64. Bölüm

64. BÖLÜM - YENİ MEKAN

🔥
artemiral

Alarmın tiz sesi odamı doldurduğunda gözlerimi istemsizce kırpıştırarak açtım. Bir an neredeyim, saat kaç, hangi gündeyiz... hiçbirini hatırlayamadım. Sadece tiz tiz çalan o ses, beynimin içinde çekiç gibi vurmaya başlamıştı. Elimi uzatıp telefonu bulmaya çalıştım. Yorgan kaydı. Gözümü ovuşturarak doğruldum.

“Uff...” diye mırıldandım, gözlerim hâlâ yarı kapalıydı. Sonra yavaşça başımı çevirdim. Yan tarafımda bir kıpırtı oldu. Ve o an... Yatağımın hemen yanında, yerde, yastığa sıkı sıkı sarılmış şekilde uyuyan biri. Gözlerimi kırpıştırdım. Gerçekten mi? Gerçekten. Timur.

Bir an kalakaldım. Hani bazen uyandığında gördüğün şeyin rüya olduğunu sanırsın da gözlerini açınca gerçeğin daha garip olduğunu fark edersin ya... tam olarak öyleydi. Timur yüzüstü yatıyordu, saçları alnına dağılmıştı. Uyurken yüzündeki bütün o sertlikler siliniyordu. Sanki savaşmaktan yorulmuş bir asker gibi. Dudaklarında hafif, belli belirsiz bir kıvrım vardı. Sanki rüyasında güzel bir şey görüyordu da kıyamıyordum uyandırmaya. Yastığa yaslanmış hâliyle yüz hatları çok net görünüyordu. Keskin ama dengeliydi. Gözlerini açmasa da bakışlarının ne kadar etkileyici olduğunu yeniden fark ettim.

“Tamam, yeter,” dedim içimden. “Sadece uyanması gerekiyor. Hepsi bu.”

Usulca yerimden kalktım. Halının yumuşaklığı ayaklarımın altındaydı. Eğildim, ses çıkarmamaya çalışarak.

“Timur,” dedim fısıltıyla. “Uyanman lazım.”

Hiç kıpırdamadı. Omzuna hafifçe dokundum. “Hadi, kalk.”

Gözlerini açmadı ama yüzünü buruşturdu. “Beş dakika... sadece beş daha...” diye mırıldandı. Sesindeki mızmız ton istemsizce beni güldürdü.

“Beş dakika sonra babam seni yerde bulursa sonsuza dek rahatça uyuyabilirsin,” dedim hafifçe dürterek.

Elini yastığın altına sokup suratını gömdü. “Çok rahat burası, lütfen biraz daha...”

“Timur, cidden kalkman lazım,” dedim dişlerimi sıkarak ama gülmemek için zorlanıyordum.

“Elini uzat,” dedi yarı uykulu. “Beni çekerek uyandır belki işe yarar... ya da sıcak bir çayla mesela...”

Gözlerimi devirdim. “Seninle uğraşacak vaktim yok. Şu an kalkmazsan üstüne su dökerim.”

“Tehdit... Sabah sabah ne kadar sertsin sevgilim...” diye mırıldandı.

Sonunda gözlerini hafifçe araladı. Hâlâ uykulu, hâlâ gülümseyen o bakışlarıyla bana baktı. “Uyanıyorum işte... ne sabırsızsın...”

İçimden “Ne kadar masum uyuyordu.” diye geçirdim ama hemen toparlandım. Bu düşüncelerle güne başlamak istemiyordum. Timur sonunda sürüne sürüne kalktı. Ben de onu uyandırmış olmanın verdiği zaferle banyoya geçip yüzümü yıkadım. Aynaya bakarken saçlarımı elimle düzeltmeye çalıştım ama aynadaki hâlim tam bir sabah enkazıydı. Umursamadım. Karnım açtı. Ve malum… evde bir misafir vardı. Mutfağa geçtiğimde ev sessizdi. Annem hâlâ uyanmamış olmalıydı. Hızlıca ekmek kızarttım. İki yumurta kırdım. Yanına peynir, zeytin, birkaç domates dilimi... Pratik ama göz doyuran bir kahvaltı oldu. Dolaptan portakal suyu çıkardım, iki bardağa paylaştırdım. Ardından çay demledim. Küçük tepsimizi çıkardım. Her şeyi yerleştirirken içimden “Ada, ne yapıyorsun sen?” diyordum. Yani… odamda bir erkek var. Bayağı erkek. Ve ben ona kahvaltı hazırlıyorum. Sanki yıllardır birlikte uyanıyormuşuz gibi… Sanki bu çok normalmiş gibi… Bu düşünceyle yanaklarım alev gibi yandı.

Tam tepsiyi alıp odama yönelecektim ki… ayak seslerini duydum.

“Anne...” diye fısıldadım ama çok geçti. Annem köşeyi döndü, üstünde sabahlığı, yüzünde uykulu bir ifadeyle. Gözleri tepsiye takıldı. Sonra bana.

“Bu ne güzel tepsi böyle?” dedi kaşlarını hafif kaldırarak. Güldüm. Zoraki. Panik sinyalleri beynimde çalmaya başladı. “Şey… kahvaltı hazırladım. Odamda birkaç ödev yapmam gerekiyor da. Bugün bayağı yoğun geçecek. Hem notlarımı toparlamam lazım...”

Annem bakışlarını bardağa çevirdi. “İki çay bardağı? İki portakal suyu bardağı? Kaşık sayısı da çift. Hmmm…”

“Evet evet çünkü… biri açık, biri demli. Kararsız kaldım. Ne içmek isteyeceğime odada karar veririm dedim.” O kadar saçmaydı ki... ben bile yutmadım.

Annem bir adım daha yaklaştı. “Kiminle kahvaltı yapıyorsun Ada?”

“Kimseyle! Yani... kendimle. Ruhumla. Yani iç benliğimle.” Elimle kalbimi gösterdim. “Bir tür içsel motivasyon kahvaltısı diyebiliriz.”

“Hmm… İlginç.” dedi annem şüpheli bakışlarla.

Yutkundum. Ellerim titriyordu neredeyse. “Ben şimdi yukarı çıkayım. Yumurtalar soğumadan.”

“Peki,” dedi ama hâlâ inanmadığı belliydi. “Odanda çay dökme yine. Halıyı yeni yıkattım.”

“Dökmem anne, dikkatli olacağım.” dedim hızla. Merdivenleri kaçarcasına çıktım. Kapıyı açarken yüreğim ağzımdaydı resmen. Timur hâlâ yerde uzanıyordu, telefonuna bakıyordu bu sefer.

Tepsiyi masama bıraktım. Derin bir nefes verdim.

“Annem neredeyse yakalıyordu,” dedim sinirle.

Timur bana baktı, gözlerini kıstı. “Yumurtaları kokladım… peynirli mi?”

Timur, tepsideki yumurtaya gözünü dikip sanki kırk yıldır açmış gibi davranırken ben hâlâ kalp çarpıntımı bastırmaya çalışıyordum. Halının üstünde çapraz bağdaş kurmuştu, saçları dağınıktı, uykulu ama memnundu. Ben de sandalyemi çekip yerde alan açtım. Göz göze gelmemek için tost ekmeğine domates diziyordum.

“Bu domatesleri bile sanatsal yerleştirmişsin,” dedi gülerek. “Sen gizli gurme falan mısın?”

“Yok, sadece... seni zehirlemeden doyurmak istiyorum.”

“Romantik.” dedi, gülümseyerek.

İstem dışı güldüm ama sonra hemen toparlandım. Yani, bu kahvaltının romantizmle alakası yoktu. Tamamen hayatta kalma içgüdüsü! Timur açken daha da tehlikeliydi çünkü.

Birlikte bir süre sessizce kahvaltı yaptık. Sanki başka bir evrende, başka bir zamandaymışız gibi. Ne Siyahlar, ne Beyazlar, ne Hako... sadece çayın buğusu, peynirin tuzu, göz göze gelmemeye çalışan ikimiz...

“İlk defa birine kahvaltı hazırladım.” dedim istemsizce.

Timur kaşını kaldırdı. “Cidden mi?”

Başımı eğdim. “Yani evet. Evde biri kalınca kahvaltıyı hep annem hazırlar.”

“Benim için özel yani,” dedi hafif sırıtarak.

Boğazımı temizledim. “Zaten özel olmasan odamda yere yatırmazdım seni.”

“Yere yatırmak... enteresan bir tercih,” dedi kıkırdayarak.

“Kes sesini,” dedim gülerek. “Ben aşağı inip biraz kolaçan edeyim. Annemler falan çıkmadan önce…”

Timur başını salladı. “Ben de şu yumurtanın son lokmasını hakkıyla yutayım.”

Aşağı indiğimde annemle babam hâlâ kahvaltıdaydı. Babam gazetesine gömülmüş, annem de tabakları toplamaya başlamıştı.

“Çıkıyor musunuz bugün?” dedim, sesimi olabildiğince normal tutarak.

“Evet kızım,” dedi annem. “Benim terzi de yoğunluk var. Baban da toplantıya gidecek.”

İçimden derin bir oh çektim. “Tamam. Ben biraz kitap okuyacağım odamda.”

Annem kaşlarını çattı. “Bugün niye bu kadar uslusun sen?”

“Her zaman böyleyim,” dedim yapmacık bir masumiyetle. Birazdan ev kapısı kapanınca hızla yukarı koştum. Odaya girdiğimde Timur hâlâ yerdeydi, telefonu elindeydi. Başını kaldırdı. “Beyazıd’tan konum geldi.”

“Ne?”

“Konum atmış,” dedi ekranı göstererek. “Burada buluşacakmışız. Hemen değil, öğlene doğru. Önemli bir şey varmış.”

“Pekâlâ,” dedim sessizce. “O zaman... savaşa hazırlanalım.”

Üzerimi değiştirmek için odama geçtim. Dolabı açarken içimde hafif bir heyecan vardı. Sebebini bilmiyordum. Uzun süre aynaya bakmadım bile. Beyaz, hafif balıkçı yaka bir kazak seçtim. Kolumdaki sargılar hala duruyordu, lakin ağrı yoktu. Daha fazla beklemeden altına siyah, bol paçalı kumaş pantolonumu giydim. Şık ama rahat. Üzerime de siyah şişme montumu geçirdim. Saçlarımı toplamadım, kısa dalgalar omuzlarıma döküldü. Makyaj yapmadım. Yüzümde hâlâ sabahın tazeliği vardı, gözlerimde bir tedirginlik de. Salona döndüğümde Timur koltuğun kenarına oturmuş, yine telefonunu inceliyordu. Başını kaldırdı, bana baktı. Gözleri belli belirsiz büyüdü.

“Sade ama çarpıcı.”

Gözlerimi devirdim ama içten içe bu yorumun kalbime kadar ulaştığını inkâr edemezdim. “Yolda donmamak gibi bir hedefim vardı aslında. Çarpıcılık planlı değildi.”

“Planlı olsa bu kadar etkili olmazdı zaten,” dedi ve montunu giyip ayakkabısını bağlamaya koyuldu. Yola çıktık. Yol boyunca fazla konuşmadık ama sessizlik de rahatsız edici değildi. Şehir yavaş yavaş arkamızda kalırken yollar kıvrıldı, ağaçlar sıklaştı. Sonunda deniz kenarında, gözlerden uzak bir yolda Beyazıd’ın attığı konuma ulaştık. Arabadan iner inmez gözlerim büyüdü. Karşımızda geniş bahçeli, eski, tek katlı bir villa duruyordu. Duvarlar yosun tutmuş, bazı yerlerinden sıvalar dökülmüştü. Evin pencereleri kapalı, camların çoğu sağlamdı. Zamanında çok görkemli olduğu belliydi, şimdi ise kaderine terk edilmiş gibiydi. Bahçesi alabildiğine genişti. Rüzgârda dans eden sarı ve kızıl yapraklar her yeri örtmüştü. Taş döşeli yürüyüş yolu neredeyse görünmez olmuştu. Ve en dikkat çekici şey: İçine yapraklar dolmuş, suyu yosun tutmuş geniş bir havuzdu.

Bir an için her şeyi unuttum. Villanın hemen arkasında uzanan sonsuz deniz manzarası nefes kesiciydi. Gökyüzü bulutlu olmasına rağmen, ufuk çizgisi netti. Dalgaların ritmik sesi sanki içimdeki kaygıyı da yıkıyordu. Bu yer hem huzur hem de bir tür gizem taşıyordu. Sanki geçmişin sırları hâlâ duvarlarda fısıldanıyordu.

“Burası mıymış?” dedim fısıltıyla.

Timur başını salladı. “Evet.”

Derin bir nefes aldım. O an içimde tuhaf bir his vardı. Bu villa sadece bir buluşma noktası değil, belki de bizim yolculuğumuzda yeni bir dönüm noktasıydı.

Timur’la kısa bir bakışma yaşadık. Sonra birlikte, neredeyse aynı adımlarla, villanın büyükçe tahta kapısına yöneldik. Kapı zamana yenik düşmüş gibiydi; metal tokmağı paslanmış, ahşap yer yer çatlamıştı. Yine de tıklattık. İçeriden ayak sesleri geldi. Kapı ağır bir gıcırtıyla aralandı ve karşımızda Beyazıd belirdi. Gözleri önce bana, sonra Timur’a kaydı. Bir an durdu. Gözlerinde tarif edemediğim bir şey belirdi; şaşkınlık mıydı, hayal kırıklığı mı? Belki hepsi. Ama çabuk toparladı kendini.

“Hoş geldiniz,” dedi kısa bir ifadeyle. Geri çekildi ve kapıyı tamamen açtı. İçeriye adım attığımızda burnuma ilk çarpan şey hafif bir toz kokusu oldu. Evin içi dışarıdan göründüğünden çok daha genişti. Tavandan sarkan avize, zamanında buranın ne kadar ihtişamlı olduğunun kanıtıydı ama şimdi onun da kristalleri toz içindeydi. Eşyaların hepsi beyaz örtülerle kaplanmıştı; koltukların, konsolların, yemek masasının üzerinde eski ama özenli dantelli örtüler vardı. Yerler gıcırdıyor, her adımımız evin içinde yankılanıyordu. Hava serindi lakin dondurucu değildi. Sanki bu ev hâlâ yaşıyor ve sessizce nefes alıyordu.

Timur dudaklarını büküp koltuklardan birinin üzerindeki örtüye hafifçe dokundu. “Bayağıdır kimse uğramıyor buraya belli.”

Beyazıd ellerini cebine soktu, arkasını pencereye dönerek konuştu. “Artık burası bizim yeni mekanımız olacak.”

Başımı kaldırıp ona baktım. “Gerçekten mi? Neden burası?”

“Çünkü buradan kimsenin haberi yok,” dedi. “Hako’nun adamları burayı bilmez. Haritada neredeyse görünmez. Babamın eski bir müşterisinden kalma. Tapu yok, kimlik yok. Yani... bize aitmiş gibi düşünebiliriz.”

Timur başını salladı, gözleri duvarları tarıyordu. “Gizli işler için harika bir yer. Hem gözden uzak hem de içerisi yeterince geniş.”

Ben biraz daha etrafı izledim. Eski bir piyano, üstü örtülü bir kitaplık, duvarda bir tablo ama rengi neredeyse silinmiş. Burası sadece bir ev değil, sanki anılarla dolu bir müzeydi. İçimde tuhaf bir karışım oluştu. Hem huzur hem tedirginlik. Ama bir yanım da itiraf etmeliyim ki... burayı sevmişti. Burası, bu karanlık oyunun ortasında kurduğumuz küçük bir kale gibi hissettirdi.

“Peki...” dedim sessizce. “Artık burasıysa, başlasak iyi olur.”

Göz göze geldik Beyazıd’la. Bakışları hâlâ dolambaçlıydı. Bir şeyler söyleyecek gibiydi ama sustu. Zaten bu oyunda en çok sustuklarımız acıtıyordu.

Nasıl gidiyoreeeeee? Ve nasılsınızzz?

Bölüm : 06.08.2025 16:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 64. BÖLÜM - YENİ MEKAN
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...