34. Bölüm

34. BÖLÜM - 12/D

🔥
artemiral

Kitabımız bir roman sayfasına göre 87 sayfaya ulaşmış. Öncelikle yorulsam da yazmaya devam ettiğim için kendimi, sonra sabırla okuduğunuz için sizi kalpten tebrik ve teşekkür ediyorum💜

Kapı gıcırdayarak açıldı. Hoca girdi. Zil daha çalmamıştı ama surat ifadesinden zaten sabrının zilini çoktan çaldığı belliydi. Sınıfta yoğun bir kasvet havası hakimdi.

“Dağılın!” dedi hoca sert tonunu hiç esirgemeden.

Sınıf bir anda karınca gibi dağılmaya başladı. Karşımıza dikilen siyahlar hareketlendi. Sandalyeler gıcırdadı, biri resim dosyasını düşürdü. Çoğu hızla sınıfı terk etti. Ayağa kalktım ben de. Yürüdüm. Hemen çıkacaktım ki…

“Sen kal.”

Hoca. Bana. Dönüp baktım.

Ceketinin cebinden sarı bir bez çıkardı. Öylesine fırlattı. Refleksle yakaladım. Tam yakaladığım anda beynime sinyal indi. Sarı. Küçük, kare silme bezi. Hoca bana döndü, cümlesini kurarken hiç gözlerime bakmadı. Yine de biliyordum ki tam kalbime konuşuyordu.

“Birinin bunlara ders vermesi iyi oldu. Ama ortalığın anasını ağlattın. Şimdi bunları eski haline getirene kadar sileceksin.”

Ne? Yani... Nasıl yani? Birkaç saniye bakakaldım. Bezi elimde bir top gibi çevirdim. Aklımda hocanın bakışları vardı. O bakmadıkça, ben daha derinden hissettim.

“Hocam... siz... yani bilerek...” dedim. Cümlem tamamlanamadan hoca parmağını havaya kaldırdı.

“Fazla soru sorma. İşini yap.”

Ses tonu değişmemişti ama kelimelerin içinde sanki bir gülümseme vardı. Belki de bana öyle geldi. Yutkundum. Bez elimdeydi. Herkes çıkmıştı. Hoca da çıktı. Ve ben atölyede yalnız kaldım. Taburelere baktım. Savaş alanından halliceydi. Siyahların savaşta verdiği kayıplar -kumaş parçaları- oturdukları taburelerde hâlâ duruyordu. Ama her tabure başka başka köşelerde terk edilmişti. Kimi hafif kaymış, kimi devrilmiş. Hatta biri hâlâ yapışkandan sıyrılamamış gibi yamulmuş duruyordu. Onları tek tek düzeltirken, gözlerim yerdeydi ama aklımda Beyazıd vardı.

O ayağa kalktığında çıkan gürültü. Şövalenin devrilişi. Ardından taburesi. Umut’un tehdit dolu sesine karşılık onun karanlık gözleri parlamıştı. Sonra... kalabalığın arasından yürürken bir elini cebine sokmuştu, öbürü boştaydı. Sanki bir film sahnesinden alınmıştı. Karizmatik, korkusuz, sessiz bir öfke.

Umut’u boynundan yakalayışı. Ben bunu yapamazdım. Ama o yaptı. Neden yaptı? Bu sefer cidden beni korumak mı istemişti?

Sınıfa döndüm. Bezle yapışkan tabureleri silmeye başladım. İlk başta çok sinir bozucuydu. O saçma şeffaf yapıştırıcı zamk gibi parmaklarımda dolanıyordu. Her silmede eldiven giymediğim için pişman oluyordum. Sonra fark ettim. O taburelerde sadece zamk yoktu. Benim öfkem vardı. Benim utanmam. Benim yalnızlığım ve intikamım. Silmek, onları yok etmek değil, aslında kendimi tanımaktı.

Tam o anda 13. Kırmızı pencerenin karşısına gelmiştim. Gül’ün notu zihnimde usulca dolaştı. Derin bir nefes aldım. Düşüncelerim allak bullaktı. Her şey çok karışıktı.

Sonra yeniden düşündüm. Timur… neden gelmedi? İçimi kemiren bir eksiklik. Beyazıd vardı. Evet. Hem de yanımda durmuştu. Ama Timur… onun yokluğu sustuğum tarafımı gıdıkladı. Bir yerde bir şey planlıyor olabilir miydi? Yoksa… bir şey mi oldu ona? Silmeye devam ettim. Bezin ucu yapış yapıştı artık. Bir tabure, iki tabure… Derken kendimden geçtim. Alnımdaki ter, arkamda güneşin atölyeye süzülen ışığıyla gölgem yere düştü. Birden o gölge bile tanıdık geldi. Sanki büyüyordum. Artık yalnız hissetmiyordum. Beyazıd’ın o sıcak gülümsemesi belirdi gözlerimin önünde. Gamzesi. Sol yanakta. Hafifti, neredeyse görünmez. Ama vardı işte. “Seni görmek iyi geldi.” dediğimde yüzü değişmişti. Sanki bir duvar yıkılmıştı. Aramızda bir şey oldu. Sena bunu fark etti. Ve o dağılmış bakışı…

Sarı bez. Elime iğrenç bir hisle yapıştığında düşüncelerimden sıyrıldım. Sol elimin arasında ezilip büzülmüş bir utanç ama aynı zamanda bir temizlik.

