28. Bölüm

24.bölüm

Avin Mirza
avinmirza12

 

Not : Kusura bakmayın çok bekletiyorum ama inanın elimden geleni yapıyorum lütfen beni anlıyın iki iş köy yaşlılar aynı zamanda boşanmış bir anne olarak oğluma yetineceğim derken çoğu zaman yemek yemeye vaktim Düzenlemeler konusunda bana yardımcı olan Zeze booktgrama teşekkür ederim.

 

Sosyal medya

 

İstg: avin.elif /penumbra36

Tiktok: avinmirza12

 

 

✩⍣¯·.¸¸.·✩İYİ OKUMALAR✩⍣¯·.¸¸.·✩·.¸

 

Ayşe'nin öfkesi bir türlü dinmiyordu

nasıl bir kadın evli adama kendini Suna bilirdi .

 

Kadın baş kaldırışı gururu olmalıydı ilk gururu için direnmeliydi.Kadın birliği zalimliğin pususu olmalıydı olmuyordu yıllar geçsede kadının en büyük düşmanı kadındı.

 

Ayşe ise dinmeyen öfkesiyle savaş halinde arabaya bindiğinden beridir öfkesini harmanlayan pişmanlıkla cebeleşiyordu.

 

"Yani anlamıyorum niye tutuyorsun!? Bıraksaydın saçıdan paspas, kemiklerinden yol yapsaydım! Sevap işlemiş olurdum hem!"

 

Aziz Ağa'nın gür bir kahkahası arabanın içinde yankılandı. Karısının onu sahiplenen hallerini gördükçe gururu okşanıyor, alıp kollarına hapsedesi geliyordu.

 

Ayşe ise kocasının suratını gördükçe daha çok bileniyordu kadına. Dönüp tekrar dövesi geliyordu. Bir an düşününce acaba az mı dövdüm diye içerlenmedi değil.

 

Kadın kaşlarını çatıp kocasının kehribar gözlerine sabitledi öfkenin harman olduğu bakışlarını.

 

"Ne o Aziz ağam, çok mu hoşuna gitti!?

 

"Güzelim sen kedi boşuna yordun. Ben gerekeni söyledim."

 

Aziz boşta ki elini torpidoya uzatıp, içinde ki kaseti teybe takıp sesini sona kadar açtı.

 

"Ben burada sinir krizi geçiriyorum sen kalkıp müzik açmanın derdindesin Aziz Ağa aşk olsun yani!"

 

"Eee ne yapayım yavrum? Ne desem yanlış anlıyorsun. Bende şarkıya döktüm derdimi, dinle bak."

 

Şarkı sözleri arabada yankılanınca, Aziz Ağa sevdiğinin gözlerinin içine bakıp şarkıya eşlik etmeye başladı.

 

"Görünce aşık oldum

O güzel gözlerine

Başkasını istemem

Benim gözüm sende

 

Görünce aşık oldum

O güzel gözlerine

Başkasını istemem

Benim gözüm sende!"

 

Direksiyonu tutan parmakları şarkıya ritim tutarken boşta ki elini sevdiğinin yanağına getirip okşadı usulca.

 

"Yalvarırım ne olur

Başka birini sevme

Ben sensiz yaşayamam

Benim gözüm sende kadın!

Azizin gönlü bir tek sende!"

 

Ayşe omuz silkip kollarını göğsünde birleştirip pencereye doğru döndü.

 

Aziz Ağa gülümseyip, sevdiğini kedine çekip, gözünü yoldan ayırmadan defalarca kadının koyu kestane saçlarını öpüp kokladı.

 

"Senin nazına kurban olurum kadın! Seni bana verene binlerce kez şükürler olsun! Sen dururken ben ne edeyim başkasını? Dünyanın tüm kadınlarını toplasan tırnağının ucu etmez, hem benim gönlüm sende!"

 

Ayşe kıkırdayıp sevdiği adamın boyun girintisinden öptü uzun uzun.

 

"Hele olmasın, bak ben sana ne yapıyorum!"

 

"Senden gelen her şeye razıyım kadın. Yeter ki gelecek olan senden gelsin."

 

Ömür boyu beklerim

Belki seversin diye

Başkasını istemem

Benim gözüm sende

 

Ömür boyu beklerim

Belki seversin diye

Başkasını istemem

Benim gözüm sende

 

Benim gözüm sende

Benim gözüm sende

Benim gözüm sende

Benim gözüm sende

 

Huzur sevdiğinin bir gülüşüydü ...

 

❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

 

Aziz Ağa arabadan inerken bile karısıyla uğraşmaya devam ediyordu.

 

Konağın kapısına geldikleri vakit içeride kıyametin habercisi olan sesler vuku buluyordu.

 

Sadece kedere ve hüzne şahit olan Yıldırım konağı yeni bir kaosun eşiğindeydi.

 

"Bize bir söz verdiniz Ali Ağa! Kızınız gelinimiz olacak derken bugün meydanda olan kepazeliği nasıl açıklayacaksınız!?"

 

Ayşe'nin duyduğu cümle neşter olup yüreğini sökmüştü. Ayakta durmakta epey zorluk çekti. Sedelenen bedeni hep olduğu gibi yine bildiği güvendiği tek limana sığındı. Güç bulmak istercesine tutundu kolluna .

 

Aziz Ağa konakta yankılan sözlerin karısını nasıl bir yıkıma sürüklediğinin farkındaydı. Durulmuyordu, mutluğunun üstüne kara bulutları çekmekten usanmıyordu anne ve babası.

 

Baktı sevdiğine özür diler gibi. Cenneti bahşettiği sevdiğine yaşarken cehennemi yaşattığı için.

 

Sevdiği kadının ellerini tutmak için uzanmışken kadın bir adım gerilmiş, başını hiddetle iki yana savurmuştu.

 

Fırat gibi isyan ediyordu, gözleri akıyordu acıya ölümü yaşıyordu, ruhunda tükenmişle bezenmişti bedeni.

 

"Bu eşikten gerisi ölümdür bana! Mezarımı kazan sen olma yüreğim! Beni gömen sen ol ama mezarımı kazan olma kurbanın olayım!"

 

Adam her şeye rağmen tekrar uzanıp tuttu sevdiğinin elinden. Ladın istese de bırakamayacak kadar sıkı tutmuştu.

 

"Sen tutmazsan elimden ben nasıl savaşırım onların karşısında!? Yapma, sende sırt çevirme bana kırlangıç. Senin benden vazgeçişin ölüm fermanım! Tüm dünya bir yana sen bir yana. Kimin ne söz verdiği beni ilgilendirmez! Bana senden başkasının sözü hüküm sürmez! Şimdi beraber bu kapıdan içeri gireceğiz ve sen de kim ne derse desin asla boyun eğmeyeceksin!"

 

Aziz Ağa eğilip sevdiği kadının göz yaşlarından öptü.

 

"Derler ki göz yaşı iyileştirir, kadını ilk oradan öpmeli şifa bulsun diye."

 

Savaşı kalemi mürekkebi sevdasıydı. Mürekkebi döküldükçe kadının yüreğine destan yazılıyordu.

 

Kadın mest olmuş gibi adamın gözlerinde hapsoldu. Karadeniz'in hırçın dalgasına esir düşmüş gibiydi yüreği. Durulmuyor, kükrüyordu aşk ile hasretle kavruluyordu.

 

Parmak uçlarından yükselip sevdiğine sarıldı. Adamın kolları karşıladı sevdiğini, bastı bağrına.

 

Aziz'e başkası haramdı, ona bir tek yar helaldi. O da küçük karısıydı.

 

"Bir gün öleceksem eğer kollarına hapset beni adam! Son baktığım manzaram gözlerin, alacağım son soluk kokun olsun."

 

Adam sevdiğinin anlına bastırırken dudaklarını.

 

"Ölürken bile yerim yamacın olsun. Dierim ki Mem-u Zin gibi olsun sonumuz, toprak bile ayıramazsın seni benden."

 

Adam sevdiği kadının ellerinde tutup kapıya doğru yürürken, "Unutma kırlangıç, kimseye ezdirme kendini. Dünya daa gelse karşına sen Ayşe'sin. Sadece Ayşe için, başkası için değil kendin için savaş!" dedi.

 

Kapıdan içeri girdiklerinde büyük bir kargaşa karşılamıştı.

 

Jirki aşiretinin tüm fertleri konağına hesap sormak için doldurmuştu. Ortada verilen bir söz olmamasına rağmen kızları rezil olmuştu.

 

Mezopotamya'nın topraklarında verilen sözden ancak kanla dönülürdü. Verilen sözler sevdalıların yağlı urganlarıydı.

 

Hırslara kurban giden ilk sevdalarıydı.

 

Onları ilk fark eden Ali ağaydı. Nefret ve kıskançlıkla baktı oğluna. Hiç bir zaman onun kadar mert oluşmayışına içerleniyordu. İçten içe kendi kanını taşıyan evladına bileniyordu yüreği.

 

Adını andıkça dili örseleniyordu. Nefreti, karısının başkasına duyduğu sevdanın hatırasıydı oğlunun ismi. Sahi ne demişti Xece ismini koyarken; "Onun adını andıkça hüküm süremediğin yüreğimle yüzleşeceksin!"

 

Öyle de olmuştu...

 

Alal jirkinin babası onları görünce öfkeyle Ayşe'nin üzerlerine yürümeye kalkmıştı lakin Aziz Ağa adamın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı.

 

Hiç düşünmeden belinde ki silahı çekip, yaşına bakmadan karısının üstüne yürüyen adama doğrultmuştu silahını.

 

Tüm silahlar çekilmişti, Yıldırım konağının dört bir yanını kuşatan adamların namlularının hedefi Alal Jirkinin öfkeli babasıydı.

 

"Değil parmağının ucu, gölgen dahil değsin karıma... Yeminim olsun ki jirki aşiretinin soyunu kuruturum!"

 

Adam korkuyla yutkundu. Aziz ağanın gözlerinde tehlikenin parıltısı onun yutkunmasına sebep olmuştu, olduğu yere mıhlanmıştı.

 

Ama yine de öfke ve hırsı uğruna uçurumun dibine sürüklemekten geri kalmadı. Kan kustu, zehir akıttı dili.

 

Tehditvari salladı parmağını, alenen bir meydan okumaydı. Boyun eğmeyi konuramıyordu kendine .

 

"Aziz Ağa haddini bilsin, karşısında Jirki aşiretinin ağası! Unutma ki çekilen silahın elbette bir bedeli olur!"

 

Aziz Ağa kendinden emin, kurşunu bile eritebilecek, ateşten düğüm sözlerini çekinmeden kendisini tehdit eden adamdan sakınmadı.

 

"Ağa ben Rabbimden başkasından korkmam! Sen haddini bilesin, üstüne yürüdüğün benim karımdır! Unutma ki karım uğruna dünyayı yıkarım! Senin kuru tehditlerin bana işlemez!"

 

Yıldırım konağı bir savaşa alanı olmuştu. Kıyametin kıvılcımları duvarlarda yankı buluyordu.

 

Adam tiksinti dolu bakışları Ayşe'nin üstünde oyalandı.

 

"Neyidü belirsiz iki kuruşluk fiyatı olmuş bir kadın uğruna aşireti karşına mı alıyorsun!?"

 

Geçmişin kirli enkazı Ayşe'nin üstüne çökmüştü. Ayak parmaklarından tüm hücrelerini saran hissizlik, babasının onu iki kuruş için pazarlık payı yapması geldi aklına.

 

Sol göğüsünün odacığında kimsesiz kız çocuğun acı çığlıkları yankılanıyordu.

 

Ailenin değersizleştirdiğini altına bulasan ne çare? Değersizdin, yeri geldiğinde öylece ortalığa atılacak kadar, üstüne basıp geçecek kadar...

 

Bükülmemeye yeminli boynuna inat adamın avuçlarında ki parmaklar acıyla kıvrılmış, cam kırığı misali adamın tenine batıyordu. Kalbi gibi kan ağlamıştı avuçiçi.

 

Elli istemsizce kafasına gitti. Anne ve babasının mühürlediği ameliyat izinde durdu.

 

"Yüreğim gidelim." Ceylan'ın av olmuş çırpınışları kadar acıyla harman oluşu son inleyişiydi.

 

Gözlerini kapattı, kimsenin kadın o tiksindirici bakışlara maruz kalmamak için.

 

Ne olmuşsa bir anda olmuştu. Aziz Ağa korkmasın diye sevdiğini çekip kollarına hapsederken bir an bile düşünmeden silahını ateşlemişti.

 

Silahtan çıkan kurşun sevdiğini acısına bedeldi. Yakılmışsa yüreği yakması gerekti sebep olanı.

 

Aziz Ağa, kurşunu adama yerine en büyük evladına sıkmıştı. Kısası kısas, cana can, kana kandı.

 

"Sana dedim ağa elin değil gölgen değsin soyunu kuruturum. Sen değil dokunmak canına zeval verdin!"

 

Bu sefer silah'ın namlusunu diğer oğluna doğrultup acımadan sıktı. Hiç bir tereddüt bulunmadan.

 

"Bir kadının şerefi senin iki dudağının arasında meze değildir! Kızına gelince yolunu şaşırdı karım gereken şekilde cevabını verdi!"

 

Sonra elinde ki silahın namlusuyla babasını gösterdi.

 

"Ben sen değilim Ali Ağa! Ben harama el uzatmam! Karımı hırsın uğruna kurban etmem! Bunu anlayın, bir değil bin sözde versen geçersizdir! Yüreğimde ki kadın benim yazgımdır!"

 

Aziz Ağa elinde ki silahı beline takıp, sevdiğinin elinden tutup, kimseyi umursamadan üst kattaki odalarına çıktı.

 

Xece hanım hiç bir tepki vermeden izledi oğlunu. Tıpkı bir zamanlar onun yaptığı gibi sevdasına sahip çıkışını. Belki de tek ortak yönleri buydu, sadıklardı sevdalarına.

 

Peki o kadar savaşa değmiş miydi? Denqle süslediği parmakları yüreğine gitti, hatırladıkları acısını körükledi.

 

Yıldırım konağına ilk girişi ellerini yüreğinden kederle gülümsedi. Etrafında ki tüm engellere rağmen anılar ansızın düşü veriyordu aklına.

 

Kalktı oturduğu yerden. Hiç bir şey demeden çıkıp arka bahçeye doğru ilerledi.

 

Deqli parmakları ahlarına yuva olmuş taşlarda kaydı.

 

Bahçenin tam ortasına geldiğinde Yıldırım konağının göbeğindeydi, tüm konağın kalbiydi

 

Avlunun tam ortasına evlendiği gün gitmesi yasaklanan dilek ağacından bir parça vardı.

 

Ali Ağa hırsı uğruna kaç kez kesmişti yakmıştı lakin ağaç kök salmaktan vazgeçmemişti. En son Aziz Ağa bir dalını getirip ona vermişti.

 

"Bak Xece bu senin umudun. Tıpkı senin gibi avuçlarımın içinde unut artık vazgeç benden, başka çıkışın yok, direnmekten vazgeç sığın aşkıma."

 

O gün küçük bir dal parçasını nefretiyle yeşertmişti. Kocaman bir ağaca dönüştürmüştü.

 

Avcunun tam ortasına hayat ağacını simgeleyen bir denq yaptırmıştı. Parmaklarını saran dalar onun zincirleriydi.

 

"Zincirlere dolanmış sevdam ah ediyor. Sahipsiz kalışına isyan ediyor, bir riyakara kanan yüreğime feryat ediyor gururum."

 

Gözünden akan yaş ağacının toprağına can olurken hafif bir esinti eserken Xece hanımın yüreğine düşen ansızın sızı soluğunu kesti. Öyle yaman bir acıydı ki burnunun direği sızladı ağıt yaktı geçmişe

 

"Neden esen yel sen kokuyor?"

 

Dudakları kaderi için ağıt yaktı .

 

Li baxê min bû zivistan

Ay dîlberê dem gulîstan

Li baxê min bû zivistan

Wey dîlberê dem gulîstan

 

Ay dîlberê dem gulîstan

Çilmisî gul, bax û bostan

Wêran ezim malêm xirab

Ay dîlberê ne menale

Feqîyê Teyran êdî kal e

Nexweşekî pir bêhal e

 

Yaktığı ağıt kaderine veryansınıydı. Yıllar geçiyor, yüreği Mezopotamya gibi acımasızlaşıyordu.

 

"Züleyha Yusuf'un gelişini kokusundan tanımıştı. Ben Züleyha oldum lakin sen Yusuf olmayı bile çok gördün kendine."

 

Acısının en büyük şahidi yine gözyaşları oldu.

 

Ağacın toprağını severken,

 

"Sen bana umudu vaat ederken yok oluşuma seyirci kaldın. Seni kurutmaya gönlüm razı değilken beni soldura yeminlileri ettin." Dedi.

 

Mevsimler gelip geçerken Xece hanım hep ayazda kaldı, ruhu üşürken yüreği yangın yeri oldu.

 

❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

 

Aziz Ağa, Elif'e takmak için kuyumcudan ayırdıkları takıları alıp konağa dönecekken, yollun kenarında durmuş arabayı gördüğü gibi arabasını kenara çekip inmişti. Arabanın yanında duran adamların yanına doğru ilerlemişti.

 

"Hayırdır abi, bir sıktı mı var?

 

Bu ses, yaşını almış adam için ne kadar yabancı gelmiş ise bir o kadar tanıdık gelmişti.

 

Eğer yüreğinin en büyük yarası mahşere kalmış sevdasına kavuşmuş olsaydı şimdi bu delikanlı gibi bir evlatları olurdu.

 

Olmamıştı, kader değildi ihanet ettiği sevdiği kadındı. O başka şehirde ona kavuşmak için gün sayarken kaç mektup yollamıştı ama hiç birine geri dönüş alamamıştı.

 

En son dostunu aramıştı ve sevdiği kadının abisinin öldüğünü öğrenmişti. Her şeyi boş verip sevdiğinin yanında olmak için geri dönmek istediğinde dostunun söylediğiyle yıkılmıştı.

 

"Gelme dostum, geldiğinde geride senden bir şey kalmaz."

 

Ne kadar ısrar etse de devamını getirmemişti dostu.

 

Buna rağmen o gün arabasına binip doğduğu topraklara geri dönmek için yolla koyulmuştu ama ölümüne sürmüştü lakin bundan haberi yoktu.

 

Direksiyonun başında derin düşüncelerle o kadar çok boğuşuyordu ki önüne çıkan arabayı son anda fark etmiş, çarpmamak için direksiyonu kenara kırarken dengesini sağlayamamış, arabasıyla beraber uçuruma doğru yuvarlanmıştı.

 

Arabanın içinden çok zor çıkarabilmişlerdi. O haldeyken bile acunda sevdiğinin bir tutam saçıyla hayata tutunmuştu.

 

Hastaneye götürdüklerinde durumu çok ağırdı. Komada kalmıştı uzun bir süre, çok k ağır ameliyatlar geçirmişti.

 

Kendine geldiğinde sürekli baş ucunda ağlayan sevdiğinin hayalini görmeye başlamıştı. Doktorlar ve ailesi ne kadar izin vermek istemese de tam iyileşemeden hastaneden çıkmış, Mardin'e gelmişti.

 

Doğduğu toprağa adım attığı andan itibaren öyle bir huzursuzluk hissetmişti ki sanki yağlı bir urgan boynuna dolanmış onu boğuyordu.

 

Daha şafak sökmeden dostunun kapısını çalmıştı. Bekleyecek tek bir saniyesi yoktu zira.

 

Tüm gerçekliği başka bir şekilde duymuştu, olanlar kalıplandırılmış başka şekilde anlatılmıştı. Öyle ki sevdiği kadın hiç bir zaman onu sevmemiş, onun gönlü hep Ali ağadaymış gibi söylenmişti.

 

Yüreği tüm anlatılanlar için savaş halindeydi, inanmak ve inanmamak arasında kalmıştı.

 

Hele ki abisinin yedisi dolmadan teliyle duvağıyla ona gelin gidişi... Bu kadar çok mu seviyordu? Kopmak istemediği abisinin yası bitmeden gelin olmak isteyecek kadar mıydı, sevgisi?

 

Yıkılmıştı oracıkta. Ölümün yıkamadığı Aziz Ervaji'yi sevdiğinin ihanet düşüncesi yıkmıştı.

 

Yine inanmak istememişti. Tüm ağrılarına, yüreğinde ki yüklere rağmen Yıldırım konağına gelmiş, hiç bir şeyi umursamadan dimdik dikilmişti karşılarına.

 

Ama Ali Ağa bir tilkiyi bile kıskandıracak zekasıyla kapısına dikeleceğini hesap etmiş, önceden konağın dört bir yanına adam yerleştirmiş Xece'yede, "Sana iki seçenek sunuyorum; ya onu benimle severek evlendiğine ikna edersin ya da onun buradan cesedi çıkar! İyi düşün Xece, düşünürken de abini aklına getir. Unutma ben senin uğruna kan dökmekten çekinmem!" demişti.

 

O gün Xece öyle bir inandırmıştı ki değil o tüm Mezopotamyada Ali ağaya olan yalan aşkı nam salmıştı. Tabi konaktakiler dışında onlar ne görüyor ne de duyuyordu.

 

Aziz Ervaji (Xece'nin sevdiği adam)

 

Aklına düşen anılar hasta kalbi için çok ağır gelmiş, ellerini atıp sıkmıştı. Ölüyordu, çok az vakti kalmıştı. Ölmeden kendi topraklarını görmek istiyordu. Ne kadar ihanet etmişse de yüreğinde bir milim oynamayan sevdiğinin soluduğu havayı solumak istiyordu.

 

Rüzgar esmiş, yel olmuş sevdiğinin kokusunu hissetmişti yanı başında.

 

Aziz Ağa endişeyle kalbini tutan adamın yanına gidip kollarından düşmemesi için destek oldu.

 

Şoförde aynı şekilde ağasının yanına gelip endişeyle onu tutmuştu.

 

Şans ya araba tam her buluşmalarına mesken olmuş, dilek ağacının karşısında tekeri patlamıştı. Yedeği olmadığı için öylece kala kalmışlardı.

 

Gördükçe can yakan bir gerçekle yüz yüze duruyordu.

 

"İyiyim, korkmayın."

 

Şoför, "Ağam geçip arabada bekleyesin ben hal çaresine bakana kadar," dedi.

 

Aziz ağada en az şoför kadar edişiyle konuştu.

 

"Abi gel bir hastaneye gidelim. İyi değil gibisin, birilerini yollarız araba için."

 

Ayakta duran adam genç delikanlıya baktı. Bir baba edasıyla gülümseyip Aziz'in omuzunu sıktı.

 

"Korkma evlat iyiyim. Sadece bir an gözlerim karardı."

 

Aziz ağanın (Ayşe'nin Aziz'i) adam her ne kadar iyiyim dese de hala içi rahat etmiş değildi. Onu bu halde burada bırakmak Aziz'e yakışmazdı.

 

Şoföre dönüp konuştu bu defa.

 

"Hayırdır kardeşim, arabanın ne sıkıntısı var?"

 

Şoför mahcup bir şekilde konuştu. Sabah o kadar kontrol etmişti lakin yedek teker almayı unutmuştu.

 

"Tekeri patladı. Şans bu ya gelmeden o kadar kontrol ettim. Yedekte yok, kaç saattir gelip giden de yok."

 

Azîz ağa anladım anlamında başını sağladı, başıyla arabasını gösterip konuştu.

 

"Benim arabada var. Bende yardım edeyim beraber değiştiririz kardeşim."

 

Şoför mahcup olmuş bir edayla, "Sen üstünü kirletme beyim. Ben şimdi beş dakikada değiştiririm," demişti.

 

Aziz dinlememiş yine de ceketini çıkarıp, gömleğinin kollarını sıvazlamış, arabasında ki tekeri çıkarıp şoförle beraber değiştirmeye başlamıştı.

 

Onlar tekerleği değiştirirken Aziz Ervaji bakışlarını kalbine gömdüğü, mahşerde hesaplaşmayı beklediği sevdiğiyle, en güzel anılara mesken olan kocamış dilek ağacına baktı iç çekerek.

 

Ayakları ona ihanet ederken onu geçmişin anılarına sürükledi. En zoru da kapanmamış hesaplarla yüzleşmekti. En ağırı da sönmemiş yangınlardı, seni kül etmeye yeminli olan.

 

Yok saysa da ihaneti kabul edemiyordu, bu kadar severken...

 

Ağacın dibine geldiğinde elleri sıkışan kalbine gitti.

 

"Benim sevdam kuruyup solmuşken sen kök salmaya utanmadın mı? Bak ben geldim yıllar sonra. Bu sefer tek başımayım, o şimdi başkasına yar olurken ben onun soluk aldığı havayı solumadan ölüp gitmek istemediğim için kendime haram kıldığım topraklara döndüm."

 

Ağacın dalında fark ettiği detayla soluğu kesildi. Duruyordu, sevdiğinin o gitmeden bağladığı tülbenti. Belki de onun için dualar ediyor, Ali Ağaya kavuşmanın hayallerini kuruyordu. Yumruk yaptığı elini ağacın gövdesine vurdu.

 

"Değdi mi ha? Söyle kadın, söyleseydin çekilmez miydim aradan. Sen sevdiğine kavuş diye canımı feda ederdim ama sen riyakar olup beni kara çıkardım. Aşkımı eline kukla ettin."

 

Titreyen elleriyle ağacın dalına dolanmış tülbenti çözüp avuçlarında sıktı, Azîz Ervaji.

 

Özlem kokan yüreğine tezat nefretini kustu.

 

"Ödeyeceksin kadın! Bana yaptıklarını bir bir hasretle inleyen yüreğime rağmen öyle bir kor yerleştireceğim ki kirlenmiş ruhuna şifa bulamayacaksın."

 

......

 

 

Bölüm : 08.04.2025 01:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...