71. Bölüm

71. BÖLÜM - NORMAL

🔥
artemiral

Beyazıd’ın omzuna yaslandığımda, içimde bir düğüm çözüldü. Sanki yıllardır sırtımda taşıdığım görünmez bir yük, yavaşça yere bırakıldı. Konuşurken boğazımda biriken taşlar, onun sessizce dinleyen bakışlarıyla eriyip gitti. Uzun zamandır kimseye böyle konuşmamıştım. Yaralarımı göstermek, kalbimin en savunmasız köşesini açmak… hep tehlikeli gelmişti bana. Ama o… dinlerken ne yargıladı ne susturdu. Kelimelerimi aceleyle tüketmeme gerek kalmadı. Anlattıklarım, ilk kez birinin ellerinde kırılmadan duruyordu.

O an fark ettim ki, birini gerçekten anlamak, sadece ne söylediğini duymak değil; onun neden sustuğunu da hissedebilmekti. Ve Beyazıd… benim sustuklarımı bile duyuyordu. İçimdeki o yakınlık, ansızın çoğaldı. Ona verdiğim değer, büyüdü, dallanıp budaklandı. Daha birkaç saat önce, bu odada misafirdim. Şimdi… sanki kendi evimde, kendi odamdaydım. Onun varlığı, yabancı bir mekânı tanıdık kılıyordu.

Gözlerim denize kaydı. Koyu lacivertin içinde, uzaklarda titreyen küçük ışıklar vardı. O ışıkların arasında, bizimkine benzeyen başka hikâyeler yaşanıyordu belki. Ama o an umurumda değildi. Çünkü benim hikâyem, burada, bu odada, bu sessizliğin içinde yeniden yazılıyordu. Beyazıd’ın nefesi, saç tellerime hafifçe değdi. Küçük bir ayrıntı… ama içimi tarifsiz bir sıcaklık kapladı. Uzun zamandır ilk kez, yalnız olmadığımı hissettim. Ve bu his… kırılgan, incecik bir cam gibi olsa da, tüm yorgunluğumu taşıyacak kadar güçlüydü. Belki yaralarım kapanmamıştı. Ama artık biri vardı… onları anlayan biri. Ve bu, bana iyi geliyordu.

Kapı hafifçe tıklandı. Tam “Gel” diyecekti ki, Beyazıd’ın ablası zaten içeri girdi. Üzerinde rahat bir eşofman, saçları gelişigüzel toplanmıştı. Ne ara değiştirmişti üstlerini? Odaya adım atar atmaz gülümsemesi yayıldı, sanki koridordan değil de güneşten gelmişti.

Ellerini beline koyarak “Beni bırakıp gittiniz, sıkıldım!” dedi. “Hadi, birlikte oyun oynayalım. Yoksa buraya oturur, sizin başınızın etini yerim.”

Beyazıd gözlerini devirdi ama dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. “Tamam, tamam… Gel otur. PlayStation’ı açıyorum.”

Televizyonun karşısına geçtik. Beyazıd kumandaları çıkardı, birini bana uzattı. “Sen oynadın mı hiç?” dedi, kumandaya anlamsızca bakınca gülümsedi. “Tamam, öğretirim.”

Yanıma oturdu, dizleri dizime değdi. Elimi yavaşça kavrayıp tuşları gösterdi: “Şu ileri, bu geri… Şu da zıplama.” Parmağı, parmağıma hafifçe dokunduğunda nabzım hızlanmıştı. Neden böyle oluyordu? Sanki sadece tuşlara değil, içime dokunuyordu. O sırada Ayşenur abla yan gözle baktı. Gözlerindeki hafif şaşkınlığı fark ettim. Sanırım Beyazıd’ın bu kadar yakın temas kurduğunu görmek onun için de alışılmadık bir şeydi. Ama sonra… Beyazıd’ın eli benim elimdeyken, o an irkildi. Parmaklarını hızla çekti. Gözlerindeki o refleks… Ne olduğunu anlamaya çalışırken. Ayşenur ablanın Beyazıd'ın eline uzandığını fark ettim. O yüzden mi çekmişti ellerini? İçimde minik bir sızı yayıldı. Ailesine bile mi dokunamıyordu Beyazıd?

Ayşenur abla hemen konuyu değiştirmek ister gibi sesini neşelendirdi: “Bu arada Ada… abinin avukat olduğunu söylemiş miydin sen? Şirket davalarına da bakıyor mu?”

Bir an duraksadım. Boğazımda eski bir boşluk belirdi. “Bakar,” dedim, “ama… o gitti.”

Ablasının yüzü hafifçe düştü. “Nereye gitti?”

Gözlerim ekrana kaydı ama beynim çok daha uzak bir yerdeydi. “Yurt dışında çalışıyor,” dedim, mümkün olduğunca düz bir sesle. Ayşenur abla resmen hayal kırıklığına uğramıştı. Sonra gülümsemeye çalışarak oyuna geri döndü. Ama o kısa an… O an, sanki içimde bir pencere açılmış ve eski rüzgârlar içeri dolmuştu. Abim, depremden sonra yanımızdan giden ilk kişiydi. Gitmesiyle, bir daha aynı çatı altında kolay kolay toplanamayacağımızı öğrenmiştim. Ellerim hâlâ kumandanın üzerinde, ama zihnim başka yerdeydi. Beyazıd’ın az önceki dokunuşu, çekilişi… Ablanın sorusu, abimin yokluğu… Hepsi birbirine karışmıştı. Oyunda kazanan ya da kaybeden önemli değildi; benim için tek gerçek, birilerini yanımda tutmanın ne kadar zor olduğuydu.

...

Hafta sonu, ne kadar uzun hissettirirse hissettirsin, sonunda bitti. Pazartesi sabahı yatağımdan kalkarken üstümde okula gitmenin verdiği duygusal yorgunluk vardı. Sanki vücudum hâlâ Beyazıd’ın odasındaki o loş ışığın içinde kalmak istiyordu. Ama saat acımasızdı; okula gitmem gerekiyordu. Formamı giydikten sonra dolabın kapağını açtım. Elim, köşede duran toz pembe şişme montuma uzandı. Kalın, hafif parlak kumaşı, kış sabahının gri havasına inat tatlı bir renk katıyordu. Üzerime geçirdiğimde aynada gördüğüm görüntüye hafifçe gülümsedim.

Çantamı alacaktım ki, kapının önünde motor sesi duydum. Perdeyi araladım. Her zamanki gibi Timur, kaskını çıkarmış, bana bakarak gülümsüyordu. Aşağı indiğimde, montumu görünce kaşlarını hafifçe kaldırdı.

“Bu mont…” dedi, dudaklarının kenarı yukarı kıvrılırken, “Baya yakışmış. Kısa saçlarınla küçük bir kız çocuğu gibisin. Hadi, kaskını da tak, tam olsun.” Gülerek peluş kaskı baktı.

Ben de gülmekten kendimi alamadım. “Küçük kız çocuğu mu? Tamam o zaman, sen de beni okula götüren abim ol.”

''Abi mi? İnsan sevgilisine abi der mi?''

Gözlerimi devirip arkasındaki yerimi aldım. Motor hareket edince soğuk rüzgâr yüzüme çarptı ama montumun içindeki sıcaklık yetiyordu. Bir süre sessizlik oldu. Sonra Timur, motorun uğultusuna karşı sesini yükseltti.

“Eee, Beyazıd’larda ne yaptınız?”

Dudaklarımda hafif bir gülümseme belirdi. “Güzel geçti. Ablası çok tatlı… Ama babası… bilmiyorum, çok garipti.” Bir an duraksadım. “Nasıl böyle biri olabilir, aklım almıyor.”

Timur başını hafifçe iki yana salladı. Memnuniyetsizliği, her halinden belliydi. “İnsanların iki yüzünü görmek zordur,” dedi sadece. Daha fazlasını söylemedi ama onun da hoşlanmadığını anlamıştım. Okula yaklaştıkça motorun sesi yerini kalabalığın uğultusuna bıraktı. Timur beni girişin biraz ilerisinde indirdi. Kaskı çıkardım, saçlarımı elimle düzelttim. Teşekkür edip arkamı döndüğümde, gözlerim istemsizce durdu.

Beyazıd. Okulun giriş kapısında, sırtını duvara yaslamış, elleri cebinde. Beni gördüğünde doğruldu. Timur’un bakışları hemen bana döndü. “Arkadaşın seni bekliyor galiba,” dedi. Sesinde nötr bir ton vardı ama gözlerinde kısa bir merak parladı.

“Galiba…” dedim, hafifçe gülerek.

Beyazıd, bize doğru birkaç adım attı. “Günaydın, Ada.” Sonra Timur’a baktı. “Günaydın.”

Timur başıyla selam verdi. “Günaydın.” Sesinde ne soğukluk ne samimiyet vardı, tam ortası.

Beyazıd bana dönüp, “Biraz erken geldim. Dersten önce konuşuruz diye düşündüm,” dedi.
Ben hafifçe başımı salladım. “Olur. Timur sağ olsun beni getirdi.”

Timur hemen araya girip hafif bir gülümsemeyle, “Her gün getiriyor diyecektin sanırım?” dedi.

Beyazıd’ın kaşları anında kalktı. “Onu her gün sen mi okula getiriyorsun?”

Timur gururla başını salladı. “Aynen öyle. Sabahları beraber geliyoruz.”

Beyazıd’ın yüzünde belirsiz bir ifade oluştu. “Artık gerek yok. Güvenliği için yapıyorsan,” dedi hiç düşünmeden. “Ben götürür getiririm.”

İçimde, ikisinin arasında görünmeyen bir ip gerildiğini hissettim. Ses tonları hâlâ sakin, hatta sıradan konuşuyorlarmış gibi… ama alttan altta başka bir şey vardı. Timur omuz silkti. “Senin her sabah vaktin olduğunu sanmıyorum.”

Beyazıd’ın dudak kenarı hafifçe yukarı kalktı ama gülüşünde ince bir meydan okuma vardı. “Olur. Vakit yaratırım.”

Ben gözlerimi ikisinden de kaçırdım. Bu, “beni paylaşma” konuşması değildi belki ama… ikisinin de geri adım atmak istemediği belliydi. İkisi de kendi cümleleriyle “Ona ben bakarım” diyordu.

Timur kaskını eline aldı, bana dönüp, “Hadi sen derse geç kalma,” dedi. Beyazıd onun gidişini izledi, sonra bana baktı. “Seni sabahları almam sorun olmaz, değil mi?”

“Bilmem…” dedim, sesi yumuşatmaya çalışarak. “Bu kadar program yapmana gerek yok.”

Ama içimde bir yer, onun böyle söylemesinden hoşlanmıştı. Çünkü biri bana doğrudan olmasa da “Gelirim, çünkü istiyorum,” diyordu. Yine de, ikisinin arasında kalmak istemiyordum. Ama bu sabah… galiba tam olarak oradaydım. Okulun bahçe kapısından içeri adım attık. Beyazıd yanımda, sessizce yürüyordu. Kaldırımda adımlarımızın ritmi birbirine uydu; arada hafifçe kolumuz birbirine değiyordu ama ikimiz de bunu bozmadık. Daha girişe varmadan, karşıdan tanıdık sesler geldi. Kahkaha, taş zemine çarpan ince bir “şak” sesi ve ip gibi uzayan bir yoyo.

Nejdet, elinde parlak turuncu bir yoyo çeviriyordu. Yanında Merve vardı, ellerini cebine sokmuş, Nejdet’in her hareketini dikkatle izliyor, arada da ona takılıyordu.

“Yine mi yoyo, Nejdet?” dedim gülerek. Başını kaldırdı, bir an ipi durdurdu. “Ada! Sabahın köründe başlamak lazım ki ustalaşalım,” dedi, ciddi bir yüz ifadesiyle.

Merve de gülümsedi. “Siz ne yapıyorsunuz, yine beraber?”

Beyazıd hafifçe başını onlara doğru salladı. “Günaydın.”

“Günaydın,” dedi Nejdet, ipini tekrar çevirmeye başlarken. Okulun girişi bir anlığına daha sıcak geldi bana. Yoyo sesi, kahkahalar, soğuk havada yüzümüze vuran rüzgâr… Pazartesi sabahı, olması gerektiğinden daha hafifti. Beyazıd yanımda, Nejdet ve Merve karşımızda… Normal bir okulda normal insanlar gibi.
Ama içimde, bugünün nasıl ilerleyeceğine dair küçük bir merak kıvılcımı da yandı.

Nejdet ve Merve’ye el sallayıp yanlarından ayrıldık. Sınıf koridoruna adım attığımızda, kalabalığın uğultusu birden yoğunlaştı. Herkes sabah telaşında, kimisi koşuyor kimisi duvar kenarına yaslanmış sohbet ediyordu. Siyahlar ve Beyazlar karışıktı! Bu görüntü kısa süreliğine şok etkisi yaratsa da dudaklarımda istemsiz bir gülümseme yarattı.

Sınıfımıza doğru ilerlerken karşıdan tanıdık üç yüz göründü: Sena, yanında Umut ve Bilge. Üçü yan yana, koridorun tam ortasından yürüyordu. Gözlerim Sena’nınkilerle buluştuğu anda, bakışlarındaki o keskin soğukluğu hissettim. O bakış… kelimelerden daha ağırdı. Tepkime fırsat kalmadan, omzumda bir sıcaklık hissettim. Hafif bir ağırlık ama güven veren bir dokunuş. Başımı hafifçe çevirdim; Beyazıd’ın eli omzumdaydı. Yüzünde hiçbir mimik değişmemişti ama adımlarını hiç yavaşlatmadan yürümeye devam etti. O an anladım ki, bu bilinçsiz bir hareket değildi. Sanki, “Buradasın ve ben yanındayım,” der gibiydi. Daha doğrusu, “Sana kimse dokunamaz” der gibi. O sahiplenişin, kelimesiz koruma hissinin, içimde bıraktığı yankı… tarifsizdi.

Sena’nın bakışlarının üzerimden kaydığını fark ettim. Acıyla Beyazıd'a bakıyordu. Hiçbir şey diyemeden yanımızdan geçtiler. Ama ben, Beyazıd’ın o elini omzumdan çekmeden, yanımda durarak attığı her adımı hissettim. Koridorun sonuna geldiğimizde, o sıcaklık hâlâ omzumdaydı. Ve ben, ne Sena’nın bakışlarını ne de kalabalığın uğultusunu duyuyordum artık. Sadece onun varlığı, sanki üzerime ince bir kalkan gibi serilmişti.

Sınıfın önüne geldiğimizde kalabalık biraz seyrelmişti. Kapının yanında durduk, içeriden öğretmenin masaya bıraktığı kitapların sesi geliyordu. Ben çantamın askısını omzumda düzelttim, tam “Dersten sonra görüşürüz” diyecekken Beyazıd bana dönüp sakin ama kararlı bir sesle konuştu:

“Artık dövüş kulübüne gelmene gerek yok.”

Kaşlarımı hafifçe kaldırdım. “Neden?”

“Evde sana biz eğitim vereceğiz,” dedi. Sesi öyle netti ki, bunun üzerine tartışmamı beklemiyordu sanki.

“Evde mi?” dedim, hem şaşkın hem biraz meraklı.

Başını hafifçe salladı. “Evet. Daha güvenli olur. Hem sana daha çok odaklanırım.”

Sözleri basit görünüyordu ama altındaki ton… sanki başka bir şey daha söylüyordu. Belki korumak istiyordu belki de beni kendi alanına çekmek.

İçimden “Biz” derken kimi kastettiğini sormak geçti ama sormadım. Cevabı biliyordum. O “biz”in içinde olmak fikri bile garip bir şekilde hoşuma gitmişti.
Kapı açıldı, birkaç öğrenci yanımızdan geçip içeri girdi. Beyazıd kapının kenarına çekildi, bana yer açtı.

“Tamam,” dedim, sesim fark etmeden yumuşamıştı. “Ama beni çok zorlamayacaksın.”

Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. “Göreceğiz.”

İçeri girerken, bu konuşmanın bende bıraktığı tuhaf hissi atamadım. Sanki, dövüş öğrenmekten çok daha büyük bir şeyin içine adım atmak üzereydim.

Ayolll yavaş yavaş sonlara yaklaşıyoruzz

Bölüm : 08.08.2025 18:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 71. BÖLÜM - NORMAL
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...