Sonra yine bir düşünce. Hoca biliyor oluşu. Beni içten içe destekleyişi. Gülümsedim. Bunu bilmek bile yetti. İyi hissettirmişti.

Bez son taburenin altına kayarken, avuçlarımın içi neredeyse uyuşmuştu artık. Damarlarım zonkluyordu. Parmak uçlarımda o şeffaf yapıştırıcının bıraktığı ince tabaka hâlâ hissediliyordu. Fakat o yapışkanın bile beni durduramayacağı bir hafiflik vardı içimde. Sarı bezi artık elimde sıkmaya gerek duymadım. İş bitmişti.
Tabureler parladı. Belki de hiç olmadıkları kadar temizlerdi şimdi. İçimde biraz daha sade, biraz daha berrak.

Ayağa kalktım. Ellerim belimin iki köşesinde göz ucuyla atölyeye son bir kez baktım. Sanki biraz önce savaş çıkmamış gibi, tertemizdi. İşte ben ya! Yarın temizlikçi olarak işe başlayacağım. Her yere ben gibisi lazım, değil mi?

Kendime yükselmem son bulduğunda çantamı toparladım. Kapıya yürürken ayaklarımın altındaki mermer hafif gıcırdadı. Kapıyı açtım. Koridorun ışığı gözlerimi almıştı. Kafamı kaldırdığım anda onları gördüm. Üç kız. Karşı sınıfların hemen yanında, duvara yaslanmışlardı. Biri beyaz sıfır kollu yeleğe diğer ikisi ise okul formalarının üstüne siyah detaylara sahip hırkalar giymişlerdi. Biri beyazlardan diğerleri siyahlardandı. Neden yan yana duruyorlardı? Gözlerinde garip bir şey vardı.

İçimden geçen ilk cümle netti.
'Yine başlıyoruz.'

Bir adım geri çekilmeyi düşündüm, gerekirse dönüp başka kapıdan çıkmayı. Ama tam o sırada, kızlardan dalgalı kestane saçlı, Timur’un grubundaki kızlardan biri değildi, adım attı.

“Sen misin gerçekten?” dedi. Birbirlerine baktılar. Bir anlık sessizlik oldu. Nefes alışverişleri bile hızlıydı. Sonra içlerinden beyaz yelekli, sarışın olan, hafif çilli ve düzgün kaşlı, biraz öne çıktı.

“Yani... gerçekten Sena’ya karşı mı koydun?”

Duraksadım. O kadar yorgundum ki. Gerçekten cevap verecek gücüm var mıydı, bilmiyordum. Ama yüzlerindeki ifadeyi gördüm. Bir cevap beklemiyorlardı aslında. Zaten cevabı biliyorlardı.

“Sadece gerekeni yaptım.” dedim kısaca.
Omuzlarımı silktim.
Ama içimden biri 'Evet, ben yaptım.' diye bağırıyordu. Bir gülüş yayıldı aralarında. Sonra üçüncü kız konuştu, hafif çatallı bir sesi vardı ama heyecanı o kadar netti ki sesindeki çatlak bile kendine güvenle çatlıyordu.

“Biz de artık senin tarafındayız. Griyiz!”

Kaşlarım benden bağımsız havalanmış, dudaklarım aralanmıştı. Bana çatışmalarını beklerken onların söylediği şok etkisi yaramıştı. Gerçekten söylemişler miydi bunu? Taraf değiştirmek. Bu okulda en büyük ihanet sayılırdı. Şimdi ise dengeler baştan kuruluyordu!

“Yani... videoyu izledik. Herkes izledi. Umut’un surat ifadesi, Sena’nın eteği yırtıldığında bağırışı... resmen tarihi sahneydi. Harikaydı!”
Güldü biri.

“İlk defa biri çıkıp susturdu onları.”

Sözlerinin içinde garip bir burukluk vardı. Sanki uzun zamandır bunu bekliyorlarmış gibi. Ben ise hâlâ şoktaydım. Destek ne zamandır unuttuğum bir kelimeydi. Özellikle hemcinslerimden. O sırada başka biri geçti aramızdan, kısa bir bakış attı bana ama durmadı. Muhtemelen videoyu izlemiş olan biriydi o da.
Şimdi bütün okul biliyor muydu olanları?

Kızlar tekrar konuşmaya başladı.

“Yani, belki biz de çok şey yapamadık ama... şimdiye kadar hep susuyorduk.”

“Sen bizim yerimize de konuştun aslında.”

Öylece kaldım.

