49. Bölüm

49. BÖLÜM - YARDIM EDİN

🔥
artemiral

Elimde olmadan gözlerimi hafifçe araladım. Pencereden süzülen yumuşak güneş ışığı odamın duvarlarını tararken, yorganın altındaki sıcaklığa biraz daha gömülmek istedim. Ama bir şey vardı... Bugün farklıydı. İçimde tanıdık olmayan, kıpırtılı bir şey. Kalbimin etrafında dolanan o garip hafiflik, sanki çocukken kar yağdığında duyduğum o ilk heyecan gibi. Bir pazar. Ama sıradan değil ailece bir arada yemek yiyeceğimiz nadir günlerden biri. Belki de bu yüzden içim hem huzurlu hem de biraz tedirgindi.

Bir süre tavana bakarak öylece yattım. Sonra yavaşça doğruldum, ayaklarımı yatağın kenarına sarkıttım. Zeminin soğukluğu aniden tenime dokundu ama beni tam anlamıyla uyandıran şey o değildi. Bir an önce hazırlanmak istedim. Kalkıp banyoya yürüdüm. Aynanın karşısına geçtiğimde yüzüm hâlâ biraz uykuluydu. Elimi yüzüme götürüp suyu açtım. Soğuk su cildime değdiğinde içimdeki sersemlik dağıldı. Saçlarım darmadağındı. Hafifçe başımı sola eğip aynada kendime baktım. Kabaran buklelerim omuzlarımdan aşağıya düşüyordu. Ve tam o an...

Timur geldi aklıma. Dün “Ülke kalkınmasına harcasan bu zamanı Nobel alırsın,” deyişi. Sonra gülümsemesi. İstemsizce gülümsedim aynadaki yansımama. “Gerçekten öyle mi?” dedim kendi kendime. Sonra bir adım geri çekilip daha net baktım. Saçlarımda bir dağınıklık vardı, evet. Ama kötü değildi. Kendine inat gibi... belki de o yüzden seviyordum onları.

Elimi uzatıp parmak uçlarımla saçlarımın arasından geçtim. “Fena sayılmaz,” diye fısıldadım. İçimde küçük, mahcup bir mutluluk vardı. Timur’un sözleri, hiç fark etmediğim bir yerimden tutup beni sarmış gibiydi. Duşa girdim. Sıcak su omuzlarımdan aşağıya akarken o gülüş hâlâ kulaklarımdaydı. Saçlarımı yıkarken hafifçe gözlerimi kapattım. Parmağım saç derimde gezinirken, biraz huzur buldum. Duştan çıkıp havluya sarındığımda, banyoyu buhar kaplamıştı. Aynadaki yansımam flu görünüyordu ama içim netti. Bugün güzel bir gündü.

Odamdan yeni bir pijama değil, daha derli toplu, ev için ama özenli bir şeyler seçtim. Beyaz, rahat bir pantolon ve açık mavi bir bluz. Geceliklerimi katlayıp kenara koyarken içimde yine o hafif heyecan kıpırdadı. Aşağıdan gelen birkaç mutfak sesi duyuluyordu. Annem kalkmıştı. Muhtemelen masayı hazırlıyordu. Babam hâlâ uyuyor olabilirdi. Ve abim...

Yavaşça saçlarımı taramaya başladım. Her düğümde biraz daha kendimi toparlıyordum sanki. Aynaya bir kez daha baktım. O dağınık halimle aramda bir bağ kurmuştum bugün. Ama şimdi, biraz daha düzenliydim. Hazırdım, kahvaltı için. Nedense bu basit plan bile içimi ısıtıyordu. Ama içimin bir köşesinde hâlâ onun sesi vardı. “Tanıştığıma şimdi memnun oldum işte.”
Birinin beni ben olduğum için sevmesi fikri… İşte o, her pazar sabahına lazım bir şey gibiydi.

Mutfağa girdiğimde annem çoktan kolları sıvamıştı. Saçlarını aceleyle toplamış, sabahın telaşıyla ocağın başına geçmişti. Tişörtünün eteğine peçeteyle tuttuğu patatesleri dökerken kızgın yağ cızırdamaya başladı. Yanına yanaşıp usulca sordum:

"Yardım edeyim mi?"

Bana baktı, hafifçe gülümsedi. Gözlerinin altındaki morluklar daha belirgindi bu sabah. Ama gülümsemesi yine yumuşaktı, yine tanıdıktı.

"Yumurtaları kırabilirsin. Sucuğu da doğradım, dolapta. Karıştırırken dikkat et, çok pişmesin."

Başımı salladım. Ocaktaki diğer tavaya yöneldim. Yumurtaları kırdım. Sadece yumurtaları karıştırdım. Sarının beyaza karışması gibi, içimdeki düşünceler de birbirine karışıyordu yine. Gül, Timur, Beyazıd… sırlar, suçluluklar, gizlenen notlar... Kokular mutfağın her yerine sinmişti. Patatesin kızgın yağı, sucuğun baharatı, yumurtanın sadesi... Annem havluyla ellerini kurularken saçlarımı izliyordu.

"Bugün çok güzelsin," dedi birden.

Göz göze geldik. Bunu nadiren söylerdi.

"Saçlarını böyle seviyorum," diye ekledi.

Gülümsedim. Tam teşekkür edecektim ki, mutfağın kapısı kokuların rehberliğinde açıldı.

"Ben de diyorum cennet nerede..." dedi abim, burnunu havaya kaldırarak. Üzerinde gri eşofman, dağınık saçlar, uykudan kalma bir gülümseme.

"Çok güzel kokuyor," dedi.

O sırada ellerini annemin omzuna koydu ve yanağına bir öpücük kondurdu. Sonra aynı şeyi bana yaptı. "Ama asıl güzel kokan benim çiçeklerim," dedi.

Birden içimde sıcacık bir şey yayıldı. O an için gerçekten huzurluydum. Ev, kısa bir an bile olsa, tamdı. Biz, tamdık.

Abim hemen masayı düzenlemeye başladı. Tabaklar, çatal bıçaklar… Ben ise ekmekleri dilimledim. Annem zeytinleri tabağa koyarken, babamın odasından televizyon sesi duyuluyordu. Haberler...

"Masayı kurduk!" diye seslendi abim. Kısa bir süre sonra babam salona girdi. Üzerinde eski bir kazak, yüzü her zamanki gibi ifadesizdi. Masaya oturduğunda başını hafifçe eğerek selam verdi. “Günaydın.”

Herkes onunla aynı anda göz göze gelmek istemezdi. O da bunu ister gibi davranmazdı zaten. Onun varlığı, evin içinde belirgin bir ağırlık gibiydi. Sessiz, baskın, duvar gibi. Kahvaltı başladı. Herkes tabağına bir şeyler alırken, konuşmalar yine kontrollüydü. Babam genelde anneme ya da abime yönelirdi. Bana ancak soru sorarsa bakardı.

"Bugün bu cimcimeyle sinemaya gideceğiz," dedi abim, zeytine uzanırken. "Siz de gelmek ister misiniz?" Annemle göz göze geldiler. Annem mahcup bir gülümsemeyle başını salladı. “Yok, siz gidin. Ben evi toparlayacağım.”

Babam çayından bir yudum aldıktan sonra bakışlarını tabaktan ayırmadan homurdandı.

"Sinemaya para mı verilir? Hep boş iş."

O an masada bir sessizlik oldu. Abim çatalını bırakmadan babama baktı ama ses tonunu sabit tuttu.

“Para benim, bırak nereye harcayacağıma da kendim karar vereyim baba.”

Babam bir şey demedi. Ama o suskunluk varlığından büyük bir gölge gibi yayıldı. Annem ekmeğine yağ sürerken yavaşladı. Ben nefesimi tuttum. Ama sonra abim bana döndü, göz kırptı.

"Biz gidiyoruz. Film kaçmaz."

Masadan kalktık. Üstümü değiştirip yanıma kol çantamı aldım. Çıkarken anneme göz ucuyla baktım. O sadece gülümsedi. Babam ise televizyona dönmüştü çoktan. Dışarı çıktığımızda hava yazdan kalma gibiydi. Güneş çarpmasa da içimi ısıtıyordu. Arabaya binmedik, yürüdük. AVM çok uzak değildi zaten. İlk olarak benim zorumla Gratis'e uğradık. Abim dışarıda beklerken ben içeride gezinmeye başladım. Ojeler, yüz temizleme jelleri, makyaj malzemeleri… Hepsine dikkatle bakarken abimin sesini duydum.

"İstersen yanıma gel. Okumaya."

Şaşkınlıkla başımı kaldırdım. Gözlerinde ciddi bir ifade vardı. Gülümsemiyordu. Ciddi ciddi söylüyordu.

"Ne?"

"Yanıma diyorum. Okumaya gel."

Bir an kalbim sıkıştı. O evdeki yalnızlığımı mı fark etti?

"Bu nereden çıktı şimdi?" dedim, dudaklarımın kıyısına küçük bir gülümseme yerleşirken.

"Evin içi insanın içini sıkıyor. Biliyorum. Ben de o evde büyüdüm Ada. Duvarlar bazen üstüne üstüne gelir. Kaçmak istersen… abinin kolları senin için her daim açık."

O an hiçbir şey diyemedim. Gözlerim dolmadan hemen önce ona sarıldım. Sadece sarıldım. Gözümü kapadım. Kalbi, göğsü, omzu… o anda hepsi bana ait gibiydi. Güvendeydim. Ne Gül vardı ne Timur ne Beyazıd. Sadece abim ve ben. Ve bu şehirde hâlâ nefes alabileceğim bir yerdi onun yanı.

“Teşekkür ederim,” dedim sonunda, boğazım düğümlü.

“Filmden sonra yine uğrarız. İstediklerini seç, sana alacağım,” dedi. Sinemaya doğru yürümeye başladık. Abim önümdeydi. Ben biraz geride, çantamı omzuma almış, kafamda binbir düşünceyle yürüyordum. O sırada garip bir his doğdu içime. Sanki biri ya da birileri bizi izliyordu. Kalbim hızlandı. Kafamı çevirdim. Arkamızda üç kadın yürüyordu. Normal görünüşlüydüler ama… bir şey vardı. Çok sıradan ama fazlasıyla farklı. İçimde bir yer ürperdi.

Elimi çantama attım, telefonumu çıkarmaya çalıştım. Fotoğraf mı çeksem? Grup! Evet, oraya yazmalıydım.

“Bırak telefonu,” dedi abim aniden. Elim dondu.

"Bugün zaman geçirelim birlikte. Lütfen.”

Telefonu tekrar çantama koydum. Bir şey diyemedim. Yalnızca yürümeye devam ettim. Ama içimdeki o his… gitmedi. Gölgeler hâlâ peşimizi bırakmamış gibiydi. Sinemanın girişi her zamanki gibi kalabalıktı ama başımın içi tuhaf bir sessizlikle doluydu. Popcorn kokusu, çocukların cıvıltısı, telefonlarını sessize alan insanların o küçük telaşı... Hepsi uzaktan gelen bir radyo yayını gibiydi. Net değildi. Net olan tek şey, az önce gördüğüm o üç kadındı. Yüzlerini net seçemesem de giyimleri, yürüyüşleri, hatta bana bakan o keskin bakışları... Aynı kadınlardı. Sabah peşimizde olanlar.

Abim koluma hafifçe dokundu, "Hangi salondaydık?"
"5 numara," dedim ama sesim titrekti. Hissediyordum… içimde bir şey kıpırdıyor, tehlike çanları çalıyordu sanki. Salona girdik. Işıklar sönmeye başlamıştı bile. Karanlık hem güven vericiydi hem de ürkütücü. Yan yana oturduk. Abim hemen telefonunu cebine koydu, filmi bekliyordu. Onun rahat tavrı bana huzur vermesi gerekirken, boğazıma koca bir yumru gibi oturdu. Telefonuma baktım. Konuşmak? Mümkün değil. Yazmak bile zor. Gruba mesaj atmak için bahaneye ihtiyacım vardı. Ani bir refleksle başımı abime çevirdim.

"Tuvalete gidiyorum," dedim.
"Film başladı zaten," dedi sessizce.
"İki dakikalık iş." Sesimi kararlı tuttum. Koltuktan kalkarken gözlerim bir anlık salonun arka tarafına kaydı. Oradalardı. Koltuklara dağılmışlardı ama gözleri bendeydi. Buz gibi bir ürperti geçti içimden. Sanki adımlarım bana ait değilmiş gibi yürüdüm koridordan tuvalete. Genelde sinema tuvaletleri tıklım tıkış olurdu, özellikle de film başlarken. Ama bu kez... bomboştu. Kapıyı açar açmaz içeri girdim, hemen telefonumu çıkardım.

“Sanırım takip ediliyorum.”
Konum paylaşıldı.

Mesajı gönderdim. Ellerim titriyordu. Derin bir nefes almaya çalıştım ama ciğerlerim dolmadı. Aynada kendime baktım. Sanki biri diğer yansımayı taklit ediyordu. Ben değilmişim gibiydi. Tam o sırada tuvaletin dış kapısı açıldı. Kapının sürgüsü çekildiğinde çıkan o "klik" sesi kalbimi yerinden söktü sanki. Ayak sesleri... üç çift. Yavaş, emin, neredeyse oyun oynar gibi.

"Aaa, şuna bakın ne kadar da tatlı."

İçeride yankılandı kelimeler. Sanki duvarlar da benimle alay ediyordu. Üçü de önümde durdu. Bir adım geriye attım ama artık arkamda sadece lavabolar vardı.

"Ne istiyorsunuz?" dedim. Sesim çatladı. Sert olmaya çalışıyordum. Ortadaki kadın bir adım öne çıktı. Gözleri simsiyah, saçları sıkıca toplanmıştı. Yüzünde eğreti bir tebessüm vardı.

"Hako’nun selamı var, tatlım."

Kanım çekildi. Hako... Demek doğru tahmin etmiştim.

"Benden ne istiyorsunuz?"

Kadınlar birbirlerine baktı, sonra kahkahayla güldüler. Sanki sahte bir dizide oynuyorlarmış gibi. Biri yanındakiyle dirsek tokuşturdu. "Çok da masummuş gibi."

Ortadaki kadın ani bir hareketle yanıma geldi. Yumruğu savurdu. Zaman yavaşladı. Eğildim. Omzumun üzerinden geçti yumruk. Hemen ardına döndüm, refleks... dövüş kulübü. Beyazıd'ın öğrettiği şeyler bir anda aklıma üşüştü. İkinci yumruğu atacakken yana çekildim. Dirseğimle kadının kolunu ittirdim. Dengesi bozuldu ama düşmedi. Diğerleri bir adım gerideydi. İzliyorlardı. Keyifle. Ama sonra... sonra her şey karardı. Kadın belinden bir bıçak çıkardı. İnce, sivri bir bıçak. Ama asıl keskinlik gözlerindeydi.

"Şimdi biraz oynayalım," dedi.

"Bana zarar verirseniz..."
"Bize zarar veremezsin. Bunu biliyorsun değil mi?" Gülümsedi.

İlk hamleyi savurdu. Geriye kaçtım. Bıçağın ucundaki metal ışıkla parladı. İkinci hamle daha hızlıydı. Sol yanıma geldi. Kendimi yana atarak kurtuldum. Nefesim hızlanmıştı. Ellerim terliyordu. Gözüm kapıdaydı ama kilitlemişlerdi. Kaçamazdım. Üçüncüde karnıma yöneldi. Geriye çekildim, ama bu sefer yanıma geldi. Bileğimi yakaladı. Bıçağı kolumun içine doğru sürdü.

Önce sıcaklık. Sonra yanma. Sonra... içe batan bir inilti.

"Ah!" Diye bağırdım. Dizlerim büküldü. Kolumu geri çekmeye çalıştım ama kadının eli bıçaktan daha güçlüydü.

"Bak ne kadar da dayanıksız," dedi diğer kadın.nKan süzüldü kolumdan. Islaklığı hissettim önce. Sonra artan sıcaklığı. Gözlerim karardı bir an. Yere çömeldim.

"Hako sevgilini bekliyormuş, mekanında. İletirsin." dedi öteki. Kadın bıçağı kaldırdı bir daha. Ama bu kez başka bir ses oldu. Uzaktan bir zil. Film zilimi? Hayır. Belki kapının dışından gelen ayak sesleri. Kadınlar irkildi.

Biri hemen konuştu. "Yeter bu kadar. Hadi."

"Ama—"

"Yeter dedim. Daha fazlası dikkat çeker."

Bıçağı pantolonunun içine soktu. Son bir kez baktılar bana. Sonra kapıyı açıp çıktılar. Arkalarından kapının kilidi tekrar açılırken çıkan klik sesi, bu kez hayat vericiydi. Bir an sessizlik oldu. Sadece benim nefesim vardı. Bir de damlayan kanın sesi... yere, fayansa, sonra tekrar kalbime.

Telefonum hâlâ elimdeydi. Ekranı açıktı. "Yardım edin." Mesajı yolladım. O an bedenim pes etti. Dizlerim üstünde yere çöküp duvara yaslandım. Abimi aramak istedim ama gözlerim karardı. Hiç gücüm yoktu. Sadece bir düşünce kaldı aklımda: Hako... çok tehlikeliydi.

Kestiler garibimiii

Bölüm : 01.08.2025 12:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 49. BÖLÜM - YARDIM EDİN
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...