58. Bölüm

58. BÖLÜM - RANCH SOS

🔥
artemiral

“Dağılın,” dedi Beyazıd. Sesi soğuktu. İçinde bir şey gizliyordu. “Gösteri bitti.” Kelimeleri ağırlık gibi düştü yere. Ardından bana baktı. Sadece bir saniye. Belki daha az. Ama o bakış... bir şey söyledi bana. Kalbimden geçti. Ne olduğunu tam çözemedim ama oradaydı. Sonra yüzünü çevirdi, tek kelime etmeden, kalabalığın içinden ilk ayrılan kişi o oldu. Timur’un kollarındaydım hâlâ. Göğsüme yaslanan bir ağırlık gibi hissediyordum onun varlığını. Ama o bakış… Beyazıd’ın vedası gibi gelmişti.

Kalabalık gitgide azaldı. Merve ve Nejdet aramızda hâlâ mesafeli duran iki kişiydi. Timur, göz ucuyla onlara baktı.

“Nejdet. Merve. Artık bizdensiniz.”

Nejdet hafifçe başını salladı. Göz kırptı bana, sanki “benim için bir zevk,” der gibiydi. Merve biraz daha mesafeliydi ama onun da yüzünde bir kabulleniş vardı. Yorgundu. Belki de vazgeçmişti bir şeylerden. Ya da sadece alışıyordu yeni düzene. Birbirimize fazla bir şey demeden dağıldık. İçimizde bir sessizlik vardı. Konuşacak çok şey vardı ama zamanı değildi.

...

Zil çaldı. Okul resmen bitmişti. Sınıflar boşaldı, koridorlar sessizleşti, öğrenciler kalabalıklar halinde dışarı aktı. Ben de sırt çantamı taktım, okul kapısından dışarı çıktım. Ayaklarım betona değdiğinde içimde garip bir huzur vardı. Hâlâ Timur’un sözleri kulaklarımda, Beyazıd'ın bakışları zihnimdeydi. Bahçe kapısından adımımı dışarı attım. Bir motor sesi yaklaştı. Sert, tok, melodik bir vınlama. Önümde durdu. Mat siyah, iri gövdeli bir motor. Üzerinde kasklı biri. Kaskın vizörü yavaşça yukarı kalktı. Tahmin ettiğim gibi, Timur.

Göz göze geldik. Hafifçe gülümsedi. Ardından arka çantasını açtı ve eline beyaz bir kask aldı. Tavşan kulaklı. Peluş detaylı. O kadar tatlıydı ki istemsizce gülümsedim. Ama çevremizdekilerin bakışlarını fark edince hemen kendimi toparladım. Timur kaskı bana uzattı.

“Bunları sevdiğini biliyorum,” dedi. “Senin için seçtim. Sevgilim.”

Son kelimeyi öylesine söyledi. Rol gereği. Ama nedense hoşuma gitmişti bu oyun. Bir yandan utanmıştım. Etrafımızdan geçen öğrenciler durup bakıyordu. Göz göze gelmemek için kaskı hemen kafama geçirdim.

“Atla,” dedi yumuşakça.

Usulca motorun arkasına bindim ama ona sarılamadım. Elleri belinin iki yanında, tam önümdeydi. Birkaç saniye hiçbir şey yapmadan durduk. Sonra aniden bileklerimi yakaladı ve kendi beline sardı.

“Sıkı tutun,” dedi gülerek. “Yoksa uçarsın.”

Ben bir şey demedim. Yüzüm yanıyordu. Gözlerim kaskın içinde kısıldı, dudağım hafif titredi. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Neden böyle çarpıyordu sahiden? Kaskın altında bile duyuluyordu sanki. Motor aniden hızlandı. Kalabalığın arasında süzüldük. Rüzgar yüzüme vurdu. Arkamızdan bakışlar hissediyordum. Ama artık önemi yoktu. Yol uzadı. Binalar küçüldü. Sokaklar kıvrıldı. Şehir bizden uzaklaştı. Sonunda denize çıkan sahil yoluna girdik. Deniz sağımızda, dalgalar taşlara çarpıyordu. İkindi güneşi suya düşüyor, parıltılar her yeri kaplıyordu. Hava sonbaharın nadir güzel günlerindendi. Hafif bir esinti vardı. Tenimi okşuyordu. Kuşlar özgürce süzülüyordu gökyüzünde. Dünya yavaşlamış gibiydi. Timur bir noktada motoru durdurdu. Kıyıya bakan küçük bir duvarın önünde, biraz ağaçların gölgelediği bir yerdi. Kaskı çıkardım. Saçlarım bozulmuştu ama umurumda değildi. Timur bana döndü.

“Güzel değil mi?” dedi, gözlerini güneşe kısarak.

“Evet,” dedim sessizce.

Bir süre sustuk. Deniz sesinden başka bir şey yoktu. Bir banka oturduk.

Sonra içimdeki soru patladı.

“Neden böyle bir şey yaptın? Neden sevgiliymişiz gibi gösterdin okulda bizi?”

Timur dönüp bana baktı. Yüzü ciddiydi.

“Sena’nın icabına bakacağımı söylemiştim.”

Kaşlarımı çattım, gözlerimi kıstım.

“Yani sadece ondan kurtulmam için miydi?”

“Hayır,” dedi hemen. “Onun sesi çok çıkıyordu. Birinin onu susturması gerekiyordu. Ayrıca planın bir parçası.''

Bir süre yüzüne baktım. Sonra yana çevirdim bakışımı. O kadar çok şey vardı ki içimde. Söyleyemediğim, çözemediğim.

“Ben,” dedim, “Hâlâ tam ne olduğumuzu bilmiyorum. Senin, benim, Beyazıd'ın.”

“Ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. O şimdilik bana kalsın.''

Sustu. Sonra birlikte denize doğru döndük. Konuşmadık. Güneş yavaşça batıya eğilirken, gölgemiz uzadı. Rüzgar saçlarımızı okşadı. Ve dünya, bir anlığına ikimizin sessizliğinden ibaret oldu.

“Bu kask…” dedim sessizliği bozarak, peluş kulaklara dokunarak. “Gerçekten benim için mi aldın?”

Gülümsedi, gözlerini ufka dikmişti ama dudaklarının kıvrımında küçük bir oyun vardı.

“Bugün üzgündün,” dedi, omuzlarını silkeleyerek. “Seni mutlu eder diye düşündüm.”

Kaskı tekrar inceledim. Beyaz, tavşan kulaklı, yanlarında minicik parıltılı kalpler vardı. Yani... komikti. Ama aynı zamanda tatlıydı da.

“Seni mutlu eder diye düşündüm,” diye tekrarladım onun ses tonuyla, taklit eder gibi. “Yani kaskı bana değil de... moral seviyeme almış gibisin.”

Kahkaha attı. “Bir nevi. Ama itiraf et, mutlu hissettin onu takarken.”

“Hayır,” dedim sahte ciddiyetimi koruyarak. “Ben kendimi ‘iki yaş sendromlu tavşan’ gibi hissettim.”

Gülmeye devam etti. “İki yaş sendromlu tavşanlar çok tatlıdır ama arıza çıkarırlar. Ağlama krizleri, kendilerine vurma eylemleri, inatlaşma, bağırma, bir şeyler fırlatma falan. Tam sen.”

“Yani hem tatlıyım hem arızalıyım diyorsun?”

“Yok. Sen sadece arızalısın.”

Gözlerimi devirdim. “Senin motoruna binmek büyük bir hataydı.”

“Güvenli yolculuk için benden başka şansın yok,” dedi hemen. “Bak, hizmette sınır tanımayan motorcu sevgilin hâlâ burada. Özel şoförün.”

“Şoför mü? Bu ne biçim romantizm? ‘Sevgilim motor şoförü’ cümlesiyle övünmeli miyim yani?”

Göz kırptı. “O zaman sana şöyle diyeyim… Bugün, seni hırsız gibi çaldım okulun önünden.”

“Ne?”

“Hırsız gibiyim çünkü bu gülüşü senden çaldım.”

Yüzünü gererek söylediği söz çok etkiliymiş gibi havalı bir edayla bana baktı. Donup kaldım. Sonra kahkahayı bastım. “Bu yüz ifadesi de ne Allahım?! O neydi ya öyle? Wattpad repliği gibi konuşma.”

“Yok be,” dedi savunmaya geçerek. “Benim doğamda var. Romantizmle cringe arasındaki o ince çizgide yürüyorum.”

“Düşsen çok komik olur ama,” dedim gülerek.

“Düşmem. Çünkü sen tutuyorsun,” dedi aniden ve gözlerimin içine baktı.

“Ada,” dedi yumuşakça. “Bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi. Ama... Gülümsemen bana çok iyi geliyor.”

Elimle kaskı tuttum, kulaklarını yukarı kaldırdım. “O zaman bu kask senin başucunda dursun, üzülünce bakarsın.”

“Aynen,” dedi gözlerini devire devire. “Ben seni canlı izlemeden tatmin olmam.”

Kafamı iki yana salladım. “Sen gerçekten hastasın.”

“Evet,” dedi hiç düşünmeden. “Ve ilacım sensin.”

“Of… Yeter Timur.”

“Daha yeni başladık sevgilim,” dedi, tekrar o yaramaz gülümsemesini takınarak. “Hazır mısın hayatının en cringe aşkına?”

Bir an durdum. Sonra kıkırdadım. “Hazırım. Ama söz ver, arada beni utandırmaktan vazgeçeceksin.”

“Söz veremem,” dedi. “Çünkü sen utanınca çok tatlı oluyorsun.”

Bu kez gülmeyi unuttum. Bir saniye, belki iki. Yüzümdeki sıcaklık boynuma kadar yayıldı. Gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım.

“Bir şeyler mi yesek?”

Bir an sustum. Ardından kahkahayı bastım. “Yine açsın, ne şaşırtıcı.”

“İnsani ihtiyaçlarımla dalga geçme lütfen,” dedi suratını hafif asarak ama o kendine özgü ciddiyetsiz haliyle. Hareketlendi ve motora bindi. Yine yemek yemeğe gidiyorduk.

...

“Cidden yemeğe bu kadar odaklı olman beni şaşırtıyor bazen,” dedim, motorun arkasından inip saçlarımı düzelterek.

“Yani düşün; seni kaçırdım, moralini düzelttim, seni güldürdüm… Şimdi sıra kendimi beslemekte,” dedi, parmağını kaldırarak.

“Seninle tartışılmıyor, cidden,” dedim gülümseyerek.

Timur’un aklına Popeyes düşmüştü. Nedense şaşırmadım. Yani, adam hem belaya karışıyor hem de patates kızartmasına âşık. Güvenilmez ama aynı zamanda güvenilir biri gibi. Siparişimizi verirken “Ben buranın ranch sosunu çok seviyorum,” dedim, kasaya yanaşırken.

“Sana feda olsun sevgilim,” deyip kasiyere döndü. “Abla bize dört… yok beş tane ranch sos da verir misin?”

“Ne yapacağım ben o kadarını? Saçmalama,” dedim kolundan çekiştirerek.

“Yiyemediklerini ben silip süpürürüm.” dedi gözlerini kırparak.

Ranch soslar konuldu. Tavuklar, patatesler, içecekler derken bir tepsi dolusu yemekle masaya oturduk. Sanki yemek değil de orduya erzak hazırlamışlardı. Masaya oturur oturmaz ranch soslardan biri masanın kenarından düştü. Ben eğilip alacakken Timur benden önce kaptı.

“Bu senin favorin. Yere düşenle seni riske atamam,” dedi ciddi bir tavırla.

“Sen var ya…” dedim gülerek. “Bir gün cidden bu kadar abartman başımıza iş açacak.”

“O gün geldiğinde yanımda ol,” dedi gülümseyerek. “O zaman batarsak da birlikte batarız.”

Patatesi ranch’a batırırken gülümsedim. Ne olursa olsun bu çocuğun yanında kendimi güvende hissediyordum. Deliliği bile tanıdıktı. Ama içimdeki karmaşa o kadar netti ki... hem gülüyordum hem düşünüyordum.

“Video hakkında bir şey bulabildin mi?” diye sordum yemeğe odaklanmaya çalışırken.

Bir anda yüz ifadesi değişti. Omuzlarını geriye attı, kolundaki sos lekesini silmeye çalışırken iç geçirdi.

“Her şey o kadar karışık ki…” dedi başını iki yana sallayarak. “Nereye yetişeceğimi şaşırıyorum.”

Bir şey söylemeden baktım yüzüne. Konu ciddi olduğu zaman ne yapacağını bilemez hâle geliyordu. O sakin, rahat tavır gidiyor; yerine başka bir Timur geliyordu.

“Biriyle konuşuyorum,” dedi sessizce. “Ama güvenilir mi, hala çözemedim. Hako’nun çevresindeki adamlardan biri. Birkaç bilgi sızdırdı ama kafamı karıştırdı daha çok.”

“Ne dedi?” dedim, elimdeki tavuğu bırakıp ona dönerken.

“Sadece bizim okul değilmiş. Diğer okullarda da çocukları bu tarz şeylere zorluyorlarmış. Para, tehdit, korku… bir sürü şey. Bütün sistem onun kontrolünde gibi. Ayrıca Beyazıd'ın babası. Sanırım iş birliği yapıyor Hako'yla.”

Boğazım düğümlendi. Bir yandan ranch soslu patatesle, diğer yandan büyük bir karmaşayla baş etmeye çalışıyorduk. Bu normal değildi. Liseli olmamız gerekiyordu. Not, sınav, dedikodu... Ama biz organize suç örgütlerine kafa tutuyorduk.

“Peki, Beyazıd’la planınız ne durumda? Hako için yani.” dedim, içimden ‘Beyazıd’ kelimesini söylerken bile bir garip hisle.

“Şimdilik iş birliği. Ama o kadar gergin ki çocuk… Sanki her an patlayacak gibi,” dedi Timur dürüstçe. “Seninle konuştuğunda da farklı davranıyor. Bunu görmemek mümkün değil.”

“Farklı derken?” dedim istemsizce.

Timur bir an sustu. Sonra gözlerini kısıp bana baktı.

“Ben de çözemedim henüz,” dedi gülerek ama gözlerinde ciddiyet vardı. Bir anda sessizlik oldu. Sadece restoranın içinde dönen uğultular ve ranch’a batırılmış son patatesin sesi vardı.

“Yani… bazen sana fazla yük oluyormuşum gibi hissediyorum,” dedim, hiç düşünmeden. “Senin hayatın zaten karmaşık. Ben de içine girdim.”

“Elimde olsa seni bu kaosun dışına koyardım,” dedi hemen. “Ama bir kere düştün bu işin içine.”

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Kalbim sıkıştı. Her ne yaşıyorsam gerçekti. Bu çocuk her ne yapıyorsa, içten yapıyordu.

''Ve baban,'' dedim ki sözümü kesti.

“Bu ranch sosu senin için aldım ama,” dedi konuyu değiştirmeye çalışarak. “Dördünü birden açıp suratına fırlatmazsam iyidir.”

Kahkahayı bastım. “Yaparsan seni en yakın karakola şikâyet ederim. ‘Beni ranch sosuyla boğmaya çalıştı’ diye.”

Timur gözlerini devirdi. “Hayatımın en saçma ama en tatlı tehditi oldu bu.”

O anda fark ettim… Bu çocuk, saçmalıklarıyla bile benim içimi yumuşatıyordu.

Beyazıd'cılar üzgün Timur'cula öldü sevinçten kldsfksadhksadgsa

Beni takip etmeyi unutmayın çiçeklerrr, yazacağım diğer kitaplardan haberdar olabilirsiniz bu şekilde

İnstagram da artamirall yeni açtım hesabı gt yapıyorum okurlarımlaaa

Bölüm : 04.08.2025 13:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 58. BÖLÜM - RANCH SOS
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...