Kocasının sözlerini umursamadan kimin geldiğine bakmak için kapıya giderken gelenin kahya olduğunu gördü.
"Eee niye gelmişler, sormadın mı sabahın köründe?"
"Valla ağam bilmiyorum, birkaç kadın geldi. Hanım ağamı görmek istiyorlarmış, sordum ama bana demediler."
Aziz Ağa başını sallayıp, kahyaya başıyla gitmesini işaret ederken arkasını dönüp karısına doğru konuştu.
"Belki önemli bir mevzu var sabahın köründe kapıya dayandıklarına göre. Git bak istersen güzelim."
Ayşe gülümseyip parmak uçlarında yükselirken kocasının dudaklarını ufak bir buse kondurdu. Aşağın inmek için odanın kapısın açacakken aynı anda kapı kocasını tarafından kapatılmış, kapıyla kocası arasında sıkışmış kalmıştı.
Ensesinde kocasının nefesini hissederken kocası, belinden tutup kendine doğru çevirdi. Ani bir refleksle kadının dudaklarına mühürlemişti dudaklarını.
Delice sömürüyor, nefesiz öpüyor kalana kadar dudaklarında kayboluyordu.
Kadının kuş gibi atan kalbi, adamın hoyrat hareketleri kapılmamak için direnen bedeni canhıraş içindeydi.
Odanın sıcaklığı yükselmiş, masumane olan bu öpücük ileri gitmek için fırsat kolluyordu.
Adam dudaklarının arasından firar eden soluk kadının nefesini okşarken kadının avuç içleri adamın yeni çıkmaya yüz tutmuş sakallarını okşuyordu.
Adamın dudaklarından sesli bir şekilde ayrıldı.
Aziz Ağa nefes nefese alnını kadının alnına yaslarken şahadet parmağı, kadının göğüs çukurunda gezintiye çıkmıştı.
Boğuk çıkan, ihtiyaç kokan sesisiyle kadına konuştu.
"Çok bekledim kadın. Günü geldi utancımdan aynalara küstüm lakin rabbim şahit sen gelmeseydin gelmezdim ama geldin. Özgürlüğünü feda etmeye değdi mi kadın söyle bana?"
Ayşe, ellerini adamın av olmuş ürkek bir ceylan'ın kalbi gibi delice atana kalbinin üstüne koyarken, adamın koyulaşmış gözlerine kenetledi titreyen göz bebeklerini.
"İnsan yüreği olmadan yaşar mı adam? Sen söyle bana."
Aziz Ağa ağa geçmişi ve bugünü düşününce kadın ne kadar dese de hep keşke, diyordu içinden. Gitseydi de kanatları kırılmasa, gün geçtikce yaralanmasaydı yüreği.
Uğruna göz yaşı dökeceği tek kadındı kırlangıcı, düşünce zehir gibi akıyordu göz bebekleri.
"Değmezdi kadın, özgürlüğün seni kendine mahkum etmiş bir adama için feda etmeye değmezdi!"
Ayşe adamın gözlerinden firar eden yaşları görünce yüreğine bir sızı saplamış, nefesi kesilmişti.
"Sen benim uğruma doğrularından vazgeçmiş bir adamsın. Senin mahkûmiyet diye adlandırdığın benim sevdam. Memleketim, senin iki kolunun arasından uçmuşum, ne fayda meleketsiz kaldıktan sonra?"
Adam, derin bir iç çekip sevdiği kadının mezarım dediği ela gözlerine bakarken, "Seni bana veren rabbime binlerce şükürler olsun. Kırk kapı gezip kırk fakiri doyursam yetmez senin uğruna. Hadi git," dedi.
Ayşe tebbesüm edip kapıyı açıp çıkarken Aziz Ağa, ardından seslenmiş durmasına sebep olmuştu bir kez daha.
Ayşe omuzlarının ardından ne oldu diye başını iki yana salladı.
"Unutma kadın, söyleyeceğin her söz benim hükmümdür. Vereceğin her karar emirdir ve ne olursa olsun bir adım ötendeyim."
Kocasının sözleri güç verirken omuzlarını dikleştirmiş, kendinden emin bir şekilde aşağı inmişti.
Avlu da bekleyen iki kadın gelen hanım ağlarını görünce saygıyla ayağa kalkmıştı. Normalde bu hareket herkesin gururunu okşarken Ayşe bundan rahatsızlık duydu.
Bir zamanlar oda onlar arasında tarlada çalışan bir işçiyken şimdi insanların boyun eğdiği, kendilerinden üstün gördükleri bir olarak görünmek onu mahcup hissetiriyordu.
"Hayırdır hanımlar, kötü birşey yok değil mi?"
Kadınlar birbirine bakıp Ayşe'ye döndüler.
"Hanım ağam bir yanlışı ettik sana karşı, bilmeden."
Ayşe kadınların durduk yere niye öyle söylediklerini anlamazken, "Estağfurullah abla ne kusuru? Niye öyle söyledin, bir şey mi oldu?" diye sordu.
Kadınlar tekrar bir birlerine baktıklarında Ayşe'nin her şeyden habersiz olduğunu anlamıştı.
"Biz okuyamadık. Belki kızlarımız okur diye sevinmiştik. Yarın ellere gittiklerinde elleri kalem tutar, haklarını savunur, baş eğmez dediydik ama kapatmışlar kursları. Gayrı artık kimse gelmesin dediler. Öyle bir kırıldı ki yavrularımın umutları..."
Kadın avucunun içine sakladığı bir miktar parayı Ayşe'ye uzattı.
"Varsın aç kalayım, tarla başında can vereyim ama kızım benim kaderimi yaşamasın hanım ağam. Derler ki bir kızın çeyizi anasının kaderidir gayrı kızımın eline çapa değil kalem tutsun!"
Ayşe kadının avucunda ki parayı görünce utancından gözlerini kaçırırken terasın üst katında ellerini göğüsünde birleştirmiş ona meydan okuyan Xece hanımla yüz yüze gelmişti.
Bir şairin dediği gibi: Yaşamak için savaşmak gerek, adalet uğrunda bedel ödemek öyle yapacaktı.
Temelleri yıkılsa da yenisini atmaktan bıkmayacaktı.
Herkesin duyacağı bir şekilde bağırmış, sesi avluda yankılanmıştı.
"İstersen köklerimden sök at Xece Hanım lakin ben yeşermekten vazgeçmeyeceğim! Botan, Cizre'ye boyun eğmemiş ben sanamı eğmeyeğim!"
Ayşe, kadınların ona hayranlıkla baktığını fark etmişti.
"Şimdi siz gidin. Yarın her zamanın ki saatte kursta olsun kızlar."
Kadınlar mutluluk içinde Ayşe'ye sarılıp müjdeyi kızlarına vermek için evinin yolunu tuttu.
Aziz Ağa bir elini karısının beline koyup kendine çekirken kulağına doğru fısıldadı.
"Botan, Cizre'ye yenilmedi lakin ona kucak açtı. Tıpkı senin bana açtığın gibi kadın."
Ayşe kocasının beline sarılıp çenesini başını omuzuna yaslarken, "Sen kanadı kırık kuşların limanısın adam," dedi.
İkisinin bakışları birbirlerine mühürlenirken Xece hanım onlara uzaktan nefretle bakıyordu.1
İki adam girmişti heyatına biri riyakar diğeri tamahkar.
Birini severken diğerine boyun eğmek zorunda kalmıştı.
Kül oldukça kül etmeye yemin etmişti.
Kıskanıyordu Ayşe'yi, hem de delideli gibi kıskanıyordu.
Bütün bu kini bundandır mütevellit.
"Bana cehennem olan bu konak sana yuva mı olacak sanırsın küçük sıçan!?"3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
33.21k Okunma |
2.32k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |