33. Bölüm

33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM

🔥
artemiral

Bir gülümsemenin nasıl bu denli sıcaklığı olabilirdi? O an zaman yavaşladı. Etraftaki her şey yok oldu. Sadece Beyazıd vardı ve gülümsemesi. Sınıfın gerisinde, sırtını hafifçe duvara yaslamış halde oturuyordu. Oturduğu taburede bir elini diziyle birleştirmiş, hafif eğik bir şekilde bana bakıyordu. Dudaklarının kenarı yukarı kıvrılmıştı! Bu, ince, ölçülü ama çok şey anlatan bir gülümsemeydi. Gözleri kısıktı, ışıl ışıl. Öyle sahici bir gülümsemeydi ki o… İçinde kibir yoktu. Bir gurur gibi, bir takdir gibi. Belki de bir rahatlama. İçten içe bana hak veriyordu. Gülümseyişindeki sıcaklık içimi aniden ısıttı. Gözlerinin köşesi hafifçe kırışmıştı, sol yanağındaki çukur belirginleşmişti. Her zamanki soğuk ve mesafeli halinden hiçbir iz yoktu yüzünde. Hiçbir şey demese de, kelimelere ihtiyacım kalmamıştı. Sanki bakışlarıyla, “Bunu sen mi yaptın?” diye soruyor ama cevabı çoktan biliyordu. Sanki ilk kez, kendini birine bırakıyordu. Ve o biri bendim.

İçimde hem zafer hem de bir garip sevinç vardı. Bir anlığına her şeyi unuttum. Sınıfı, hocayı, Sena’yı... Sadece Beyazıd’ın gamzesine odaklandım. Gözlerimin önünde bir hikâye gibi duruyordu o çukur. Sanki çocukluğundan kalma bir neşe izi gibi. Ama o da sonsuza kadar bana bakmadı. Gözleri, yavaşça Sena’ya döndü. Sert değil. Yargılayıcı hiç değil. Sadece… kısa bir merak, ardından beliren küçük bir burukluk. Ne hissettiğini tam anlayamadım ama gözleri Sena’ya yöneldiğinde, o koca sınıfta bir sessizlik daha çöktü. Çünkü Sena da ona bakıyordu. Çırpınan bir kalp gibi, gözleri kızarmış, kirpikleri nemli. Utanç mı. Hayal kırıklığı tüm yüzünde belirmişti.

Sena, o an sanki yılların hayalini Beyazıd’ın bakışında arıyordu. Sessiz bir aşkın kırıntılarını... Belki de bir destek, bir yanındayım bakışı. Ama Beyazıd’ın gözlerinde onu ayakta tutacak bir cümle yoktu. Sadece tarafsız bir izleyicilik vardı. Ve bu, Sena’nın en büyük yenilgisi olmuştu. Göz göze gelişleri kısa sürdü. Sena başını eğmedi ama gözlerindeki yaş belirginleşti. Çenesini hafifçe yukarı kaldırdı; gururundan bir gram kaybetmek istemiyor gibiydi. Ama ne yaparsa yapsın, o kırık bakış her şeyi anlatıyordu. O an kendini çıplak hissediyor olmalıydı. Fiziksel değil. Daha derin, daha yaralayıcı bir açıklık. Tıpkı benim gibi.

Ve sonra... gözleri yeniden beni buldu. O kadar çok şey anlatıyordu ki o bakış. “Senin yüzünden” diyordu. “Beni mahvettin.” “Onu elimden aldın.” “Beni rezil ettin.”

Bakışlarımı çekmedim. O anda geri adım atsaydım, kaybederdim. Sadece hafifçe başımı yana eğdim. Dudaklarımda belli belirsiz bir tebessüm vardı. Ne özür diledim ne pişman oldum. O bakışmanın içinde bir savaştan daha fazlası vardı: İki kızın arasında kalan, belki de hiç kimseye ait olmayan bir çocuğun suskunluğu… Ve geçmişin, geleceğin, tüm yırtık eteklerin, yapışkanlı tuzakların ve söylenmemiş cümlelerin ağırlığı.

Sena'nın tabureye yapışmış hâliyle çırpınışını izlemek zevkin en karanlık katmanına ulaştırıyordu beni. Yüzü kıpkırmızıydı. Tırnakları şövalenin kenarına saplanmış, gözleri hırsla bana kilitlenmişti. Herkesin arasında rezil oluyordu ve en kötüsü, bunu onun seviyesine hiç inmeden, bir bakışla yapıyordum.

Sonunda dişlerinin arasından tısladı. “Bu okuldan ağlayarak gideceksin, Ada!”

Sözlerinin altına çizilmiş öfke, neredeyse tenime dokundu. Gülümsedim. Başımı yana eğdim. Sanki çok normal bir şey duymuşum gibi.

“Ne tesadüf…” dedim. “Ben de senin için aynısını düşünmüştüm.”

Gözlerindeki parıltı bir anlığına öfkeyi aştı. Şaşkınlıkla karışık bir kırılmaydı bu. Ardından suratında buruşan ifade, kontrolünü kaybettiği anlamına geliyordu. Tam anlamıyla sinirlenmişti. Sonunda eteğini çekip koparmaya çalıştı. Bir adım geri attı, sonra ani bir hareketle yerinden doğruldu. Ayağa kalkarken tabureye yapışmış eteği bir anda 'cırt' diye yırtıldı. Birkaç kişi istemsizce “Aaa!” diye ses çıkardı. Bir grup öğrenci ise güldü. Derken biri telefonunu kaldırdı, kayda başladı. Sonra bir diğeri… Ardından gülüşmeler, fısıltılar… Sena toparlandı, ayağa kalktı. Gözleri ateş saçıyordu. Yavaşça yanıma doğru yürüdü. Herkesin içinde. Yanımda dimdik durmuş, beni yukarıdan süzüyordu. Gözlerini kısmış, bana saplamak ister gibi bakıyordu. Hiçbir şey demedi önce. Sadece durdu. Nefes alışları hızlanmıştı. Göz göze geldik.

''Noldu? Ağlayacak mısın yoksa?''

Tam o an, hocanın cebindeki telefon çalmaya başladı. Sert, tiz bir ses. Sınıftaki herkes sustu. Hoca hâlâ duruyordu, sanki sahneyi o da anlamaya çalışıyormuş gibiydi. Telefonu cebinden çıkarırken yüzünde hafif bir kararsızlık vardı. Ekrana baktı, sonra sınıfa göz gezdirdi. Kaşlarını çattı.

“Sizle sonra görüşeceğiz,” dedi kısık ama net bir sesle. “Şu telefona bir bakayım önce…”

Ve sınıftan çıktı. Onun şimdiye kadar hiçbir şeye müdahale etmemesi kafamı karıştırmıştı. Bilerek mi susmuştu? Düşünmeyi bıraktım. O anda tek umursadığım şey, Sena’nın yırtılmış eteği, düşmüş gururu, hayal kırıklıklarıydı.

Benim sahnemdi bu. İlk defa ama son kez değildi. Ardından arkadan bir ses yükseldi. Yeniden bir yırtılma sesi. Bir kez daha. Ve bir kez daha. Sonra yükselen kahkahalar. Her şey birkaç saniyede oldu ama zaman yavaşladı gözümde. Umut’un yüzü gerildi. Kıpırdanmaya başladı, kolay olmadı kalkmak. Alnında damarlar belirginleşti. Pantolonun altı tabureye yapışmıştı, kalkarken sandalyesi de peşinden geldi. Başını şövaleye çarptı, küfretti. Eliyle bastıra bastıra yapışkanı sıyırdı. Sırtı öne eğildi, elleriyle destek aldı. Şövalesi devrildi, metal sesi sınıfa yayıldı. Diğer Siyahlar da aynı çaresizlikle kıvranmaya başladılar.

Bazıları homurdanıyor, bazıları sessizce pantolonlarına, eteklerine yapışan kalıntıları temizlemeye çalışıyordu. Her birinde aynı his vardı: utanç. Aşağılanmışlardı. Bir kız tarafından. Sessiz kalanlar, eğlenirken arkasını dönenler… Bana hiç karışmayan, bulaşmayan siyahlar bile yapışmıştı tabureye. En az diğerleri kadar suçlulardı. Çünkü adalet; gürültü yapanın değil, susanın da cezasıydı benim için. Bunu hissettirmenin en iyi yolu bu utancı tattırmaktı. Ben kıpırdamadan onları izliyordum. Oturduğum yerde dimdik duruyordum. Gözlerimle yüzlerine tek tek baktım.

Siyahlar birer birer kalkmaya başlamışlardı. Küfrederken, bana ateş saçan gözlerle bakıyorlardı. İçlerinden biri “Sen ne sanıyorsun kendini ha?” dedi, öfkeyle burnundan soluyarak. Adımlar atılmaya başlandı bana doğru. Kalbim hızla çarpmaya başladı ama kıpırdamadım. Yutkundum. Kalabalık üzerime yürüyordu, adım adım. Sanki bu, bir linç değildi de… bir infaz anıydı.

Umut tam karşıma dikilmişti.

“Sen bittin kızım.”

Ve sonra... Bir gürültü. Beyazıd ayağa kalkmıştı. Taburesi devrilmiş, şövalesi yere yığılmıştı. Yüzünde tek bir tereddüt yoktu. Gömleğinin kollarını katlamaya başladı yavaşça. Gözleri buz gibiydi. Her zamanki kararlı haliyle birkaç adım öne çıktı. Diğer Beyazlar da birer birer ayağa kalktı. Kimse bir şey demedi. Beyazıd, kalabalığın arasından yürümeye başladı. Tüm sınıfın ortasından, kimseye çarpmadan, sadece varlığıyla kalabalığı ikiye yararcasına.

Umut birkaç adım geri çekildi onu görünce. Sırtı şövaleye çarptı, durdu. Beyazıd bir saniye bile durmadan yaklaştı. Sonra tek hamlede yakaladı Umut’un yakasından. Boğazına bastırmadı ama öyle bir tuttu ki göz göze geldiklerinde sınıf suspus olmuştu. Parmakları Umut’un tişörtünü kavramıştı, yüzü tam karşısındaydı.

“Sesin fazla çıkıyor Umut,” dedi Beyazıd. “Ama asıl hatan, hâlâ karşımda dikiliyor olman.”

Sesi düşüktü. Korkutucu değildi. Korkunun ta kendisiydi. Beyazıd, birkaç saniye daha tuttu onu. Sonra bir itişle geri bıraktı. Umut sendeledi, diğer Siyahların arasına düştü. Kimse yardım etmedi ona. Herkesin başı öndeydi. Ben orada otururken, içimde bir kıpırtı vardı. Hem korku hem de… Hayranlık. Gözlerim ona kaydı. Beyazıd’a. Hâlâ oradaydı. Avuçları açık, nefesi derin. Gözleri yerinde. Bana bakmadı. Gereği yoktu. Zaten yapması gerekeni yapmıştı. O an anladım. O, hiçbir zaman sahneye oynamıyordu. Sadece dengeyi sağlıyordu.

Umut, ayağa kalkarak Siyahların arasına geri döndü. Diğerleri hâlâ yapıştırıcının kırıntılarıyla uğraşıyordu. Ama kimse artık bana yaklaşmıyordu. Sınıfın düzeni, çoktan değişmişti.

Ve ben… oturduğum yerde, başımı eğmeden, gözlerimi kaçırmadan sınıfa baktım. Sanki bu tabloyu çizecek kişi bendim artık. Ve bu hikâyenin ortasında yalnız olmadığımı biliyordum!

Uzun bölüm dediniz buyrun efendimmm

 

Bölüm : 27.07.2025 13:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.25k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...