
Not :çok geç geldim farkındayım ama çok ağır yüklerin omuzlarımda olduğu bilin lütfen ona göre oy ve yorumlarınızı esirgemeyin...
Sosyal medya:
avin/elif
penumbra36
Şarkı Kıraç: taş duvarlar
꧁•⊹٭İyi OkumalaR٭⊹•꧂
Kan kızıl lanet ..
Hırsların savaş boyası...
Acıların çığlığı...
Ruh ölür de can sağ kalır mı?
Leyla kalmıştı, ruhu ölmüştü. Hayattaydı, ayaktaydı lakin dermanı yoktu.
Sabahı aynı duvarda, yan yana aralarda fersah uzaklıkta ki sızıyla sabahlamışlardı iki yaralı ruh.
Genç kanının ruhuna doğmayan güneş Trabzon’a ağrırken, Leyla yorgun gözlerini açmıştı.
Oturduğu yerden dikleştirdi. Boynunda kendini belli eden bir sızı vardı.
Elleri boynuna giderken yanındaki adamı fark etmişti. Bir ayağını kendine çekmiş diğerini uzatmış, başı duvara yaslıydı.
Odasındaki açık pencereden esen rüzgar adamın hastalanmasına sebep olabilirdi.
Ona yardım eden adama yardım etmeye korkar olmuştu. Ruhu o kadar yara bere içerisindeydi ki...
Yanında onunla dağılmaya hazır bir adam beklemedeydi. Kimini yıllarca beklersin gelmez kimi de ansızın çıkar gelirdi.
Rabbi bütün acıları duymuş yaralarına deva diye yollamıştı bu adamı.
Titreyen elleri yüreğine gitti, orası artık bir mezarlıktan farkı yoktu .
Harekesi, her şeyi kaybetmişti. Babası kalmıştı geride ama ondan da bir haberdi.
Yaşıyor mudur acaba?
O öyle dalmışken gözlerinden düşen yağmurdan bir haberdi. Taki ona uzatılan mendilden kadar.
Bakışlarını yerden kaldırıp biraz önceye kadar uyumuş olan adama baktı.
Yârin yüreğine düşen sızı yarda yara idi. Kadının yüreğine düşen sızıyla adamın ruhu veryansın etmişti.
“Ağlama demeye yüzüm yok lakin senle ağlamaya razı yüreğim var, göçmen kızı.”
Elleriyle silmek istediği gözyaşlarına, bir tek mendil uzatmakla yetinmek zorundaydı kalmıştı, Poyraz.
Ama o bile çok gelmişti. Adamın kalkan eli hırçın denizin mavisi genç kadında vahşetin izlerini canlandırmıştı.
Korkuyla sıçramış ,geri kaçmıştı bedeni.
Bir çift mavinin tanıdık siması tüm korkularını tetiklemişti.
Kadının duvarın dibine sinen bedenini görmek ölümden beterdi adam için. Sırf bu sahneyi görmemek için gözlerini kapattı.
Poyraz bu sahnenin sadece rüya olmasını diledi. Ama değildi. Her anı kadına o vahşeti yaşatıyordu.
Leyla bir kaç saniye sonra tekrar baktı gözlerine.
Denizin mavisi al kana bulanmıştı.
Adamda en az kadın kadar korkmuştu.
“O sen değilsin.” demişti yarım yamalak Türkçesiyle.
İki hece cehennemden alıp cennete koymaya yetti adamı.
Başını hiddetle iki yana salladı ardından pürüzlü çıkan sesiyle, “Ben o değilim, göçmen kızı. Canımı yakarım, sana feda da ederim ama yeter ki öyle bakma.” dedi
Gülümsedi Leyla, anlamıştı artık adamım ona nasıl vurulduğunu.
❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Günler geçiriyordu, tüm Trabzon Poyraz’ı ve evinde ki kızdan bahsediyordu. Tabi bunu onu yüzüne konuşmaya cesaretleri yoktu.
Ama Poyraz akıllı bir adamdı bunu onların gözlerinden anlaya biliyordu yine de umursamıyordu.
Artık Leyla günlerdeki gibi değildi toparlamıştı. Genç adam evde yokken bütün evi geziyordu. Bazen de yemek yapıyordu. Bir nevi onu kurtaran adama minnetini gösteriyordu.
Arada Hatice teyzesi geliyor. Dili döndüğünce konuşuyorlardı. Şehrini, ailesini anlatıyordu nasıl kaçtıklarını.
Hatice hanım belli etmek istemese de Leyla huzursuzluğunu anlamış, onun canını sıkan şeyin ne olduğunu sorup durmuştu.
En son kadın Trabzon’u dilinde dolanan yalan yanlış dedikoduları anlatmıştı. Ondan sonra Leyla kendini suçlu hissetmişti.
Akşama kadar pencerenin dibimde genç adamın yolunu gözlemişti.
Sonunda yolunu gözlediği adam gelmişti ama onu beklediğini anlamasın diye hemen yatağına gerisin geri oturmuştu.
Dış kapı açılıp kapanmış adım sesleri üst katta yankılanmıştı.
Gülümsedi Leyla. Yüreğini amansız bir heyecan kapladı. Sonra ne yaptığının farkına vardığında kendi kendine kızmıştı
Adım sesleri kapıya yaklaşınca durmuş, bir kaç saniye sonra kapı tıklatılmıştı.
LEYLA’DAN
Yüreğini kaplayan heyecan neyin nesiydi.
Peki ya burnunda tüten hasret? Oysa bin kat yabancı değil miydi?
Adamın duygularının farkındaydı lakin kapılamazdı. Buraya ait değildi. Gerçi artık ait olduğu bir yerde yoktu ya...
Bir kaç saniye sonra kapı ikincin kez tıklatıldı.
“Göçmen kızı, içeri geçeceğim haberin olsun.”
Elini gümbür gümbür atan kalbine koydu. Öyle bir atıyordu ki duyulmaması imkânsızdı.
“Göçmen kızı, iyi misin?” Benden ses çıkmayınca bir kez daha kapının ardında endişeyle seslenmişti.
Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp heyecanın ele geçirdiği bedenime tezat sesimi sakin tutmaya çalıştım
“İyiyim,” diyebilmiştim sonunda.
Sesimi duyduğu gibi nasıl rahatladığını kapının ardında çektiği iç sesiyle anlayabilmiştim.
Kapı yavaşça açılmış, başını içeri uzatmıştı.
Canımı acıtıp, yaralarımı kanatmaktan öyle çok korkuyordu ki bana karşı attığı her adım için izin istiyordu.
Hırçın mavilerini, siyah harelerimle buluşturdu.
Onun bir bakışı bana, çamura bulanmış ama değerini kaybetmemiş altın gibi hissettiriyordu.
Oysa kirlenmiştim. Değil değer, benden geriye hiç bir şey kalmamıştı.
Belki o bakışı dakikaları alıp götürdü. Ana kapılmamak elde değildi.
İç sesim gerçekleri bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı bir kez daha: Buraya ait değilsin Leyla...
Yanlış limana yelken açmasın yüreğin ilk kaybı sendendir.
Peki ya yüreğim dinler miydi? İşte o meçhuldü.
Konuşmadım sadece başımı sallamakla yetindim.
Benden aldığı onayla içeri doğru adım attı.
Elinde küçük bir saksının içinde yeni açmış gül fidesi vardı.
Hayatım da ilk kez gördüğüm tüm renkleri kendine ait kılmış, umutla açılmış bir gül fidesi.
Siyaha hapis olmuş yüreğime doğan gök kuşağı misali gibiydi.
Konuşmadan bana bakmadan ilerledi. Günlerdir limanına yelken açtığım adamın adını daha bilmediğimi yeni fark etmiştim
Yazardan:
Elinde çiçeği pencerenin kenarına bırakıp vurgunu olduğu kadına doğru çevirdi bakışlarını.
Yüzünde korkunun yerini almış bir güven peyda olmuştu. O bakış Poyraz’ın tüm ömrüne bedeldi.
Bugün bir çiçekçinin önünden geçerken vitrininde bu çiçeği görür görmez sevdalandığı kadını görür gibi olmuştu.
Tüm renklere küskün kadına gökkuşağını hediye etmek istemişti.
Çiçeği masaya bıraktıktan sonra dönüp sevdiği kadına baktı.
“Sen gökkuşağısın kadın. Gökyüzüne siyah yakışmaz! Bu fidan yeşerdikçe gökyüzüne sen haps olacaksın.”
Adam odadan çıkıp gittikten sonra genç kadın hemen oturduğu yerden kalkmış pencerenin yanına gitmişti.
O kadar güzel duruyordu, parmaklarını rengarenk yaprakların üstünde gezindirdi .
Fark ettiği detayla asıl yüreğinde çiçekler açtırmıştı.
Elline batar diye tüm dikenleri ayıklamıştı Poyraz.
Leyla eğilip gül’ün yapraklarından öpüp çekildi. Elini arsızca sevdaya koşan sol yanına koyup fısıldadı.
“Yüreğim yanlışta ama hiç bir yanlış bu kadar doğru gelmemişti rabbim.”
─────✧❅✦❅✧──────❅•
Acil marinaya gitmesi gerektiği için Poyraz Leyla’ya haber verdikten sonra evden çıkmış.
Tabi günlerdir meraktan kendini yiyip bitiren mahallenin dedikodusundan sorumlu Gülsüm hanım bu fırsatı kaçırmamak için hemen eline bir tabak börek alıp soluğu genç adamın kapısında aldı.
Bir kaç kez çaldı ama açan olmadı.
Tam gidecekken içerden cılız bir ses gelmişti. Gitmekten vaz geçip tekrar çaldı.
En sonunda kapı yarım aralanmış genç bir kız ürkek bakışlarını dikmişti ona.
“Aa kızım niye açmıyorsun kapıyı? Bir saattir çalıyorum.”
Kadının değişik şivesinin buraya özgü olduğunu anlamıştı.
Kadın en son kapıyı elleriyle itip içeri gitti yoksa kızın onu içeri almaya niyeti yoktu.
Leyla ağzı açık içerş giden kadının ardından bakakalmıştı.
El mahkum, sanki kendi evine gelmiş kadının arkasından salona ilerledi.
Kadın çoktan içeri geçmiş koltuğa yayılmıştı.
Leyla’nın gidip karşısında oturmaktan başka şansı yoktu.
Gülsüm hanım kızı baştan aşağı süzdü. Çok ürkek duruyordu, sanki bıraksan kaçacak gibi.
“Eee kimsin necisin? Hoş Annan baban olsa burada bekar adamın evinde ne işin olacaktı ya.”
Kadının sözlerini idrak etmesi çok zor olmuştu.
Kadının alaycı bakışı sözlerine daha çok netlik kazandırdı.
Salonu saran kasvetli hava Leyla’nın gerçeklerle yüzleşmesine sebep oldu bir kez daha. Kimsesizliğinden dem vurup iğrenç sıfatlar yakıştıran kadına sadece bakabilmişti.
Yüreğinde ki acı onu lal ediyor konuşma yetkisi bulamıyordu kendinde.,
“Kim olduğu seni hiç ilgilendirmez!”
Poyraz limana giderken içini saran huzursuzluk gitmesine engel olmuştu.
Daha yolu yarılamışken geri dönmesine sebep olmuştu. İyi ki olmuştu! Yoksa kızın acizliğini kendine dert etmekten sakınmayan kadın, onu küçümseyip canını yakmaktan geri kalmayacaktı.
Meraklı kadın adamın sert ve sinirli sesini duyduğu an oturduğu koltukta yerinden sıçramıştı.
Korkudan sesi içine kaçmıştı.
“Şey... Poyraz evladım yanılış anladın sen beni.”
Poyraz yeri döven adımlarıyla kadına doğru ilerledi.
O kadına yaşlaştıkça kadın kaçacak yer arıdu. Diğer taraftan Leyla kadının halini görünce gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.
“Oğlum niye üstüme üstüme geliyorsun kurbanlık koyun gibi.”
Poyraz başını iki yana kütletip sıktığı dişlerinin arasında hırlarmış gibi konuştu.
“Ben size demedim mi, benim evimde kimin kaldığı kimseyi ilgilendirmez!”
Kadın korkuyla yutkundu. Boşuna deli Poyraz demiyorlardı. Her an her şeyi yapabilirdi. Buna rağmen çatallı dilinden zehrini akıtmayı ihmal etmiyordu patavatsız kadın.
“Ee oğlum sen de. Kimdir bu kız?”
Poyraz o an durdu ne diyebilirdi. Kızın kim olduğunu nasıl açıklayabilirdi.
Yüzüne takındığı alaylı ifadeyle kadına bakıp konuştu.
“Bence evimde ki kadını boş ver de ben gelirken kocanın eve aldığı kadını dert et kendine!”
Genç adamın dediklerinden sonra antenleri başka frekansa geçmişti bile.
“Ne? Ne kadını?”
Poyraz ellerini cebine koyup sırıttı.
“Ooo sen burada ne nerede, derken seninki üçüncü postada!”
Kadının rengi morun her tonunu almıştı. Pirinci almaya giderken evdeki bulgurdan olmuştu.
O kalkıp kocasını basmaya niyet ederken Poyraz tek kaşını kaldırıp masada ki tabağı gösterdi.
“Bence sen onu kocana götür. Şimdi efor sarf edip acıkmıştır.”
Kadın sinirle tabağı kucakladığı gibi koşarak çıkmıştı evden.
Leyla en son dayanamamış olacak ki sesli bir şekilde gülmüştü.
Vurgunu olduğu kadını ilk kez gülerken görmüştü genç adam. Yüreği kış iken kadının gülüşü bahar etmişti.
Kadın gülerken adam onu seyre dalmıştı .
Leyla izlendiğinden bir haber kadının paniklemiş hali aklına geldikçe gülüyordu. Onu seyde dalan adam şölen veriyordu.
En son yanında ki adamı fark edip ona doğru bakabilmişti.
“Bir şey mi oldu?”
Sesine mi yoksa gülüşüne mi hayran olacağını şaşırmıştı.
“Sen gülünce mevsim bahar oldu be göçmen kızı. Hep gül ki kışa hasret kalsın yüreğim.”
Adamın sözlerinden sonra kalbinin ritmi değişti. Beyaz tenine tezat al al oldu yanakları.
Tek çareyi kaçmakta buldu. Zira kalmak kalbine zarardı.
“Şey... Ben gideyim. Şey...”
Kadının paniklemiş hali o kadar sevimli gelmişti ki bir an alıp kollarında sarmalamak istedi genç adam.
“Poyraz benim adım.”
Leyla anlamsızca baktı genç adama.
“Ne?”
Poyraz gülümseyip ellerini ceplerine koyduktan sonra başını yana doru eğip konuştu.
“Şey değil, göçmen kızı. Poyraz adım.”
Leyla başını eğip fısıldadı sessizce. Adamın ismini o kadar çok beğenmişti ki...
“Poyraz.”
Bir bestenin en güzel notasını söylermiş gibi dökülmüştü ismi kadının dudaklarından.
“Ah be göçmen kızı bir gün sebebim olacaksın, haberin yok.”
İşte bu dediğini kadın anlayamamıştı.
Lakin adamın emin olduğu bir şey vardı. Bundan sonra eve gelmek için bir sebebi vardı.
❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Poyraz akşama doğru arkadaşını aramış buluşmak için sözleşmişlerdi.
Akşam olduğunda eve geç dönmemek için erkenden buluşup, bu gün olan biten her şeyi bir bir arkadaşına anlatmıştı.
“İşte hepsi bu. Ben dönmeseydim Allah bilir o kadın, kızın üstüne ne kadar gidecekti.”
Ali sıkıntılı bir nefes alıp arkadaşına bakıp, konuşmaya başladı.
“Oğlum bak böyle olmayacak. Polise haber edelim.”
Poyraz elinde sıktığı rakı bardağından büyük bir yudum alıp başını hiddetle iki yana salladı.
“Olmaz o zaman sınır dışı ederler!”
Bu düşünce bile onu kederlendirmeye yetiyordu.
“Oğlum nereye kadar böyle gidecek.”
Ali ne dese de arkadaşı onu dinlemeye yanaşmıyordu.
“Eğer o da isterse onunla evleneceğim!”
İşte Ali bunu hiç beklemiyordu doğrusu. Bir müddet algılamaya çalıştı.
“Lan bana bunun şaka olduğu söyle! Bu kadar ahmakça bir karar almak hiç akıl karı değil çünkü!”
Poyraz kaç kadeh devirdi veya kaç kez çaktı çakmağını bilinmezdi lakin bilindik bir şey var ise oda canı pahasına da olsa kararının arkasından dönmeyeceğiydi.
Sanki normal bir şey söylemiş gibi rakısını içmeye devam etti. Onun sakinliği karşısında Ali’de en son kayışlar kopmuş arkadaşının içmekte olduğu bardağı hırsla elinden alıp yeri fırlattı.
“Lan anladık laz inadın tuttu yine ama böylede olmaz! Tamam acıyorsun kıza eyvallah ama abiciğim evlilik nedir Allah aşkına?!”
Poyraz arkadaşının sözlerine derin bir nefes alıp oturduğu sandalyede arkasına yasladı.
“İnat mı?” O kadar sakin bir şekilde konuşmuştu ki Ali’nin çıldırmaması olağan dışıydı.
“Ne o zaman abiciğim hangi deli daha bir kaç haftadır tanıdığı bir kızla evlenir?”
Poyraz yaslandığı sandalyeden masaya doğru eğildi.
“Ben o kızın bir bakışına ömrümü feda ederim oğlum! Sen gelmiş ne diyorsun?”
Ali en son ellerini kaldırıp pes etmişti.
“Hadi onu geçtim, amcana ne söylemeyi düşünüyorsun?”
Poyraz dümdüz bir şekilde önüne baktı.
“Sence umurunda olan ben miyim yoksa üstümde ki mallar mı?”
Ali en son oflayıp kendisine de bir sigara yakmış tek kaşını kaldırıp sorgular gibi tekrar konuşmuştu.
“Peki ya nikahı nasıl kıymayı düşünüyorsun? Kızın kimliği yok!”
“İlk önce milletin ağzı kapansın diye imam nikahı kıyarız ondan sonra bir şekilde kimlik işini halledeceğim.”
Poyraz’ın sona doğru söylediği cümle arkadaşının içtiği sigaranın dumanın boğazına kaçmasına bundan mütevelli art arda öksürmesine sebep olmuştu.
Poyraz ayağa kalkıp masanın üstündeki suyu bir taraftan ona uzatırken diğer taraftan sırtına vuruyordu.
Nihayet Ali öksürüklerinin arasında konuşmuştu.
“Oğlum nasıl halledilir? Gidip sahte kimlik çıkarmayı düşünmüyorsun değil mi?”
Poyraz gözlerini devirmemek için zor duruyordu.
“Oğlum saçmalama o kadar değil!”
Ali emin olamıyordu artık. Söz konusu o kız ise dostu her şeyi yapabilme potansiyelindeydi.
“Hadi hayırlısı o zaman.”
Ama içi hiç rahat değildi.
❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Genç adam arkadaşının yanından ayrılıp eve geldiğinde yolda kızla nasıl konuşacağını uzun süre düşünmüştü.
Birçok kez sözlerini tekrar etti, kafasında tarttı. Nihayet derin düşüncelerin arasında nasıl eve vardığını bile fark etmemişti.
“Bahtıma, yüreğime yar diye işlediğimi nasip et Allah’ım.”
Kapıyı açıp içeri girdiğinde yüreği huzurla doldu. Yılların hasret olduğu duygu tüm ruhunu kaplamıştı.
Yuva kokuyordu evi. İçinde pişen yemeklerin korkusu kapıyı açtığı gibi burnuma dolmuştu.
Daha önce ruhsuz gibi duran evde artık bir tek onun ayak sesleriyle doluyordu.
Anahtarları cebine koyup güzel kokuların kaynağı olan mutfağına doğru ilerledi.
Mutfakta alışılmışın dışında başka bir manzara onu karşılamıştı.
Leyla, genç adama teşekkür etmek namına o gelmeden evde temizlemiş, yemekler yapmıştı. Hiç değilse onun için bu kadarı yapmak istemişti.
Leyla bir o yana bir bu yana gidiyordu telaşla. O halleri adama o seyirlik bir manzara sunmaktaydı.
Kafasındaki düşünceleri bir tarafa bırakıp ellerini göğsünde birleştirip, kapı eşiğine yaslanıp seyre daldı vurgunu olduğu kadını.
Leyla en son masaya tabakları koymak için arkasını döndüğünde onu seyreden adamı fark edince korkuyla sıçramış.
“Hi!”
Elinde ki tabaklar neredeyse yere düşecekken son anda tutabilmişti.
Yine kızı korkuttuğu için kendini suçlu hissetmişti genç adam.
“Özür dilerim göçmen kızı. Allah kahretmesin ki seni korkutmak istemedim! Ben şey... yani... Seni öyle görünce dalmışım.”
Adamın telaşıyla genç kadın bir an afalladı, adamın kötü bir niyeti olsaydı bunu çoktan yapardı zaten.
Adamın telaşı yüzünde tebessüm peyda olmuştu.
Genç adam elini ensesine atıp kaşıdı.
“Ben gidip elimi yıkıyayım en iyisi.”
Leyla konuşmadan başını sallamakla yetindi.
Poyraz arkasını dönüp gidecekken durmuş omuzunun üstünden kıza doğru beklentiyle bakıp konuşmuştu.
“Göçmen kızı bu gün yemeği beraber yesek ya... Tek başına yenilmiyor. Hem seninle bugün olanlar hakkında konuşmak istiyorum.”
Belki de konuşmanın vakti gelmiştir, diye düşündü zihninde genç kadın.
“Tamam.” Sesi bir fısıltı halinde dökülmüştü dilinden.
𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋𝄋
Yemek yenmiş, bulaşıklar yıkanmıştı. Şimdi ise ikisi karşılıklı masada oturmuşlardı.
Genç adam söze başlamak için doğru sözcükleri tartıyordu zihninde. Kızı kırmamak adına büyük bir savaş içindeydi kendisiyle.
Derin bir nefes alıp karşısında ki kadına baktı .
“Bugün olanlar için özür dilerim ama ne yaptıysam olmuyor. Seni korumak için direndikçe onlar sana iğrenç sıfatlar takıyor.”
Hatırladıkça elleri yumruk olmuştu. Bunu gizlemek için ellerini masanın altına koydu.
“Olmuyor göçmen kızı, seni korumaya çalıştıkça dibe batıyorum.”
Aldığı nefes bile batıyordu. Soluklar hançer olup göğsünü parçalıyordu.
“Polise de gidemem o zaman.”
Sözünü tamamlamaya cesareti yoktu.
O da biliyordu polise gittiği an sınır dışı edilirdi, babasını bulma umudu kalmazdı.
Ama böyle de huzuru yoktu. Bugün kadın gelmişti yarın başka biri gelebilirdi. Gidecek yeri barkı da yoktu, eli kolu bağlanmıştı.
“Seni korumak için seninle evlenmeliyim, göçmen kızı. Mecburum seni bırakamam bundan sonra.”
Leyla, adamın söylediklerini iyi kötü anlamıştı ama hiç tanımadığı bir adama körü körüne inanamazdı.
Ya o cehenneme girecek yanacak ya da yanmakla kalmayacak küle dönecekti.
O bunları düşünürken Poyraz tekrar yalvarır gibi konuştu.
“Yeminim olsun sen istemediğin sürece, değil dokunmak kapının önünden geçmem. Ama başka türlü koruyamam.”
Çaresizlik insana her şeyi yaptırabilirdi. Hiç düşünmeden dipsiz bir uçuruma atlamaya sebep olabilirdi.
Mecburiyet diyordu adam. Peki neyin mecburiyetiydi bu? Üstelik daha bir kaç günlük tanıdığı kız için neyin çabasına girmişti.
“Neden?” diye döküldü dudaklarından.
Poyraz derin bir nefes alıp oturduğu masadan kalkıp odasına gitmiş.
Baş ucunda ki resmi getirip vurgunu olduğu kızın önüne bırakıo tekrar kızın karşına oturdu.
Leyla çerçeve içindeki resme baktı. Ne kadar güzel bir tabloydu.
Resmin içine hapsolmuş tek duygu huzurdu.
Kadının kucağında ki kız çocuğu annesinin omzuna başını yaslamış uyuyordu.
Diğer tarafta oğlunu omzuna almış, bir koluyla karısının beline sarılmış, dünyanın en mutlu adamı vardı.
Tıpkı bir zamanlar onların olduğu gibi...
Bir aileden kalan en güzel portreydi belki de.
Poyraz boğazına oturan yumruyla zor konuşabilmişti.
“Ailem. O zaman doğum günümdü. Her yıl iple çekerdim o günü. Sonra iple çektiğim günden nefret ettim.”
Boğazı düğümleniyordu. Koca bir kalabalıkta yapayalnız kalmıştı.
“O gün son anda bir işim çıktı ve ben o arabaya binemedim. Onlar ölüme giderken ben öylece baka kaldım.”
Leyla belki Türkçe konuşamıyordu lakin acının dili yetiyordu anlatmaya.
Bu sefer kendi kaderine ağlamayı bırakmıştı. Karşısında tükenmiş adam için üzülmeye başlamıştı.
Poyraz başını kaldırıp öyle bir bakmıştı ki yaralı kadının tüm duvarlarını yıkıp geçmişti.
“Bırak sana aile olayım. Söz varmam yamacına, uzaktan koruyayım. Ama öylece çekip gitme be, Göçmen kızı”
Ağlamamak için yanaklarının içini ısırıyordu Leyla.
Leyla başını salladı daha sonra masanın kenarında duran gaze
te ve yanındaki kalemi önüne çekip aklındakileri yazıya döktü.
“Yalvarırım babamı bul!”
Genç adam yazıyı okuduktan sonra genç kıza baktı. Yüzünde güven verici bir ifade saklı kalmıştı.
“Sana yemin olsun bulacağım ama bir şekilde nikah kıymalıyız yoksa seni sınır dışı ederler.”
Leyla başını salladı usulca.
“Millet bizim gerçekten evli olduğumuzu sanacak ama bu sadece kağıt üzerinde olacak. Ve söz veriyorum babanı bulacağım göçmen .”
Günler sonra ilk kez gülümsemişti Leyla.
Artık güvenli tek limanı Poyraz’dı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |