
Not:Kuzular hepinizin bilmediği şu var ben oturup bilgisayar başında yaza bilecek olan biri değilim sürekli parça ,parça yazıp bitirmeye çalışıyorum ondan yazım yanlışları olabiliyor çoğu zaman .
telefon ile yazdığım için zorlanıyorum düzenlemeye vaktim olmuyor bu konuda bana yardımcı olur musunuz?
Ayşe için o an söylenen bir çift kelamın onun ölüm fermanı gibiydi.
Ne yani kör olası törelermi kazanmıştı yetişememiş miydi hüküm verilmiş sevdiği adam ellere yerine ablası bildiği kadına mı koca olmuştu.
"Hayır "diye bağırdı her acıya sessiz kalan küçük kadın kumaya razı gelmemiş direnmeyi seçmişti yaşarken cehennemde kavrulmak gibiydi çünkü.
Her bir gözyaşı birer isyanıydı kaderine bir kez daha yüreğindeki çığlığı diline vurdu.
"Yapmaz anladın mı Aziz alır kafasına sıkar ama yapmaz"
Sesi bütün konakta yankılanmıştı
kimin baktığı umrunda değildi veya kimin ne dediği elindeki bavulu bir yerlere savurup Elif'e doğru koştu .
Elif aciz hissetti yüreğine bir kez daha ölmüş umutlarına mezar kazılıydı.
Kumalık kadına biçilen kanlı kaftan kadınların kıymetsizleştiği basitgenmiş bir eylemdi.
Kadını ,kadına düşman eden taştan
yüreklere hırs uğruna onları kurban eden zalimliği yücelik gören millete nice ah etti.
Kaçmadı tek kaçışı ölümdü ama yaşıyordu aldığı iki soluk onun suçlu oluşuydu.
Son nefesini veren bir ölü gibi azrailini bekler gibi bekledi zaten.
Ayşe'nin yanına gelip kollarını sarmalaması kaç saniye sürdü kestiremedi bilinci sadece intahar eşiğindeydi.
"Her derdimde sana koştum sen söyle şimdi bu yüreğimde ki acıyla kimi abla bilip omuzunda ağlayayım yüreğimi nasıl kendi ellerimle koynuna koyayım pencere kenarında senin odanda çıkmasını gözlüyeyim"
Hiç bir suçu olmadığı halde başı eğik bir şekilde cevap verdi.
"Ben istemedim"
Aldığı cevap karşısında sinirden güldü tuttuğu kolları bırakıp elini başına atıp onları izleyenlere çevirdi
bakışlarını.
Hırsla başındaki yazmayı çıkarıp Xece hanıma baktı.
"Andım olsun Xece hanım bu gün bu konağa giren gelinle yarın burdan cenaze çıkar "
Başındaki yazmayı yere atıp .
"Bir adamın bir karısı olur ikinciye ancak ölünce olur "
Arkasına bakmadan odasına doğru ilerledi.
Elif o gittikten sonra koşarak konaktan çıktı .
Kendini suçlu görüyordu ölse belki tüm sorunlar hal olur diye umuyordu.
O an için tek istediği ölmekti ona göre ölmek tek çareydi evladı yerine koyduğu çocuk bile aklına gelmeyecek kadar acı çekiyordu.
Ama bilmediği vardı konaktan çıktığı an onu görüp halinden kendine birşey yapacağını anlamıştı .
Sevdiği kadının nasıl acı çektiğini görmüş kendine zarar vereceğini anlamıştı.
Elif koştukca Kerim de ardın sıra koştu biri ölmek biri umut olmak istiyordu.
YAZAR ANLATIMI :
Uçurumun dibine gelen kız bir kaç saniye bekledi uçsuz bucaksız nice medeniyete kucak açan Mezopotamya ayakların dibinde bir adımıyla yüreğine düşecekti mutluluğla değil kanıyla süsleyecekti geç kadını.
"Neden haa neden ben ne yaptım kurban olmak dışında bu kadar acı revamıdır taşıyamuyorum"
Diye isyan etti kaderine .
"Herkese mi? fazla geldim nağlet olsun kadın olarak doğduğum güne bana bu yazğıyı reva gören kaderime "
Hıçkırarak ağladı yetmedi saçlarını çekiştirdi.
"Sen kazandın bir adıma kaldı sevin şenlik et"
Tam dibine gelip kendini atıyordu ki.
Kerim sevdiğini kaybetme korkusuyla.
"Yapma Allah aşkına"
Seslendi aralarında sadece bir kaç adım vardı .
Onu durdurmaya çalışan adama anlamsızca baktı neydi onun bu hali ne yani atlayacak diye miydi! Gözlerinde hüzün .
"Git burdan rahat bırak beni gittt"
Diye haykırdı yıllarca onu görmeyen insanların bu gün mü göreceği tutmuştu.
" Yıllardır canımdan can giderken nerdeydiniz şimdi de bırakın da bu sefer kurtulayım yine görmezden gelin"
Genç adam başını iki yana sallayıp reddeti sevdiğini istediği.
"Bırakmam ölsem bile bırakmam, bırakamam hadi gel tut elimi"
Uzattı ellerini tutsun umut olsun yüreğinde diye ama olmadı Elif bir adım daha attı uçurumun en dibinde ölümün kıyısında azrail canı almak için bekleyişteydi.
"Bırak Allah aşkına ya canımdan olucam yada kardeş bildiğim kızı sevdasından edecem"
Diye haykırdı Elif.
"Zaten bakmak haramken baktığım gökyüzünde bile seni ararken onu benden almaya ne hakkın var"
Ölümüne kucak açmaya hazır uçurum dibinde kaderine bir kez daha isyan etti.
"Benim ne suçum var ha şu koca dünyaya bir ben mi fazlayım mal değilim insanım görün artık benimde gururum kalbim var "
Ellerini uzattı ya haram kılınacaktı yada sevdiğini kurtaracaktı.
"Eğer ki bu uçurum sana kucaksa bana mezar bu gün bir değil iki ceset çıkar bu uçurumdan"
Bir adım daha gitti uçuruma doğru .
"Varsın canım gitsin ama kardeşimin sevdasına leke sürülmesin"
Son kez baktı bu sefer mutluydu
belki hayatı boyunca İlk kez kendi adına karar verecekti ölüme değil düğüne gider gibi mutluydu.
"Eliiifff" diye haykırdı sevdasının ardından Kerim.
Elif düştüğü an Kerim son anda ellerinden tutup çekmişti .
Sadece iki saniye o ki saniye sevdiğini ondan edebilirdi.
Sevdiği kadını tuttuğu gibi göğüsüne çekip sarmaladı kokusunu çekti uzun ,uzun.
"İzin vermem canımdan can gitsede son nefesimi versem bile
Yeminim olsun bir yolunu bulacağım"
Elif nasıl bir pozisyonda olduğunu idrak ettiği an genç adamdan uzaklaştı.
"Kim engel olur bu hükme ha karar verildi bir kere"
Kerim biraz düşündü bu hükmü tek bir kişi geçersiz kıla bilirdi onun sözü üstüne kimse söz etmez söyleyenide sustura bilecek bir zekaya sahipti tabi en önemlisi adaletiyle nam salmış bir adamdı.
"Var biri var yapsa oncak o yapar bu hükmü o geçersiz kıla bilir"
Merakla Kerim'e baktı Elif.
"Kim söyle hemen "
Kerim sevdiği kadının yüzünü ellerinin arasına alıp parmak ucuyla yüzünü okşadı .
Elif bir yabancıdan gördüğü sevgi karşısında şaşkındı.
"Yeminim olsun sen bu gece o yastığa başını rahat koyup uyuyacaksın hadi şimdi git benim gidip onunla konuşmam gerek"
Elif kararsız kalsada başını salla o konağa giderken kerim umutla Mardin'in nam salmış adaletli şeyhi İsmail Efendi'nin evini tuttu.
Yolda giderken bir iki kişinin kendi arasında konuştuğuna tanık oldu.
Adamlardan birinin
"Duydun mu?"
"Neyi "diye sordu bir öbürü.
"Rahmetli Yusuf Ağa'nın karısını Aziz ağaya kuma hükmü çıkarmak için ağalar meclisi toplanacak hatta belki karar verilmiştir"
Yüreğine bir kurşun yemiş gibi sızlandı yüreği .
Bu kadar çabuk mu bir haftası dolduğu gibi mi daha toprağı kurumamıştı.
Hızlandırdı adımlarını.
🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁
Kerim ağalar meclisinin toplandığını bildiği gibi soluğu şeyh İsmail'in evinde almıştı.
Nasıl vurmuşsa kapıyı yaşlı adam korkmuştu kapıyı açtığı gibi perişan
haldeki adamın hali onu baya korkutmuştu açıkçası.
"Hayır ola evladım nedir bu halin niye alacaklı gibi vurursun kapımı"
Kerim kanter içinde .
"Sana sığınırım kurbanın olayım ayağına paspas olayım yetiş kuma
edecekler kardeşime ben bakmaya utanırken kardeşime gelin olacak"
Şeyhin ayaklarına kapandı Mecnun'u çöle vuran aşk Kerim'i
Şeyhin ayağa paspas etmişti.
Kerim'i ayağa kaldırıp .
"Sakin ol evlat hele bir geç içeri de nedir seni böyle el pençe deliye çeviren yangın "
İkisi içeri geçip sedire oturdular Şeyh İsmail geç araman bir bardak soğuk su ikram edip hiç uzatmadan genç adamın derdini sual etti.
"Anlat bakalım evlat belli ki ne derdin varsa aceledir "
Kerim hüngür hüngür ağladı erkekler ağlamaz diye büyütülmüştü oysa ki
"Sevdim uzaktan ama yemin olsun tek bir gün el uzatmadım harama bir tek ben bildim hapsettim yüreğime yemin ederim evli olduğunu bilmeden düştü sevda ateşi yüreğime eziyet gördü canım yana yana varamadım yanına"
Şeyh aşkından çölü düşmüş bedevî gibi çaresiz çırpınan adamın haline dayanamadı elini uzatıp omuzuna koyup sıktı .
"Sevda ayıp değildir evlat sorgu sual edilmeden düşer yüreğe ama derdin başkadır onu diyesin sen bana"
"Rahmetli Yusuf Ağa'nın ilk eşi zamanında kardeşi hasta diye sırf başlık parası uğruna vermişler o Yusuf denen adam yakmış kızı ne etmişse bir daha anne olamamış yetmemiş başkasını gebe bırakıp getirmiş geçen duymuşsundur basmış dostuyla"
Şeyh başını sallayıp .
"Asıl mesele nedir "
"Kardeşime canıma dostum dediğim adama kuma edecekler Aziz karısını sever lakin töreler bellidir nereye kadar dayanacak iki gün vermişlerdi bu gün son gün başkasına gelinken canım yanarken kardeşime eş diye gittiğinde ne edeyim kurbanın olayım izin verme yetiş bir kez daha yakmasınlar daha bir saat öncesi aldım uçurumun dibinden"
Adamın son söylediğinden sonra celalenmişti oldum olası sevmemişti törenin ardına sığınıp istediklerini yapıyordu güçsüz,güçlüye hep galip geliyordu.
"Ne demek canına kıymak Allah'ın verdiğini ancak vakti geldiğinde o alır"
"Aziz'in karısını kardeşi yerine koydu hasretliğini onda dindirdi mecbur Etiler yemin etmiş kardeş bildiği o konağa gelin gittiği vakit cenazesi çıkacakmış konaktan iki kardeşi düşman ettiler sen bilirsin senin sözün kanundur el atmasan bir değil dört can gitcek "
Şeyh İsmail ayağa kalkıp yolu gösterdi adama .
"Hele sen bir gidesin ben bir düşüneyim hal bir hal çare bulayım"
Kerim boynu bükük ayrıldı ordan tek
Umudu şeyhti.
Şeyh giden adamın ardından secadesini serip namaza durdu .
Bittikten sonra ellerini rabbine açıp.
" Sen yeri ,göğü yaradan rabbim ben aciz kulun olarak sana sığınır sende
bir yol ararım yapacağım şermidir ,yoksa hayırmıdır velakim senden başka bilen yoktur"
O duasını bitirdiği an avlusuna beyaz bir girip tam secadenin dibinde durup kanat çırptı.
Namazını bitirdikten sonra başını gözyüne kaldırıp .
"Şükürler olsun rabbim aldım mezajını "
"Hayde bismillah " diyip odasına gidip sandığın kapısını açıp içinden
Yeşil kaftanı çıkardı yıllardın aile yadigarı olan kaftan nice dönülmez Adalet kokan kararlara karar öncü olmuştu yedi nesil olan kaftan o zamanlar hz. Eyyüp'ün emanetiydi.
Kaftanı sandıktan çıkarıp üzerine geçirdi yılları geçiren kaftan hiç bir zaman eskimiyor peygamberimizin
Gül bahçesini andıran kokusu hep saklı kalıyordu.
Kapı eşiğinden çıkmadan evvel sağ adımını atıp besmele çekti .
"Yüzümü kara çıkarma rabbim"
🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁
Bu günü anlata bilecek tek bir kelime var ise onada yıkım denilirdi.
Ağalar meclisi kurulmuştu lakin ortada hükmün geçerliliğini kabul edecek olan Aziz ağa ortada yoktu .
Gösterdiği tutumla kararı kabul etmediğini ıspatlamıştı.
Ağalardan biri en son dayanamamış lafını ortaya atmıştı.
"Eee ağalar burada bir karar için toplandık toplanmasında Aziz ağa ortalarda yoktur"
Bu sefer Urfa'nın ileri gelen ağalarından olan ve Aziz ağanın tam zırt karekteri olan ve otuzlu yaşların başlarında olan ağa sözü
devir aldı.
"Ağalar isteyen istediği yere kaçsın hüküm bellidir."
Hepsi bir ağızdan onayladı.
Bu sırada kapıda hiç beklenmeyen bir misafir belirdi.
İşte bu hiçte iyi olmamıştı gelen adam Şeyh İsmail'di adalet kanında vardı üstelik nam salmış bir diğer özelliği de konuşunca insanın karşısında ne diyeceğini bilmemesiydi.
Hepsinin ayağı eli birbirine dolanmıştı resmen .
Fikret ile Ali ağa kalkıp yaşlı adamı karşılayıp elini öpmeye kalkınca.
Şeyh İsmail iki elini arkada birleştirip.
"Ben üstü başı haram kokanın
Elinde mahsumun kanı olanına el öptürmem ağalar"
Gelir gelmez hüküm kokan sözleri odada ki bütün ağaları dumura uğratmıştı.
Bozulan iki adam hiç ses etmeden Yaşlı adama yol verdiler şayet her söylenecek söze iki mislini iade eden adamı çok iyi tanıyorlardı.
Şeyh İsmail oturduğunda herkes yerini almış suskunca oturuyorlardı.
Bunu gören Şeyh söze başladı.
"Eee ağalar cenazeye gelmişsiniz diyeceğim ama bildiğim kadar cenaze bitmiştir "
Hepsinin yüzüne tek tek bakım cebinden tesbihini çıkarıp önünde ki masaya indirdi.
"Gidenin ardından tesbihte çekmek isteyen buyursun"
Ali ağa boğazın temizleyip.
"Bilirsin yeğenim Yusuf rahmetli oldu onun iki karısı vardı zaten oğlum küçük gelin yüzünden öldü sebep olanın hükmü bellid.."
"Orda durasın ağa hüküm dediğin Allah'ın verdiği canı almak mıdır? "
Fikret ağa celalenmişti bu söze.
"Ne yapayım gitmiş yıllarca oğlumu boynuzlamış yetmemiş piçini bize torunumuz diye göstermiş alıp başımın üstünde mi taşayayım"
"Tek suçlu gelinin mi hiçmi oğlunun kusuru yoktur"
Fikret ağa:
"O ne demek oğlum toprağın altında yatar sen hala o orus.u mu savunursun "
Şeyh İsmail:
"Oğlunla gelinin nasıl evlendi "
İşte bunu beklemiyordu Fikret ağa.
"O konuyla bunun ne alakası var"
Şeyh İsmail:
"Aynı konudur ağa oğlun ona yapılanı yıllar önce karısına yapmıştır o zaman niye oğlunun canını almadın "
"Erkek adamdır arada kusuru olur kadınla bir midir?"
Şeyh İsmail:
"Zinanın kadını erkeği yoktur ağa unutma Allah'ın adaletinin kadını erkeği yoktur"
Ali ağa kardeşine hak verip .
"Bunun cezası bellidir şeyhim cana ,can- kana, kandır"
Bu sözden sonra şeyh İsmail ilk kez sinirlenmiş yüksek bir ses tonuyla.
"Sanmayın ki ağalar şekil almış bu vücudunuzda ki can sizindir haşa ben alır ben yatırım diye sakın ola öyle düşünmeyin "
Tunceli'nin en büyük aşireti olan
Xeraz aşiretenin ağası olan Ravas ağa:
"Cezasız mı kalacak bunun cezası"
Şeyh güldü.
"Sen söyle sende Azrail misin ki Rabbinin verdiği canı almaya kalkarsın .Azrail bile can almadan önce üç kez rabbime sığınır izin alır o ki görevi olanı verenden izin alıp alır "
Adam susmak zorunda kalır çünkü adamın adaleti keskin sözleri emir niteliğindedir.
"Fikret ağa bana büyük bir ayna bulasın ve bana bu olayın asıl sebebi olan gelinini getiresin"
Yine söze giren Ravas ağa olmuştu.
"Şeyhim herşeyi anladım da aynayı ne edersin"
"Hele getirsinler"
Odadaki her kes gelini anlamışlardı lakin aynayı niye getirdiklerini bir türlü çözememişlerdi.
Bir süre sonra iki koruma ellerinde tuttukları aynayla içeriye girerler.
Şeyh elleriyle köşeyi işaret edip.
"Oraya bırakın evladım"
Herkes susmuş şeyhin ne yapmaya çalıştığına odaklanmıştı.
On dakika sonra.
Sevda içeri girdiği anda ağalar kınarcasına bakmışlardı genç kadına .
Fikret ağa yerinden kalkıp geline saldıracakken Şeyh İsmail adamın kolundan tutup.
"Sakın Fikret ağa sakın her ne yapmış olursa olsun hiç bir kadına el kalkmaz "
Fikret ağa burnundan soluyordu sinirden .
"Bu kavaşe yüzünden oğlum toprak oldu sen neyden bahsediyorsun "
Elleriyle sevdayı gösteren şeyh
"Yanlış bilirsin ağa zinayı ilk oğlun yaptı kendi karısı varken başka bir kadına daha nikahına almadan el sürdü oğlun bunu yapmışken bunu söyleyip bu kadına el kaldıramazsın o el oğlun yaparken kalkacaktı şimdi değil"
"O başkadır şeyh büyüksün ama kalkıp bu kadını savunmayasın"
Dedi Fikret ağa.
"Dedi mi anlamadın herhal ağa evlattır başkadır ama bu değil ki günahlarına ortak olacaksın "
Sevdayı elleriyle gösterdiğinde.
"Unutma bir kez zina yapanın bir daha yapmacağının garantisi yoktur bu öfkeni oğlun yaptığında göstereydin "
Adamın öfkesi balon gibi sönmüş yerine sinmişti.
Şeyh ayağa kalkıp Sevda'nın karşısında durdu.
"Kormayasın kızım sana hiç bir Şey yapmacağım hadi gelesin "
Hafiften kolundan tutup aynanı karşısına getirdi.
" Bakasın aynaya he görürsün"
Sevda bakışlarını kaçırıp .
"Kendimi "
Şeyh İsmail.
"Peki nasıl görürsün başını kaldırıp kendine bakasın"
"Sadece iki saniye bakabilmişti.
"Hiç normal"
Şeyh İsmail:
"Hayır evladım aynaya bakmaya kaçınıyorsun çünkü insanın en büyük yüzleşmesi kendisiyledir"
O an Sevda bakışlarını aynaya çevirmişti tüm simalar silinmiş sadece odada bir tek o varmış gibi kendiyle yüzleşiyordu.
Bir çok günahın izi saklıydı gözlerinde geçmişin anıları bir, bir belirdi gözlerinin önüne ilk kez utanmıştı kendisiyle .
Yıllarca eziyet etmişti Elif'e kadının evlat özlemini bildiği halde gözüne sokmak ister gibi eli karnında gezmiş oğluna yaklaştırmamış .
Ama bir süre sonra gezmelerine , süslemesine engel oluyor bahanesiyle Elif'in başına atmış sadece kalabalık ortamda annelik rolü yapmış .
Öyle ki çocuğunun cevize alerjisi olduğunu bildiği halde baklava yedirmişti Küçükcük çocuğa hastalanınca da suçu kıskanıyor bahanesiyle Elif'e atmış Yusuf'un sabaha kadar onu kemerle dövmesine sebep olmuştu.
Tüm konak sesiyle inlerken o keyif kahvesi içiyordu.
İşte o anlar Sevda'nın boynuna yağlı urgan misali dolanmıştı.
Burda ki yük bu kadar ağırken öbür dünyanın korkusu yerleşmiyti bir adım gerileyip.
"Ben ne yaptım " diye fısıldadı.
Bunu bir tek dibinde ki yaşlı adam duyabilmişti.
"Geçmişte ki günahlar bu günümüzü lekeler,sırlar üstümüzde ki kefendir seni yok eder"
Şeyh İsmail ağalara dönüp hükmünü konuşturdu.
"Ölüm olmayacak sadece sürgün edilecek "
Fikret ağa sinirle:
"Bu ne demek oğlum öldü benim evladım o toprak olduysa oda olacak"
"Oğlun ettiği günahların diyetini yaşattığını yaşayıp öldü ağa bu kadında sürgün edilecek ailesinden tek bir yardım almadan çocuğuna hasret"
Herkes suspus olmuş korumalar Sevda'nın kolundan tutup aşağı götürdü.
🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁
Elif eli yüreğinde bildiği bütün duaları okuyordu ve kapı açılmış çalışanlarda biri ağaların onu beklediğini söylemişti.
Ölüm fermanı imzalancaktı birazdan idam sehpasına giden mahkum gibi kabullenmişti gelmemişti işte onu kurtaracağını
Söyleyen adam hoş kim karşı gelebiliyordu ya son eşiğe geldiğinde derin bir nefes alıp.
"Yarabbim al canımı sabahına zılgıtlar değil selam yankılansın bu zalim topraklarda"
🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁
Şeyh İsmail genç kadının kederli bakışlarından içindeki yangını anlaya biliyordu gördüğü iki genç insanda aynı duygu saklıydı acizlik
hükme boyun eğmenin acizliği .
Ali ağa bir kaç dakika sonra.
"Evet ağalar Elif gelinin kocası öldüğüne göre gelenekleri bilirsiniz
Yusuf'un kardeşi olmadığına göre kuzenine verilir"
Fikret ağa hiç birşey demeden kardeşini dinledi sonra sözlerine tezat.
"Olmaz öyle şey Elif bu konakta kalacak "
Ali ağa sinirle.
"Töreler bellidir kimin ne dediğinin hükmü yoktur Elif gelinin bu akşam Aziz'le nikahı kıyılacak "
Fikret ağa:
"Olmaz öyle şey hem Elif'in rahmi
çolak toprak gibi evlat bile veremez biri yetmez ikinciyi mi? istersin ağabey "
İşte bu sözler yılar sonra kadının yüreğine koca bir yüktü onca senenin hiç mi? hatırı yoktu bu kadar aşağılaya biliyordu.
Dayanamamış ilk kez yüreğinde ki yarayı dile dökecekti maddem onlar hiçe sayıyordu yılların emeğini oda sayacaktı.
"Bana çolak toprak diyorsunuz ya
Siz söyleyin sebep olan kim?"
Gelininden böyle bir soru beklemiyordu Fikret ağa verecek cevabı yoktu lakin bir çok sorunun cevabı ortadaydı.
Şeyh İsmail bastonunu iki kez yere vurup Fikret ağaya baktı cevap almak için ama Ağa'nın cevap sadece susmak oldu.
"Maddem cevap vermeye yüzün yoktur ne diye bu sabinin günahına girersin bu dünyada verilecek cevabın yokken öbür dünyada rabbine nasıl cevap vereceksin'
Aralarında en genç olan Erjar ağa :
"Şeyhim kimin ne dediğini bilmem ben görmemiş olabilirim ama bu kadının çektiğini duymayan kalmadı bu aileye yeterince bedel verdi bundan sonra özgür olmalı "
Erjar ağada en az Aziz ağa kadar vicdanlı bir ağaydı oda bu törelere çok kurban vermişti kan davası uğruna kardeşini kurban vermişti barış uğruna verilen kardeşi haftası dolmadan kefeniyle gelmişti babasının evine.
Karşısında ki kadının çaresizliği
kardeşini hatırlatıyordu.
"Ne demek özgür ağa sen nedersin dul kadının özgürlüğümü olurmuş"
Ali Ağa'nın öfkeli sesi Elif'in umutlarını söndürmüştü.
"Sadece o değil ağalar ortada kimden olduğu belli olmayan bir çocuk var bundan sonra torun diyip bağrıma basamam "
Elif'in eli yüreğine gitti inceden bir sızı hissetti o an anladıki hüküm bir tek ona değil evladı yerine koyduğu çocuğada verilecekti.
Elif koşup fikret Ağa'nın ayaklarına kapandı .
"Etme ağam kalırım konağında kapında ki paspas olurum ama beni evladımdan etme bak en iyi sen bilirsin evlat acısının Anasının günahını evladına biçme"
Fikret ağa ayağını kendine çekip gürledi.
"Ben doğurmadım belki rahmimde değil yüreğimde büyüttüm hasta oldu başında sabahladım, canı yandı canımdan oldum evlat bildim."
Fikret ağa:
"O piçi konağımda barındırmam anladın mı!"
Elif ayağa kalkıp başını olumsuz anlamda salladı.
"Bırakmam Sırtımda taşırım gerekirse aç kalırım ama bırakmam oğlum o benim ölsem bile bırakmam evladımı"
Şeyh İsmail kızın haline acıdı bu konuyada el atması icap ediyordu artık.
"Ağalar benim bir fikrim var Aziz ağayıda çağırın eğer ki kabul ede
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 74.02k Okunma |
5.43k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |