74. Bölüm

74. BÖLÜM - ANTRENMAN

🔥
artemiral

Salı sabahı, evden çıkmadan önce masamın üzerinde duran kask gözüme çarptı. Orada öylece duruyordu; dün bırakılmış gibi ama artık sahibi gelmeyecekmiş gibi de. Göz ucuyla baktım, sonra aklıma Timur geldi.

“Artık gelmez,” diye geçirdim içimden. Omuz silktim. Kendim giderim, dedim sessizce.

Montumu giyip kapıyı çektim. Hava serindi; sabahın o keskin kokusu ciğerlerime doldu. Sokağı dönüp köşeye geldiğimde bir an adımlarım yavaşladı. Duvara yaslanmış biri vardı. Beyaz tenli, uzun boylu, omuzları geniş… Kalıplı bir duruşu vardı, elleri ceplerinde. Üzerinde haki renkli deri bir ceket; güneşin sabah ışığı ceketinin mat dokusuna hafifçe vuruyordu. Bakışları yerdeydi ama adımlarımın sesini duymuş olmalı ki başını kaldırdı. Ve o an gözlerimiz buluştu.

O gözler… Deniz gibi; serin ama derin. Tanıdık. Çok tanıdık. Kalbim bir an hızlandı. Bu gözler Beyazıd’a aitti.

İçimde hafif bir şaşkınlıkla, “Sen…” diye fısıldadım.

O ise sadece kısa bir gülümsemeyle başını hafif eğdi. “Sürpriz,” dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Dün akşam bana ilk kez el sallamıştı… şimdi ise burada, günün ilk saatinde, beni almaya gelmişti.

Beyazıd, duvardan ayrılıp yanıma yürüdü. “Aslında taksi çağıracaktım,” dedi, omzunun üzerinden sokağa bakarak. “Ama hava açık… yürürüz diye düşündüm.”

Beraber adımlarımızı atmaya başladık. Hafif bir sabah sessizliği vardı, sadece uzaklardan martı sesleri geliyordu. Bir süre sessiz yürüdükten sonra bana dönüp sordu.

“Rahat uyuyabildin mi?”

Biraz homurdandım. “Rahat uyumak mı? Vücudumun her yeri ağrıyor. Sanki kamyon çarptı.”

O an dudak kenarları yukarı kıvrıldı, gülmeye başladı. “Çok normal. Spordan sonra öyle olur. Birkaç güne alışırsın.”

Kollarımı iki yana açtım. “Birkaç güne mi? Ben bu tempoda devam edersem birkaç güne ölüp fosilleşirim!”

Bu sefer ikimiz de güldük. Gülüşü içten, kısacık ama sıcak bir yankı bıraktı havada. Köşeyi dönerken bakışlarını bana çevirdi. “Bu arada… bugün hocan benim.”

Bir an gözlerimi kocaman açtım. “Sen mi?” dedim, hem şaşkın hem de heyecanlı.

“Evet,” dedi, sanki kaçacak yer bırakmayan bir kesinlikle. “Hazırlıklı ol.”

İçimde hem merak hem de “acaba bugün ne kadar zorlanacağım” endişesi aynı anda filizlendi.

...

Okulun kapısından içeri adım attığımız anda, sanki bir elektrik dalgası yayıldı etrafımıza. İnsanların bakışları üzerimizdeydi yine; o bakışlar sadece merak değil, bir şeyler fısıldanıyordu birbirlerine. Beyazıd yanımda rahat adımlarla ilerlerken, ben biraz daha dikkat çektiğimizin farkındaydım. Birkaç adım attıktan sonra kulaklarıma gelen fısıltılar belirginleşti: “Bu da Timur’la mı sevgili, Beyazıd’la mı?”

Kalabalık biraz duraksadı, kimi başını çevirdi, kimi hızla yürümeye devam etti. Beyazıd duymamıştı muhtemelen. Ben ise biraz gerildim ama içimde garip bir rahatlık da vardı; çünkü ben kimsenin sevgilisi falan değildim. Hepimiz arkadaştık. En azından şimdilik... Timur ya da Beyazıd’la olan hislerim, kimlerin ne düşündüğünden çok daha karmaşıktı. Ama o an, o bakışların ve fısıltıların arasında bir şey daha vardı; birlikte olduğumuzda hissettiğim o sarsılmaz bağlılık, güç ve gizem.

Okulun koridorlarına doğru yürürken, o fısıltılar bir yandan kulağımda çınlarken, diğer yandan Beyazıd'ın yanımda olması bana güven veriyordu. Belki dışarıdaki herkes ne derse desin, içimdeki o tohum büyüyordu; şimdiye kadar yaşadığım en önemli yolculuğun.

...

Öğle arası zili çaldığında sınıfımızda hafif bir heyecan dalgası yayıldı. O sırada Beyazıd sınıfa girdi, arkasından Nejdet ve Merve de onu takip etti. Beyazıd’ın gözlerinde bir parıltı vardı, Nejdet ve Merve’nin yüzünde ise neşeli bir davet. “Hadi birlikte yemekhanede yemek yiyelim,” dediler hepsi bir ağızdan. Ben tereddüt ettim, “Benim yemek fişim yok ki. Daha önce hiç gitmedim oraya,” diye itiraz ettim. Merve hemen araya girdi, “Ben senin yerine basarım, sorun değil,” diye gülümsedi.

Okulun yemekhanesi kapıdan ilk adım attığımızda karşıma devasa bir mekan çıktı. Tavandan sarkan parlak ışıklar geniş alanı sıcak bir atmosfere bürümüştü. Masalar sırayla dizilmiş, öğrenciler gürültülü sohbetler içinde kendi gruplarına dağılmışlardı. Yerler biraz aşınmıştı ama o kalabalık, o canlılık beni içine çekti. Yemekhane duvarlarında renkli posterler asılıydı, bazı köşelerde uzun banklar, bazı yerlerde yuvarlak masalar vardı.

Sıra bize geldiğinde, yemek kuyruğuna geçtik. Önümüzdeki tabaklarda sıcak, çıtır çıtır tavuk şinitzel vardı. Mis gibi baharat kokusu havada dans ediyordu. Masanın etrafına oturduk, tabaklarımızda altın sarısı tavuk şinitzel, yanında patates püresi ve yeşil salata vardı. İlk lokmamı aldığımda, yumuşak ve baharatlı tadı ağzımı sarmaladı. İçimde tarif edilemez bir sevinç vardı, daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Evde, annemle babamla yemek masasına oturduğumuzda sessizlik ve ağır bir hava olurdu genellikle. Çoğu zaman yemek hızlıca yenir, herkes kendi köşesine çekilirdi. Ama şimdi, burada, bu masada, arkadaşlarımın arasında oturuyordum. Sanırım arkadaştık artık. Gülüşler, sohbetler, küçük espriler… Hepsi bir aradaydı. Kendimi tam anlamıyla ait hissetmeye başladım.

Nejdet, Merve ve Beyazıd konuşuyor, bana hikayeler anlatıyorlardı. Gözlerindeki samimiyet ve içtenlik beni sarıyordu. O an, arkadaşlığın ne demek olduğunu, insanın bir yuvaya sahip olmanın tadını uzun zaman sonra yeniden iliklerime kadar hissettim. Kendi yalnızlığımı, kayıplarımı bir an için unuttum. Arkadaşlarımın yanında, tam burada, yeni bir başlangıcın kapısını aralamıştım.

Yediğim tavuk şinitzel sadece bir yemek değildi benim için. Yeni bir hayatın, yeni bir aileye katılmanın, sevgiyle çevrili bir dünyanın simgesiydi. Artık yalnız değildim, bu masa benim için bir sığınaktı. Ve bu sığınakta her an, hayatın bana sunduğu güzel sürprizlere açık olacaktım.

Yemekte herkes biraz rahatlamıştı. Merve, Beyazıd’ın tabağına bakıp “Senin hızınla yemek yersek, şef ‘acele etmeyin, yarına bitirirsiniz’ tabelası koyacak sofraya,” diye takıldı. Beyazıd da hemen “Senin yemeğin o kadar hızlı bitiyor ki, çiğnemeden yutuyorsun herhalde!” dedi. Hepimiz kahkahalarla güldük.

Nejdet gözlerini kocaman açıp “Ada, hiç konuşmuyorsun. Gizli ajan mısın?” diye takıldı. Ben de “Evet, aslında gizli ajanım, fark edilmemek için susuyorum,” diye karşılık verdim.

Tam o sırada gözüm karşıdaki masaya kaydı. Timur ile İpek’i gördüm, baş başa, kahkahalar içinde. Timur bana baktı, gözlerimiz bir an için buluştu. Sanki o an tüm gürültü sustu. Sonra, ikisi de aynı anda ayağa kalktı, adımları birbirine uyumlu bir şekilde birleşti ve yanımıza geldiler. İpek, hafif gülümseyerek sordu:
“Bizi neden davet etmiyorsunuz?”
Merve hemen gözlerini devirdi, sanki “Yine geldi bu sevimsiz” dercesine bir tavırla,
“Ah, meraklın değilizdir belki,” dedi alaycı ama eğlenceli bir tonla. Ben hafifçe gülümsedim.

İpek bir an için süzüldü ama sonra kendinden emin bir şekilde,
“Bakın, ben işimi bilirim. Hem bu ekip iyi ki genişliyor,” dedi.

Merve, hala hafif burun kıvırarak,
“Tamam, tamam… yeter ki sus!” diye ekledi. Bu grubun içinde olmak, herkesin farklılığıyla birleştiği bir aileye ait olmak gibiydi. Lakin İpek, asla bu masaya ait değildi.

...

İpek bu sefer gelmedi eve, onun yerine sadece bizlerdik. Merve arkamdan fısıldadı, hafif alaycı bir gülümsemeyle.
“Oh, o şıllık iyi ki gelmedi. Sevemedim ben onu bir türlü, bence aramızda olmayacak,” dedi.
Ben biraz şaşırdım, “Neden böyle düşünüyorsun?” diye sordum.
Timur hemen araya girdi, “Bence haksızsın. İpek aslında tatlı bir kız,” diye savundu.
Merve kaşlarını kaldırıp, “Biraz objektif olsan iyi olur, o kızda tarif edemediğim bir gariplik var.” dedi ama yüzündeki o gülümseme silinmiş, sertleşmeye başlamıştı. Bizim o küçük sohbetimizi arkada bırakıp Beyazıd’a döndüm. Gözlerimde bir kararlılık, kalbimde hafif bir heyecan vardı. Bugün o beni eğitecekti. Birkaç haftadan sonra yeniden.

Beyazıd ciddi bir ifadeyle, “Hazır mısın?” diye sordu.
“Hazırım,” dedim. Gözlerindeki o güven, bana da geçti. “Güzel. Her gün bir önce öğrendiğinle, şimdi öğrendiklerini harmanla. Böylece gerçek bir güç elde edeceksin.”

...

Başladık. İlk önce duruşumu düzeltti. “Ayağın yere sağlam bassın, dengeni kaybetmemelisin. Gücünü buradan alacaksın,” dedi ve dizlerimi hafifçe bükmemi istedi.
“Boksun temeli dengedir, hatırla Ada. İyi bir denge, rakibin hareketlerine karşı hem hızlı hem güçlü olmanı sağlar,” diye ekledi.
Gözlerimi ona diktim, kelimeleri beynime kazınıyordu.

İlk yumrukları attım. Beyazıd elimi hafifçe tuttu, “Daha sert ama kontrollü ol. Yumrukların hem hızlı hem etkili olmalı,” dedi.
“Yumruklar sadece güçle değil, teknikle de vurulur,” diye ekledi.
Onun kendine özgü tarzı vardı. Ne çok sert ne çok yumuşak; tam dengede, ritmik ve kesin. Ben onun yanında olunca kendimi bir savaşçı gibi hissediyordum.

Beyazıd arada motive etmek için, “Bak Ada, Sen bunu başaracaksın. Güç sende, sadece uyandırman gerekiyor, içindekileri.” dedi.
Onun sözleri içimde bir ateş yaktı. Korkularımın, geçmişimin ağırlığını bir anlığına unuttum. Sadece şu an, burada, güçlüydüm. Bir hareket daha gösterdi. “Şimdi jab ve cross’ı birlikte kullanacağız. Jab ön yumruk, cross arka yumruk. İlkini hızla at, ikincisi ise gücünü tam vererek vur,” dedi.
Yumruklarımı denedim. Beyazıd her seferinde durdurup, “Daha hızlı, biraz da bedenini döndür,” dedi.
Yumruklarımın içinde ritim oluşmaya başladı. İlk başta hantal, sonra daha akıcı, sonra... bir dans gibi.
Beyazıd gülümseyerek, “İşte böyle, seni izlemek büyük zevk,” dedi. Bu övgü, beni hem mutlu etti hem de motive etti.

Aralarda nefes alışımı, duruşumu düzeltti. “Boks aslında sabır işidir. Acele etme, her hareketin anlamı olsun,” diye öğüt verdi.

“Şimdi savunma hareketlerini öğreneceğiz. Sadece saldırmak yetmez, kendini korumak da önemli,” dedi.
Gösterdiği bloklar ve adımlar, bana bir savaşçı edası kazandırdı. Artık sadece yumruk değil, kaçış ve savunma da vardı.
“Her gün bu öğrendiklerini tekrar et, üstüne yenilerini ekle. Boksla kendini ifade edeceksin, Ada. Bu senin gücün olacak,” diye ekledi.
Onun bu sözleri, benim içimde bir devrim başlatıyordu. Kendi korkularımla, acılarımla yüzleşmek için mükemmel bir yol bulmuştum.

Antrenman bitince, yüzüm terden parlıyordu. Beyazıd, “Güzel iş çıkardın bugün. İnan bana, bu yol seni başka biri yapacak,” dedi.
Ben de ona baktım, “Seninle çalışmak iyi geliyor. Kendimi daha güçlü hissediyorum,” dedim. Gülümseyip yanağımdan bir makas aldı. Kalbimden de bir parça...

Ada'yı da anlıyorum fhasdkjfdsaf

iki yakışıklı var yani karşısında

Bölüm : 08.08.2025 23:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 74. BÖLÜM - ANTRENMAN
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...