50. Bölüm

50. BÖLÜM - NOT

🔥
artemiral

Göz kapaklarım ağırdı. Sanki üstlerine biri taş bağlamıştı da rüyamdan çıkmama izin vermiyordu. Uyanmakla uyanmamak arasında bir yerdeydim. Sıcaklık yoktu. Sadece... garip bir serinlik. Kolumda. Ve bir yanma. Sonunda başardım. Gözlerimi yavaşça araladım. İlk gördüğüm şey: beyaz bir tavan. Tavanın köşesinden sarkan küçük bir örümcek ağı vardı. Kafamı hafifçe çevirdim. Işık vurdu gözüme. Hafifçe gözlerimi kısmamla birlikte bir ses işittim.

"Uyanıyor!" dedi biri.

Sonra bir başka ses daha. Daha tiz, daha meraklı. "Ada?"

Gözüm o yöne kaydı. Abim. Yüzü solgundu. Gözlerinin altı morarmıştı sanki. Elinde hâlâ açılmamış bir çikolatalı gofret tutuyordu. Gofreti görünce birden çocukluğum geldi aklıma. Ne zaman hasta olsam, marketten bir tane alır gelirdi. Kafamı biraz daha çevirdim. Ve o an... kalbim hızlandı. Timur. Beyazıd. İkisi de odadaydı. Biri pencere kenarında ayakta duruyor, diğeri sandalyede oturmuş bana bakıyordu. Yorgun ama tetikte. Bir an suskunluk oldu. Göz göze geldik. Timur’la. Boğazımı temizlemeye çalıştım ama neredeyse öksürecek gibi oldum. Sesim ince ve yırtık çıktı.

"Ne oldu bana?"

Abim yanıma eğildi. "Ne olduğunu biz de öğrenmek istiyoruz. Bize doğru düzgün bir şey anlatabilecek misin?"

O anda... yalan geldi dilimin ucuna. Bilinçli değildi. Ama içgüdüseldi. Gerçeği söylersem daha çok endişelenirlerdi. Abim deliye dönerdi. Hako’nun adını duyarsa beni okula bile göndermezdi. Belki de uzaklaştırırdı her şeyden. Ve en önemlisi... o kadınlar tekrar gelir miydi? Bilmiyorum. Ama kimseyi daha fazla tehlikeye atmak istemiyordum. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi yarı kapadım. Ve başladım.

"Sinema salonunda... şey... film başlamıştı. Tuvalete gitmem gerekiyordu. Aceleyle çıktım. İşlerimi hallettikten sonra dönecektim ki. Hızlı yürürken... ayağım takıldı. Yere düştüm."

"Yere düştün?" diye sordu Abim kaşlarını çatarak.

"Evet. Elim çarpınca… cam vardı sanırım. Kırık bir şey. Lavabonun altında olabilir… bilemiyorum. Kolum kesildi. Başta fark etmedim ama birkaç saniye içinde… kan çok aktı. Gözüm karardı. Devamını hatırlamıyorum."

Odaya bir sessizlik çöktü. Yalanın ağırlığı göğsüme oturdu ama başka çarem yoktu. Her şey gerçek olamayacak kadar karmaşıktı zaten. Hako’nun adıyla bu odayı daha da karartmak istemedim.

Abim suratına baktı. "Yani… kendi kendini kestin?"

"Hayır! Bilerek değil… dedim ya, düştüm. Cam vardı. Belki kırık bir sabunluk. Belki eski bir cam parçası. Zaten sinema tuvaletleri nasıl olur bilirsin. Pis."

"Bu kadar derin bir kesi nasıl olur ya?" dedi abim. Gözlerinde kuşku vardı.

"O kanı görmeliydin," dedim. Biraz dramatize ettim. "Gerçekten… o kadar korktum ki. Elimi bastıramadım. Sonrası karanlık."

Abim başını iki yana salladı. İnanmıyordu. Ya da inanmak istemiyordu. Sonra gözlerini kıstı.

"Yalan söylüyorsan Ada… yemin ederim seni mahvederim. Böyle saçma sapan oyunların içindeysen—"

"Bir dakika," dedi Timur. Araya sertçe girdi. "Yalan söyleyemez zaten. Ada'nın en büyük sorunu bu. Suratından okunuyor her şey."

"Yok ya," dedi abim. "Belki de siz ikna ettiniz bu kızı böyle aptalca şeylere karışmaya."

"Biz mi?" dedi Beyazıd. "Bunun bizimle ne ilgisi var?"

"Tamam!" dedim, sesim biraz yükseldi. Yataktan doğrulmaya çalıştım ama kolum sızladı. Dişlerimi sıktım. "Ne olur… daha fazla tartışmayın. Şu an canım zaten yanıyor."

Timur hafifçe yaklaştı. Gözleri hâlâ üzerimdeydi.

"Gerçekten sadece cam mıydı?"

Abimi ikna etmek için soruyor gibiydi. Başımı salladım. Gözlerini kısıp bana baktı. Göz göze geldiğimizde... kalbim kıpırdadı. Ama ses çıkarmadı. Yüzünde küçük bir kabulleniş vardı. Belki de "şimdilik susuyorum" duruşuydu. Abim bir adım geri çekildi. Başını iki yana salladı. "Bu kızın başına her şey geliyor. Her şey."

Beyazıd camın önüne yürüdü. Perdeleri araladı. Gün batımıydı. Odaya turuncu bir ışık doldu. Gözlerim kamaştı. Gökyüzü, yaşadığım gerçeğini hatırlatır gibiydi.

Sonra Beyazıd döndü.
"O cama haddini bildirmemiz gerek."

Gülümsedim. Küçük, yorgun, ama kararlı bir gülümsemeydi.

"Evet. Hak etti."

Kelimeler dudaklarımdan dökülürken kalbim titredi. Yalan söylemek… kolaydı. Ama abimin bana olan güvenini taşımak zordu.

...

Hastanenin o klorlu kokusundan kurtulup evin kapısından içeri girdiğimde, en azından tanıdık bir duvarı görmek iyi geldi. Ayakkabılarımızı çıkardık. Salondan televizyon sesi geliyordu; haberler açıktı. Annem mutfaktan çıktı, beni görünce elindeki havluyu yere bıraktı.

"Ada!" dedi, koşarak geldi.

"İyiyim," dedim kısık sesle.

"Ne oldu sana kızım? Abin tam anlatmadı... kolun neden sarılı?"

Tam o sırada babam salondan kafasını uzattı. Üzerinde pijama vardı, gözlerinde uykulu bir ifade.

"Ne olmuş yine?" dedi, umursamazca. "Kolunu kesmiş. Aman dikkatli ol biraz artık. Her gün yeni bir şey ya..."

Cevap veremedim. Bu kadar umurundaydım işte. Annem de veremedi. Sadece göz göze geldik. Babam arkasını dönüp televizyonu seyretmeye devam etti.

Annem usulca sordu, sesi titrekti.
"Gerçekten... ne oldu?"

"Tuvalette düştüm anne. Cam vardı. Kolum kesildi. O kadar. Ama iyiyim şimdi. Doktor pansuman yaptı, birkaç güne geçer."

Yalanı bir kez söyleyince... devamı da kolay oluyor. Midem biraz buruldu ama gülümsedim.

"Biraz dinlenmem lazım," dedim. "Yarın sınavım var."

"Sınav mı?" dedi annem şaşkınlıkla. "Böyle bir şeyden sonra?"

"Erteleyemem," dedim. "Hem iyi gelir bana. Normal bir şeylerle meşgul olmak istiyorum."

Abim bir şey demedi. Sadece başını salladı. Gidip odama geçtim. Yatağa uzandım, tavana baktım. Duvardaki küçük çatlağı izledim bir süre. Göz kapaklarım kendiliğinden ağırlaştı.

...

Sabah serinliğini içime çekerken hâlâ uykuluydum. Okula gitme fikri bile başlı başına bir sınav gibiydi. Ama gerekiyordu. Normalleşmek gerekiyordu. Yoksa içimdeki fırtına beni boğardı. Abim arabayı çalıştırdı. Sessiz bir yolculuktu. Radyoyu bile açmadı. Dışarısı griydi, gökyüzü yorgundu.

"Bir şey olursa arayacaksın, tamam mı?" dedi yan gözle bakarak.
"Tamam," dedim.
"Ve bu kolunla kavga falan yok."
"Zaten sınav var, dövüş değil."

Kahkaha atmadık ama ikimiz de dudak kıvırdık hafifçe. Bu bile yetti. Okul kapısında indiğimde içimde garip bir tedirginlik vardı. Herkes bana bakacak, her şey çözülecek gibi. Ama öyle olmadı. Kalabalık aynıydı. Korna sesleri, koşuşturan öğrenciler, sabah telaşı... Sınıf koridoruna yöneldim. Çantam omzumda ağır geliyordu. Tam sınıfa yaklaşmıştım ki karşıdan Elif ve Narin geldiler. İkisi de aynı anda durdu.

"Ada!" dedi Elif gözlerini büyüterek. "N’oldu sana?"

Narin hemen koluma baktı. Sargıyı gördü.

"Geçmiş olsun ya... çok acıyor mu?" dedi içtenlikle. Elif başını yana eğdi, yumuşak bir sesle:
"İyisin ama, değil mi?"

"İyiyim," dedim. "Düştüm, cam kesti. O kadar."

Başımı öne eğdim, kısa kestim. Gözlerimin altında morluklar vardı muhtemelen. Kendimi cam gibi hissediyordum; her şey görünüyordu sanki içimden.

"Sınavlara çalışabildin mi?" diye sordu Elif. Başımı yavaşça iki yana salladım. Ne yalan söyleyeyim, tek bir kelime bile çalışmamıştım. Gece o hastane odasında ne formül ne tarih bilgisi aklımdaydı. Narin hemen çantasını açtı. Renkli bir dosya çıkardı. İçinde düzenli yazılmış notlar, fosforlu kalemlerle çizilmiş önemli yerler...

"Al," dedi, uzattı. "Bunlar benim notlarım. Ezberle. En azından yazılı kısmı kurtarırsın."

Şaşırdım. Hatta gözlerim doldu ama bastırdım. Ne kadar düşüncelilerdi böyle...

"Gerçekten mi? Çok teşekkür ederim... Senin yazın benden daha güzel," dedim buruk bir gülümsemeyle.

"Ben de onlardan çalışıyorum bazen. Ezber kolay olur," dedi Elif.
Narin hemen ekledi: "Beraber teneffüste bakarız, tamam mı? Yardım ederiz."

İçim ısındı. O kadar basit, o kadar sessiz ama etkili bir destekti ki bu… Sanki içimdeki yalnızlık buzları çatırdadı.

"İyi ki varsınız," dedim. Gerçekten söyledim bunu.

"Sen de," dedi Narin gülümseyerek. "Hem Timur ve Beyazıd senin yanında durduğuna göre... önemli birisin ha!"

Elif dirseğiyle ona dürttü, "Yürü git, kıza yüklenme şimdi," dedi.

Ben de güldüm, omzumu silkerek.

"Sen yeter ki gel, notlar bizde," dedi Narin tekrardan.

O an fark ettim ki herkesle arandaki bağ büyük olaylarla kurulmuyordu. Bazen bir dosya, bazen 'geçmiş olsun' kelimesi... İçinde samimiyet varsa, her şey birer köprü olurdu insanın kalbine. Ve bu okul… bu deli, kaotik, gruplara bölünmüş okulda... belki hâlâ güzel bir şeyler vardı.

Zil sesiyle sınıflarımıza dağılmıştık. Elimde Narin'in verdiği notlarla sırama oturdum. Sınav ikinci saatti. O yüzden bu ders bu notları ezberlemeliydim. Çantamdan kalemliğimi çıkardım.

Ellerim hâlâ biraz titriyordu. Belki açlıktan, belki de kolumdaki sargının acısından. Ama asıl sebep, sınavdı. Ya da sınavdan daha fazlasıydı. Dünkü olaydan sonra hâlâ kendime gelememiştim. Fakat bu notlar… Narin’in verdiği o tatlı el yazısı, içindeki minik çizimler, özetlenmiş başlıklar... Hepsi o kadar düzenliydi ki. Gözümle değil, kalbimle ezberliyordum sanki.

...

Edebiyat öğretmeni klasik olarak masasının başında ciddi bakışlarla oturuyordu. “Masalarınızın üstünde, altında hiçbir şey kalmasın,” dediğinde nefesimi tuttum. Hoca sırayla yazılı kağıtlarını dağıtırken kalemim elimde, notlardan kafamda kalanları tekrar ederken, sorular önümdeydi artık.

“Servetifünun döneminin genel özellikleri…”

Cevap yazmaya başladım. Sonra diğer soru: “Halit Ziya’nın ‘Mai ve Siyah’ adlı romanında semboller…”

Yine yazdım. Kalbim atıyordu ama bu sefer korkudan değil. Bildiğimden. Notlar birebir işime yaramıştı. Narin’e içimden bir kez daha teşekkür ettim. Gerçekten hayatımı kurtarmıştı. Sınav bitince biraz şaşkın ama hafiflemiş şekilde çıktım sınıftan. Koridorda bir an durdum. İnsan kalabalığının içinde bir yön bulmam gerekiyordu. Sonra adımlarım beni hiç düşünmeden 12/D kapısına götürdü. Kapının camından içeri baktım. Elif sırada telefonuyla oynuyordu. Narin bir şeyler karalıyordu defterine. Kalbim yine tuhaf bir şekilde atmaya başladı. Hiç düşünmeden içeri girdim.

Narin başını kaldırdı ve gülümsedi. “Aaa Ada!” dedi.

Elif arkasına döndü, “Hoş geldin sefa getirdin. Bir şey mi oldu?” dedi.

“Şey…” dedim ve yanlarına yaklaştım. “Sadece… bir şey demek istedim.”

Narin başını yana eğdi. “Ne oldu?”

Gözlerim dolmadan duramayacağımı biliyordum ama kendimi tuttum. İçimden gelen o dürtüyü bastıramadım. Birkaç adım attım ve Narin’e sarıldım.

“Hayatımı kurtardın cidden,” dedim, titreyen bir fısıltıyla. “Gerçekten…”

Narin bir saniye durdu, sonra o da sıkıca sarıldı bana. “Saçmalama, Ada. Sadece bir nottu,” dedi ama sesinde bir şey vardı. Bir sıcaklık, bir içtenlik. Tıpkı notlarında olduğu gibi. Tam o anda Elif kıkırdayarak yanımıza geldi. “Aa! Bensiz mi sarılıyorsunuz, kıskanıyorum ama!”

Gülümseyerek ona da kolumu uzattım. Elif de bize sarıldı. Üçümüz o sınıfta, belki bir dakikalığına ama sanki zamanı durdurmuş gibiydik. Bana en son ne zaman böyle biri sarılmıştı? Ne zaman ben içimden gelen duyguyla böyle dokunabilmiştim bir arkadaşıma? Hatırlamıyordum bile. Sanki bunca karmaşanın, şiddetin, yalanın arasında biri bana gerçekten “iyilik” yapmıştı. Karşılık beklemeden. Plan yapmadan.

“Gerçekten,” dedim tekrar. “Ne kadar teşekkür etsem az. O notlar olmasa mahvolurdum.”

Elif gülümsedi. “Narin’in özel yeteneğidir, soruları o hazırlamış gibi not çıkarır.”

Narin yanakları kızararak güldü. “Ya yeter ama! Çok abarttınız.”

Birlikte hafifçe güldük. Bu sıradan ama bir o kadar da değerli anı içime kazıdım. Belki hâlâ ortada çözülemeyen sırlar, peşimde gezen karanlık adamlar vardı… Ama şu an, sadece sarıldığımızı ve nefes aldığımızı hatırlayacaktım.

Elif’le Narin’le sarılmamızdan sonra sınıfa dönmeyi bile unuttum neredeyse. İçim bir garip hafiflemişti, omuzlarımda taşıdığım görünmez yük sanki azıcık inmişti. Gülümseyerek geri dönecektim ki birinin içeri girdiğini fark ettim. Kapı aralanmadan hemen önce birkaç kızın sesini duydum, “Beyazıd bu değil mi?”, “Şaka mı şimdi? Ay, bizim sınıfa geldi! Çok yakışıklı ya!” gibi fısıltılar kulaklarıma çalındı.

Kapı tam açıldığında içeri o girdi. Beyazıd. Üzerinde her zamanki gibi sade ama dikkat krem ceketi vardı. Hafif dağınık saçları yüzüne düşüyordu, ama gözleri benimkileri bulduğunda zaman aniden yavaşladı gibi hissettim.

“Her yerde seni arıyorum,” dedi, sesini hiç yükseltmeden ama net bir şekilde. Kalbim bir an boğazıma tırmandı. Burası 12-D’ydi. Benim sınıfım değildi. O’nun sınıfı hiç değildi. Ve şu an sınıftaki herkesin gözü üzerimizdeydi. Elindeki birkaç yaprak kâğıdı bana doğru uzattı.

“Sınav nasıldı?” dedi. “Sana not çıkardım dün gece. Çalışamamışsındır dünden sonra.”

Narin’le Elif aynı anda bana baktı. Hatta ikisinin arasında öyle hızlı bir bakış alışverişi oldu ki, içlerinden biri dudak kıvırdı mı emin olamadım. Sınıfta bir uğultu yükseldi. Birkaç kişi kaş göz yapıyor, biri telefonu çaktırmadan kaldırıp fotoğraf mı çekmeye çalışıyor anlayamadım. Beyazıd ise hiçbirini umursamıyordu. Bakışları bendeydi. Ben hafifçe boğazımı temizleyip ayağa kalktım. “Çıkalım mı sınıftan?” dedim. Başını hafifçe salladı. Elif arkamdan, “Dönüşte detaylı anlatırsın,” diyerek hafifçe omzuma dokundu.

Koridora çıktığımızda uğultu kapının arkasında kaldı ama içimde yankılanıyordu. Sessiz birkaç adım attık. Beyazıd’ın adımlarının ritmi, sanki benimkine göre ayarlanmıştı. Çok sessizdi her şey. Ta ki ben konuşana kadar.

“Birbirimizle konuşmayacaktık hani?” dedim, sesi biraz kısarak. “Timur öyle bir kural koymuştu.”

Beyazıd durdu. Hafifçe omzunu silkti. “O onun kuralı,” dedi. “Beni bağlamaz.” Birkaç saniye sessizlik oldu. Kâğıtları hâlâ elimde sıkıyordum. Göz ucuyla baktım, başlıklar, maddeler, hatta küçük açıklamalar vardı. Dikkatlice hazırlanmıştı.

“Teşekkür ederim,” dedim. “Gerçekten. Ama Narin de not verdi. Sayenizde… profesör olacağım.”

Gülümsedi. Hafif ve neredeyse fark edilmez bir tebessüm.

“Kolun nasıl oldu?” diye sordu sonra, bakışları kolumdaki sargıya kayarken. Bileğimi biraz havaya kaldırdım, omuz silker gibi. “İdare eder.”

Yüzü ciddileşti. “O kadınlar… seni bekliyorlardı değil miydi?”

Başımı salladım ama gözlerim yere kaydı. “Hako'nun selamı var dediler.”

Bir anlık sessizlik oldu. O an, elimde olmadan ekledim.

“Abim hâlâ inanmıyor bana. 'Yalan söylüyorsan seni mahvederim' dedi resmen.”

Beyazıd tebessüm etti ama gülümsemesinde hafif bir alay yoktu, daha çok sıcak bir tanıdıklık. “Gerçekten berbattın yalan söylerken,” dedi. “Yüzün hemen belli ediyor.”

Başımı eğdim, gülümsedim istemsizce. İlk defa gerçek bir sohbet ediyormuşuz gibi hissettim. Ne taraflar vardı ne kurallar ne de kafamda sürekli dönen o binlerce düşünce. Sadece ikimiz vardık.

“Sınıfa neden geldin gerçekten?” diye sordum sonunda, bakışlarımı onun gözlerine kilitleyerek.

Cevap vermekte bir an duraksadı. “Ne bileyim…” dedi, eliyle saçını arkaya attı. “Merak ettim sadece. Sınavdan sonra iyi misin diye. Dün… biraz zordu senin için.”

Bir şey boğazımda düğümlendi. Dünkü olaydan sonra biri, o geceyi konuşurken beni sadece ‘bir problem’ olarak değil, ‘önemli biri’ olarak gördü. En azından ben öyle hissettim.

“Timur ne yapmayı planlıyor acaba?” dedim sessizce.

“Bilmiyorum,” dedi aynı sessizlikle. İkimiz de bir süre konuşmadık. Koridorun ucundaki pencereye yöneldik. Güneş birazcık sarkmıştı gökyüzünde. Gün ilerliyordu ama içimde bir şey yeni başlıyordu.

“Bu konuşmayı yaptığımıza bile inanamıyorum,” dedim. “Sen genelde… uzak dururdun. Soğuk falan.”

“Soğuk değilim. Sadece… çok konuşmak bana göre değil. Ama sen…” cümleyi bitirmedi. Kafasını sağa çevirdi.

“Ben?” diye sordum, merakla.

“Sen biraz… farklısın. Neyse, söylemesi zor,” dedi ve başını kaşıdı.

“Bu konuşma sınavdan daha çok kafamı karıştırdı,” dedim gülerek.

“Senin gibi bir profesörün kafası bu kadar kolay karışmamalı,” dedi hafif alayla ama dostça. O an soğuk Beyazıd gitmişti. Yerine daha insani, daha samimi, daha… tanıdık biri gelmişti. Bunun bir oyun mu yoksa gerçek mi olduğunu bilmiyordum ama bu halini görmek içimi ısıttı.

İlk defa, Beyazıd’la gerçekten iki insan gibi konuşmuştuk ve bu, düşündüğümden daha fazla şey hissettirmişti bana.

Sıcaktan baygınlık geçiriyorum. Bir karakter gelecek onunla alakalı söyleyeceğim tek şey 'Yoyo oyuncak' ne olabilir sizce?

 

Bölüm : 01.08.2025 13:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 50. BÖLÜM - NOT
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...