Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girerken bir yandan da içerideki sesleri dinliyordum. Pek bir gürültü yoktu, sadece Duru'nun mırıltılarını duyuyordum. Anlamlı sözcükler değildi, birkaç heceydi ama benim heyecanlanmama yetmişti.
Onun bebeksi seslerine istemsizce gülümseyip salona geçtim. Salonda bir duvar boyunca kitaplığımız vardı ve hemen önünde, kısacık boyuyla kızım dikiliyordu. Raflara tutunarak ilerlerken her an düşecek gibi duran paytak adımlarına Yiğit de belinden tutarak destek veriyordu.
Duru ince ve ufak parmaklarını alt raftan bir kitaba uzattı ve onu uzun uğraşlardan sonra çekip yere fırlattı. "Onu mu okumak istiyorsun kızım?" diye sorduğunu duydum Yiğit'in. "Bu mu olsun?"
Yerdeki kitabı alıp kapağına baktı ve bu sefer ciddiyetle konuştu. "Ama bu senin yaşına pek uygun değil gibi. Hem sen bunu çiğneyemezsin zaten."
Duru kendine göre birkaç ses çıkarıp bedenini babasının önüne bıraktı dengede kalamadığı için, hınçla onun elindeki kitabı almaya çalışıyordu. Bebeksi mırıldanmalarını dinlerken gülüşüm istemsizce artmıştı.
"Kızım yırtılacak ama şimdi." Çığlıklar artıyordu, Yiğit'inse gülüşü... "Bebeğim annen bize çok kızar, lütfen yırtma."
Yavaşça yanlarına geçtim. Yiğit bana sırtı dönük haldeydi ancak Duru başını yavaşça geri atınca irkilerek beni görmüştü. Sonra alt dişlerini sergileyerek güldü. Dişsiz üst damağı açığa çıktığında gülmekten gözleri kısılmıştı. "Kızım..." diyerek yanına eğildim ama ellerimi süremedim. Yiğit, Duru'yu hala tutmaya devam ederken bakışlarını geri çevirip bana baktı.
"Güzelim hiç duymadım geldiğini."
Duru kitabın sayfalarını hırpalarcasına çevirmeye devam ederken Yiğit "Evet, okuma saatimiz geldi de," demişti. "Kızımla kitap seçmeye çalışıyoruz."
Yiğit'in omzuna sarılıp yanağını ufacık öptükten sonra geri çekildim. "Tamamdır siz seçin, ben de üstümü değiştirip geliyorum."
Odamıza geçip iyice temizlendikten sonra rahat bir şeyler giyip salona geçtim. Öğlen vaktini geçiyordu ve biraz acıkmıştım. Yemek hazırlamadan önce birazcık Yiğit ve Duru'yla vakit geçirmek istediğim için mutfağa girmeden yanlarına ilerledim.
Duru tekrar babasından destek alarak raflara yönelmişti. Minik parmağıyla üst tarafları işaret ederken Yiğit "Gel bakalım," diyerek onu havaya kaldırdı ve kitaplara daha rahat dokunmasını sağladı. Kızımız dokunmakla vurmak arası bir hareket sergiliyordu. Onun bu şirin hallerine dayanamadığım için tekrar yanlarına geçip Duru'nun yanağını art arda öptüm.
Beni görünce tekrar gülmeye başlamıştı. Hatta ellerinin ikisini de ağzına götürüp kahkahalar attı. Islak parmaklarını tutup üstlerine öpücük kondurdum. "Ah ben de seni çok özledim annecim... Sabahtan beri görüşemiyoruz değil mi ne kadar zor..."
"Bana daha da zordu." Yiğit eğilip saçlarımdan öptüğünde ona dönüp kocaman gülümsedim.
"Duru sen gelene kadar yüzüme bile bakmadı, daha yeni yeni pas veriyor bana. E sen de yoktun. Zor geçti yani."
Hafifçe gülüp tekrardan Duru'ya döndüm. "Kızım sen babaya zorluk mu çıkardın? Aferin sana, yor babayı tamam mı? Sen yor, sonra onu burada bırakıp ikimiz gezmeye gidelim."
Kızım dikkatini bana vermezken onun, Yiğit'in göğsünde yaslı halde duran ve minik eliyle vurduğu kitaba baktım. Capcanlı renkleriyle Mavi Bulut'tu. "Ay benim şapşik kızım tatlı romantik kitaplar okumak istiyor?" derken seyrek saçlarını geri ittirmiştim.
"Annesine benzediği için." Yiğit'in imalı sesine karşın gözlerimi devirip kaşlarımı sorarcasına havaya kaldırdım. "Babasına da benziyor, senin en sevdiğin kitap bu değil mi?"
"Tabi canım, bayılıyorum... Benjamin kardeşimle değişik bir bağ oluştu hatta aramızda, hiç kopamıyoruz."
Gülerek omzuna vurdum Yiğit'in. "Şuna kardeşim deyince gülesim geliyor ama..."
O da sırıtırken Duru'yu tek koluna alıp kitabı bana uzattı. "İlk sayfasını açsana."
Dediğini yapıp Mavi Bulut'un ilk sayfasını açtım. Benim iyi hissetmek için karaladığım birkaç ergenlik yazısı vardı, kendimi tanıttığımız kısım vardı... Bunlar fazla büyümüş hissettiriyordu.
Sonra Yiğit kütüphane rafında duran bir kalemi eline alıp iyice dibime girdi. Birazcık onun önünde kalmıştım ve sırtım sıcak göğsüne yaslıydı. Hatta Duru'yu da aramıza soktuğunda üçümüz birleşik bir hale gelmiştik.
Az önce aldığı kalemi ilk önce Duru'nun eline sardı. Tutturması biraz zor olmuştu, ben gülerek onları izlerken kitabı önlerine yaklaştırdım. Yiğit, Duru'nun üstünden kavradığı kalemi sayfanın başına getirip "Yazalım bakalım," diye mırıldandı. Sonra da Ben de Hazal ve Yiğit yazılı kısmın altında ellerini gezdirmeye başladı.
Kızımız sürekli hareket ettiği için biraz zor olmuştu ama en sonunda oraya Ben Duru yazısını ekledi. Titrek harflerin güzelliğine karşın ağlamamak için dudaklarımı dişlerken "Şimdi nereden geldi bu aklına?" diye usulca sordum.
Yiğit koyu gözlerini yüzümde gezdirdi uzun uzun. "Uzun zamandır bunu yapmak için bekliyordum."
Gülüşüm bulanık bir hal alırken "Çok güzel oldu," diye fısıldadım.
Parmak uçlarımı benim on yedi yaşlarımda yazdığım, Yiğit'in neredeyse beş sene önce karaladığı ve şimdi de kızımın babasının yardımıyla eklediği yazıda gezdirdim yavaşça. İleride büyüdüğünde buna bakıp da hissedeceği, düşüneceği şeyleri bana anlatmasını o kadar çok istiyordum ki... Çünkü ben de ona anlatmak istiyordum.
Onu sevene kadar Yiğit'le birbirimizi nasıl bulduğumuzu, nasıl kaybettiğimizi ve böyle mühürlenmiş bir bağla nasıl bir arada kaldığımızı ona anlatmayı çok istiyordum.
-
Merhaba, umarım sevdiğiniz ve biraz da olsa kafanızı dağıtan bir hikaye olmuştur... Benim rahatlamak için yazdığım ve bir nebze başarılı da olduğum bir kurguydu, bana iyi hissettirdi, umarım size de öyle hissettirmiştir 🥰💕6
Buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim, destekleriniz için çok sağ olun. ✨💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |