3. Bölüm
yağız / ELZEM | / 3 - Ölmeden Önce İnsanlar Ne Yapar?

3 - Ölmeden Önce İnsanlar Ne Yapar?

yağız
atenyz

Gökmen'in gözünden...

Havanın serin olduğundan eminim ama tenime soğuğu değmiyor. Bunun sebebi kaldığım odanın sıcaklığı mı, yorgana gömülmem mi yoksa vücudumun sıcak veya soğuğu algılamaya yetmeyecek kadar çökmesi mi? Sanıyorum ki ailemin de belirttiği gibi, psikolojik olarak kendi üzerime bu kadar gelmenin de sonuçlarını çekiyorum.

Son bir haftamın monotonluğundan bıkmış olduğumu inkar edemem. Ablama katılıyorum ki kendimi o kadar yormamalıydım. Ama yormayarak ne kadar eğlenebileceğimi ben hariç kimsenin hesaba katmadığı aşikardı. Sadece oturarak, uyandığım o günün son günüm olabileceğini kabullenerek beklemek fazla acı verici gelmiyor mu? Tamam evet, kabullenmek de büyük bir mesele fakat beklemek bunun yanında ızdırap vermekten fazlası değil. Şayet öleceksem, bana zevk verecek şeyleri öncelikli tutmak ve yorulmak her şeye değebilir.

İşin özünde, bir haftadır türlü testler ve ilaçlarla günümü geçirmekten fazlasıyla bunaldım. Kaçamaklara ihtiyacım var ve bu konuda bir şeyler yapabilmek adına hayatını fazla sakin yaşayan birisiyim. Demek oluyor ki, istediklerim sadece havada kalan basit hayallerden ibaretti. Bunu değiştirebilir miyim? Elbette. Peki değiştirmek için ne yapıyorum? Hiçbir şey. Birisi gelip benim için yapsa? Harika olur.

Perdemi açık unutmanın pişmanlığını beni uyandıran güneşin ışıklarıyla hissettim. Güneş olmasa dahi bir hemşirenin odama dalıp beni uyandırması her ne kadar yakın olsa da, o an uyanmama sebep ne varsa suçlamam için bir bahaneden ibaretti.

Yüzüm ışığa karşı ekşirken gözlerimi ovuşturdum. Saçlarımın uzunluğuna lanet ederek alnıma yapışmış olan parçaları geriye taradım parmaklarımı geçirerek. Saat kaç? Öğlen olmadı değil mi? Bu saatte Erim'in gelmesi imkansız olurdu. Erim? Doğru ya, o da var. Var ama... Hangi ara benim düşünce selimin arasına kaynamaya hak kazandı? Uyanır uyanmaz bunu söylemeyi kendime yakıştıramadım doğrusu. Yeni tanıştığın çocuğu gözünü açtığın gibi düşünmek nedir Gökmen? Bu kadar mı aptallaştın? Fakat aklıma söz geçirmek ne mümkün.. Yoksa o laf kalbime miydi? Aman... O benim kalbimde ne arasın ki zaten.

Bugün geleceğini söyleyen dün tanıştığım çocuk. Günün geç saatlerinde olsak dahi ufak tefek sohbetiyle beni yalnız bırakmadı. Yabancı kişilere karşı temkinli olmak gerekir. Ama Erim bana yabancı hissetirmedi. Aksine o, uzun zamandır beni tanıyan birinden farksız bir esintiye sahipti. Erim'in gelişi güzeldi. İlk defa birisi, benim baktığım manzaraya bakmıştı.

Yanımda duran ve tazeliğini koruyan çiçeklere baktım. Gülümsememi durdurmak imkansızdı onların görüntüsüne karşı. Kokusu ilk aldığım an kadar güzeldi ve odaya yayılmaya devam ediyordu. Parmaklarım üzerinde gezinirken her bir yaprağının yumuşaklığını hissediyordum. İnce düşünmüştü. Yalnızca çiçeği aldığı için değil, bu çiçek onun gözünde beni... Söyledi değil mi? Bana benzediği için aldığını.

Tıklatılan kapıyla sırtımı yatağa yasladım. Hâlâ uykunun etkisiyle hareket ettiğimin yeterince farkındayım. Şuan tek istediğim suyun yüzüme birkaç kez vurup beni uyandırmasıydı.

"Uyandın mı?" Açılan kapıdan tüm hafta benimle ilgilenen hemşire girdi.

"Evet, yarım saat kadar oldu."

Yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirirken elini kapının üzerine koydu gitmek istercesine.

"Güzel! Tüm hafta boyunca ilk defa bu kadar çok uyuduğunu gördüm." Duraksayıp yüzümü izlerken konuşmasına devam etti.

"Öğlen üç gibi çıkış yapabilirsin tamam mı? Bugünlük benim yapacağım bir şey kalmadı. Dinlen ve arkadaşınla vakit geçir."

"Arkadaşım?"

Sonrasında boyu, hemşireden oldukça uzun olduğu için yüzünü rahatça görebileceğim şekilde onun arkasında belirdi. Neşeli hareketleriyle elini hızlı hızlı sallayıp gülümsedi.

"Numaranı almaya geldim."

Gülümseyip başımı önüme eğdim. Bakasım da vardı aslında ama kafamı kaldırınca mahcup mu yoksa utangaç mı hissedeceğim konusunda emin değildim. Sanki uyandığımdan beri Erim ne zaman gelecek diye düşünmemiş gibi arsızca mahcup hissetmekten bahsediyorum. Kafamın içini duysa ne hissederdi benim için? Doğrusu, ne düşünürdü?

Hemşire yüzündeki gülümsemesiyle ufak bir baş selamı vererek odadan ayrıldı. Onun çıkmasıyla Erim kapıyı peşinden kapatarak yanıma geldi. Koltuğu yatağıma doğru çevirip oturdu. Gözlerinin üzerimde gezindiğini hissediyordum ama kafamı kaldırıp bakmak konusunda ikilemde kalıyordum.

"İyisin, değil mi?" Sesindeki endişeyi duyduğumda kaldırdım başımı.

"Yeni uyandım, ondan böyleyim."

Rahatlamış haliyle ceketini çıkarırken geriye yaslandı.

"Özledin mi beni?" Tekrar neşeli haline dönmüş, yüzündeki sırıtış geri gelmişti.

Bu noktada Erim'i anlamak konusunda zorlandığımı hissettim. 12 ay sonra artık yaşamayacağını bildiği halde nasıl bu kadar keyifli olabiliyordu? Gülmek bu kadar kolay bir şey mi? Şayet ben denesem, zoraki olduğunu karşımdakine en net şekilde hissettirirdim. Ah, doğru... O sadece rolünü güzel yapıyordu.

"Özlemedim. Eğer hiç gelmeyeceğini bilsem özlerdim." Gözlerim yüzünde taciz edercesine geziniyordu.

"Anladım." Gülerek yatağıma yaklaştı.

"O halde beni hiç özlemeyecek gibisin."

Sessiz kaldım. Bu, yalnız kalmayacağım demek miydi?

Telefonunun ekranını açıp bana uzattı. Arama kısmını açmış, numaramı girmem için beni bekliyordu. Sessizliğimi koruyup numaramı tuşladım.

"Nasıl kaydetsem şimdi..."

"İsmimle kaydetmeye ne dersin?"

"Ama çok resmi olmaz mı? Sen beni Erim diye mi kaydedeceksin?"

Gülerek beni çaldırmasının ardından telefonumu aldım ve kaydettim numarasını.

"Ne o? Bilmediğim bir ismin mi var?"

Cevap vermeyip homurdanmakla yetindi.

"Çok erken geldin. Buraya gelmek kısa mı sürüyor yoksa sen düşündüğümden daha da mı erken kalktın?"

"Ah... Öyle yaptım değil mi? Ne zaman gideceğini bilmediğim için erkenden geleyim dedim. Sonra seni kaçırırdım."

Yerinde kıpırdanırken boğazını temizledi.

"Ve evim yakın, evet." Başımı onu anladığımı belirtircesine salladım.

Ben... Sormak istiyorum ona. Neden bu kadar sağlıklı görünürken sadece 12 ay ömrünün kaldığını söylediler ona? Ama.. O da bana hiçbir şey sormadı değil mi? Düşünüyorum da... Sorsaydı kendimi kötü hissetmem muhtemeldi. Böyle düşününce, ona bunu sormak haksızlık olurdu. Bu kısa sürede kötü şeyleri hatırlamak veya günümüzü zehir etmek yerine beraber olmak, eğlenmek ve rol yapmak yerine gülümsemeye gerçek anlamda çalışmak her yönden daha sağlıklıydı.

"Seni almak için birileri gelecek mi?"

"Evet, babam gelir birazdan."

Başını az önce ona yaptığım gibi anladığını belirtir şekilde salladı.

"Gökmen, gece ben bir şeyler düşündüm." Ona merakla baktım.

"Ne düşündün?"

"Bir liste yapsak ya seninle... Yapmak istediğimiz şeyleri beraber yapalım."

Düşüncesine karşı gülümsedim. Çünkü aynı şeyleri bende düşünmüştüm kısa süreliğine.

"Sevdiğin insanlarla, yakınlarınla veya ailenle yapman daha iyi olmaz mı?"

"Kimseye söylemedim. Sadece annem biliyor."

Onu izledim. Neşeli yüzüne gölge inmişti şimdi. Erim o an, bana daha yakın gelmişti. Acı çektiğimiz konularda yalnızlığımız birbirine oldukça benziyordu. İkimiz de bu yalnızlığı kendimiz tercih etmiş, insanlardan saklanmak konusunda karar vermiştik.

Yatağımın kenarında duran elinin üzerine kendi elimi koydum. Aşağı inmiş gözleri gözlerime çıktı. Gülümsedim. Zoraki bir gülümsenin aksine, soğuk ellerinden anladığım üzerine üşümüştü, onu ısıtacak bir gülümsemeydi. Bakışları kıvrılan dudaklarımla gözlerim arasında giderken onu izlemeye devam ettim.

"Beraber yapalım Erim, mutlu olurum."

Tuttuğum eliyle elimi kavrarken güldü.

"Bana bağlanmaktan korkmazsın ya?"

"Sana dün söyledim değil mi? Benim için bir problem olmaz. Şimdi düşünüyorum da... Kendime, diğer tarafta sıkılmamak için saklıyorum seni."

Aramıza giren sessizlik boyunca eli elimi tutmaya devam etti. Teni artık soğuk gelmiyordu. Benim sıcaklığımı mı çalmıştı? Ama hiç üşümüyordum.

Göz teması kurmakta başarılı değilken onun gözlerime kitlenmiş gözlerinden bakışlarımı ayıramıyordum. Aramızdaki mesafe yavaş yavaş azalırken yüzü yüzüme gittikçe yaklaşıyordu. Yutkundum ama bu yutkunma boğazımı zorlamıştı. Su içmemiştim uzun zamandır değil mi?

Bana iyice yaklaştığında dudaklarım aralandı. Yüzümdeki inanılmaz sıcaklığın beni kızarttığına eminim ve onun karşısında kızarıyor olmak daha da utandırıcı bir hal alıyordu. Boşta kalan eliyle gözlerimi gölgeleyen saçları geriye atarak kendisini daha net görmem için zorladı beni. Burnunun üzerine yoğunlukla düşmüş çiller yanaklarına yarım yamalak dağılıyordu. Güzel görünüyor... Bu kadar yakınımda olmasa görebilir miydim?

Gözlerinde kendi yansımamı görebiliyordum. Fark ettim ki vücudum buraya çivilenmiş halde duruyordum karşısında. Ne ben hissediyordum, ne de onun gözlerindeki yansımamda en ufak bir hareketlenme yoktu. Vücudumda hissettiğim tek şey kalbimin varlığı oldu. Göğüs kafesime hızlı hızlı vuruyordu ve kulaklarımı çınlatıyordu. Utanıyorum... O duymuyor olsun.

Yakınımda olsa gerek ki sesini koruyarak konuştu. Beni ürkütmeden yumuşak ve kısık bir tonu tercih etmişti.

"Seni gördüğüm andan beri..."

Kelimeleri oldukça yavaş kullanıyor ve

duraksıyordu.

"Ne kadar yorgun görünüyor dedim."

Sonrasında yine kısa bir sessizlik.

"Ama gözlerin hep parlıyor Gökmen."

___________

Selamlar, nasılsınız?

Resimdeki temsili Erim. Yine kendim çizdim ve bu sefer içime sindi. Siz ne düşünüyorsunuz?

Pek yorum gelmediği için aslında okuyucuların ilgisini çekebildim mi şüphe ediyorum, bu yüzden geri dönüşleriniz benim için çok önemli.

Umarım beğenmişsinizdir, bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakınn <3

 

Bölüm : 27.09.2024 18:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...