78. Bölüm

78.BÖLÜM - PEÇETE

🔥
artemiral

“Hiçbir şey görmedin, Ada.”

Timur’un sesi, odanın soğuk duvarlarında yankılandı. Söylenmiş bir cümleden çok, bir emir gibiydi bu. Ne tartışma payı bırakıyordu ne soru sorma. O, yaralarını saklamak isteyen bir adamdı. Ben ise gördüğüm şeyin, gözlerimin önünde bir anlığına bile olsa açılmış o perdenin, kolayca silinmeyeceğini biliyordum zihnimden. Ardına bile bakmadan odadan çıktı. Sessizliği, kapının kapanma sesi böldü. Peşinden gidip konuşmak istemiştim ama hiç beklemeden evden ayrıldı.
O sessizlikte üç kişi kalmıştık: Merve, Nejdet ve ben. Merve’nin yüzünde şaşkınlıkla endişenin karışımı vardı. Dudakları kıpırdadı ama kelimeler oluşmadı. Nejdet ise gözlerini yere dikmiş, düşüncelerinin içinde kaybolmuş gibiydi. Kimse konuşmadı. Konuşacak kelime yoktu zaten.

Bir süre öylece durduk. Sonra Merve omzunu silkti, küçük bir adım attı, “Dağılalım,” dedi. Nejdet de yavaşça yürüdü, gözlerime kısa bir an bakarak başını salladı.
O da gitti. Kaldım mı yine tek başıma? Evet. Adımlarım beni otomatik olarak eve taşıdı. Sanki yürümüyor da savruluyordum. Ayaklarımın altındaki taşlar, asfalt, merdivenler… hiçbiri fark etmedi bana. Kapıyı açtım. Sessiz, karanlık bir ev karşıladı beni. Kimse yoktu. Ayakkabılarımı çıkardım, çantamı bir köşeye bıraktım. İçeriye yürüdüm. Salonda oturdum. Hiçbir şey yapmadım. Düşünmeye başladım. Ne çok şey yaşamıştık. Yaşamıştım. Ve ne kadar az şey biliyordum hâlâ.

Dostluk… neydi ki?
Bazen birlikte gülmekti.
Bazen aynı sofrada olmaktı.
Ama bu dünyada, dostluğun yanında her zaman bir gölge vardı: güven.
Güven, kırıldığında tamiri en zor şeydi.
Timur’a güvenebilir miydim?
Bilmiyordum.
Beyazıd'a söyledikler... Bilerek canını yakması... O yaraları gördüğümde içimde bir şey kırıldı mı? Ona acımış mıydım yoksa sadece değer verdiğim için acı çekmesi ağrıma mı gitmişti? Onu anlamak mı istedim yoksa daha da mı uzaklaştım? Başımı ellerimin arasına aldım.

Düşmanlık neydi peki? Bambaşka bir şey.
İnsanı diken üstünde tutar.
Kalbine zehir kusar.
Ama bazen… en büyük düşmanının bile sana en çok benzeyen kişi olduğunu fark edersin.
Beyazıd mesela. Onunla ilk tanıştığımda gözlerinde buz gibi bir mesafe vardı. Ama o buzun altına dokunmaya çalıştıkça, acının sıcaklığıyla karşılaştım. Belki de düşman dediğimiz şey, sadece yaralı bir dosttur.

Ve acılar…
Acılar insana garip şeyler yapar.
Seni güçlendirir. Paramparça eder.
Timur’un yaraları gözümün önünden gitmiyordu. Sadece derisinde değil, derisinin altındaki, kalbinin derinlerindeki yaralar.
Onun gülüşü… Acılarını saklamaya çalıştığı o maske...

Merve’nin gözleri geldi aklıma. Bir şeyler söylemek isteyip de susması.
Nejdet’in ağır adımları, bana bakıp bir şey anlatmak ister gibi durması.
Ama kimse anlatmıyordu.
Sanki bu hikâyede herkes, kendi sırrını cebinde taşıyordu.
Ve o cepler, artık taşamayacak kadar doluydu.

Kafamda sahneler dönüp duruyordu.
Beyazıd’ın evden çıkışı, öfkeyle çarpılan kapı. Timur’un bakışı, sanki “Yaklaşma” diyen ama bir yandan “Gitme” diye fısıldayan.
Merve’nin kırgınlığı, Nejdet’in suskunluğu.

Peki ben?
Ben neredeydim bu hikâyede? Tarafsız olmaya çalışırken, iki tarafa da bulaşmış bir figür müydüm?
Yoksa gri kalbimle, karanlıkla aydınlığın arasında sıkışıp kalmış biri miydim?

Gül’ü düşündüm.
Onun varlığı, yokluğundan daha güçlüydü sanki.
Bir hayalet gibi dolaşıyordu üzerimizde. O da mı böyle olmuştu? İkisinin arasında sıkışıp kalmış mıydı benim gibi? Onları kaybetmekten mi korkmuştu? Bu yüzden mi gitmişti? Yutkundum.
Onunla ilgili her şey, yeni bir kapı açıyordu ama kapının ardında hep daha çok karanlık oluyordu.
Ve o kapılardan biri, belki de artık açılmak üzereydi.

Bir ara elim telefona gitti.
Mesaj atmak istedim ama kime?
Beyazıd’a mı?
Timur’a mı?
Merve’ye mi?
Yoksa Nejdet’e mi?
Parmaklarım tuşların üzerinde asılı kaldı.
Hiçbir şey yazmadım.

Arkaya yaslandım, gözlerimi kapattım.
Kafamın içinde konuşmalar, bakışlar, sessizlikler birbirine savaş açmıştı.
“Hiçbir şey görmedin, Ada.”
O cümle beynimde yankılandıkça, aslında ne kadar çok şey gördüğümü fark ediyordum.
Ve gördüklerim… beni değiştirmeye başlamıştı.

Bu savaş sadece bir tarafın kazanacağı bir savaş değildi.
Bu savaşta herkes kaybedecekti, muazzam bir yenilgiyle.
Ama yine de… belki, belki de kazanılacak tek şey, birbirimizi anlamak olabilirdi.

Kendi kendime fısıldadım:
“Ben bu hikâyenin kurbanı değilim.
Ben, bu hikâyenin tanığıyım.
Ve tanıklar, gerçeği saklamaz.”

O an bir şey kesinleşti içimde.
Yarın, ne olursa olsun, konuşacaktım. Beyazıd'la! Timur'la!
Soru soracaktım.
Cevap isteyecektim.

Çünkü dostluk, düşmanlık, acı…
Hepsi anlamını kaybeder, gerçeği bilmezsen.

...

Okula adım attığımda, kalabalık koridorlarda gözlerim istemsizce onları aradı. Önce Timur’u… sonra Beyazıd’ı.
Ama yoklardı. Kalbimde hafif bir sıkıntı oluştu. Umarım iyilerdir.
Ne kavga ne sır ne de yaralar… hiçbir şey, birinin hayatından daha önemli değildi.

Düşüncelerimle birlikte resim atölyesine yürüdüm. Kapıdan içeri girerken, ortamda bir tuhaflık hissettim. Fırça, boya, tuval kokusuna karışan bir elektrik… gerginlik kokusu. Ve sonra gördüm onu: Sena.

Kapının hemen içinde, kollarını kavuşturmuş, gözlerinde küçümseyici bir parıltı vardı. Yanında az kişi değil… neredeyse otuz kişi. Tanıdık yüzler, tanımadık yüzler. Beni beklemişlerdi.

Adımlarımı durdurdum. “Ne istiyorsun?” dedim, sesimi sert tutmaya çalışarak. Sena, dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle bir adım öne çıktı.
“Kurtarıcıların yok bugün,” dedi. Sesinde kinle intikamın tılsımı vardı. Ne demek istediğini anlamam uzun sürmedi. Timur ve Beyazıd yoktu. O da bunu biliyordu.

Sena’nın yüzündeki gülümseme büyüdü. “Her gün başka birinin kolundasın orospu! Bir gece Beyazıd, bir gece Timur’un koynuna giriyorsun herhalde.”

İçimde bir şey patladı.
“Ben sen değilim,” dedim, adımımı ona doğru atarak. “Öyle şeylere ihtiyaç duymam!”

Kalabalığın arasında bir uğultu yükseldi. Bazıları gülüyor bazıları birbirine bakıyordu. Ama Sena, yüzündeki o öfke ve gurur karışımı ifadeyle sabit duruyordu.

“Öyle mi?” dedi, sesi daha yüksek, meydan okuyan bir tonda. “Göstereyim sana kim olduğumu.”

Sena’nın sözleri biter bitmez, yanında duran üç kız öne çıktı. Omuzları geniş, bakışları sertti. Kollarını birbirine kavuşturmuş, gözleri beni süzüyordu. Bir an, nefesimi derin çektim. Kalbim hızlı atıyordu, zerre korku yoktu. Bugüne kadar öğrendiğin her şeyi hatırla, Ada.

Bir kız üzerime yürüdü, yüzünde küçümseyen bir gülümseme. Omzumdan tutup beni geriye itmeye kalktığında, bileğini kavradım, hızlı bir hareketle yana doğru çektim. Bileğinden gelen hafif çat sesiyle birlikte sendeledi. Ardından sağ omzumla göğsüne sert bir darbe indirdim, geriye doğru düştü. Diğer iki kız hemen yaklaştı. Birinin tokadı yanağıma doğru geldi. Başımı hafifçe yana çekip darbeden kaçtım, avucumla bileğini tuttum ve aşağı doğru bastırarak onu dengesizleştirdim. Ayak bileğine doğru hızlı bir tekme attım, sendeledi.

Üçüncü kız, kollarını açarak bana atıldı. Onun hızını kullanarak yana çekildim, kolunu omzumun üzerinden kavradım ve belini bükerek yere indirdim. Sert bir “Ah!” sesi duyuldu. O an etraf bir anlığına sessizleşti. Kalabalık şaşkınlıkla bakıyordu. Ama bitmemişti.

Sena, gözlerimi yakaladı. Yavaşça yanıma yürüdü.
“Sanıyorsun ki sen benden güçlüsün,” dedi alçak bir sesle.
“Bunu bilmiyorum,” dedim, “Ama senden korkmadığımı biliyorum.”

O an üzerime atıldı. Saçımı yakalamak için elini uzattığında, bileğini yakaladım, gövdemi yana çekip dizimi karnına geçirdim. Nefesi kesildi, geri adım attı. Ama bu onu durdurmadı. Onun yüzündeki öfke, bir anlığına acıya dönüştü. O hamle yapmadan ben saçına yapıştım. O kadar sıkı tutuyordum ki parmağımda kopan saçlarının hissi oluşuyordu.
“Bırak!” diye bağırdı.

“Sen başlattın,” dedim, dişlerimin arasından. Onu bıraktığım anda, yere çömeldi, nefesini topladı. Ama kalabalıktan bu sefer erkekler öne çıktı. Dört kişi birden üzerime yürüyordu.

Artık düşünmüyordum. Bedenim refleksle hareket ediyordu. Sol omzumdan gelen yumruğu blokladım, aynı anda sağ elimle birinin çenesine avuç darbesi vurdum. Arkamdan gelen çocuğu hissettiğim an, vücudumu döndürüp dizimle bacağına sert bir darbe indirdim. Gürültü, nefes sesleri, bağırışlar… her şey birbirine karıştı. Tuvalar devrildi, boyalar yere saçıldı. Birinin kolunu yakaladım, tüm gücümle döndürdüm, duvara yasladım. Bir diğeri saçımı çekti ama başımı aniden geriye iterek yüzüne çarptım, elleri çözüldü.

Kalabalığın uğultusu artık bir koro gibi. Kimi “Yeter!” diye bağırıyor kimi videoya alıyor kimi de sadece izliyordu. Bir an Sena’yla tekrar göz göze geldik. Ter içinde kalmıştı. Saçları darmadağındı. Ama bakışları hâlâ o ilk andaki gibi keskin, nefret doluydu.

“Bitmedi,” dedi dişlerinin arasından.
Derin bir nefes alarak “Bence çoktan bitti. Yeter artık! Dur Sena! Lütfen... Seninle kavga etmek istemiyorum!” dedim.

Etraf sessizleştiğinde, yerde inleyen birkaç kişi, devrilmiş sandalyeler vardı. Bunu ben mi yapmıştım? Kalbim deli gibi atıyordu. Nefesim düzensizdi. Kendime inanamıyordum ama manzara bundan ibaretti. Ben gerçekten dövüşmeyi öğrenmiştim!

Sena dizlerinin üstüne çöktü. Omuzları titriyordu, gözleri yere kilitlenmişti. Dudakları kıpırdadı, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi.

"Neden beni istemiyor?"

Bir an donakaldım. Bu kadar insanın içinde, bu kadar gürültünün ve nefes nefese kalmışlığımızın ortasında, duyduğum en çıplak, en savunmasız cümleydi bu. Onun Beyazıd’ı kastettiğini anlamam uzun sürmedi. Sanki beynim, kelimelerin üzerine buz gibi bir su döktü. Kalbim göğsümün içinde ağırlaştı.

Bir insanın, çok sevdiği biri tarafından istenmemesi… reddedilmesi… Ben bu duyguyu iyi biliyordum. Babamın bakışlarında görmüştüm o boşluğu. Yanında durduğum hâlde beni görmemesini… Söylemek isteyip de boğazıma takılan cümleleri, hiçbir zaman karşılık bulamayan sevgiyi!

Ve işte şimdi, karşımda dizlerinin üzerine çökmüş bir kız… Bana her fırsatta saldıran, küçümseyen, yaralamaya çalışan bir kız… Ama gözlerinde o an, bana tanıdık gelen bir şey vardı: Yalnızlık. Sevgi ihtiyacı...

Onun ağlamasına üzülmek istemedim. Ama üzüldüm. Çünkü bu, kazanılacak bir kavga değildi. Onun savaşı, benimle değil, kendi içindeydi. Ve bu savaşı çoktan kaybetmiş gibi görünüyordu. Adımlarımı yavaşça attım. Kalabalık susmuştu; herkes sadece bakıyordu. Yanına eğildim. Yeleğimin iç cebinde, sabah alelacele çıkarken yanıma koyduğum küçük bir peçete vardı. Beyaz, üzerinde hafif lavanta kokusu olan.

Elimi cebime attım, peçeteyi çıkardım. Yavaşça, onun eline uzattım.
“Al,” dedim, sesim yumuşak ama kararlıydı. Sena başını kaldırdı. Gözleri kırmızı, kirpikleri ıslaktı. Bana bakarken bir an sanki hâlâ düşmanlığımız devam edecekmiş gibi bir bakış vardı… ama ardından, kırık bir teşekkür ifadesi geçti yüzünden. İfadesi yumuşadı. Belki de kalbi.

Peçeteyi aldı, gözyaşlarını silmeye çalıştı. O an, ona kızmak gelmedi içimden. Yargılamak da. Çünkü kimse, sevgi beklediği kapıda yüzüne kapanan o soğukluğu hak etmiyordu. Birini sevip de karşılık bulamamak, insanın kendini eksik hissetmesine neden olur. Ama asıl eksiklik, başkasının seni sevmemesinde değil… kendi kalbinde, kendini sevecek yer bırakmamandaydı.

Beyazıd onu istememişti. Ama bu, Sena’nın değersiz olduğu anlamına gelmiyordu. O bunu göremiyordu. Ve ben… belki de ona bunu gösterecek kişi değildim. En azından, bugün burada, yere çökmüş hâliyle, eline uzattığım o peçeteyle… onun yalnız olmadığını bilmesini istedim.

“Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Nefret ettiğine de ölçülü davran, belki bir gün dostun olur.” Hz. Muhammed (s.a.v)

Bunu yaş aldıkça daha iyi anlıyorsun

 

Bölüm : 09.08.2025 19:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
🔥 / Yasak Oyun (TAMAMLANDI) / 78.BÖLÜM - PEÇETE
🔥
Yasak Oyun (TAMAMLANDI)

41.3k Okunma

3.22k Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM - OKUL2. BÖLÜM- İLK TEMAS3. BÖLÜM - BEŞ KURAL4. BÖLÜM - SEÇİLEN5. BÖLÜM - TESADÜF YOK6. BÖLÜM - KIRMIZI PENCERE7. BÖLÜM - KAN RENGİ8. BÖLÜM - BİR BAKIŞ9. BÖLÜM - BUZ PARÇASI10. BÖLÜM - PARTİ11. BÖLÜM - GEÇMİŞİN YÜKÜ12. BÖLÜM - UCUZ NUMARALAR13. BÖLÜM - İYİ OL14. BÖLÜM - TARAFSIZ15. BÖLÜM - GRİ16. BÖLÜM - NET CEVAP17. BÖLÜM - KIZIL HAVUZ18. BÖLÜM - GÜLÜMSE ADA19. BÖLÜM - EZİK20. BÖLÜM - DÖVÜŞ KULÜBÜ21. BÖLÜM - ZAAF22. BÖLÜM - ACININ ÇOCUĞU23. BÖLÜM - RİNG24. BÖLÜM - DOKUNMADIM SANA25. BÖLÜM - YENGE26. BÖLÜM - DANS ET27. BÖLÜM - UZAK DURUN28. BÖLÜM - SARIL BANA29. BÖLÜM - ABİ30. BÖLÜM - GERÇEK31. BÖLÜM - RESİM ATÖLYESİ32. BÖLÜM - ÇIĞLIK33. BÖLÜM - BENİM SAHNEM34. BÖLÜM - 12/D35. BÖLÜM - SADECE ARKADAŞ36. BÖLÜM - DELİSİN SEN37. BÖLÜM - EFSANE38. BÖLÜM - KARANLIK ADAMLAR39. BÖLÜM - ARKADAŞLARIM40. BÖLÜM - ÜÇ İSKENDER41. BÖLÜM - SIFIR42. BÖLÜM - TUZAK43. BÖLÜM - KÜL44. BÖLÜM - ADRES45. BÖLÜM - CD46. BÖLÜM - ÖNCE VE SONRA47. BÖLÜM - YUMRUK48. BÖLÜM - BUÇUK49. BÖLÜM - YARDIM EDİN50. BÖLÜM - NOT51. BÖLÜM - CAMİİ52. BÖLÜM - TOKAT53. BÖLÜM - YOYO54. BÖLÜM - ÇEKİ DÜZEN55. BÖLÜM - HAYATİ GÜVENCE56. BÖLÜM - YENİ DENGE57. BÖLÜM - GÜZELLİK58. BÖLÜM - RANCH SOS59. BÖLÜM - UFAKLIK60. BÖLÜM - FERYAT61. BÖLÜM - YARIŞ62. BÖLÜM - KAÇIŞ63. BÖLÜM - ÇILGIN ŞEY64. BÖLÜM - YENİ MEKAN65. BÖLÜM - KROKİ66. BÖLÜM - SEVGİLİ67. BÖLÜM - MARKET68. BÖLÜM - DAVET69. BÖLÜM - MİSAFİR70. BÖLÜM - YARA71. BÖLÜM - NORMAL72. BÖLÜM - HACKER73. BÖLÜM - İLK74. BÖLÜM - ANTRENMAN75. BÖLÜM - YILDIZ76. BÖLÜM - BUSE77. BÖLÜM - MORLUK78.BÖLÜM - PEÇETE79. BÖLÜM - İTİRAFFİNAL
Hikayeyi Paylaş
Loading...