
Hayat, ruhumuzun rüzgârı bile oturmamışken, bir rota istiyordu bizden. Sanki yaşımız on yedi, on sekiz değil de bir milattı. Henüz hiçbir şey yaşamadan, her şeyin kararını vermeye zorlanıyorduk. Şimdi ise bu okul... Taraf seçmek. Kurallara uymak. Vesaire vesaire.
Buradan koşarak uzaklaşmak istemiştim ama daha yolun başındaydım. Ve yolun devamı daha muallak, daha ürperticiydi. Fragmanı böyleyse filmi nasıldı, bilmek istemiyordum.
‘’Neyse, ne alayım size? Ne istersiniz?’’
Umut’un sorusuyla ona döndüler.
‘’Bana bir tost.’’
‘’Şekersiz kahve Umut’cum.’’
Umut en son bana döndü. ‘’Ben de bir tost alayım o zaman,’’ dedim. Gözlerini kapatarak anladığını bize bildirdiğinde ayağa kalkıp uzaklaştı.
‘’O mu ödeyecek?’’
Sorduğum soruyla ikisi de birbirine bakarak gülmeye başladı. Bundan dolayı cebimden çıkardığım parayı onlar görmeden tekrar yerine koydum.
‘’Ne önemi var?’’ dedi Sena. Ah! Doğru, ben varlıklı çocukların arasındaydım. Onlar için para hiçti tabii. Bilge'nin merakla masaya doğru yaklaşmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım.
‘’Baban ne iş yapıyor?’’
Soruyu cevaplayıp cevaplamamak konusunda tereddüt etmiştim, nedenini bilmeden.
‘’Polis.’’
Sena hayretle ‘’Devlet memuru mu yani?’’ dedi.
‘’Evet, neden ki?’’
‘’Burada tutuklanması gereken çok kişi var.’’ Diyerek kahkahayla devam etti. ‘’Şaka yapıyorum. Sadece okulda hiç memur çocuğu yoktu. Vay be. Sen ilksin.’’
‘’Sizin babalarınız ne iş yapıyor?’’
Bilge hiç düşünmeden yanıtladı. ‘’Benimki Üsküdar’da özel bir hastanenin sahibi.’’
Umut elinde kırmızı, küçük bir tepsiyle yanımıza gelmişti.
‘’Ceo.’’
Umut Sena’ya kısa bir bakış attıktan sonra gülümseyerek bana döndü.
‘’Ne konuşuyorsunuz? Ha bir de Ada, Tostun yanına soğuk çay da aldım. İyi gider.’’
Ben söylemeden bunu akıl etmişti. O an gözüme çok içten ve tatlı gelmişti. Tebessüm ettim.
‘’Sağ ol. Soğuk çay severim.’’
Sena kahvesini yudumlarken Bilge’yle bana odaklanarak ‘’Biraz hızlı olun. Derse az kaldı,’’ dedi.
‘’Siz hangi şubedesiniz?’’
‘’B tabii ki. Liderimiz neredeyse biz oradayızdır.’’
Sena’nın dediğiyle bir aydınlanma yaşamıştım. Siyah aksesuarları, koyu makyajları onların nereye ait olduklarını gösteriyordu, bariz bir şekilde. Tabi sormayacaktım. Taraf mevzuları yeniden açılsın istemiyordum.
‘’Ne zaman istersen gelebilirsin.’’
Tostumu hunharca yerken başımı salladım.
‘’Boğulacaksın kız. Kıtlıktan mı çıktın? Az yavaş ye.’’
Umut’a kahkaha atmak istemiştim ama ağzım dolu olduğu için çarpılmış gibi tebessüm ettim. Bilge de halime dayamamış olacak ki kahkahayı patlatmıştı.
‘’Ben gidiyorum. Birkaç işim var.’’
Sena birden yanımızdan ayrılmıştı. Garip gelse de omuz silktim. Bizde yedikten sonra kantinden ayrılıp sınıflarımıza doğru ilerlemeye başladık. Panonun kenarına iliştirilmiş, sararmış eski bir fotoğraf gözüme çarpmıştı. Üzerindeki gülümsemeler zamana direnmişti ama bir şeyler eksikti sanki. Beyazıd denilen çocuğun yanında iki kişinin de bulunduğu bir fotoğraftı. Ortalarında kızıl saçlı bir kız, yanında da farklı bir erkek. Neşe dolu, içten bir poz vermişlerdi. Bir an elime almam gerekiyormuş gibi hissettim ve elime alacakken yere bir kağıt parçasının düştüğünü fark ettim. Yine yapmamam gereken bir şeyi mi yapıyordum, değil mi? Ani bir refleksle üstüne basıp Umut’lara baktım. O an yanlarında olmadığımı fark etmiş olacaklar ki bana döndü ikisi de.
‘’Gelsene, ne yapıyorsun orada?’’
Fotoğrafı gösterdim.
‘’Bunlar kim?’’
Umut’la Bilge yanıma ulaştıklarında sormamam gereken bir soruyu sormuşum gibi birbirlerine baktılar.
‘’Beyazıd, Gül ve Timur.’’
Nasıl bir aradaydılar? Ayrıca bu kız da kimdi? Gerçi önceden dost olduklarını söylemişlerdi. Peki şimdi nasıl düşman olabilmişlerdi?
‘’Zil çaldı, hadi gidelim.’’
Bilge’nin dediğiyle ikisine sırayla bakarak ‘’Benim bir tuvalete gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz.’’ dedim Vedalaştıktan sonra ayakkabı bağcığımı bağlayacakmış gibi yere çömeldim. Etrafı kolaçan ederek ayağımın altındaki notu avucuma sıkıştırdım. Daha fazla oyalanamazdım. Vakit kaybetmeden sınıfa giderek sırama yerleştim. Hoca da geldiği gibi tahtaya bir şeyler yazmaya başlamıştı. Belki bunu yapmamalıydım ama merak içimi kasıp kavuruyordu. Sıranın altına gizleyerek temkinli bir şekilde notu açtım.
‘’Ben, beni unuttuğunuz an öldüm.
Esir şehrin insanları, sayfa 97.
-G’’
Notu okur okumaz sırtımdan soğuk bir şey geçti. Tebeşir sesi bile kesilmiş gibiydi. Kalbim değil de sanki yerçekimi sendeledi içimde. Bir lanet beni çepeçevre kuşatmıştı, biliyordum. Kötü bir işe bulaşmıştım! Derinden bir ses fısıldadı: Seçilen sensin ve bu sadece bir başlangıç.
Nasıl gidiyorrrr?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.3k Okunma |
3.22k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |