
Her şey hazırdı.
Kımıl kımıl kaynıyordu içim. Atölyenin içindeki küçük lavaboda ellerimi yıkarken aynaya baktım. Aynadaki kız, birkaç hafta önceki hâlimden başka biriydi artık. İyi mi kötü mü, karar veremiyordum ama bir şey kesindi. O kıza artık acımıyordum. Yüzümde küçük bir tebessüm vardı. Gururlu değildim, ama bu gurursuzluk hâli... hoşuma gidiyordu. Saat 07.58. Parmaklarımın ucunda hâlâ yapıştırıcının keskin kokusu vardı. Sahneme dakikalar kalmıştı.
Bugün, herkes unuttuğu bir şeyi hatırlayacaktı.
Kapının ardından gelen ayak sesleri çoğaldı. Onları bekletiyordum. Sonra ilk yumruk indi. Ardından bir diğeri. Kapı sarsıldı. Kalabalık, sabırsız, öfkeliydi artık. Burası bir sınıf değil, küçük bir mahkemeydi. İçeride ben, dışarıda tanıklar, suçlular ve sessiz kalanlar.
Nefes aldım. Ağır adımlarla kapıya yürüdüm. Kilidi çevirdim. Kapı açıldığında, yüzüme çarpan bakışlar sersemletici bir dalga gibiydi. Siyahlar ve beyazlar, hepsi karışık hâlde içeri doluştu. Her biri farklı bir ifadeyle bana bakıyordu. Merak. Kuşku. Öfke. Bazıları da sadece boş boş bakıyordu. O an, gruplar yoktu. Herkes tek bir ortak noktada birleşmişti. Beni izlemek.
Sessizce yerime ilerledim. İçimde küçük bir kahkaha patlamaya hazırdı. Ama tuttum. Bu daha başlangıçtı.
Sonra kapı hafif bir gıcırtıyla yeniden aralandı. Beyazıd girdi. Üstünde açık renk montu, göz altlarında uykusuzluk çizgileri. Adımlarında hâlâ o tanıdık özgüven ama bakışlarında başka bir şey vardı bu sabah. Sınıfın ortasında durdu. Ellerini cebinden çıkarmadan başını bana çevirdi.
“Nasılsın?”
Sınıf buz kesti. Kalabalık bir anda sustu. Elektrik düğmesine basılmış gibiydi. Herkes gözlerini bize dikmişti. Özellikle... Sena. Kaşları çatılmış, dudakları sımsıkıydı. Beni gözleriyle delip geçiyordu. Gözlerinde kıskançlıktan daha fazlası vardı. Aşağılama. Hakaret.
Ama umurumda bile değildi. Başımı hafifçe yana eğdim. Gözlerimi Beyazıd’a kenetledim.
“Seni görmek iyi geldi.”
O ana dek her şeyini kontrol altında tutan, ifadesi hiç değişmeyen Beyazıd, bir anlığına bozuldu. Yüz ifadesi değişti. Dudakları aralandı ama hiçbir şey demedi. Sadece başını belli belirsiz salladı ve sırasına geçti.
Gözlerim sınıfta dolaştı.
Timur... yoktu. Kalbime bir an sıkıntı girmişti. Gözlerim kapıya kaydı. Belki şimdi... Ama yok. Gelmiyordu. Oysa gelmeliydi. İçimden bir korku yükseldi. Ya başına bir şey geldiyse? Ya o da o geceyle birlikte?..
Zil çaldı. Hızlı ve sert bir sesle.
Hoca içeri girdi. Elindeki dosyayı masaya bıraktı. Sınıfa göz gezdirdi. Sonra gözlerini bana çevirdi.
“Kalk,” dedi. O an düşüncelerimden sıyrıldım.
“Bugünkü manken sensin.”
İtiraz etmedim. Edemezdim. Kalktım. Yavaşça, herkesin gözleri üzerimdeyken sınıfın ortasındaki tabureye doğru ilerledim. Orada durdum. Sanki podyumun ortasındaydım. İlk olarak Sena’ya baktım. Kaşları çatık, dudakları gergindi her zamanki gibi. Gözlerindeki ifade hâlâ değişmemişti. Tiksinti gibi bir şeydi bu. Umut’a baktım sonra. Bir zamanlar bana en samimi gelen o kişiye. Gözlerini kaçırdı. O gün havuzda her şey bitmişti, tabii. Bilge... sadece izliyordu, anlamaya çalışır gibi. Elfin, her zamanki gibi kayıtsız. Efe bile kafasını kaldırmadı. Ama Beyazıd... o hâlâ bana bakıyordu.
Ve ben... gülümsedim.
O gülümsemeyi kendime bile açıklayamazdım. İçinde öfke, zafer, oyun ve biraz da şımarıklık vardı.
“Hocam,” dedim birden.
“Bugün güzeller güzeli Sena arkadaşımızı çizsek olur mu? Asıl manken o.”
Sınıfta bir uğultu başladı. Nefesler tutuldu. Herkes bana, sonra Sena’ya, sonra tekrar bana baktı. Hoca gözlüklerinin üzerinden şöyle bir baktı. Sonra omuz silkti.
“Geç, Sena.”
Ve işte... beklenen an.
Sena yerinden kalkmak istedi. Kıpırdadı. Ve o ses geldi:
“Ah!”
Bir çığlık gibi değil, daha çok kontrolsüz bir irkilme. Arkasından iki kişi daha aynı şekilde inledi. Kıpırdanmalar. Fısıldaşmalar. Bir kahkaha. Sonra bir bağırış.
“Yapışmışım! Koltuğa yapışmışım!”
''Bende!''
''Lanet olsun!''
''Şu geri zekalılara bakın! Böcek gibi yapışıp kalmışlar!''
''AHAHA!''
Gülümsemem tüm yüzüme yayıldı. İçimden taşan sessiz kahkahayı dudaklarım zor tutuyordu.
Sena yeniden ayağa kalkmaya çalıştı ama kalkamadı. Eteği tabureye yapışmıştı. Panik içindeydi. Diğerleri de kıpırdanınca aynı durum yaşandı. Bazıları kalkmaya çalıştı, bazıları sadece donakaldı.
Sınıf bir anda karmakarışık oldu. Beyazlar kahkahalarla çekim yapıyordu. Siyahlar bağrışıyordu. Ama en güzeli... Ortada bir fail yoktu. Herkes her şeyi anlamıştı. Ama kimse ağzını açmadı. Ve ben... sıramda sessizce oturuyordum. Zaferle. O an gözlerim istemsizce Beyazıd’a döndü. Gözleriyle buluştum yeniden.
Ve o... bana gülümsüyordu!
Beyazıd'ımm fıstıklı lokumumm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.3k Okunma |
3.22k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |