
13. BÖLÜM
Sema şok olmuş bir ifadeyle Emre abiye bakıyordu. Sema kafasını sağa sola sallayarak ‘hayır hayır’ diye sayıklıyordu. Bu görüntülerde sonra Kazra’yı affetmeli miydim bilmiyordum?
“E-Emre” Sema ne olduğunu anlamamıştı. Karza babama nefretle bakıyor, burnundan soluyordu. Ben hemen ambulansı aramıştım. Emre abi kan kaybından ölmesini istemiyordum, çünkü Erva öldüğünde bana en çok destek olan kişi o olmuştu. Emre abi öz abim gibiydi. Ve şu an kanlar içinde yerde yatıyordu. Karza bu görüntüleri daha fazla görmemi istemediği için hemen iki ya da üç adımda yanıma gelerek bana sarılmıştı. Ambulans bir türlü gelmemişti. Emre abinin kanaması gittikçe artıyordu bu durum da Emre abinin yaşama riskini azaltıyordu. Bir cesaretlilik yapıp Emre abinin yanına gitmiştim. Emre abinin nereden vurulduğuna baktığımda göğüs kafesinden vurulmuştu ama kalbe gelmesine çok yakındı. Bu durum beni biraz da olsa umutlandırmıştı çünkü yaşayabilirdi. Hemen nabzını kontrol ettim. Sema da bana meraklı gözlerle bakıyordu. Sema Emre abiden çok fazla hoşlanıyordu. Eylül öldüğün de Akif’i toparlayabilmiştik. Ama Sema’yı toparlayamazdık. En yakın arkadaşlarımı tanıyordum.
“Sema”
Sema kısılmış sesiyle bana yanıt verdi.
“Y-yaşıyor m-mu?”
“Evet yaşıyor ama ambulans kısa bir süre içinde gelmezse ölebilir.” evet, ben sosyal anksiyeteliyim. Ama nasıl böyle oluyordu bilmiyordum? Konu sevdiklerim olunca ölmeyi bile göze alabilirdim.
“N-ne ölebilir mi?” sema ne yaptığını, ne dediğini bilmiyordu. Ambulans hala daha gelmemişti, Emre abinin hayatı tehlikedeydi. Ne yapmam gerekiyordu? Karza’ya sinirliydim ondan yardım isteyemezdim. Hayır! Şu an birinin hayatı söz konusuyken bu yaptığım doğru bir davranış değildi. Kendi kişisel meselelerimi araya sokmamalıydım. Hemen kafamı Karza’nın olduğu yere çevirdim.
“Karza, acil yardımın gerekiyor.”
“O, demek ki bana işiniz düştü İklim Hanım.”
“Kes şunu!” diye uyarmıştım. Karza arkadaşının nasıl bir şeyle savaştığını bilemezdi. Çünkü böyle bir durum yaşamamıştı.
“Sinirlerine mi dokunuyor, ha?”
“Sana kesmeni söyledim, o sesini!”
“Neden?”
“Geri zekalı! Mal! Kıt beyinli, arkadaşının durumunu görmüyorsun herhalde! Arkadaşın can savaşı veriyor! Tabii sen nereden bilebilirsin? Böyle bir durum yaşadın mı, daha önce vuruldun mu, ha? Senin yerine cevap vereyim, hay-“ lafımı tam bitirmemişken Karza beni susturmuştu. Bana öfkeyle bakıyordu, ona hatırlatmamam gereken bir şey mi söylemiştim yoksa?
“Evet yaşadım! Ama sen bunu bilemezsin! Ne kadar acı günler geçirdiğimi bilemezsin! Ne zorluklarla savaştığımı, ne tarz işkencelere maruz kaldığımı, küçüklüğümde yaşadığım travmalarım ve daha niceleri! İnsanlar dışarıdan gördüklerini yargılar, ama içeride neler yaşandığını bilemez. Bak sen bilebiliyor musun?”
“Yeter! Kes şunu! Kavgamızı daha sonra yapalım! Burada bir can var!”
Emre abinin yeniden nabzını ölçmüştüm. İlk ölçümüme göre yavaşlamıştı. Hastaneye yetiştiremezsek can verecekti burada hem de bir it uğruna.
“Arabayı kullan.
“Ne, anlamadım?”
“Sana geri zekalı derken yanılmıyordum. Araba hani var ya vın vın vın diye giden. Düz yolda sürülen. Arada da kornaya basarız hani düt düt düt diye. Kafan da anımsadın mı bir görsel.”
“He, araba olan arabadan bahsediyorsun sen.”
“Bilmediğimiz araba da mı var?”
“Uçan arabalar çıkacak diyorlardı ama.” Sinirlendim emre abinin nabzı durmak üzereydi.
“Karza! Arabayı! Çalıştır! Hemen!” diyerek onu uyardım. Uyarmasaydım Emre abi ölebilirdi. Karza arabayı çalıştıracağı sırada ambulans geldi. Hemen nabzına ve tansiyonuna baktılar, ardından omuriliğe zarar gelmemesi için boyunluk taktılar. Kurşunun isabet ettiği yere tampon uygulayıp daha fazla kanamanın meydana gelmemesi için kabaca dikiş atmışlardı.
***
Emre abiyi ameliyathaneye almışlardı. Sema’ya ise acilde sakinleştirici verilmişti. Emre abinin durumu çok ciddiydi. Onu ameliyatta kaybetme bile riskimiz vardı, doktor bunları Sema’nın yanında söyleyince Sema da çıldırmıştı. Bizde Karza ile konuşuyorduk. Kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı, yoksa Emre abiyi düşünmekten kriz geçirirdim.
“Şey…”
“Ne şey… Ne söylemek istiyorsan lafı gevelemeden söyle İklim.”
“Hani seninle bugün kavga ediyorduk ya,”
“Eee,”
“Sen bir şey demiştin ‘ne zorluklarla savaştığımı, ne tarz işkencelere maruz kaldığımı ve küçüklüğümde yaşadığım travmalarım’ demiştin. Onlar ne anlama geliyor?”
“Ede ede bunları mı merak ettin suyum?”
“Suyum mu?”
“Evet suyum.”
“Neden öyle dedin ki şimdi?”
“Su bir insanı hayatta tutan şeydir. Yemek olmadan bir insan en az bir hafta yaşayabilir ama susuz en fazla üç gün yaşar. Bu da demek oluyor ki sensiz en fazla üç gün yaşayabilirim.”
“Ne yani bu bir iltifat mıydı?”
“Evet.” Karza’nın da yapısı buydu işte. İltifat ettikten sonra hemen normale dönüp sinirlenebiliyordu.
“Yanlış anlamazsan bana travmalarını anlatır mısın?” karza bana ters ters bakmıştı. Muhtemelen onun bir daha hatırlamasını istemediğim bir şeyi anlatmasını istemiştim. Ama Karza beni kırmazdı yani öyle olmasını umuyordum. Karza’nın travmasını aşırı derecede merak ediyordum. Ondan hoşlanıyordum, ona aşıktım ve neden üzüldüğünü bilmeme hakkım vardı.
“Hayır yanlış anlamam. Merak etmen çok normal. Herkes merak ediyor ama ben açıkladıktan sonra beni eskisi kadar sevebilir misin bilemiyorum?”
“Öyle deme be gülüm, ben seni her halinle severim. Gizli ajan olduğunu öğrendiğimde bile.”
“Essah mı?”
“He valla.”
“O zaman anlatmaya başlıyorum.”
“Tamam ama eğer seni üzecek bir anıysa ben merak ediyorum diye anlatma. Sevgi böcüğümün üzülmesini istemem.”
“Tamam o zaman başlıyorum. Ben beş yaşındayken annemle babam sürekli kavga ederdi. Birbirlerine bağırır, döver hatta birbirlerinin kafasında cam, vazo parçalarlardı. Çok şahane bir çocukluk geçirdiğim söylenemez. Babam anneme her sinirlendiğinde sinirini benden çıkartırdı. Tek çocuktum. Başka kimsem yoktu. Annem ve babam benimle ilgilenmezlerdi. Varsa yoksa kemdi dertleri tasalarıydı. Birgün annem babamı öldürdü. Gözlerimin önünde. O anı hatırlamak bile istemiyorum.”
“P-peki baban b-bunlara tepki vermez miydi?”
“Verirdi vermesine de o zaman evin reisi annemdi. Annem hayır derse onu dinlemek zorundaydık bundan dolayısıyla da babam da anneme karışamıyordu. Babam eve yine sarhoş gelmişti. Annem artık bu durumdan çok fazla rahatsızlık duyuyordu. Bu yüzden babamın yanına gitti. Önce yavaş yavaş yanına yaklaştı, sonra onu öpmek için alnına doğru yaklaştı ve bıçağı tam alnının ortasına geçirdi. Her yer kan olmuştu. Babamın beyaz gömleği bile. Babam öldükten sonra annem beni tehdit etti. ‘eğer bu gördüklerini bir başkasına anlatırsan bu sonun olur’ dedi. Ben o zaman okula bile gitmiyordum. Aradan iki yıl geçti annem kayıplara karışmıştı. Beni rahmetli babaannem ile bırakmıştı. Ama ben o zaman bir karar vermiştim, kendi kendimi büyütüp mesleğimi elime alacaktım. Aradan sekiz sene falan geçti ben liseye başlamıştım. Sonra bir öğretmenimle konuştum kendimi koruyabileceğim bir meslek istediğimi söyledim o da bana ajanlığı önerdi. Ben de kabul ettim.”
“B-ben çok üzgünüm. B-bunu bilmiyordum. Başın sağ olsun.”
“Üzüldün öyle mi? Nasıl üzüldün peki? Bu üzülmen babamı geri getirebilecek mi ha?!”
Ben şok olmuş bir şekilde Karza’ya bakıyordum, çünkü elinde bir silah vardı ve kafasına tutmuştu. Olamaz, Karza intihar edecekti!
“İklim, ben senden çok ama çok özür dilerim. Ben babamı çok özledim onun yanına gidiyorum.”
“Karza, bak bunu yapma lütfen. Yakın bir zaman da bu kadar sevdiğim insanı kaybettim bir de seni kaybedemem! Bana iyi gelen tek insansın. Yanımda olman, yanımda durduğunu hissetmek bile bana güç veriyor. Eğer sen ölürsen ben yaşayamam”
Biz konuşmalarımıza devam ederken ameliyathaneden doktor çıktı. Emre abi ile ilgili bilgi verecekti sanırım.
“Ne oldu doktor bey? Emre abim iyi mi? Yaşıyor mu?”
“Hastamızın durumu iyi. Ama hala bilinci yerinde değil, iki hafta yoğun bakımda tutacağız. Çünkü nabzı durmak üzereyken hastaneye yetiştirildi. Aynı dururumu tekrar yaşamamamız için yoğun bakımda bekleteceğiz. Hastamız sağlığına bir an önce kavuşursa erken taburcu olabilir ama komaya girerse en az iki ay komada kalır. Geçmiş olsun tekrardan.”
Doktor son sözlerini söylemişti. Bu acımasız dünyada aldığım en iyi haberdi.
Emre abim yaşıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |