Not:Evet canım ailem sezon finali ile buluştuk bu kez çok beklettim ama k.b sabahtandır düzetmeleri kaydetmeye çalışıyorum inanın .
Bu saatt bile bana hasta haliyle yardımcı olmak için didinen canım okurum Büşram öğretmenler günün kutlu olsun iyiki sen.
Bu sevdada birçok zalim olduğu kadar kırık dökük insan da vardı.
Kimi yar olmayı kimi de yara olmayı seçerdi.
Ama bu sevdada iki yaralı vardı.
Geçmiş geçiyordu lakin izleri hep bakiydi. Kadın artık ne olacaksa olsun bitsin, onları yakıp kavuran hasret dinsin istiyordu.
Aziz gider gitmez mutfağa girmiş en güzel yemekleri erkenden hazır etmişti. Bugün özel olsun istiyordu. Birçok şeyin temeli atılsın, aralarındaki duvarlar yıkılsın ve ben, sen değil biz olsunlar istiyordu kadın.
Mutfakta işini bitirdikten sonra ellerini kurutup tam salona geçeceği sırasında kapı çalınmıştı.
"Aziz mi geldi acaba? Off daha hazırlanmadım ki!" diye söylene söylene kapıyı gidip açtığında beklediği herkesin aksine aylardır ona yoldaşlık eden Roje vardı karşısında.1
Tüm zor zamanlarında hep yanında olmuştu kaç gece sevdiği duyduğu özlemle dizlerinde ağlamıştı. Sadece ona değil hasretine de yoldaşlık etmişti vakit kaybetmeden kıza sıkıca sarılmıştı.
Roje de aynı şekilde iki gündür görmediği ablasını çok özlemişti.
"Baktım gelmiyorsun ben geleyim dedim. Hem sana birkaç sürpriz var."
Ayşe kızdan ayrılıp sorgular gibi kıza baktı elleri boştu. Ne sürprizi diye düşünmedi değil acaba bir şey mi söyleyecekti.
Geç kız ablasının haline neredeyse gülecek gibi oldu.
"Boşuna bakma hepsi arabada. Enişteme sordum şimdi, Aziz abim de gelmezmiş. O gelmeden seninle birkaç işimiz var."
Gelmeden önce eniştesiyle teyzesinin kendi aralarında konuştuklarına kulak misafiri olmuş eniştesinin: 'Aziz Ağa bir yemin mi etmiş ne, onun için şeyhin yanına gittikten sonra bir sürü kurban kestirdi.' dediğini duymuştu ve neyse ki Roje çok akıllı bir kız hemen olayı çözmüştü.
Artık buna bir el atmak lazım demiş, ilk soluğu çarşıda, oradan da ablasının yanında almıştı.
Gelmeden de eniştesini sıkıca tembihlemiş Aziz abisini oyalamasını söylemişti.
Ablasının kolundan tutup içeri geçmişlerdi.
İkisi koltuklarda yan yana oturmuştu. Tabi fazla vakitleri olmadığını bilen Roje direk lafı hiç uzatmadan konuya girdi:
"Abla şimdi Aziz abim hazır burada değilken sana bir iki şey sual edecem."
Kızın söyledikleriyle iyicene telaşlanmıştı, acaba o gittikten sonra Xece Hanım hırsını Elif ablasından mı almıştı diye ansız bir korku yeşerdi yüreğinde.
Ablasının yüzündeki endişeli ifadeyi gören Roje uzanıp ablasının elini tutup onu rahatlatacak konuşmayı yapabilmişti en sonunda.
"Sakin ol abla! Hemen kötüyü düşünmekte üstüne yok valla, neyse mesele o değil abla buraya senin için geldim "
Ayşe kaşlarını çattı sorgular gibi baktı kıza.
Roje ablasına bakıp derin bir nefes alıp içindekileri dışa bir bir döktü.
"Abla bak sen demesen de her şeyin farkındayım. Sen ve Aziz abim yani şey nasıl desem?"
Bunu söylerken utanmış olsa da söylemeliydi, bu onu iyiliği içindi.
"Abla bak daha karı koca olmadığınızı biliyorum, az çok tahmin ediyorum. Bak artık aranızdaki duvarları yık sen ilk adımı atmadığın sürece Aziz abim gelmez. İstemediğinden değil, ki tüm Mardin bilir seni ne kadar sevdiğini."
O da biliyordu ya sırf o özgürce ayaklarının üstünde dura bilsin diye ondan vazgeçecek kadar çok sevmişti...
" İstiyorum ama işte korkuyorum Roje, elimde değil"
Roje ablasını anlaya biliyordu kolay değildi, hele ki onun durumundaki biri için.
Ablasının hüzün şelalesi akıtmıştı ırmağını.
Roje ellerini kaldırıp sildi ablasının göz yaşını.
"Bunu aşkın için yap ablam yoksa durmayacak Xece Hanım. Akıtacağı zehir elbet bir gün sizi zehirler. Sahip çık aşkına, yoksa yardan da sevdan da olursun."
Kızın söylemek isteği o kadar şey vardı ki ama susmak zorundaydı.
Ayşe kızın düşünceli halini görüce kendi derdini bırakıp kızı düşünüyor olmuştu.
"Roje'm iyi misin? Sanki senin bir derdin var söylemek istediğin ama söyleyemediğin"
Hiddetle iki yana sallayıp ayağa kalktı.
"Yok yok abla. Hadi kalk, daha çok işimiz var."
Lafı değiştirmeye çalışan kızın farkına varmıştı Ayşe ama fazla üstelemek istemedi.
"Peki dediğin gibi olsun da niye hazırlanacağız ki "
"Neden olacak abla? Aziz abimin gitmediği hoca, kapısını çalmadığı şeyh kalmamış. Yeminini bozmak için yanıp tutuşmuş. Eee Mardin de ettiği yemini bilmeyen yok!"
Ayşe'nin yanakları kızarmış domatese dönmüştü utançtan, bir de Mardin'in diline dolanmışlardı.
Roje ablasının halini görünce şuh bir kahkaha attı.
Onunla dalga geçen kızı görünce dayanamayıp kolunu çimdikledi. Bir de utanmadan onunla alay ediyordu.
"Ne ya yalan mı? Sanki oturup okey atacaksınız."
'Ahh Aziz ahh ne vardı yemin edecek, senin sayende milletin ağzına sakız olduk.' diye içinden geçirmişti kadın...
"Neyse arabadaki eşyaları getireyim de seni akşam için hazırlamaya başlayalım"
Yoksa karnında taşıyamadığını kalbinde taşımak mıdır? Eğer öyleyse Elif içerisinde yatan çocuğun annesiydi.
Belki doğurmak nasip olmamıştı ama yüreğinde can vermişti.
Elif telaşla masanın üstündeki suyu bardağa doldurmuş çocuğun içmesine yardımcı olmuştu.
Suyunu içirdiği çocuğu tekrar yatağına yaptırdıktan sonra usulca saçlarını okşamaya başladı...
"Annen kurban olsun seni yaradana!" yaklaşıp oğlunun saçlarından öpüp derince kokusunu içine çekti.
O öyle dalmışken Kerim kapıda sevdiği kadını seyre dalmıştı uzaktan...
O an Elif geri çekilip arkasını dönmüştü ki Kerimle göz göze geldi.
Yakalanmanın verdiği hisle hemen kendini açıklama girişiminde bulundu genç adam:
"Şey ben senle konuşacaktım ama seni öyle görünce dalmışım."
Adamın kendini açıklama çabasına girmiş halleri görülmeyecek gibi değildi.
"Buraya ne için geldiniz?" diye sormuştu Elif rahatsızca. Sonuçta biri onları görürse çıkacak dedikoduların hadi hesabı yoktu.
"Amacım seni rahatsız etmek değil, çok önemli bir konu için geldim ve içini rahatlatacaksa Aziz'in haberi var."
Kadın kararsız kalsa da kabul etmişti:
"Sadece birkaç dakika ama lütfen kimsenin görmeyeceği bir yere gidelim yoksa burayı ve gelenekleri biliyorsunuz"
Değil birkaç dakika bir saniyesine bile razıydı yeter ki kabul etsindi.
Hastanenin arka bahçesine geçmiş karşılıklı oturmuşlardı.
Kadın adamın kendine beslediği duygulardan haberdarsa da hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu.
"Yapma ağirə dilemîn, bilmiyormuş gibi davranma!"
Değildi doğru, hiç değildi. Bu coğrafyada aşkın yasak olduğu topraklarda hele ki dul bir kadına bu sözler söylenmezdi.
" Ne için çağırdıysan söyle ve git lütfen biri görmeden."
Yalvarış ve bıkkınlık kokan ses tonuyla bir ricaydı adeta.
"Elif seni seviyorum, gördüğüm ilk anda tutuldum. Söküldü yüreğim göğsümden!"
Adamın acısının bir dili olsaydı tarifi gözyaşları olurdu.
Korkuyu tüm hücrelerinde hissetti kadın, yapamaz duramazdı, gitmeliydi. Kulakları bu günaha ortak olmamalıydı.
Oturduğu banktan kalkıp gidecekken izin vermemişti, tutmuştu ellerinden Kerim. Zira son şansıydı bundan sonrası ölümdü onun için.
"Gitme, yalvarırım dinle, hemen vazgeçme."
Elif günaha bulanmış gibi hissediyordu. Burada kaldıkça her an kirlenmiş gibi. Sevemez kimse kocası ölen bir kadını sevemez, yasak günahtı.
"Anlamıyorsun beni hem de hiç" diye serzenişte bulunmuştu Elif.
Adam sevdiği kadının kolunu bırakıp akan gözyaşlarını silmek istemişti, lakin kadın geri çekilip buna izin vermemişti.
"Bu coğrafyada kadın olmak ne demek biliyor musun sen veya benim neler çektiklerimden haberin var mı? Hoş nerden bilebilirsin ki ama ben sana anlatayım:
On beşime girdiğim gün ailem oğulları yaşasın diye attı beni bir zalimin önüne. Sus dediler ne yaparsa yapsın susacak boyun eğeceksin. Ya senin canın ya kardeşinin canı, sen yaşarken öleceksin ve sen ölürken o yaşayacak."
Kadının isyanıyla gökyüzü feryat etmiş akıtmıştı toprağa acısını.
" Ben kardeşim yaşasın diye on beşimde tecavüze susmak zorunda kaldım. Dur dedim durmadı, canım acıyor dedim mecbursun dedi, en son öldür dedim kardeşin dedi. İşte o an kaderime boyun eğdim çünkü feryat etmek bile yasaktı"
Sesinin tonu tahmininden daha yüksek çıkmıştı tıpkı o günkü yalvarışları gibi. Zihni o günle savaş halindeydi. Katili ölmüş ama ölürken de ondan geriye hiçbir şey bırakmamıştı.
Gitmek için bir kez daha arkasını dönmüştü ki:
"Evlen benimle ağirə dilemîn, bırak da yara değil derman olayım!"
'Evlen benimle, evlen benimle, evlen benimle...'
Sürekli aynı sözler yankılanıyordu beyninde.
Ayakları adım atma yetisini kaybetmiş, vücudu kaskatı kesilmişti. Sayısızca yutkunmuş ne diyeceğini şaşırmıştı.
Dudakları konuşmak için açıp kapanıyordu, söyleyecek doğru bir kelime arıyordu.
Sağ elinin tersiyle gözyaşlarını silip derin bir nefes aldı, ciğerlerinin konuşmak için buna ihtiyacı vardı çünkü.
Başını iki yana salladı, olmazdı tek değildi bu hayatta. Belki annesi değildi ama evladı olan bir çocuk vardı.
"Yapamam evladımdan vazgeçemem "
Kimsesi yoktu ondan başka, o istese bile Fikret ağa izin vermezdi.
Mezopotamya'nın taştan duvarları ardında nice solup giden kadınların ahı saklıydı.
Bu sefer adama doğru dönüp başını hiddetle iki yana salladı.
Adam yüzünde kederli bir ifade belirdi:
"Evladımızı sensiz bırakma kadın!"
Adamın aitlik eki kadını şaşırtmıştı:
Kerim gülümseyip arasındaki birkaç adımlık mesafeyi kapatıp kadının ellerinden tuttu.
"Yani sen yârim ol, evladın evladım, sol yanım yuvanız olsun"
Ne yapacağını şaşırmıştı kadın, bir şoktan başka bir şoka koyuyordu adamın sözleri.
""Seviyorum Elif öyle böyle değil. Bir iki günlük sevda değildir yüreğimdeki ansızın düşmüş bir cemre, gel evet de yeminim olsun istemediğin sürece gölgem gölgene değmez ama hiç değilse güvende olduğunu bileyim."
Elif'te isterdi insanca sevilmek, bir yerlere ait olmak, sevmek ve en önemlisi sevilmek. Lakin doğru gelmiyordu diğer taraftan.
"Yapma, beni korumak adına yakma başını. Hem nerede görülmüş duyulmuş bekar bir adamın dul bir kadınla evlendiği?"
Kerim elleri kaldırıp Elif'in gözyaşını sildi:
" Evlenip boşanmak ayıp değil bunu ayıp olarak gören biz cahil yürekli olanların suçu " dedi.
"Evet dedim farz et ya Fikret ağa, o izin vermez."
Asıl korkusunu dile getirdi, o dursa aşiretler onu bekar haliyle bırakmazdı çünkü bekar bir kadın eve düşen bir yıldırım gibiydi.
"Aziz'de onu durdurmak için bu evliliği ağalara sundu ve Fikret ağaya seçim hakkı bırakmadı."
Bir kez daha hayatını etkileyecek büyük bir karar bir başkasının iki dudağının arasında dökülmüştü.
Kader onun hüküm başkasınındı. Yaşayamadığın bir hayata nöbetçi olmak onun yazgısıydı.
Adam sevdiği kadına ellerini uzatıp:
"Bir kere de kendin için savaş kadın, hadi gel ömrünü kaderime emanet, yüreğini bana han et!"
Kadının gözleri adamın elleriyle gözleri arasında mekik okuyordu, bu hayatta kendi için vereceği ilk ve tek karardı.
Tatmak istedi sevilmek korunup kollanmak... Kararını verip uzatmıştı ellerini:
"Oğlum için..." diye geçirdi. İyileşse bile çocuğu götüreceği bir konak veya ev yoktu.
Her şey bir yana onun ondan başka kimsesi yoktu...
Ayşe son kez aynadaki yansımasına baktı ve bu ben miyim diye içinden geçirmedi değil.
En çok da ona gelen cesarete şaşırmıştı.
Kıyafet giymek yerine üstüne saten beyaz kısa bir sabahlık geçirmiş ve önünü bağlamıştı, zira bu bile Aziz'e kalp krizi geçirte bilirdi.
"Aşkım için bu sefer savaşma sırası bende" dedi aynaya yansıyan kendine hitaben.
Son kez kendine bakıp hazır olduğuna emin olduktan sonra aşağı inmişti. İndikçe etrafı saran gül kokusu baş döndürücüydü merdivenin en son basamağına geldiğinde çok şaşırmıştı.
Roje boş durmamış salonu öyle bir güzelleştirmişti ki... Yerlerdeki gül yaprakları, salonun dört bir yanına yerleştirilen gül kokulu mumlar, şöminenin karşısında kurulan yer masası, üstüne özenle yerleştirilen yemekler...
Minnetle kardeşim dediği kıza baktı.
"Roje'm sen nasıl bu kadar kısa sürede burayı böyle güzel hazırlayabildin?"
Roje ablasına yaklaşıp sarıldı, içinde öyle bir yük vardı ki katlanabilmesi için buna ihtiyacı vardı.
Kolları arasında kızın ağlamaklı sesiyle kaşları çatılmıştı. Bugün ona baktıkça gözlerinde keder ve pişmanlık görüyordu.
"Roje'm ne oldu anlat ablana, nedir seni bu hale getiren?"
Ah bir diye bilse ama bu sır onu değil teyzesini ailesini yakacaktı.
"Yok bir şey abla, hem dur sana bir şey verecektim"1
Kızın lafı değiştirmeye çalışan çabasının farkındaydı ne olduğunu sordukça kız bu sorudan kaçıyordu.
Roje çantasından ilacı çıkarıp ablasına uzatıp açıklama yaptı:
Ayşe utansa da kızın onca yaptıklarına karşılık elinden aldın kırmamak adına.
Koltuktan çantasını ve ceketini alıp:
"Tamam o zaman işim bitti ben çıkıyorum abla, birazdan Aziz abi gelir zaten."
Onu geçirmek istese de kız izin vermemişti.
Ama kapıdan çıkmadan ablasının sözüyle o an o kadar nefret etti ki kendinden.
"Roje'm ne olursa olsun yanındayım, unutma sen benim olmayan kardeşimsin"
Aziz Ağa çiftlik evine yorgun argın gelmişti
o eve gelmek için acele ettikçe kahya bir iş çıkarıyordu .
En son sevdiği kadının hasretine dayanamamış işleri yarıda bırakıp yuvasına sevdiği kadının kollarına koşmuştu.
Kapıyı çalmak yerine sevdiği kadını yormamak için elindeki kilitle kapıyı açıp içeri geçti ama gördüğü manzara ile eli kapı kulpunda asılı kalmıştı.
Yanlışmı geldim diye bir adım geriye gidip kapıya
Tekrar içeri geçip bir kaç adım attı her yer sevdiği kokuyordu.Etrafna bakındı lakin sevdiği kadını göremedi. Bu sefer üst kata çıkacakken sevdiği kadını gördü tıpkı bir melek gibi merdivenden süzülüp geliyordu .
Her bir adımı adama depremler yaratıyordu .
Kadın ona hipnoz olmuş gibi bakan adamı görünce gülmemek için dudaklarını ısırdı.
Konuşurken kekelediğinin farkında bile değildi Adam.
Ayşe sevdiği adamın yanına yaklaşıp ellerini boynuna dolayıp dudaklarını büzdü.
Dibimde ki kadının ona bukadar yaklaşması Aziz'in aklına zarardı.
Kadın gülümseyip adamın boynundaki ellerini çözüp adamın ellerinden tutup bu akşam için özenle hazırlanan masaya getirdi...
"Hadi yemek yiyelim senin için en çok sevdiğin yemekleri yaptım ."
Kadının avuç içlerini öptü Aziz Ağa.
"Niye zahmet edip yordun kendini bir kuru ekmek olsun ama senle olsun yeter bana"
Bir kalp ne kadar fethedile bilirse Aziz Ağa bi o kadar sevdiğinin kalbini işgal etmişti.
Mutluluk bir tomurcuktu açmak için suyuda toprağıda sevgiydi.
"Benim kocam o kadar çalışıyor açmı kalsın"
Adam kadının ellerini bırakıp arkadan kadının beline elleni sarmış başını omzuna yaslamıştı.
"Ben seni yemeyi tercih ederim ama "
Kadın adamın kolları arasında kas katı kesildi . Şayet adamın bu kadar açık sözlü oluşu kadının yüreğine zarardı.
Aziz ağa kadının haline gülümsemiş fakat fazla utandırmamak için boynundan öpüp geri çekilmişti.
"Ben üstümü değiştirip geleyim "
Kadının elleri yüreğinde giden adamın arkasından bakmış kendini bir anda onu süzerken buldumuştu.
Adamın geniş omzu kaslı heybetli vücudu onu içten içe eritiyordu.
"Bu akşam sağ sağlim çıksam bari"
Ne dediğinin farkına varınca dilini ısırmıştı.
"Tövbe yarabbim tövbe ne diyorum ben ya"
Yemekler yenmişti sofra toplanmış şimdi ise iki aşık şöminen karşısında oturuyordu.
Kadının sırtı adamın göğüsne yaslı onu yakan soruyu sormuştu.
"Sor kadın içini kemiren ne varsa dök "
Sevdiği kadını çok iyi tanıyordu
Aziz ağa o konuşması bile hissederdi.
Kadın yaslandığı yerden doruldu ve sordu.
"Ben gelmesem evlenirmiydin Elif ablayla "
Aziz kadından gelen soruyla şaşırmadı sevdiğinda açılmakta olan yaraya dikiş atmak gerek diye düşünüp cevap verdi.
" Yanında olana ihanet etmek en kolayı önemli olan yanında olmayana sadık kalmak"
Adam kadının gözlerine hapsetti .
"Yani yanımda olup olmaman mühim değil senin gittiğin yerde yüreğimide götürmen .Bir kalpte tek yar olur kırlangıç Elif veya bir başkası fark etmez ben hep sende kalırım sen diye ölürüm"2
Ayşe adamın sözleinden sonra isyan etti.
"Maddem tek yarin bendim niye git dedin neden bizi el ettin"
"Kolay mı sanırsın kendi büyüttüğüne gönül vermek, çocuk diye bakıp yar diye sarmak? Bu yüze kaç kez tükürdü Aziz?"1
Kadın konuşmak istese de adam başparmağını dudağına bastırıp susturmuştu.
"Ben sana bana Aziz dedirttikleri günü, benim yüzümden diline düşen prangaları unutmam kadın. Bırak bugün de ben yaralarımı kanatayım, sen sar. Yoksa iyileşmez iltihap tutar, tüm benliğimi yok eder"
Kadın konuşmasına engel olan elli uzaklaştırmıştı dudaklarından.
"Sen beni kurtardın yüreğim sen bana can, canan oldun"
Aziz ağanın gözlerinden birkaç damla süzülmüştü.
"Ben seni kendime mahkûm ettim affet "
Kadın hiddetle başını iki yana salladı asla öyle olduğunu düşünmüyordu.
"Bu mahkumiyetse şayet en güzelidir adam"
Aziz sevdiği kadının saçlarını sevdi usulca.
"Neden kadın geri geldin? Neden gelirken kanatlarını yaktın? Bilmez misin o uğurda senden vazgeçişimi?" diye isyan etti adam sevdiği kadına. Belki de kapanmayacak olan tek yarasıydı.
"Benim özgürlüğüm senin yüreğindir adam, sen yoksan kırlangıcının kanatları kırıktır, beni yakan benden vazgeçişindi."
Aziz sevdiği kadına baktı aşkla ne kadar zaman geçti bilinmez.
Şöminede yanan ateş iki aşığın içindeki sevdaya tanık oldukça harlanıyordu.
Etrafı saran sessizliği bölen ise sadece harlanan ateşle küle dönen odunların çıtırtısıydı.
Aziz işaret ve orta parmağını kadının çıplak omuzlarında aşağı kaydırıp heyecandan titreyen ellere getirmişti.
Boşta kalan sağ elini kadının saçlarını getirip arkaya atmıştı.
"Sen bende ne devrimler yarattın kadın" demişti Aziz ağa.
Adamın meftun olmuş gözlerine dikti denizi mahkûm ettiği gözlerini.
"Bunca zaman senin şair olduğunu bilmiyordum Aziz ağam"
"Şaire değil şair edene bakacaksın."
Sevdiği kadının yüzüne yaklaştı yok denilecek kadar çok az bir mesafe vardı aralarında.
Kadının kuş gibi titreyen ellerini tutup onun için dört nala koşan yüreğine getirdi.
O diye zikre duruyor vuslat diye feryat ediyordu yüreği.
"Gayrı meyletmez gönül, cân başka cânân istemez, bir olur şehre hükümdâr, iki sultân istemez"
Konuşurken dudakları kadının dudaklarına temas ediyor boğazlarının kuruduğunu hisseder oluyordu.
"Olmasın Aziz bana senden başka yar, sana benden başka yar. Olmasın ölürüm yüreğim sen olmasan ölürüm"
Adam ellerini kadının boynuna getirip dört bir yanını kuşatıp mühürledi.
Adamın hoyrat öpüşü kadının acemi oluşu iki bedeni feveran ediyor zevke şevk katıyordu.
Doyamıyordu adam, öptükçe öpesi dokundukça yok olası geliyordu.
Kadının elleri adamın saçlarına karıştı usulca, farkında değildi ama yaşadığı duygu onu başka bir evrene hapsetmişti.
Kadın nefes almadığını hissedince sevdiği adamın ipekten saç tellerini parmak boğumlarına hapsedip çekiştirdi soluklanmak adına.
Kadından uzaklaşan adamın yeni rotası boynuydu öpüyor diliyle okşuyor kendinden izler bırakıyordu.
Tekrar sevdiği kadından uzaklaşıp izin ister gibi gözlerine dikti arzunun harman olduğu bakışlarını.
Kadın bu gece tüm utangaçlığı bir yere bırakmış ve cesur bir kadın olmayı seçmişti.
n parmaklarını adamın gömleğinin düğmelerine getirdi, açmak için uğraştı. Lakin o kadar çok heyecanlıydı ki bir türlü düğmeyi ilikten kurtaramıyordu.
Aziz Ağa sevdiği kadının ne kadar heyecan korku karışımı bakışını görmüş ise de yine canını yakmaktan delice koruyordu. Ellerini kadının ellerine getirip onu durdurdu.
Adamın neden durduğuna anlam veremedi kadın, oysa ikisinin teni kavuşmak için kavruluyordu.
"Neden durdun?" Bu soru onu utandırsa da bunu söylemeliydi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
33.42k Okunma |
2.33k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |