40. Bölüm

40

tuğba fc
askilav

Odamda dolanıp aylardır burada olmadığım için dolapları ve çekmeceleri karıştırıyordum. Annem çoğu eşyamın yerini kendisine göre değiştirmişti ve bazı şeyleri bulmakta zorlanmıştım. İnsan basit bir saç tokasını bile kendisine göre başka yere koyar mıydı ya?

Genelde kullanmadığım eşyalarımın bulunduğu çekmeceyi açıp içine baktım. Eski lacivert laptopum tozlu tozlu orada duruyordu. Başımı geriye çevirip hala yerde kırık halde duran telefonumu seyrettim hüzünle. Rengin veya Yiğit, ya da bir başkası, istese bana ulaşamazdı. Bilgisayarı çıkarıp en azından internete bağlanabilirim diye hemen ekranı araladım.

Yatağın üzerinde dizimi titretirken bilgisayar gürültülü bir ses çıkardı ilk önce, epey eskidiğini işte o zaman anladım. Açılması bayağı uzun sürdü. Ama en sonunda ekranda Gilmore Girls'ü görünce heyecanlanmıştım. Ortadaki tuşa defalarca basıp açtım, herhangi bir şifresi yoktu şükür ki.

Ana ekran açılınca yine aynı fotoğraf karşılamıştı beni. On üç yaşımdayken ödev yapayım diye aldıkları bu bilgisayarı çok uzun zaman kullanmıştım ve şimdi ergenliğimin yansımalarını görmek duygulanmama sebep olmuştu. Öğütmenlerin arasında ne olursa olsun mutlu bir genç kızdım ben. Ama şimdi sadece dans ettim diye odama hapsediliyordum.

İnternet simgesinin üstüne tıklayıp bizim evinkini buldum, hatırladığım kadarıyla da şifreyi defalarca girdim ama hiçbirisi doğru değildi. Beni merak edecek olanlara ulaşma çabamın bu kadar hızla sonlanması haksızlık olsa da çaresizce saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp ekrandaki bir klasöre tıkladım.

Eskiden indirdiğim şarkılar, fotoğraflarım, ortaokul ve lise ödevlerim, izlerim diye indirdiğim diziler buradaydı. Tospik bilgisayarımın bunca dosyayı kaldırması bana olan vefasını gösteriyordu işte. Ailemi ve şu anki durumumu düşünüp ağlamak istemediğim için kafamı dağıtmam lazımdı. Ben de eski fotoğraflara tıklayıp biraz aralarında gezindim.

Rengin'le olan her şeyim buradaydı, küçüklüğümüzden beri ayrılmayışımız hatıralarımızın hep beraber olmasını sağlamıştı. Acaba şimdi beni merak ediyor muydu ki? Ulaşamadıysa kesin ediyordur, zaten dün gelirken de ağlamıştı halime.

Ablamla evde yaptığımız pijama partilerinin, annemlerden zorla izin alarak gittiğim birkaç gezinin, lisedeki arkadaşlarla çektiğimiz saçma sapan fotoğrafların hepsi buradaydı. Merak ettiklerime teker teker baktım. Çoğunda gözlerimin içi gülüyordu, gerçi şimdi de gülüyordu ama bilmiyorum... Kendimi aşağılanmış gibi hissediyordum, bu şekilde muamele görmeye katlanamıyordum hiç.

Sızlayan burnuma dokunup en aşağılara indim. Burada da videolar vardı. En baştakine tıklayıp açılmasını bekledim, herhangi bir kapağı olmadığı için ne olduğunu bilmiyordum. Sonra aniden açılınca karşıma Akın'la ikimiz çıkmıştı.

Altı sene önce çekilmiş bir videoydu, üstümde o zamanın modası olan bir kıyafet vardı ve şimdi görünce çok çirkin olduğunu fark etmiştim. Akın da kıro gibi giyinmişti, on altı yaşındayken kendisini fazla karizmatik sanıyordu herhalde.

Arkada bir şarkı çalıyordu ve biz de ona eşlik edip dans ediyorduk. Videoyu başa sarıp şarkıyı bir daha dinledim. O yıl çıkan popüler bir şarkıydı. Neden bu videoyu çektiğimizi ayrıntısıyla anımsadığımda yüzümde acıklı bir gülüş belirdi.

"Dönemem bu yoldan, eminim bu da biter, bi geri gelir usanır yine geri gider," diyerek rap kısmını tekrar ediyordu Akın. Bunu da kendinden çok emin şekilde yapıyordu. Arkadan bizi çeken ablamın gülüşünü duyabiliyordum. Akın kendi kısmını bitirdikten sonra ben de "Bana mı dedin?" diye kendi sözümü söylemiştim.

"Tabii ki sana değil kuzen, bu deli düzen ama hayat böyle daha güzel."

Sadece şarkıda geçen tek bir kuzen kelimesi için çekmiştik bu videoyu. O zaman da didişiyorduk ama bu didişmelerimiz en azından tatlı şeylerdi. Şimdiyse birbirimizi sürekli kırıyorduk. Bizim elimize bu balyozu kim vermişti ki?

Ailemin bana tepki göstereceğini bile bile o videoyu gruba atması yüzünden Akın'a cidden kırılmıştım. Bizimkileri, bizden birisi olarak en iyi tanıyan oydu. Pislik olsun diye beni tehdit eder ama yine de bu ufak sırrımı babamlara söylemez sanıyordum. Şimdi bağıra çağıra beni soktukları bu odada tek başıma kaldığımı görünce canım acıyordu.

Derince nefeslenip biten videoyu kapattım ve bilgisayarı da bir kenara koydum. İçeriden sesler geliyordu ama kimse gelip bana nasıl olduğumu sormuyordu. Yatağa biraz uzanmak istediğimde kapım yavaşça aralandı ve aralıktan Büşra'nın başı göründü. On bir yaşındaydı ve çok sessiz bir kızdı. Sanırım benim gibi sinirli olan abim yüzünden bu hale gelmişti. Yatakta doğrulup "Gel güzelim," diye mırıldandım.

O da "Hala," dedikten sonra kapıyı kapatıp hemen yatağıma koşmuştu. "Nasılsın? İyi misin?"

Beni düşünüp sormasına karşın yüzümde tebessüm oluşurken başımı aşağı yukarı salladım. "İyiyim, sen nasılsın?"

"Korktum biraz hala, sana çok bağırdılar ya."

"Korkma güzelim, ne yapacaklar sanki?"

Gözleri alttan alttan bana bakıyordu. "Döverler diye..." dediğinde sesini bile zor işitmiştim.

"Yok be kim dövüyormuş beni?"

"Dedem."

"Kimse bana bir şey yapamaz." Onun başını avuçlarım arasına alıp saçlarına bir öpücük kondurdum. Bana zarar verirler diye yeğenimin bile korkması aslında genel olarak ne kadar zor bir kader yaşadığımızı gösteriyordu.

"Sadece dans ettin diye böyle yapmalarına çok sinir oldum."

"Ben de sinir oldum ama elimden bir şey gelmiyor şu an."

"Hiç çıkmayacak mısın buradan?"

Odamın içine kısaca göz attım. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu sanki, İstanbul'dayken böyle bunalmazdım. Orası benim en özgür olduğum yerdi, evim ise hapsim. "Çıkarım herhalde, sonsuza kadar burada tutmazlar."

Büşra ağzını açıp bir şey söyleyeceği sırada kapım tekrar açıldı. İkimiz de dönüp kimin geldiğine baktık. Melih'ti, sanki kontrol yaparmış gibi aramızda gezdirdiği gözleriyle odaya girip kapıyı çarparak kapattı. "Yavaş," diye mırıldandım huysuzca.

Beni hiç duymadan "Ne yapıyorsunuz burada?" dedi.

"Sana ne, niye geldin?"

"Seni merak ettim."

"Sağ ol, keşke eksik kalsaydın."

Melih başını iki yana sallayıp yatakta yanımdaki boş yere oturdu. "Hem suçlu hem güçlü davranma şimdi bana."

"Ne diyorsun ya? Defol git Melih."

"Dur bir ya, insan gibi konuşmak istedim. İyilik yaramıyor sana hiç."

"Senden iyilik bekleyen mi var oğlum?"

Başını tekrar iki yana sallayıp Büşra'ya baktı. "Sen niye buradasın?"

"Halam ya o benim, yanında olmak istedim." Büşra da benim gibi asabi halde konuştuğunda Melih bu hoşuna gitmemiş gibi ses çıkardı. "Seni de kendine benzetiyor herhalde, çok durma burada."

"Kes sesini," dedim başına hafifçe vurup onu ittirirken.

Melih yatakta iyice yayıldı ve ellerini başının arkasına koydu. Onun Akın'a ne kadar benzediğini fark ediyordum gitgide. Özendiği insanın o olması beni üzüyordu. Kötü insanlar hiçbir zaman sadece kötü olmuyorlardı işte, kötülüğü yayıyorlardı aynı zamanda.

"Biraz uslu olsan dayım sana böyle yapmaz Hazal abla, niye herkese ters davranıyorsun ki?"

"Acaba ters davranayım diye zorladıkları için olabilir mi sivri zeka?"

"Zorlamadılar, sen ondan gizli iş çeviriyorsun."

"Çünkü bilseler bu şekilde davranacaklarını biliyordum Melih!"

Başını tekrar onaylamaz halde iki yana salladı. "Benim senin gibi kızım olsaydı dayım gibi sakin kalmazdım."

Kaşlarımı alayla yukarı kaldırdım ama aynı zamanda sinirliydim de. "Yaa... Ne yaparmışsın peki?"

"Bir güzel uslandırırdım onu." Gülümseyip başını iki yana salladı ama son derece tehdit içeriyordu bakışları.

Sinirim artık dayanılmaz boyuta geldiğinde Melih'i kulağından tutup sarstım biraz. "Nasıl uslandırırdın söyle bakayım?"

"Aaa! Hazal abla, bıraksana!"

"Ne yaparsın söyle!"

"Bırak!"

Yerimden kalkıp onu da zorla kaldırdım. Büşra da bizi takip ediyordu. Kapımı açarken Melih'in kulağını daha sıkı kavrayıp canını acıttım. "İnşallah hiç evlenemezsin de evlat hayaliyle yanıp tutuşursun pislik çocuk seni! Uslandıracakmış bir de kızını... Böyle mi uslandırırdın Melih? Benim sana yaptığım gibi mi?"

"Sen var ya her şeyi hak ediyorsun!"

Kulağından ittirip odamdan çıkmasını sağladım. Büşra da arkasından çıkmış biraz hoşuna giderek bana bakıyordu. "Defol git bu lafları kimden duyduysan söyle ona, biz adam olmayız de!"

"Bırak be deli!"

Arkasını dönüp sinirle giderken ben de sakinleşmemiştim. Dağınık saçlarımı geriye ittirip dudaklarımı dişledim. Ergen bir çocuğa bile madara olmuştum ya bu sinirimi daha da arttırıyordu. Birkaç adım geriye çekilip "Büşra ben azıcık yalnız kalayım olur mu güzelim?" diye mırıldandım. Baş ağrım artıyordu bu kavga gürültü durulmadıkça, o kavga gürültü de bendim zaten.

"Tamam hala, dinlen sen." Sakince tebessüm edip uzaklaştı. Ben de odama girip yatağa uzandım. Bu yaşananlardan dolayı ve bir de ağlayamamaktan dolayı kendimi son derece yorgun hissediyordum.

Yataktaki laptopumu açtım ve eski şarkılarımı dinlemeye başladım. Gece üçe kadar içeri ses gitmesin diye kısık tonda dinlediğim şarkılarla beni merak eden Rengin'i, ne yaptığını bilmediğim Yiğit'i, İstanbul'daki hayatımı düşündüm durdum. Uyuduğumda ise kulaklarımda son olarak içeriden gelen kahkaha sesleri kalmıştı. Sanki ben burada hüzünle kıvranmıyormuşum gibi umursamazca kahkaha atmalarına deli oluyordum, her şey bu kadar güllük gülistanlıksa hiç çağırmamalılardı beni!

Ertesi gün öğlen on ikide uyanmıştım. Ama normal bir uyanış olmadı benim için. Tüm her yeri ağrıyan vücudum, kulağıma gelen bağırma sesleri, üstümdeki rahatsız kıyafetler, açılmayan gözlerim... Berbat haldeydim fakat evdeki gürültüyü merak ettiğim için ayaklandım hemen.

"Ne oluyor ya?"

Biraz korkarak kapıyı araladım, başımı aralıktan uzattım ve o sırada karşıma hiç beklemediğim bir kalabalık çıktı karşıma. En önde sinirle ellerini beline dayamış ablam, arkasında bir asker gibi dikilip kucağında üzgünce duran Arın'ı taşıyan Yusuf abi, hemen arkalarında Selman, Akın ve bana yakın olan yerde de Yiğit vardı... Ne?2

🎭

Bölüm : 15.12.2024 09:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...