimde bir kıpırtı vardı. Hem sevinç hem telaş. Beyazıd hâlâ aynı yerdeydi. Bir şey söylemedi. Sadece baktı. Yarım saat ya da daha az. Kapı açıldı. İçeri o girdi.
Abim, Emir... Saçları biraz uzamıştı. Yüzünde yorgun ama sıcak bir ifade vardı. Gözleri beni taradı, ardından direkt Beyazıd’a döndü. Beden dili değişti. Kaşları çatıldı. Gerginliği bir anda hissettim.
“Kim bu?” diye sordu.
Sesim ürkek ama netti. “Beyazıd, okuldan arkadaşım.” Ne arkadaş ama?
Abim bir adım yaklaştı, Beyazıd ayağa kalktı. Sessizlik odanın içini yeniden sardı. Abim gözlerini kıstı.
“Ne oldu, neden hastanedesin?”
“Dövüş kulübündeydim,” dedim.
Bir anda başını bana çevirdi. “Ne işin var senin dövüş kulübünde?”
“Sadece… izliyordum,” dedim. Yalanın tadı dilimde acıydı.
“Emir, panik yapma lütfen.”
“Sen panik yapmadın mı oraya giderken? Kaç kişilerdi? Yüzünü kim bu hale getirdi?”
Tam o sırada Beyazıd’ın ablası lafa girdi.
“Sakin olur musun? Kız geriliyor!”
“Ben abisiyim. Sakin olup olmayacağıma kendim karar veririm.''
Kadının yüz ifadesi değişti. Yumuşaklığı yerini soğukkanlılığa bıraktı.
“Ben de doktorum. Şu an senin öfkenle onun tansiyonu yarışıyor olabilir. Belki biraz susmalısın.”
Abim dişlerini sıktı. Çene hattı belirginleşti. Gözleri Beyazıd’a döndü tekrar.
“Sen onunla mıydın? Sen mi götürdün dövüş kulübüne?”
“Hayır,” dedi Beyazıd, sesi her zamanki tondaydı. “O geldiğinde oradaydım. Ben onu korudum.”
Yalanıma ortak olmuştu.
“Seni tanımıyorum. Neden güveneyim sana?”
Beyazıd’ın sol kaşında çizik vardı. Parmakları elindeki kurumuş kanı ovuşturuyordu. O an konuşmak istemedi. Daha fazla bu gerginliği kaldıramıyordum. Biraz rahatlamak, normal hayatıma dönmek, abime sarılmak istiyordum.
“Lütfen,” dedim. “Hepiniz… biraz susar mısınız?”
Odaya bir sessizlik indi. Abim bana döndü.
“İyi misin?” diye sordu bu kez sakin bir tonda.
Birinin bana bu cümleyi gerçekten sorduğu nadir anlardandı. Gözlerim doldu yine. Değildim. Sadece başımı salladım. Kimse konuşmadı bir süre. Sadece içimizde bir şeyler büyüdü. Kırgınlıklar, sorular, güvensizlikler… ve onların içinde, bana ait olan tek şey, Beyazıd’ın yarım kalan o sorusu.
İz kalacak mı?
Kalmayacaktı belki ama içimde kalan izler daha derindi.
Yakında okuldaki kaos başlayacak, hazır mısınızzz?
Ama çok az oy veriyorsunuz =( Böyle giderse devam etmeyeceğim
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.3k Okunma |
3.22k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |