25. Bölüm

Geçmiş Xece'nin Sevdası

Avin Mirza
avinmirza12

Not:bu bölümde Xece'nin sevdasını okuycaz lütfen sona kadar okuyun sonra tabi sürekli isteyeceksiniz ondan o kadar eminim ki aşkın şefkati başlıyor volte ve yorum yapın şu yıldızcaza bir saniyecik basın lütfen..

 

Sonuna kadar okuyun yetişirse alıntı yarın hafta sonu yeni bölüm hemde

Aziz/Ayşe

Kerim/Elif

 

Sosyal:

 

İstgram:avin.elif/penumbra36

 

Tiktok: avinmirza12

 

....İYİ OKUMALAR...

 

•Geçmiş:

 

Sevda birçok insana lütufken sevda kimine mahşerdi.

 

Nereden bilebilirdi ki gün gelecek sevdası uğruna zalim olarak anılacağını. Kaderinin ona biçtiği sondan habersiz.

 

Annesiyle beraber dostunun evine gittiği vakit görmüştü yürek sızısı diye andığı sevdiğini.

 

Aziz ahiretliğim dediği Filiz'in abisinin en yakın arkadaşıydı.

 

Birgün onlar oradayken Aziz dostunu görmek için evlerine gitmişti.

 

O gün kapının eşiğinde sadece iki saniye göz göze gelmişlerdi ama bir bakış bin ömre değerdi.

 

On beşindeydi Xece o günden sonra inceden bir sızı hissetti yüreğinde. Ne yemez oldu nede dışarı çıkmaz oldu. Aklı, zikri karasına vurulduğu delikanlıdaydı.

 

O günlerde yanında bir tek ahiretliğim dediği Filiz vardı .

 

Aylar sonra Filiz'in abisinin düğün gününde yine denk gelirim umuduyla bayram sabahını bekleyen çocukk heyecanıyla saatleri saydı.

 

Sonunda o gün geldiğinde beklediği gibi olmuştu bir kez daha vurgun olduğu delikanlı ile karşılaşmıştı ama bilmiyordu ki onunda genç kızdan farkı yoktu.

 

Kuş gibi çırpınan yüreği hasretle o gün orada can verecek gibi atıyordu.

 

Bir süre sonra yanına küçük bir çocuk varmış eline bir mendil sıkıştırıp kaçmıştı oradan. Neyse ki herkes düğüne o kadar odaklanmıştı ki kimse farkına varmamıştı.

 

Çaktırmadan masanın altından avucunu açtığında eflatun rengindeki mendil içinde kırmızı bir gül vardı .

 

Eflatun mendilinin anlamı akşam pencerene geleceğim bekle demekti. Kımızı gül ise Seni seviyorum demenin başka bir yoluydu.

 

Dünyalar genç kızın olmuştu, gittiği düğünde yüreği düğün allayı idi.

 

Düğün bittikten sonra herkes evine dağılmıştı. Xece konağa vardığı gibi odasına çıkmış pencerenin dibimde nöbete durmuştu.

 

Her kayan yıldıza sevdiğinin gelmesini dilemişti.

 

Saatler leyl vaktini gösterirken sevdiği adam gelivermişti penceresinin dibine.

 

Elleri cebinde sevdiği kadının penceresinin dibinde bakışmışlardı gece sabaha karışana denk .

 

Haftalarca uykusuzluğa rest çekip, özlem gidermişlerdi.

 

Aziz en son dayanamadı Xece'nin çarşıya çıktığı bir gün konuşmak için karşısına çıkmıştı. O günden sonra aylarca her fırsatta görüşmüşlerdi. Şimdilerde ise Xece on yedisindeydi.

 

Günümüz:

 

Güneşin ısıttığı taştan topraklarda, sevdasına kavuşmak için saniyeleri sayıyordu genç kız .

 

Birden beline dolanan kollarla yüreği ağızına gelmişti.

 

"Şıhhh benim Xece'm korkma," diye devdiğinin kullağına üfleyerek fısıldadı Aziz.

 

Çırpınmayı bırakmış kızgınlıkla sevdiği adama çemkirmişti.

 

"Başka biri sandım bir an. Hem ne diye böyle sessizce geliyorsun, aklım çıkıyor her seferinde."

 

Adam sevdiği kadını kollarının arasından çıkarmış kendine döndürmüştü.

 

"İzin vermesin kadın, kimsenin sana yaklaşmasına, duvarlarını yıkmasına bir..."

 

Xece parmağını adamın dudağına getirip cümlenin devamını kendi dile getirdi.

 

"Bir sana açılır Xece'nini kapıları, bir sana açılır yolları. Dokundurmam, dokunmam sevdama yara değil yar yakışır, oda bir tek Azizdir."

 

Adam sevdiğine dünyanın en değerli mücevheriymiş gibi baktı.

 

Kadın bu sefer sevdiğinin ellerinden tutup arkasından sürükledi.

 

"Hadi fazla vaktim yok dilek ağacına gideceğiz."

 

Tebessümle sevdiği kadının onu arkasında sürüklemesine izin verdi.

 

Oldum olası bu batıl inançları saçma buluyordu ama işte sevdiğini kırmaya niyeti yoktu.

 

Biraz sonra ağacın yanına geldiklerinde Xece sevdiğinin ilk verdiği eflatun mendilini ağaca bağlayıp dua etmeye başladı.

 

Delikanlı bu süreçte sevdiği kadının tatlı hallerini seyre dalmıştı.

 

Ayşe ellerini göğe açıp içten dua etti.

 

"Allah bana sevdiğim adamın yüreği gibi bir evlat nasip et."

 

Duasını bitirip ardından derin bir iç çekip amin dedi.

 

Delikanlı tek kaşını kaldırıp merakla sevdiği kadına sormuştu.

"Ne diledin ki bu kadar derin iç çektin?"

 

Xece omuz silkip koşmaya başladı.

 

O güldükçe Aziz'in cennetti yeşeriyordu.

 

"Kaçma bak yakalarsam fena olur."

 

Genç kız etrafına gülücükler saçarak sağa sola koştu. O kaçtıkca genç adam kovaladı. Genç kız yavaşladığında Aziz hızlanıp ona yetişip, kaçmasın diye tekrar kollarının arasına hapsetti.

 

"Yakaladım kaç bakalım şimdi."

 

İkisi nefes nefese kalmıştı. Aziz bir kez daha aynı soruyu yöneltti sevdiği kadına.

 

"Hadi söyle ne diledin?"

Xece olumsuz anlamda başını salladı.

"Olmaz söylemem sonra kabul olmaz maazallah."

 

Aklına gelenle elini sevdiğinin omuzuna vurdu hafifçe.

 

"Hem sen niye dilek dilemedin?"

 

Genç delikanlı dudaklarını sevdiği kadının anlına değdirip derin bir buse kondurup, "Benim duamda tüm dilleklerimde şuanda kollarımın arasında."

 

Kadının kalbi tekte attı, dünya dönmeyi bıraktı, tüm kelebekler karnına doluştu.

 

"Gözlerini kırpma bekle," dedi genç delikanlı.

 

Daha sonra sağ elini kadının yüzüne yaklaşıp gözlerinin altında düşmek üzere olan kirpiği parmak uçlarına

Cebinde ki mendili çıkarıp içine koyup, tekrar mendili katlayıp öptü.

 

Kadın adamım her hareketiyle bir kez daha meftun oluyordu.

 

Mendili tekrar cebine koyup sol baş parmağıyla sevdiğinin yanağını okşayıp fısıldadı.

 

"Senin gözünden düşen bir kirpiğe bir ömür feda ederim Xece'm."1

 

"Olurda bir gün göç edersem yüreğinden, bedenim toprağında can versin."

 

Kolları hasretlik çektirmiş gibi sarmaladı genç kızı.

Aldığı soluklar ciğerlerine bayramdı.

 

"Çok az kaldı sevdiğim bu gün son kez gideceğim bir hafta sonra geldiğim gibi dikileceğim babanın karşısına isteyeceğim seni."

 

Genç kız ağladı ağlayacaktı neredeyse. Yüreğine değen ansızın korku birden yüreğini sıkıştırdı.

 

"Burda öyle bir sızı vak ki nefes almak haram geliyor. Bak diyor son kez bak ayrılık yakındır diye."

 

Kadının sözleri adamın da korkusunu körükledi. Hiddetle başını iki yana salladı sevdiği kadının ellerini tutup sayısızca öptü .

 

"Bırakmasın bu eller beni. Yarsız eylemisin yüreğin beni yoksa bu topraklar bana yuvasız. Dillendirme belayı düşürme yüreğime ölümü."

 

Yüreğe düşen korku vuslatın habercisiydi.

 

Sevdaların yarı olduğu gibi yarsız kalıp öfke bilenende vardı. Tıpkı Xece'nin dostum dediği Filiz gibi bir ağacın ardında uzaktan seyre daldı iki sevdalıyı.

 

Küçüklüğünden beridir dost gibi görünse de hep nefret etmişti Xece'den. O ağa kızı diye hep en iyisini en güzeli onun olurdu.

 

Ne zaman bir oyun oynansa mutlaka o kazanmalıydı, gittiği her yerde en güzeli olmalı, ağa kızına yaraşır dillere destan olmalıydı.

 

Ama bu sefer istediği olmayacaktı izin vermeyecekti .

 

Öyle bir yerden vuracaktı ki yıllar geçse de acısı hep taze kalacaktı.

 

"Andım olsun Xece kimsenin sığmadığı yüreğine sığdırdığın Aziz'i öyle bir söküp alacağım ki yüreğinin yerini unutacaksın!"

 

(Xece'nin ŞİVAR Konağı )

 

Asırlardır süren kan davasının bitmesi ve iki tarafın uzlaşması için tüm ağalar bu gün Arjen Pedrad (Xece'nin babası)konağında toplanmıştı.

 

Lakin saatlerdir tartışma devam ediyordu. Ali Ağa babasının kanına karşılık kan istiyordu.

 

Ağalardan en yaşlı olanı iki tarafı susturmuş, ortaya iki seçenek sunmuştu.

"Ağalar kan davasını iki hükmü vardı ya kana karşılık candır yada cana karşılık kandır!"

 

Arjen ağa, "Ben bu kan davası uğruna evlatlarımı feda edemem! Maddem giden onların ağalarıydı ben burdayım, çekip vursunlar karşı gelirsem namerdim! Lakin kendi günahlarıma evladımın kefaretini çocuklarıma ödetmem!" dedi.

 

Ali Ağa genç yaşına rağmen babasını ölümünden sonra ağalığın başına geçmek zorunda kalmıştı. Artık onun sözü Yıldırım aşiretinin sözüydü.

 

Ali Ağa belinde sakladığı silahı önünde ki masaya bıraktı.

 

"Benden giden kansa ben kanımı isterim! Ne sizden alacak kız ne de malıma ekleyecek mülk benim babamı geri getirmez Arjen ağa!"

 

Genç ağanın sözleri bir ok misali saplantı Arjen ağanın yüreğine, göz bebeği titredi korkuyla.

 

Canının önemi yoktu onun için lakin evlatları gözünden sakındıkları için geçerli değildi.

 

Devran'ına kaydı bakışları ilk göz ağrısına babalığı ilk hissettiren ciğerine.

 

Devran başını iki yana salladı korkma diye teskin etmeye çalıştı çınarı olan adamı.

 

Lakin evlat acısı tüm acılara bedeldi. Öyle ki Hazreti Muhammed (sav.) bile Azrail evladı Seyid İbrahim'in canını aldığında ilk kez gözyaşı dökmüş, onu yerine canını vermeye razı gelmişti.

 

Korkunun hüküm sürdüğü bakışlarını Ali ağaya dikti.

 

Elini göğsüne vurup, "Alacak can varsa benden alasın ama ola ki evladıma dokunursan ben boş durmam!"

 

Ali Ağa masaya bıraktığı silahı alıp beline taktığı gibi odada ki bütün ağalarda gezdirdi bakışlarını.

 

"Benim söyleyecek başka sözüm yoktur ağalar!"

 

Öyle bir sinirle inmişti ki önüne çıkan kızın bile farkına varmamıştı.

 

Ama olan olmuş tüm yeminlerini bozmaya hükümlü kalbinim mabetini, geleceğini en büyük yarası olacak kadınla yollarını kesiştirmişti tanrı.

 

Yüreğine dolandı kömür karası saçlar, soluğunu kesti ansızın.

 

Yutkunmak nedir unutu verdi o anada bir çift elaya vuruldu, utanmadan kan diye inim inim inleyen yüreği.

 

"Sen..." diye fısıltı döküldü kuruşmuş dudaklarından.

 

5 DAKİKA ÖNCE XECE:

 

Xece konağa geldiğinde annesine gözükmeden odasına çıkmaya niyetliydi .

 

Lakin hiçbir zaman hayat bizim umduğumuz gibi geçmiyordu.

 

Mutlaka acı veya tatlı sürprizlerini hep sona gizliyordu.

Bu gün konaklarında kan davasını bitirmek için tüm aşiret bireyleri toplanmıştı, zaten bundan sebep annesi yokluğunu fark etmemişti.

 

Yukarıdan yükselen seslerden pek tatlıya bağlandığı söylenemezdi ya..

 

Avluda ki koşturmacanın arasında sıyrılıp odasına geçeceğini sanırken tam merdivenlerde çarpıştığı bedenle bir an düşecek gibi oldu.

 

Neyse ki adam onu son anda tutmuştu.

 

Xece nefes nefese kolunu tutup düşmesini engelleyen adama dikti bakışlarını.

 

Kuzguni bakışlarının ardında bir kor saklıydı.

 

Kuzguni bakışlarının karardığına anbean tanıklık ediyordu gözleri. Adamın yutkunuşu onu süzen arsız bakışlar karşısında kendini çıplakmış gibi hissetti.

 

Biraz sonra Devran abisinin sesi tüm Mardin'de inledi.

 

"Xece!"

 

Bakışlarını hemen merdivenlerin diğer uçunda ki abisine çevirdi bir an olduğu konumu idrak edip kolunu adamdan çekip abisine döndü.

 

"Abii be.." korkuyla iki kelimeyi bir araya getiremedi. Zira ilk kez onu bu kadar korkutucu görüyordu .

 

Abisinin iki yanında ki elleri yumruk haline gelmişti, uzaktan bile parmak boğumlarının sıkmaktan beyazladığını görüyordu.

 

Devran kardeşini korumak isterken onu yangının ortada görmüştü her şey çok geçti. Ali Ağa'nın kardeşine bakışları hayrı alâmet değildi.

 

Dişlerinin arasında, "Hemen odana çık!" dedi.

 

Xece yanında ki adama bir an bile bakma gereği görmeden odasına çıkmıştı.

 

Kız kardeşinin ardında merdivenleri ikişer üçer inip kanlısının karşında durdu. İşaret parmağını tehditvari sallayıp uyarır bir tonda, "Kardeşimden uzak dur Ali Ağa yoksa..."

 

Ali Ağa iki eli cebinde alayla, tek kaşını kaldırdı.

 

"Yoksa?"

 

Devran küstahça ona meydan okuyan adamın yakasına yapıştı.

"Kan mı istiyorsun al lan canımı ama kardeşimden uzak duracaksın anladın mı!?"

 

İki ağanın sesi tüm konağı inim inim inletiyordu. Tabii barış için toplanan tüm ağalarda sesleri duymuş, terasa akın etmişti...

 

Sadece onunla kalmamış Xece'de abisinin emrine karşı çıkmış terasa gelmişti.

 

Ali Ağa yakasını tutan adamı üstünden atıp terasta ki ağaçlarda gezdirdi bakışlarını en sonda terasın en ücra köşesinde ürkek bir ceylan misali onları seyreden kızda durdu, memnuniyetle dudakları kıvrıldı.

 

Bu bakış genç kıza ölüm hissiyatını andırıyordu. Elleri yüreğine gitti. Bakışı görmemek için gözlerini yumdu ve ardından sevdiğinin gülüşünü hatırlamaya zorladı zihnini.

 

"Ben Bedir oğlu Ali Yıldırım babamın kanı karşılığında kızın Xece'yi kendime eş alıyorum Arjen ağa!"

 

Aynı sözler defalarca yankılandı genç kızın kulağında.

 

Başını iki yana sallandı zor çıkan sesiyle reddetti

"Olmaz, hayır!" diye mırıldandı.

 

Kendine gelip hızlıca merdivenleri inip onu karısı yapmak isteyen adamın karşısına dikildi korkusuzca.

 

"Olmaz, anladın mı? Sana gelin olacağıma Fırat'a yar olurum!"

 

Tüm bakışlar genç kızı buldu dik oluşu hayran olunasıydı ama kadının sözü yok hükmündeydi bu coğrafyada.

 

"İki gün içinde bu konağa gönderdiğim gelinliğinle, davulunla ya kendi isteğinle bana gelin gelirsin ya da kendi elinle abine mezar kazarsın!"

 

Ardından arkasına bakmadan konaktan çıkıp gitti Ali Ağa.

 

Rojen hanım kızının kolundan tutup odasına sürükleyerek götürdü.

 

Başlarına geleceklerini bildiği için önceden kızının odasından çıkmaması konusunda tembihlemiş, buna rağmen kızı yapacağını yine yapmıştı.

 

Odaya geldiğinde kızını odaya soktuğu gibi, "Ben sana demedim mi odadan çıkma! Bizi de kendini de yakma!" dedi.

 

Xece annesinin azarını duyacak gibi değildi yüreğine düşen korku onu sarmalamıştı.

 

Saçlarını çekiştirip odayı dört dönüyordu delirmiş gibi kendi ,kendine konuşuyordu.

"Söylemem lazım, söylemem lazım o gitmeden bilmeli!"

 

Rojen hanım delirmiş gibi kendi kendine konuşan kızının kollarından tutup durdurdu.

 

"Delirdin mi, kız sen?"

 

Annesini duyacak gibi değildi. Ne dediği ne söylediği duymuyordu, tek odak noktası sevdiğine bir an önce söylemenin derdindeydi, başkasından duymadan ondan duymalıydı, bir çözüm yolu yaratmalıydı.

 

Olacaksa Aziz'e yar olurdu olmayacaksa toprak olmanın önemi yoktu.

 

Sevdiği gitmeden ona yetişmeliydi annesini odada bıraktığı gibi koşturmaya başladı.

 

Koşmuştu kaderinin ona biçtiği yazıya engel olma umuduyla sevdiğine yetişmeye çalıştı. Değil dakikalar saniyeler bile yağlı urgan misali boynuna dolanacağından bir haber.

 

Ayağına batan taşlar canını yaksa da umursamadan koştu.

 

"Gitmiş olma, yalvarırım Aziz'im gitmiş olma gidersen biteriz!"

 

Soluk almayı haram kıldı kendine geleceği bir zalimin iki dudağında heba olmasın diye son çırpınışlarıydı.

 

Koştu koştu düştü ayağa kalktı, durmadan sevdası için direndi ayakları.

 

Ama tam yaklaşmıştı ki araba konağın önünde hareketlendi .

 

Araba ilerledikçe durmaksızın peşinden koştu ama nafileydi ayakları tozlu yorları ezip geçen lastikler gibi kuvvetli değildi.

 

Bağırmak çığlık atmak istedi ama öyle bir yumru oturmuştu ki boğazlarına sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı.

 

"Aziz!"

 

Fırat köprüsünün bir ucunda o diğer ucunda arabada onu kaderiyle bir başa bırakan sevdiğiydi.

 

Ayakları taşıyamaz oldu çakılı verdi yüz üstü oracıkta.

 

Göz yaşı Fırat'ın hırçın suyu gibi akı veriyordu gözlerinden usulca.

 

"Gitme, yalvarırım Aziz gitme!"

 

O anda bir el onu yerden kaldırıp bağrına bastı .

 

"Xwişka min!"

 

Bir kızın en büyük sığınağı babasından sonra abisidir.

 

O filizse abisi toprağıdır, yeşerdikçe sarıp sarmalar korur kollardı.

 

Xece'nin en büyük dostu idi abi.

 

"Bira, bexçeyê min dişewite, çima Firat dernakeve?"(abi bağrım yanıyor fırat neden söndürmüyor?)

 

Xece'nin göz yaşları Devran'ın elini kolunu bağlıyordu.

 

 

"Canım senin her bir damla göz yaşına feda xwişka min. Ben yaşadığım müddetçe izin veremem o zalime yar olmana!"

 

Devran ağa kardeşine bu sözleri Xece'nin yüreğine bir nebzede olsa su serpti.

 

Ama bilmedikleri Ali Ağa'nın bu uğurda nelerden vazgeçebileceğiydi.

 

3 GÜN SONRA PENRAD ŞİVAR KONAĞI:

 

Xece o gün eve geldiği gibi bir mektup yazmış ve abisi sayesinde sevdiğine ulaşsın diye dostum dediği Filiz'e vermişti.

 

Toplantıdan sonra üç gün geçmişti ama konakta derin bir sessizlik hüküm sürüyordu .

 

Annesi bir kez olsun gelip odasına nasıl diye bakmamıştı babası o geçince bakışlarını kaçırıyordu.

 

Abisi ise her saat başı gelip hiç bir şey yokmuş gibi onunla şakalaşıyor, gelinde getirdiği tepsiyle birkaç lokmada olsa zorlana yedirmenin çabası içindeydi.

 

Lakin gülüşünün ardında sakladığı keder görülmeyecek gibi değildi sadece üç maymunu oynuyordu. O güç gün zarfı içinde.

 

Konağın büyük tahta kapısı üç kez yüksek sesle çalınmıştı.

 

Herkes konağın bir ucunda gelecek olan büyük kıyametin bekleyişindeydi.

 

Arjen ağayla ile Devran ağa avluda gelenleri karşılamak için bekliyordu ikisinin dilinde aynı dua dökülüyordu, korkulan olmuştu.

 

Kapı açılmış Ali Ağa adamları ve Yıldırım aşiretinden bir kaç kadın ellerinde bohçalarla avluya giriş yapmışlardı.

 

Devran ağanın bakışları kız kardeşine kaydı .

 

Öldür ama gelin etme diye yalvarıyordu.

 

O sırada kadınlardan biri, "Bizi Ali Ağa yolladı Arjen ağa Xece'nin kınasını yakmak için."

 

Arjen ağadan önce Devran ağa konuşmuştu:

 

"Bizde kınası yakılacak kız yoktur! Gidip diyesiniz ağanıza derdi can değil miydi gelsin alsın o vakit!'

 

Oğlunun ondan önce konuşmasına sinirlenmiş kimseyi umursamadan oğluna bağırmıştı.

"Ben dururken sana söz düşmez Devran, haddini bil!"

 

Yine de durmadan devam etti genç ağa.

 

"Unutma baw ben her şeyden önce ağabeyim! Canım uğruna kardeşimi kurban etmem! Xece'm ha o kınayı eline yakmış ha ölüme gitmiş farkı yoktur!"

 

Arjen ağa :

 

"İkinizde evladım ama töreleri bilirsin durmaz. Ben ister miyim evladımı kurban etmeyi."

 

Devran hiddetle bağırdı karşısında ki babasını umursamadan.

 

"Ben izin vermem baw! Benim kanım akmadan o kına yakılmaz bacıma! Bunu herkes böyle bellesin!"

 

Yazar anlatımı:

Tabi bunun ardından bütün gelenleri kovmuştu konaktan.

 

Ali Ağa olanları duyduğu an öfkesi artık kabir azabına dönüşmüştü! Ona okunan meydan okumayı geri çevirmeye de niyeti yoktu.

 

On dakika sonra nihayet Devran ağa onu bekleyen sondan bir haber konaktan çıkmıştı.

 

Ali Ağa adamları konağın tüm çevresine saklanmış pusuda beklemedeydi.

 

Ali Ağa için artık iş kan davasından çıkmış.

 

Tek derdi kanlısının kızıydı öyle bir vurulmuştu ki o ela gözlerine kalbi mahşer yeriydi.

 

Koynuna alıp orda saklamak istiyordu. Bir tek ona saklı kalsın kimseler görmesin istiyordu.

Kaç gecedir gözlerini yumduğunda ela gözlere hapsoluyordu geceleri.

 

Onu hayal ederek başkalarına dokunmuş sevişmişti ama o hiç bir kadın Xece gibi değildi. Tenine değil kalbine işlemişti şu üç günde.1

 

"Benim olacaksın Xece koynuma girecek benim soyumu sürdüreceksin gerekirse bu uğurda senle beraber tüm Mardin'i yakarım!"

 

Devran ağa konaktan çıkıp arabasına ilerlerken sokakta sayısız silah sesi yankılanmış daha belinde ki silaha davranmadan vücudu delik deşik olmuştu.

 

Oracıkta yere yığılmıştı.

 

Onu o halde gören Ali Ağa'nın keyfi yerine gelmiş .

 

Başıyla adamına arabayı sürmesini emretmişti.

 

Kurşun sesleri kesilmişti, kor ateş bir ananın yüreğine düşmüştü .

 

"Devran'ım!"

 

Rojen hanımın feryadı tüm Mardin'i delip geçmişti.

 

Rojen hanım evladının cansız bedenini kanlar içinde gördüğü vakit feryat etmişti.

 

Oğlunun cansız bedeninin dibimde oturmuş başını dizlerine koymuştu.

Titreyen elleriyle başındaki beyaz tülbentle çıkarıp oğlunun kana bulanmış yüzünü temizlemişti.

 

"Wan rûyê te yê ku min nikaribî lê binêrim bi xwînê reng kirin kurê min."

(Bakmaya kıyamadığım yüzünü al kana buladılar oğlum)

 

Kana bulanmış tülbenti kalbine vurdu .

"Xecê were, were li zarokê min ê ku te ji bo evînê kiriye qurban."

 

(Gekl Xece gel bak sevdan uğruna kurban ettiğin evladıma)

 

Arjen ağa, Ali Ağa ile konuşmak için konaktan ayrılmıştı lakin arabası bir kaç öte sokağa gidemedim duyduğu kurşun seslerinden sonra yüreğine düşen korkuyla geri dönmüştü ama dönmez olaydı.

 

Devran'ı kanlar içinde karısının kollarındaydı.

Kızı ise konağın kapısına çökmüşmüş, hıçkırıklar içinde ağlıyor bir yabancı gibi uzaktan acısını yaşıyordu zira abisinin yanına gitmeye yüzü yoktu.

 

Xece babasını gördüğü gibi koşup sarılmak istedi lakin Arjen ağa elini kaldırıp onu durdurmuştu.

 

Bütün bunların sorumlusu oydu annesini dinleyip odadan çıkmayacaktı, Ali Ağa'nın karşısında öyle konuşmasıydı belki onu istemekte diretmeyecekti

Ali Ağa.

 

Aşireten başka bir kızla er ya da geç evlenmeye ikna edecekti.

 

Kızı durmamıştı dik başlılığın sonu abisinin canından olmasına yol açmıştı.

 

Ömür boyu onu affetmeyecekti, göz bebeği değil evladının eceliydi bundan gayrı.

 

"Neredesin Arjen ağa ha nerede Devran'ım al kanlara bulanırken!?"

 

Adam çaresizce çöktü oğlunun buz tutmuş bedenin yanında. İçinde kopan fırtınalara bile yel oldu yıkılmadı dik durdu.

 

"Giden benim canım olaydı ya," diye bilmişti sadece oğlunun anlından öperken.1

 

"Oğlun kışa dönerken yüreğimi yaktı gitti."

Elini bağrına vurdu.

Bölüm : 29.01.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...