47. Bölüm

47. BÖLÜM - YUMRUK

🔥
artemiral

150 sayfaya ulaştı kitap. Ayrıca 15 günde 5 bin okunmaya. Tebrik ediyorum siziii

Timur’un başı hâlâ duvara yaslıydı. Odadaki hava, videonun o iğrençliğiyle dolup taşıyordu. Birbirimizle konuşmadan oturduğumuz o dakikalar… Sessizdi, ama doluydu. Her nefes, içimize bastırılmış cümlelerin yankısından ibaretti Sonra birden başını kaldırdı. Gözlerinde hâlâ yorgunluk vardı ama… toparlanmaya çalışıyordu. Ayağa kalktı. Üzerindeki deri ceketi düzeltti. Elini saçlarının arasından geçirdi. İç çekti, derin bir nefes aldı. Sonra bana döndü. Ciddi, kararlı ama içinde bir parça da... yumuşak bir şey vardı.

“Bunu birlikte halledeceğiz,” dedi.

Sesi hem netti hem de içinde söz vermek gibi bir tını vardı. Başımı hafifçe salladım. Bunu onun söylemesine ihtiyacım vardı. Sonra gözlerini kısıp bir an düşündü. “Ama önce Beyazıd’a bir yalan uydurmamız gerekiyor,” dedi.

Yüzüme baktı, sanki onay bekliyordu. Onu ilk defa bu kadar temkinli gördüm. Ben de gözlerimi kaçırmadan cevap verdim, “Ne düşünüyorsun?”

Omuzlarını silkti. “Belki sadece boş bir evdi. Belki gittiğimizde yangınla ilgili bir iz bulamadık. Belki... bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey, şu an Beyazıd’ın bunu bilmemesi gerektiği.”

Sessizce başımı salladım. Böylesine büyük bir gerçeği yutmak… Ve üstüne bir de yalan söylemek…İçimde garip bir huzursuzluk oluştu. O, haklıydı. Timur tekrar iç geçirdi, gözleri saatin olduğu duvara kaydı. Saat on'a yaklaşıyordu. “Zor bir gündü,” dedi sessizce. “Şimdi gitmem gerek… ama konuşuruz sonra, olur mu?”

Ayağa kalktım ben de. Bir şey söylemek istedim ama ne desem eksik kalacaktı. Tam odadan çıkmak üzereydi ki birden durdu. Geri dönüp bana baktı.
Gözlerinde biraz rahatlama vardı artık. Ve… başka bir şey daha. Sanki teşekkür etmeyi unutmak istemeyen bir çocuk gibi.

“Bir şey daha…” dedi.

Gözlerimle onu dinliyordum.

“Teşekkür ederim, Ada.”

O kelime boğazımda düğüm oldu. Sadece bir teşekkür değil gibiydi. Kendini bırakabileceği, güvenebileceği birini bulmuş gibiydi. Ben daha bir şey diyemeden, birden gülümsedi. O ciddi bakışlarının içinden sıyrılıp çıkan öyle tatlı bir gülümsemeydi ki… içimdeki bütün ağırlığı birkaç saniyeliğine unutturdu. Sonra, eliyle hafifçe saçlarımı karıştırdı.

“Şimdi tanıştığıma memnun oldum işte,” dedi.

Bastırarak, alaycı ama sıcak bir tonda. Ve ben… istemsizce güldüm. Yani içten güldüm gerçekten. O kadar şeyin ortasında… Belki de bu sahneye gülümsemek, kurulan bir bağın ilk tohumlarıydı.

“O uzun saçla yaşamak kolay mı gerçekten?” diye ekledi sonra, başını hafif yana eğerek. Kahkaha attım bu kez. “Kıskanma, sende yok diye,” dedim.
Gözlerini devirdi ama gülüyordu.

“Yok ya… kıskanmak değil de,” dedi çıkarken, “Şu şekli düzeltirken harcadığın zamanı ülke kalkınmasına harcasan Nobel alırsın.”

Bu şeyler nereden aklına geliyordu? Gülmemek elde değildi. Peşinden gittim koridora. Adımlarımız yumuşak, sessiz ama yan yana çok şey anlatıyordu. Kapıya vardığında ayakkabısını giyerken bir daha döndü. Birkaç saniye sustu.

“Gerçekten… bugün bazı yalanlardan uyandırdın beni. Biraz nefes aldırdın bana,” dedi.
“Biraz travma da kattım ama…”

Söylediğim şeye gülümsedi. Göz kırptı. Yine güldüm. Ama bu seferki gülümseme daha yavaş yayıldı yüzüme. Çünkü gerçekten hissettirdiği bir şey vardı:
Ortak bir sır, ortak bir yük, ortak bir başlangıç… Kapıyı açtı. İçeri sızan sonbahar havası havası, biraz titrememe neden oldu. Ayakkabısını düzeltti. Sonra döndü. Elini kaldırdı.

“Yarın görüşürüz, Ada,” dedi.

“Görüşürüz…” dedim.

Kapıdan çıkarken son kez dönüp bana baktı.
Yine o gülümseme... Ah, o gülümseme... İşte insanın içinde bir yere dokunuyor. Sanki zamanı biraz yavaşlatıyor. Karanlığın içinde küçük bir ışık gibi parlıyordu.

El salladı.
Ben de hafifçe salladım. Kapı kapanınca, bir an öylece kalakaldım Bugün neydi böyle? Bir günde ne çok şey oldu. Bir notla başladı. Bir külle devam etti. Bir video ile yıkıldı. Ama o gülümsemeyle…Bir şey tamir olmaya başladı sanki içimde.

Kafamı kaldırdım. Odamdan hâlâ loş bir ışık süzülüyordu koridora. İçeri dönerken, yüreğimde Beyazıd'dan sakladığımız sırrın keskinliği hem de içime işleyen garip bir huzur vardı.

Artık düşünmeyi bırakıp ders çalışmam gerekiyordu. Lakin hiçte öyle olmadı. Sayfaları çeviriyor ama ne okuduğumu anlamıyordum. Gözüm cümlelerin üstünden kayıyor, kafamda olay akışı geçiyordu. Timur’un gülümsemesi, Beyazıd’ın yüzündeki o güven… ve videoda gördüğüm şeyler. Elfin. Beyazıd’ın babası.

Nefes alıp başımı silkeledim. Kendime gelmem gerekiyordu. İki gün sonra pazartesi. Sınav haftası başlıyor. Eğer şu ana kadar öğrendiğim her şeyi çöpe atmak istemiyorsam, çalışmalıydım. Gerçekten. Derin bir iç çektim, sonra defterlerimi ve kalem kutumu toparladım. Masamın üstü yine karmakarışıktı. Dünden beri elimi sürmediğim notlar dağ gibi birikmişti. Renkli kalemlerimi dizdim, tarih dosyalarını önüme aldım. Birkaç başlık yazdım, madde madde önemli yerleri çıkarmaya başladım. Sayfaları karaladıkça kafam biraz dağıldı. Zihnim yeniden çalışmaya başladı.

Ara vermeden çalıştım. Notları çıkardım. Artık resmen götüm tutuşmuştu. Her zaman son günlere bırakıyordum ve son güne bırakıp strese girdiğim için kendime sinirleniyordum. Saat üç buçuğa geliyordu. Karnım guruldadı. Mutfağa geçecekken dış kapıdan anahtar sesi geldi. Ardından birkaç tıkırtı ve ayakkabıların çıkarıldığı o tanıdık sürtünme. Kapı kapandı.

"Ada?"

Hemen koridora çıktım.

"Abi!"

Gülümseyerek bana doğru yürüdü. Üzerinde beyaz bir tişört, siyah bir ceket vardı. Omzunda çantası. Biraz yorgun görünüyordu ama hâlâ o tanıdık enerjisi vardı. Sarıldık. Kısa, sıcak bir sarılma.

"Acıktın mı?" dedim, mutfağa yürürken. "Ben noodle yapacaktım kendime. Sana da yapayım mı?"

"Yap, yap. Açım valla."

Hemen tencereyi çıkardım, kettle’ı çalıştırdım. O sırada o da ceketini astı, gelip masanın başına oturdu.

"Ne zamandır noodle yemedim ha," dedi başını arkaya yaslayarak. "Annem evde yok mu?"

"Yok."

Bir şey demedi. Ben kaynayan suyu noodle'lara dökerken onun sessizliğini fark ettim. Dalgındı. Beraber oturduk mutfak masasına. Birbirimize bakmadan birkaç lokma yedik.

"Ne zaman gideceksin?"

Çhopstickleri bırakıp bana baktı.

"Birkaç güne. Büyük ihtimalle çarşamba."

O an içimde bir şey kırıldı. Yavaşça, çat diye değil de... çatırdayarak. İçimden geçen kelimeleri toparlayamadan konuştum.

"Bu geliş biraz kısa oldu," dedim.

"Öyle oldu," dedi. "Ama işte, iş, büro, her şey karışık."

Sessizlik. Yutkunurken dudaklarımı ısırdım. İçimde onu biraz daha tutmak biraz daha yanında kalmak vardı. Ama bilmiyordum nasıl söyleyeceğimi. Sonra o, yüzüme hiç bakmadan sitem etti.

"Zaten geldiğimden beri benimle ilgilendiğin mi var?"

Başımı kaldırdım. Öylece durdu, beklentiyle bakıyordu bana.

"Abi..." dedim yavaşça. "Haklısın. Gerçekten. Ama okul çok yoğundu. Yani bu hafta sınavlar başlıyor. Hoca son anda bütün konuları değiştirdi. Üstüne biraz... karışık şeyler yaşadım."

Kaşlarını kaldırdı. "Karışık şeyler?"

Başımı iki yana salladım. "Önemli şeyler değil. Gerçekten. Özür dilerim. Sen buradayken seninle vakit geçirmeyi çok istiyordum ama elimde değildi."

Bir süre daha sustu. Tabaktaki noodle’ları karıştırdı. Ben de başımı eğdim. Kafamın içinde suçlulukla yalnızlık birbirine çarpıyordu.

"Ama yarın... yarın bir şey yapabiliriz. Yani sabah dışarı çıkarız, sinemaya gideriz, ne bileyim. Sadece ikimiz. Olur mu?"

Bakışları yumuşadı. "Yarın mı?"

Gülümsedim. "Söz. Bütün gün seninim."

Burnundan hafif bir nefes verdi. "Abine hayransın değil mi, itiraf et."

İkimiz de güldük. Sanki o anda biraz çözüldü aramızdaki gerginlik. O kadar zaman geçmişti ki birlikte bir şey yapmayalı. Birlikte yürümeyeli. Sadece konuşmayalı.

“Bak hâlâ büyümemişsin sen ya,” dedi sonra. “Noodle, renkli kalemler, karalama defterleri… Aynı küçük Ada."

Gözlerimi devirdim. “Ben gayet olgunum. Çok karmaşık sorunlarım var bu aralar, bilmiş ol.”

"Vardır kesin. Ergenlik karmaşası değil mi?"

“Hayır, hayat karmaşası,” dedim gülerek. Gülümsedi. Sonra, o eski sıcaklığıyla, aynı çocukluğumuzdaki gibi, başını yana eğdi:

“Yarın benimle sinemaya gelen bir küçük kardeşim var yani. Güzel.”

Gülümsedim. Hafif, yorgun ama içimde küçücük bir kıvılcım belirmişti. "Ben biraz çıkacağım, dövüş kulübüne gitmem lazım," dedim.

Abim başını kaldırdı, "İstersen bırakayım seni."

"Yok, sağ ol. Yürümek istiyorum biraz. Temiz hava iyi gelir."

Hızla üstümü değiştirdim, saçlarımı topladım ve çantamı kaptığım gibi kapıyı çektim. Düşünüyordum, her şeyi. Daha doğrusu, birini: Beyazıd. Gördüğüm şey… O video. Elfin. Etem Amca. Beyazıd’ın babası… Beyazıd’ın hiçbir şeyden haberi yok ve ben ona hiçbir şey söyleyemem. Söylememem gerekiyordu. Ama bu sır omzumu eziyordu. Her bakışımda içim acıyacaktı. Her kelimemde acaba ne kadarını anladı diye düşünecektim. Sır taşımak başka, birinin omzuna ölümcül bir sırrı dayamak bambaşkaydı. Suçluluk içimi kemiriyordu. Sanki onu kandırıyordum. O gerçeği, o keskin sırrı bir anlık dikkatsizlikle düşürsem, her şey paramparça olacaktı. Onu korumak mıydı bu? Yoksa ihanete zemin mi hazırlamaktı?

İçim karmakarışıktı. Adımlarımı yavaşlattım, sonra yeniden hızlandırdım. Beyazıd’la göz göze gelmeye bile cesaretim yoktu şu an. Yine de onun yanında olmak istiyordum. Onun iyi olduğundan emin olmak. Beni yanında isteyip istemediğini bilmeden. Kulübe vardığımda kapının önünde birkaç kişi sigara içiyordu. İçeri girdim, eski döşemelerin hafif gıcırdayan sesiyle tanıdık karanlık karşıladı beni. Klasik ter ve metal kokusu, kum torbalarının ritmik sesi. Tavan lambasının altında hocamız vardı, kollarını kavuşturmuş izliyordu.

"Merhaba hocam."

"Ada, hoş geldin," dedi gülümseyerek. "Bugün geç kaldın."

"Evde biraz oyalandım. Beyazıd burada mı?"

Başını hafifçe arka tarafa doğru eğdi. "Arka oda. Kendi hâlinde çalışıyor bugün. Fazla konuşma, morali bozuk gibi."

Başımla onayladım. Kalbim sıkışmaya başladı. Morali mi bozuk? Neden? Adımlarım arka odaya yaklaştıkça göğsümdeki baskı arttı. Sonra… kapı aralığından baktığımda gördüğüm şey nefesimi kesti. Beyaz kum torbası kırmızıya bulanmıştı. Kan! Tanrım, kan! Kum torbası sanki boyanmış gibiydi ama hayır, bu bir boya değildi. Gerçekti. Beyazıd, üstü çıplak, yumruklarını sarmadan vuruyordu torbaya. Avuç içleri, parmak eklemleri kıpkırmızıydı. Her vuruşta bir sıçrama daha.

“Beyazıd!” dedim panikle. Sesimi duymadı. Ya da duydu ama önemsemedi. Gözleri boştu. Karanlık bir boşluk. Yüzünde ifade yoktu ama elleri bağırıyordu.

“Beyazıd, dur! Lütfen!”

Yanına koştum. Hâlâ durmuyordu. Vücudu sarsılıyordu her yumrukta, sanki içinde bir şey kopuyordu her seferinde. Gözlerinden yaş akmasa da, sanki ruhu ağlıyordu. Yanına vardım ve ellerini yakaladım.

“Yeter!” dedim, ellerini tutmaya çalıştım. Teni sıcak ve kanlıydı, parmaklarım titredi. Bir anda geri çekti ellerini. Öyle hızlıydı ki dengesizce ileriye doğru savruldum ve… göğsüne çarptım.

Bir anlık sessizlik oldu. O an, ikimizin de nefesi kesilmiş gibiydi. Göğsüne yaslandım istemsizce. Sanki onu tutuyormuşum gibi, sanki o da beni. Kalbi hızlı atıyordu. Benimki de boğuk bir sesle kulaklarımda atmaya başladı. Her şey yavaşlamaya başladı sanki. Gözlerimi kapattım bir an. Güvende hissetmekle tehlikede olmak arasındaki ince çizgideydim. Bu, bir sarılma değildi belki. Ama aynı sızıyı taşıyan iki vücudun birbirine yaslanmasıydı. Beyazıd hiç kıpırdamadı. Sadece nefes alışverişi duyuluyordu. Anın şokuyla ellerini yumruk yapmayı bırakmış, sakinleşmişti biraz da olsa. Kendimi geldiğimde hemen bir adım çekildim.

"Git!" dedi kısık bir sesle. Soğuk ama titrek. "Beni böyle görmeni istememiştim."

“Ben… çok korktum. Ellerin kanıyor!”

“Bazen başka türlü durduramıyorum kendimi,” dedi. Sesi yorgundu. Kırık dökük bir heykel gibi duruyordu.

“Bir şey mi oldu?” dedim. Söyle artık, dedim içimden. Söyle. Ama söylemedi. Ben de ona söyleyemedim. Sadece durduk. Kanlı yumruklarıyla, kafası darmadağın. Benimse içim bir çığlık gibi. Ama o an, birbirimize bir şey anlatmasak da, aynı duvarın dibinde oturmuştuk. Aynı sessizliğe yaslanmıştık. Ve bazen, kelimeler değil, o sessizlik her şeyi anlatıyordu.

Kitabın fazla takipçisi varr. Neden diğer okuyucularım hiç yorum atıp kendini belli etmiyorr. Etmeseniz de seviyorum sizi. Muahh

Bölüm : 31.07.2025 13:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 47. BÖLÜM - YUMRUK
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...