75. Bölüm

75. BÖLÜM - YILDIZ

🔥
artemiral

Sabah uyandığımda içimde garip bir boşluk vardı, sanki bir şeyler eksik gibiydi. Hazırlandım yavaş yavaş. Sonra evden çıktım. Bir umut Beyazıd'ı görürsem belki kendime gelebilirdim. Sokağı döndüm. Kimse yoktu. O an birden kalbimde incecik bir sızı hissettim, nedenini bile tam olarak anlayamadım. Hani derler ya, “Bazen yalnızlık en çok sevdiklerimizin yokluğunda can yakar.” İşte o an öyleydi. Kendi başıma okula yürüdüm. Okulun önünde de beni karşılayan kimse yoktu. Sanırım kötü alışmıştım.

Sınıfın kapısını açtım, içeriye sessizce girdim. Sırama doğru yürürken gözlerim bir kutuya takıldı. Kutunun üstünde küçük, beyaz bir not vardı. Benim masamda! Ellerim titredi, yavaşça notu açtım. Harfler dans eder gibi önümde belirdi.

''Geceyi seviyorum çünkü yıldızlar kadar nadir, özel biri olduğunu anımsatıyor bana. Sen, gecenin en parlak yıldızısın. Işığın, en karanlık anlarımı aydınlatıyor. Sen, gökyüzümde asla sönmeyen yıldızsın. -B''

O notu okurken kalbimde tarifsiz bir şey hissettim. Bu... Beyazıd'a ait bir hediyeydi. O satırlarında ne kadar derin bir anlam ne kadar güçlü bir bağ vardı. Geceyi seviyorum cümlesi, beni o güzel geceye götürdü. O gün gece hakkında konuşmamız... Bugün bu anlamlı not. Yıldız gibi parlamak… Hayatımda böyle biri olduğunu bilmek, kendimi daha güçlü ve özel hissettirdi. Yüzümü bir tebessüm kapladı. Kutuyu açtığımda içinden çıkan kolyeye hayran kaldım. Zarif, taşlı yıldız figürlüydü. O kadar güzel ve özenle seçilmişti ki, sanki bu kolye sadece bana özel yapılmıştı. Parmaklarımı taşların üzerinde gezdirirken, kalbimde o an için bir teşekkür yükseldi.

Belki bugün yalnız başladım, belki biraz üzüldüm ama ben yalnız değildim. Yanımda beni anlayan, beni parlatan, beni seven insanlar vardı. Ve ben de onların hayatındaki o özel yıldız olmaya kararlıydım. Bugün, içimde bir cesaret, bir umut ışığı yaktın bana, Beyazıd. Bu kolye sadece bir takı değil, bana verilen bir güç, bir hatırlatma.

“En karanlık gecelerde en parlak yıldızlar belirir.”

...

Beyazıd okulda yoktu bugün. Bu hediyeyi ne zaman bırakmıştı masama? Düşünmeyi bıraktım. Mekana gitmem gerekiyordu. Evin önüne geldiğimde, boynumda o zarif kolyenin hafif ağırlığını hissettim. Güneşin ışıkları gibi parlayan taşlar, tenime dokunuyordu. Kapıyı tıkladım. Kapıyı açar açmaz Beyazıd’ın gözlerindeki o mutluluğu gördüm. Gülümsemesi, içten ve sıcak, kalbimi bir anlık huzurla doldurdu. “Takmışsın!” dedi. Başımı hafifçe salladım, içimde karmaşık ama güzel bir his vardı; biraz utangaç biraz da mutlu.

O kolye… Bir takıdan fazlasıydı. Beyazıd ile aramdaki bağdı. Beyazıd’ın o gülümsemesi, benim yanımda olduğunu, benim değerli olduğumu bir kere daha hatırlattı. Sonra Nejdet geldi eve. Merve ile birlikte her zamanki gibi.

Nejdet, gözlerimin içine bakarak başladı: “Bugün benimlesin tatlım. Hazırlansan iyi edersin.''

Gülümsedim. Kıyafetlerimi değiştikten sonra ringdeki yerimizi aldık. Onun kendine özgü duruşu, o sakin ama etkileyici hali beni hemen etkiledi. Dövüşün sadece fiziksel güçle ilgili olmadığını biliyordum ama bugün öğrenecektim ki, asıl savaş zihinle, stratejiyle ve çevremdeki her şeyi nasıl kullanabileceğimle kazanılıyordu.

''Ada, dövüş sadece yumruk ve tekme atmak, direnmek değildir. Dövüş, zeka ve yaratıcılıktır. Kendi bedenini ve çevreni bir bütün olarak kullanmaktır. Her nesne, her hareket potansiyel bir silahtır.”

Söyledikleri beni düşündürdü. Etrafıma baktım; sandalyeler, masalar, hatta bir kalem bile… Nasıl olur da bunlar silah olabilirdi? Nejdet bana gösterdi. İlk olarak, kolumu nasıl savunacağımı ama bunu sadece güçle değil, yönlendirerek ve rakibin gücünü ona geri vererek yapmayı öğretti. Bir yumruk geldiğinde direkt karşılık vermek yerine, onun enerjisini yönlendirmek… Bu, beynin ve bedenin uyumu demekti.

Sonra etraftaki nesnelerle oynamaya başladık. Masanın kenarını kullanarak dengemi koruyup saldırıyı savuşturduk. Sandalyeyi kalkan gibi kullanmayı gösterdi. En şaşırtıcı olan ise bir kalemin nasıl hızlı ve etkili bir savunma aracı olabileceğiydi. “Silah, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel bir araç,” dedi. “Sen onu nasıl kullanacağını bilirsen, her şey senin için bir güç olabilir.”

Nejdet’in tarzı kendine özgüydü. Sert ama nazik, öğretici ama sabırlıydı. Her hareketi bir ders, her bakışı bir sınavdı. Bana sadece nasıl dövüşeceğimi değil, nasıl düşüneceğimi, nasıl çevremi gözlemleyeceğimi ve kendimi nasıl koruyacağımı öğretiyordu. Dövüşü öğrenirken bir yandan da içimde farklı bir cesaret filizlendi. Artık yalnızca güçle değil, aklımla da savaşabileceğimi, her an hazır olmam gerektiğini anladım. Bu, bana kendime güvenmenin yeni bir yolunu gösterdi.

Kolye boynumda hafifçe sallanıyordu. Güneş gibi parlayan taşları bana güç veriyordu sanki. Beyazıd’ın bana olan inancı, Nejdet’in öğrettiği zeka ve stratejiyle birleşmişti. Her geçen gün daha da güçleniyordum. Bu beni gerçekten yoruyordu lakin kendi ışığımı bulmak, kendi savaşımı kazanmak için buradaydım.

...

Diğer gün öğle arası yemekhanede hepimiz aynı masaya toplandık. Beş kişiydik: ben, Beyazıd, Timur, Merve ve Nejdet. Her zamanki gibi gürültülü bir ortam vardı ama bizim masada garip bir merak havası hâkimdi.

Ben kaşığımı çorbaya daldırırken gözlerimi Timur’a diktim.
“Dün niye gelmedin?” dedim merakla.
Timur hafifçe gülümsedi. “İşim vardı, biraz yoğundum,” dedi kısa ve net. Ama yüzünden anlaşılıyordu ki bu iş, sıradan bir iş değildi.

Beyazıd hemen atıldı, bakışlarında ciddi bir merak vardı:
“Yeni bir bilgi, bir gelişme var mı?”
Timur çatalıyla tabağındaki pilavı karıştırdı, sanki cümleyi iyice kafasında tartıp öyle söyleyecekmiş gibi. Sonra bakışlarını masadaki herkesle gezdirdi.
“Hafta sonu bizi Antalya’ya gönderebilirler.”

Merve’nin yüzü anında aydınlandı. “Ciddi misin? Antalya mı?” diye heyecanla sordu.
Nejdet ise kaşlarını kaldırıp gülümsedi. “Güzel… akdeniz havası fena olmaz,” dedi kendi sakin tonuyla. Ben ise kaşığımı elimde tutmuş öylece donakaldım. “Bir dakika, Antalya derken… biz derken?” dedim şaşkınlıkla.
Timur bana döndü. “Evet, siz. Ama…” diye durdu, “Sizi götürüp götürmemekte kararsızım.”

“Ne demek kararsızım?” diye hemen atıldı Merve. “Hani ekiptik biz? Hem ben denizi seviyorum.”
Nejdet, destek çıkar gibi başını salladı. “Evet, bizsiz gitmek olmaz. Hem Antalya’ya ekipçe gidersek daha keyifli olur.”
Beyazıd araya girdi. “Sebep ne peki? Neden götürmemeyi düşünüyorsun?”

Timur omuz silkti. “Bazen herkesin hazır olmadığını hissediyorum. Orada işler kolay olmayabilir. Sadece eğlenmek değil, sorumluluk da var. Yanımda olacak kişiler buna hazır olmalı.”

Nejdet kaşlarını çattı. “Sen bizi test mi ediyorsun?”
Timur sessizce gülümsedi, yanıt vermedi. Ben kaşığımı bırakıp hafifçe öne eğildim. “Tamam, belki her şeyi bilmiyoruz ama biz de öğrenmek için buradayız. Hazır değilsek bile hazırlanırız.”
Merve onaylar gibi ekledi: “Aynen, biz çabuk uyum sağlarız.”

Beyazıd ise Timur’a direkt baktı. “O zaman net konuş. Gidiyor muyuz, gitmiyor muyuz?”
Timur, sessizliğin içinde biraz düşündü, sonra hafifçe gülerek, “Göreceğiz,” dedi. Masada kısa bir sessizlik oldu ama o sessizlikte bile bir beklenti, bir merak vardı. Merve hâlâ gülümsüyordu, Nejdet düşünceli bakıyordu, Beyazıd Timur’un yüzündeki en ufak ipucunu yakalamaya çalışıyordu. Ben ise Antalya hayalini kafamda canlandırmaya başlamıştım bile…

Okuldan çıkınca hep birlikte Timur’un arabasına doğru yürüdük. Antalya meselesi hâlâ kafamda dönüp duruyordu ama şimdilik susup yolculuğun tadını çıkarmak istedim. Timur direksiyona geçti, Beyazıd ön koltuğa oturdu. Arka koltukta Merve’yle yan yana oturuyordum, aramızda da Nejdet vardı.

Daha arabaya biner binmez Merve hafifçe iç çekti. “Ohh, sonunda oturabildim.”
Nejdet alaycı bir şekilde başını ona çevirdi. “Sen bugün sadece üç kere ayağa kalktın, 6 kere su içtin, 2 kere uyuyakaldın, 17 kere gülümsedin ve 3'ü benim sayemde saydım.”
Merve kaşlarını kaldırdı. “Bismillahirrahmanirrahim! Tüm gün beni mi izliyorsun?”
Nejdet sırıttı. “Ben sadece gözlem yapıyorum. Görev icabı.”

Ben dayanamayarak araya girdim. “Gözlem mi röntgen mi? O gözlem yeteneğini bize karşı kullanma, tamam mı? İnsan korkar.”
Beyazıd önden döndü. “Boşuna uğraşma Ada. Kendisi yürüyen kamera.”
Timur güldü. “O zaman kayıtlar kime gidiyor Nejdet?”
Nejdet ciddi bir ses tonuyla, “Devlet sırrı,” dedi, sonra gülümsedi.

Araba yola koyulduktan bir süre sonra hepimiz kendi muhabbetimize dalmıştık. Tam o sırada Merve kollarını iki yana açıp yüksek sesle,
“Gaptan! DJ! Müzik yok mu, müzik?!” dedi.
Timur dikiz aynasından ona baktı, gülmemek için dudaklarını ısırıyordu. “Gaptan mı?”
Merve başını salladı. “Evet, sen direksiyon başındasın, biz de geminin tayfalarıyız. Hadi, bir şarkı aç da yol çekilsin.”

Beyazıd önden lafa girdi: “Açarsa kesin aksiyon film müziği açar, yolculuk ‘Görevimiz Tehlike’ gibi olur.”
Nejdet kıkırdadı. “Ya da hepimize bakıp sessizce klasik müzik açar.”

Timur göz devirdi. “Madem çok istiyorsunuz…” dedi ve radyoyu açtı. Bir anda hoparlörlerden eski bir 80’ler Türkçe pop şarkısı patladı: “Aşkım bana geri dön…”
Merve kahkaha atmaya başladı. “Tam yolculuk şarkısı, kaptan! Şuna bak, denize giderken aşk acısı çekiyoruz.”

Ben gülerek tempo tutmaya başladım. Nejdet ise hiç beklenmedik bir şekilde mırıldandı: “Bu şarkıyı biliyorum…”
Beyazıd “Tabii bilirsin, sen aşk adamısın Nejdet,” dedi ve gülümsedi.
“Yok, stratejik olarak biliyorum. Her şarkı bir ruh hâlini yansıtır, bu da ‘gidiyoruz ama belki dönmeyiz’ şarkısı.”

Merve hâlâ gülüyordu. “Sen de her şeyi stratejiye bağlıyorsun be Nejdet.”
Timur sesi biraz açtı. “Tamam, madem eğleniyorsunuz, durakta inen yok, herkes bu gemide kalacak.”
Ben de şarkıya eşlik ederek, “Kaptan bizi Antalya’ya götür!” diye bağırdım.

Arabanın içinde kahkahalar, şarkılar birbirine karıştı. Yol, bir anda kısa ve keyifli bir konser turuna dönüştü.

...

Eve vardığımızda, hava akşam karanlığına dönmeye başlamıştı. Arabadan iner inmez içimde tuhaf bir beklenti vardı. Çünkü bugün eğitimi verecek kişi Timur’du. Onunla çalışmak, her zaman biraz gerilim ve bolca muziplik demekti.

Mekana girince, diğerleri kendi köşelerine çekildi. Timur'la ben aşağıya indik. Ringe girdiğimizde bana bakarak, “Hazır mısın?” diye sordu.
“Hazırım,” dedim. Ama sesim sanki içimdeki heyecanı saklayamıyordu. Timur, gözlerini kısarak bana yaklaştı. “Bugün savunma değil, saldırı çalışacağız. Bu, sokak dövüşü. Burada amacın sadece kurtulmak değil… öldürmek.”
Bir an nefesim durdu. “Öldürmek mi?” diye fısıldadım.
Başını salladı. “Sokak başka bir yer. Karşındaki seni düşünmez, sana acımaz. Sen de düşünmeyeceksin. Bunu kavramadan asla kazanamazsın.”

Bunu söylerken sesinde ne bir şaka ne de abartı vardı. Gözlerindeki ciddiyet, söylediklerinin gerçek olduğunu hissettiriyordu. İlk olarak bana boğaza yönelen hızlı bir yumruğu nasıl durdurup, anında karşı tarafı etkisiz hale getireceğimi gösterdi. “Buraya vurursan nefesini kesersin. Buraya vurursan bayıltırsın. Ve buraya…” dedi, göğsün hemen altındaki bir noktayı işaret ederek, “...bu hamle bitirir.”

Sonra dizlere yapılan darbeler, bilek kilitleri, boyun çevirmeleri… Hareketleri gösterirken her defasında sert ama ölçülüydü. Birkaç kez bileğimi tuttuğunda, parmaklarının gücünü hissettim. Bir hamleyle insanı yere indirebilecek kadar kontrollüydü. Yaklaşık bir buçuk saat boyunca ölümcül, hızlı ve kararlı hamleler öğretti. Bana bakıp, “Şimdi öğrendiklerini göster bana,” dedi.
“Tamam,” dedim ve derin bir nefes aldım. Önce hızlı bir yumruk kombinasyonu, ardından diz darbesi, sonra bir kilit hareketi denedim. Timur, dikkatle izliyordu.

Tam omzuna doğru bir hamle yaparken ayağım takıldı. Dengeyi kaybettim ve ileriye doğru sendeledim. Bir anda belimde güçlü bir el hissettim; Timur beni tuttu. Her şey bir saniyeden kısa sürmüştü ama yüzüm onun yüzüne çok yakındı. Göz göze geldik. Onun derin bakışları ve nefesinin sıcaklığı, bütün vücudumu yakan bir ateşe dönüştü!
“Dikkatini toplaman lazım, sevgilim.” dedi alçak bir sesle sırıtarak.

Gözlerini ayırmadan belimi doğrulttu ve yavaşça bıraktı.
“Düşersen, sokakta kimse seni kurtaramaz,” dedi.
Bir gülümseme kondurmaya çalıştım. “O zaman düşmeyeceğim.”

Timur hafifçe başını salladı. “İyi. Ama şunu unutma: Bu hamleler seni kurtarmak için değil. Karşındakini tamamen etkisiz hale getirmek için.”
“Yani öldürmek için,” dedim, yarı şaka yarı ciddi bir tonda.
“Evet,” diye cevapladı. “Ve sokakta bazen bu tek seçenek olur.”

Eğitim bittikten sonra nefes nefeseydim. Timur bana doğru yaklaşıp, “Bugün fena değildin,” dedi.
Gülümsedim. “Ama hâlâ geliştirmem gereken çok şey var.”
O sırada hafifçe kolumdan tuttu, beni yakınında tuttu. “Zamanla… ama senin içindeki potansiyel farklı.”

Sesi yumuşaktı ama bakışları çok daha fazlasını söylüyordu. Bir an sessizlik oldu. Gözlerim onun gözlerine takıldı. Belki yorgunluktan belki o anın sıcaklığından, aramızdaki mesafe kendiliğinden azaldı. Yanağıma hafifçe dokundu. Ne yapıyordu?!

“Dikkatini böyle de dağıtabilirim,” dedi gülerek.
Göz devirerek “Bu eğitimde var mı?” diye sordum.
“Artık var,” diye fısıldadı. Tam o anda aramızdaki mesafe daha da kısaldı. Birkaç saniyeliğine zaman durdu sanki. Tam konuşacakken, kapının açıldığını duydum.

Beyazıd içeri girmişti. Bizi öyle görünce yüzü anında gerildi. Kaşlarını çatıp, direkt Timur’a yürüdü.
“Senin amacın ne?” dedi sert bir sesle.
Timur hiç geri adım atmadı. “Eğitim veriyorum.”
“Eğitim mi?” Beyazıd’ın sesi yükselmişti. Beyazıd seri bir hamleyle ringdeki yerini aldı.

''Sana ben şimdi bir eğitim vereceğim, adamlıkla ilgili!''

İkisi de birbirine çok yakın duruyordu! Aralarındaki gerilim havayı keskinleştiriyordu. Timur, alaycı bir gülümseme takındı. “Senin anladığın şekilde değil belki. Ama bu da bir yöntem.”
Beyazıd parmağını ona doğru uzattı. “Oyun oynama Timur!”

Artık ikisinin de bakışları sertleşmişti, bir an için yumruklar havada uçuşacak sandım. Dayanamadım, aralarına girdim.
“Tamam! Yeter!” dedim yüksek sesle. Ellerimi ikisinin göğsüne bastırarak ittim. “Her seferinde kavga etmenizden bıktım artık!”

Beyazıd bana baktı. “Çekil, Ada.”

Timur hâlâ sakin görünmeye çalışıyordu. “Benim kimseyle derdim yok.”
Beyazıd dişlerini sıktı. “Benim var!”

İkisinin de ses tonu düşmüş olsa da gözlerindeki gerginlik hâlâ oradaydı. Ben aralarında durmaya devam ettim, ikisine de sırayla baktım.
“İkiniz de beni korumaya çalışıyorsunuz anlıyorum ama bu böyle olmayacak!”

Bir süre sessizlik oldu. Sonra Beyazıd başını iki yana sallayıp arkasını döndü. Timur ise bana kısa bir bakış atıp ringden çıktı. Orada öylece kaldım. Kalbim hem az önceki yakınlıktan hem de bu tartışmadan hızlı atıyordu. Belli ki bu işin sadece eğitim tarafı değil, bambaşka bir boyutu da vardı.

Oy Allahım fhsdafsagsa

İki güne tatile gideceğimmm

Bölüm : 09.08.2025 12:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 75. BÖLÜM - YILDIZ
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...