''Ne diyeceğimi bilemiyorum kızlar.''

“Yani, bilmiyorum,” dedi sarışın olan, başını hafif eğerek bana baktı. “Ama... sen konuşurken içim ürperdi. Bunu garip anlayabilirsin ama... birine benzettim seni.”

Bir kaşım merakla yukarı kalktı.

“Kime?”

“Gül’e,” dedi. Diğer iki kızın omuzları hafifçe gerildi. O ismin bile hâlâ bu kadar ürkütücü olması...Bu okulda bazı kelimeler lanetliydi. Ben yutkundum.

“Tanıyor muydun onu?”

“Yüzeysel. Yardım ederdi sadece bize. Pek konuşmazdı ama… gözleri her şeyi söylerdi. Hep bir şey biliyor gibiydi. Ama ne biliyordu, kimse anlayamadan… gitti işte.”

Başını eğdi, sonra neredeyse fısıldayarak ekledi.

“Bence o da griydi. O yüzden yok oldu.”

Yok oldu... Bu kelimenin ruhsuzluğunda kalbim tekledi.

Griydi...

Yani ne Timur'u destekliyordu ne Beyazıd'ı. O yüzden ortada kalmıştı. Ezilmişti. Yorulmuştu. Sırf bu yüzden mi veda etmişti hayata?

Gözlerim o an boşluğa daldı. Aklımda bir resim belirdi. Gül’ün o eski fotoğraftaki gülümsemesi. Kızıl saçları.

Gri olmak görünmez olmak değildi. Gri olmak; herkesin kaçtığı yerde, ortada durabilmekti. İnsan olabilmekti. Vasatlıktı. Ve Gül'le bu yüzden benziyorduk. Taşlar teker teker yerine oturmaya başlamıştı zihnimde.

“Biz bu arada...” dedi içlerinden biri, sesi sıcacıktı. “Ben Sude. Bu Elif, bu da Narin.”

Üçü de sırayla başlarıyla selam verdi. Bana saygı duyuyorlardı. Yüzlerinde bir yapmacıklık yoktu. Samimiyetleri en çok gözlerinden anlaşılıyordu. Kırgın ama umutlu bakan gözler… Tıpkı benimkilere benzeyen.

“Tanıştığımıza sevindik Ada,” dedi Elif. “Gerçekten. Bugün... iyi hissettirdi. Hepimizin üstünden ağır bir yükü kaldırdın.”

İçim bir tuhaf oldu. “Ben de,” dedim sadece. Gülümsemeye çalıştım, biraz titrek ama içten. Bu okulda ilk defa biri “Tanıştığımıza sevindim,” demişti. İlk defa birisi bana, ben olduğum için yaklaştı. Ne taraf için, ne güç için, ne dedikodu… sadece ben olduğum için. Sanırım arkadaş edinmiştim.

“Biz 12-D’deyiz bu arada,” dedi Narin. “İstediğinde gelebilirsin. Sana her zaman kapımız açık.”

Sude hafifçe omzumu okşadı. O küçücük dokunuş, bir anda içimdeki o gerilmiş yayları gevşetti sanki. Bu okuldaki herkese... Onlarında insan olduğunu anımsattı. Bir şey demedim. Sadece başımı salladım. Sonra üçü de dönüp uzaklaştılar. Adımlarındaki hafiflik dikkatimi çekti. Bir an önce oradan uzaklaşmaya çalışan kızlar gibi değillerdi. Arkalarında hiçbir gerginlik bırakmadan gittiler. Ben hâlâ oradaydım. O sarı bez hâlâ elimdeydi. Hakikaten bu niye elimdeydi? Tiksinç bakışlarımı beze hediye ettikten sonra onu en yakın çöp kutusuna fırlattım. Artık özgürdüm!

Gözlerimi koridora çevirdim. Az önce her şeyin karıştığı, gerginliğin en yüksek olduğu o duvarlar bile daha sıcak geliyordu şimdi. Birileri vardı. Bu okulda, bana sadece bakıp geçen değil… benimle yan yana duran. Birilerinin “Senin tarafındayız,” demesi ne kadar önemliymiş. Taraflardan bıktığım bir yerde benim tarafsızlığımda olan birilerinin çıkması... Yalnızlığın ağırlığı altında ezilecekken bir anda çekilip çıkarılmak gibi bir histi bu.

Derin bir nefes aldım. İlk defa içime çektiğim hava, ağır değil, ferah hissettirdi.

Buraya ait miydim yoksa? Tam olmam gereken yerde miydim? Bunu günlerdir, haftalardır sorguluyordum. Ama şimdi... Belki biraz.
Belki de artık... evet.

Ay Ada'cığıma sevindim

Ayrıca Beyazıd karakterimiz değişti. Videosunu izlemek için 9. bölüme gidiniz. İzleyince Timur mu Beyazıd mı yeniden karar verin hfassgsd

Bölüm : 28.07.2025 00:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 34. BÖLÜM - 12/D
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...