43. Bölüm

43. BÖLÜM - KÜL

🔥
artemiral

Adresin beni götürdüğü sokak diğerlerinden farklıydı. Loş ışıkların daha bir sönük durduğu, apartmanların karanlığa gömüldüğü, duvarlardaki yazıların soyulduğu türden bir sokaktı. Şehir her zaman bu kadar sessiz olmazdı. Ama bazı sokaklar, bazı saatlerde kendi karanlığını yaratırdı. Ben o karanlığın tam ortasında yürüyordum şimdi. Ayaklarım yere yavaşça basıyordu. Her adımımı düşünerek atıyordum. Sokağın başındaki köpeğin bile sesi çıkmıyordu. Sadece rüzgar, hafifçe yanaklarımı okşuyor, kapüşondan süzülen saçlarımı dalgalandırıyordu. Elimi cebime attım. Not hâlâ oradaydı. Sanki varlığı bile beni ileri itiyordu. Adım adım... bilinmeze.

Harita uygulamasına tekrar baktım. “Soldaki üçüncü yapı...” Gözüm tabelalara kaydı ama çoğu silinmiş, soyulmuştu. Sadece numaralara bakarak ilerlemem gerekiyordu.

Ve sonra... durdum. İçime bir ürperti yayıldı. Adres burasıydı. Ama burası bir ev değildi. En azından artık değildi.

Karşımda, iki katlı, yarısı yıkılmış, duvarları siyaha kesmiş, camları yerle bir olmuş bir harabe duruyordu. Tavanın bir kısmı çökmüştü, dış duvarlardaki tuğlalar yer yer açıkta kalmıştı. Kapısı yoktu. Sadece yan yatmış, yanmış bir tahta yığını. Kapının olması gereken yerde 'Polis, olay yeri girilmez' yazan sarı bantlar çapraz olarak girişi engellemişti.

Yutkundum. Burası tahmin ettiğim yer miydi yoksa? İleri adım atmaya cesaret edemedim bir an. Durdum. Gözlerimle taradım. Kimse yok gibiydi. Ama yine de... içim tedirgindi. Kalbim ritmini artırmıştı. Nefes alıp verişimi yavaşlattım. Sonra dikkatlice bir adım attım. Ayakkabımın altında kırılmış bir cam parçası çıtırdadı. Donakaldım. Ses yankı yaptı sanki. Hemen geri bakındım ama kimse yoktu. Yavaşça bantların altından içeri süzüldüm. Telefonun flaşını açtım.

İçerisi... buram buram küf, is ve geçmiş kokuyordu. Yanmış duvarlar kararmıştı. Zemin nemliydi. Tavan, kimi yerlerde tamamen çökmüştü. Arkamdan esen rüzgarla duvarda asılı kalmış bir perde parçası titredi. İrkilerek dönüp baktım. Ama yalnızdım. Yalnız olduğumu umuyordum. Adımlarımı dikkatli attım. Gözlerim her yeri tarıyordu. Belki biriyle buluşacaktım. Belki bir ipucu bulacaktım. Belki... sadece bir korkunun ortasında kaybolacaktım. Bilmiyordum. Ama geldim. Buradaydım.

O an... zihnimde bir cümle çaktı. Gözüm kararmış bir duvara takılmışken, o cümle kendi kendine belirdi:

“Yangından kurtulan her şey küle benzer.”

Gözlerimi kapattım.

Gül... İlk okuduğumda anlamamıştım. Şimdi... bedenimde bir ürperti dolaştı. Vücudum istemsiz titredi. Gül yaşıyor muydu gerçekten? Onu bulmam için bana notlar mı bırakıyordu? Neden gelmiyordu? Bir şeyden mi kaçıyordu? Peki ama neden?

Yutkundum. Gözümün önünde yangının hayali belirdi. Alevlerin her şeyi sarışı... bağırışlar... duman. O evin içinde kaybolan biri. Ve sonra... hiç bulunamayan bir ceset. Herkesin “öldü” dediği. Herkesin kabullendiği. O not ne anlama geliyordu? Neyi bulmamı, anlamamı istiyordu? Yangından kurtulan her şey küle benzerse, ya Gül de bir külse? Ama hâlâ rüzgârda savruluyorsa? Sessiz, görünmez ama yaşayan bir iz gibi.

Başım döndü bir an. Kendime geldiğimde duvarda bir iz gördüm. El izine benziyordu. İsli, sanki birisi son anda duvara dokunmuş gibiydi. Parmak izleri belirgin değildi ama oradaydı. Onun mu? Gül’ün müydü? O burada mıydı? Yoksa burada sadece geçmiş mi yankılanıyordu?

Bir çıtırtı sesi!

Kendi kalbimin sesi miydi, yoksa dışarıda bir adım mı vardı? Donakaldım. Nefesimi tuttum. Biri mi geliyordu? Yoksa ben mi paranoyaklaşıyordum?

Kalbim deli gibi çarpıyor, vücudumu amansız bir ateş çevreliyordu. Artık burada daha fazla kalamazdım. Ne gördüysem ne hissediyorsam, şimdilik bu kadarı yeterdi. Bu not, beni buraya getirmek için bırakılmıştı. Gül’ün yaşadığını bilmem için bir izdi belki de. Ama bu ipucu, aynı zamanda bir uyarıydı. Burası... sıradan bir yer değildi. Geri adım attım. Dikkatle. Koşmadan ama hızlıca. Kapıdan daha doğrusu açık girişten çıktığımda derin bir nefes aldım. Gökyüzü hâlâ karanlıktı ama içerideki karanlıktan daha az korkutucuydu.

Notu cebimden tekrar çıkardım. Katladım. Bu artık sadece bir adres değil. Bu, Gül’ün hâlâ var olduğuna dair bir kanıttı. Aynı zamanda başka bir şey daha: Tehlike.

İçimde ne garip bir his vardı. Hem umut hem korku. Hem heyecan hem yas.

Yürümeye başladım.

Arkamda yıkık duvarlar, içimde yanmış hatıralar... ama ayaklarım beni hâlâ taşıyordu. Çünkü bazı sorular vardır, cevapları çok uzakta bile olsa seni yürütür. Ben de şimdi, o yolun bir yolcusuydum.

...

Evin sokağına vardığımda içim hâlâ titriyordu. Soğuktan, korkudan değil kafamın içinde dönüp duran düşüncelerdendi.

“Yangından kurtulan her şey küle benzer...” Gül’ün sesi gibi yankılanıyordu kulağımda. Daha önce duymadığım o ses. O cümle, içimde öyle bir yerden geçmişti ki sanki sadece kulağımla değil, kalbimle işitmiştim. Elim hâlâ ceketin cebindeydi. Notu sanki biri gelip çalacakmış gibi sımsıkı tutuyordum. Bir daha bu ipuçlarının yok olmasına tahammül edemezdim. Beni oraya götüren şey sadece bir adres kağıdı değildi artık. Bir bağdı. Görünmeyen, yanmış ama kopmamış bir bağ...

Evin girişine yaklaştığımda gözüm otomatik olarak penceremize kaydı. Perde aralıktı. Işık sızıyordu. Evde birileri vardı. Ama yine de... bildiğim o sessizlik binanın duvarlarına sinmişti sanki. Kapıyı sessizce açtım. Hiçbir şey değişmemişti. Salonda televizyon açıktı ama sesi kısıktı. Annem, koltuğun bir ucunda bacaklarını karnına çekmiş oturuyordu. Elinde telefon vardı ama ekrana bakmıyordu. Bir şey düşünüyordu belli ki. Gözleri cam gibiydi. Abim ise mutfaktan gelen seslere bakılırsa ya dolap karıştırıyor ya da gece kaçamağı yapıyordu. Beni fark eden ilk o oldu.

“Ne işler karıştırıyorsun?” dedi ağzı doluyken. Sonra ambalaj sesi geldi muhtemelen çikolata ya da cips.

“Biraz hava aldım.” dedim hızlıca. Sorulara boğulmak istemiyordum.

“Bu saatte dışarıda ne işi varmış acaba küçük dövüşçünün?” dedi yine, sesi sakindi. Sorgulamak değil, dalga geçmek istiyordu sadece. Annemse hâlâ sessizdi. Göz göze gelmedik. Kapüşonumu indirmeden merdivenleri tırmandım. Sanki sırtımda biri nefes alıyormuş gibi hissediyordum. Çok garipti. Gecenin ve zihnimin getirdiği o yük...

Odamın kapısını kapattım, yavaşça kilitledim. Ceketimi sandalyeye attım. Yatağımın ucuna çöktüm. Elimdeki notu çıkardım, tekrar açtım.

Adresi ezberlemiştim artık. Yine de bir kağıttan fazlasıydı. Sanki kelimeleri hâlâ canlıydı. Harflerin kıvrımı bile tanıdık geliyordu. Gül’ün el yazısı mıydı? Yoksa sadece... öyle hissetmek mi istiyordum? Masama yöneldim. Kitaplarımı toparlarken, gözüm çantama takıldı. Yavaşça eğilip açtım. Bir şey arıyormuş gibi, halbuki bir şey aramıyordum. Sadece oraya nasıl konmuştu bu not? Okuldayken mi? Hangi an? Hangi boşlukta? Kimse fark etmeden nasıl?

Sena olabilir mi?

Ama neden?

Yoksa... Hako mu? Bizi izliyordu belki. Belki sadece benimle oynuyordu. Oyuna gelen piyon bendim. Kafam iyice karıştı. İçimde bir sıkışma hissettim. Karmakarışıktım. Telefonuma uzandım. Grubu açtım. Henüz hiçbir mesaj yoktu. Aramızdaki mesafe sadece fiziksel değildi artık. Herkes, bir şeylerden kaçmakla bir şeyleri çözmek arasında bir yerdeydi.

Notun fotoğrafını çekmek üzereydim ki… durdum.

Yollasam ne olurdu?

Timur kesin sinirlenirdi, gittiğimi öğrenirse. “Niye tek başına gittin?” diye patlardı. Beyazıd daha da sinirli olurdu. “Benimle dalga mı geçiyorsun?” derdi.

Ama ya... paylaşmazsam? Tek başıma bir adrese gidip, bir harabeye adım attım. Orada biri olsaydı? Ya bu bir tuzak olsaydı? Elleriyle gözlerini kapatan bir çocuğun hâli gibiydim. Gerçek, kapansın diye gözümü yumuyordum ama sesleri yine de duyuyordum. Yavaşça ekranı kilitledim. Paylaşmadım. Henüz değil. Notu defterimin arasına sıkıştırdım. Sanki orada güvende olacak gibiydi. Sonra perdeyi araladım. Sokağa baktım. Işıklar azdı. Sessizdi. Ama içimdeki fırtına hâlâ dinmemişti.

Ne yapmalıydım? Gül yaşıyor olabilir miydi? Benden haberi var mıydı? Notu o koymuş olamazdı, değil mi? Kafayı yemek üzereydim. Eğer öyleyse… bu iş sadece mafya, tehdit ya da dövüş kulübü meselesi değildi. Bu, bir hayat meselesi.

Bu gece, yatağa uzandığımda gözlerimi kapayamadım. Aklımda hâlâ o karanlık bina, duvardaki iz, Gül’ün sesi, ve o cümle vardı.

Yangından kurtulan her şey küle benzer… Ama belki de bazı küller hâlâ yanabilirdi.

Notu kim bıraktı? Oy vermeyi beni instagramda takip etmeyi unutmayın çiçekler. Geri takip yapıyorum. hesabı yeni açtım ig: m.artemira

Bölüm : 30.07.2025 14:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 43. BÖLÜM - KÜL
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...