Benim mesleğimin bu bölümde katkısı çok oldu teşekkürler ederim iyiki sen
Leyla'dım ben ismimin her harfini taşıyan kadın.
Saçları gür ve güzel kadın demek isminin diğer anlamı. Ama kader bana diğer anlamı layık gördü.
Shab tarik(karanlık gece 'ye hapsolmuş tarik(karanlık gece 'ye hapsolmuş tarik(karanlık gece 'ye hapsolmuş Leyla...
Ben o gece karanlık bir geçmişe hapsoldum. Koskocaman deniz bende ki kiri alıp götüremedi. Ben kirli değildim ama bedenime dokunan eller çok kirlidiydi.
Leyla'dım ben bedineme izinsiz dokunan eller ile karanlığa gömülen.
Yaşamak için kaçtığımı düşünüyordum ama yaşayan bir ölüye döndüm.
Kaçtım! Yaşamak uğruna kaçtım lakin bana kıyamayıp ölmeyi yakıştırmayan babam kendi elleriyle beni mezarıma bindirdi. Mezar bazen toprak olmazdı. Bazen çamur değilde, berrak denizler insanı kirletirdi. Hem babam beni o gemiye bindirirken gelecek olan sondan bir haberdim.
Gidelim ve kurtulalım demişti.
Annem gözleri dolu dolu bana bakıp öpmeye doyamadığı yüzümü elleri arasına alıp "Yaşa leyla'm sen yaşa ben senin yerinede ölürüm " demişti. Acaba bunu diyen annem tenime ruhuma bulaşan kire rağmen beni kabul edip bağrına basar mıydı?
Leyla düşünüyordu. Tıpkı atıldığı Karadeniz'in karası gibi derin düşüncelerdeydi.
Karadeniz'de belki boğulmamıştı ama daldığı düşünceler de boğulabilirdi.
Leyla değil miydi en mutlu olduğu günde annesini kaybeden. Babası ile bindiği gemide tecavüze uğrayan.
Babası kahramanı, düşüp dizi kanadığın da koşup kucaklayanı. O kara gece de koşup kurtaramamıştı.
Kirli eller temiz bedenin de kirli izler bırakırken çok bağırmıştı. O anları hatırlarken kendi sesine sağır olmak istiyordu. Ezgiler mırıldayıp kahkaha atan sesinden bile nefret etmişti.
Kendisini o kadar kirli hissetmişti ki günahsız olmasına rağmen Karadenizin hırçın dalgaları arasında kaybolmak istemişti lakin hırçın dalgalar arasında kaybolmak varken o bile bağrına basmaya layık görmemişti savurmuştu başka limana...
Aklına gelen isimle genç kız zihninin arasında karanlık anlardan sıyrılıp ışığı vaad edip gibi sıyrıldı. Onca karmaşıklığı arasında en güzel yer edinen. Belkide karanlığa alışan yüreğine ışık olmaya hazır bir adam vardı. Peki ya değer miydi?
Karmaşık duygular ve zihnin de karıncalanan anılar. Uzandığı yatakta aniden doğruldu onu saran midde bulantısıyla gözlerini yumdu. Geçmeyeceğini anladığı anda yataktan fırlayıp banyoya koştu.
Midesini yakan asitli safran yediği herşeyi çıkarmasına sebep olurken bedenin direncini kaybetmişti. Ellerinden destek alarak kalkmak için kendinde güç bulmaya çalışıyordu. Lakin yaşadıkları yüzünden bir türlü toparlanamıyordu.
Bir haftadan fazladır sürekli vücudu mayışıyor ve kendini uyurken buluyordu. Uyku bazen düşünceler kaçmak için sığınaktı.2
Zorda olsa lavobonun kenarına tutunup kalktı ve aynada ki yansımasına baktı. Eskiden aynalara aşık bir genç kızdı lakin şimdi kendisine bakmak istemiyordu. Bakışlarını aynada ki yansımasından çekip suyu açtı ve soğuk suyu yüzüne çarptı.
Yüzüne serptiği su bile ona deniz dalgalarını hatırlatırken yüzünü buruşturdu. Bedenini dikleştirip iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra lavabodan çıktı. Odaya geri döndüğün de Hatce kadın elinde beyaz bir elbiseyle içeri giriyordu.
Hatce kadın kızın solgun yüzünü görünce endişeyle elindeki elbiseyi yatağa bırakıp hızlı adımlarla yanına gelip
"Uyy kuzum ne oldu sana büyüz kireç gibi olmuş rahatsız mısın?"
Leyla tam cevap verecekken boğazını tırmalayan safran midesini bulandırdı ve genç kız az önce çıktığı lavaboya tekrar koşarak gidip öğürmeye başladı. Biraz önce kustuğu için ağzından çıkan acı safran gibi suyla sadece öğürmeye devam ediyordu.
O klozetin kenarını tutup kusmaya çalışırken yaşlı kadın önüne düşen saçları arkaya toplayıp sırtını sıvazladı ve şefkatli bir sesle "Ahh kızım ne oldu sana böyle , zaten yediğin kuş yemi gibi. Onuda çıkardın üşüttün mü acaba?"
Leyla o'na ne olduğunu bilmiyordu. Belki zihninde ki anılar yüzünden belki de yaşadıkları. Üşüttü mü onu da bilmiyordu. Kafasını bilmiyorum anlamında salladı. Hatce hanım anacan bir tavırla saçlarını okşayıp koluna girdi ve onun yardımıyla banyodan çıkıp odaya döndü. Genç kadın ayakta durmakta bile zorlanıyordu Hatce hanım yatağa yönlendirdiğin de içinde ki minnet duygusu büyüdü. Orta yaşlı kadın onu yatağa getirdi ve yorganı kaldırıp uzanmasını sağladı. Baş ucuna oturup eliyle saçlarını okşatıp emin olmak için elini anlına koydu ve anacan tavrıyla "Ateşin neyinde yok hala ,hala dur ben nane limon kaynatı vereyim " dedi ve ayağa kalktı. Kısa bir süre kıza bakıp gideceği anda Leyla onu elinden tutup bakışları ile yatağın dibinde ki elbiseyi göstererek yorgunlukla "Bu ne teyze" diye sordu.
Hatce kadın bıraktığı elbiseyi fark ettiğinde gülümseyip elini Leyla'nın saçlarına uzattı ve saçlarını okşarken buruk bir şekilde "Poyraz yolladı kızım , nikahta giyesin diye " aksanlı sesiyle konuştu.
Leyla beyaz elbiseye bakıp derin bir iç çekerken gözleri nemlinmişti. Beyaz artık onun için saflığı temsil etmiyordu.
Odayı kaplayan hüzünlü atmosfer kadere boğarken Hatce kadın elini Leyla'nın çenesine koyup başını kaldırdı. Yaşlı kadının yüzünde yılların iz bıraktığı derin çizgiler vardı. Yaşamış görmüş biriydi. İçli bir nefes alıp " Biliyorum kızım anan baban olsun isterdin lakin sana yazan kader böyleşmiş " dedi ve
Leyla'nın elini tutup onun kalbinin üstüne koyarken yüzünde buruk bir gülümsemeyle "Sevdiklerimizi burada yaşatırız belki yanımızda olmazlar fakat hüznümüzü de ,mutluluğumuzu da hissederler" dedi.
Leyla kendisini daha fazla tutamadı. Karadeniz'in hırçın dalgasına yenilen ruhundan firar etmişti göz yaşları. Göz yaşları boncuk gibi akarken gözlerini yumup titreyen sesiyle" Çokk-çokkk özlemdim "dedi.
Hıçkırıkları arasında fısıldadığı iki kelam Hatce kadınında duygusallaştırmış gözyaşları genç kadınınkilere eşlik etmişti.
Leyla bağırmak istiyordu fakat bu hakkı da kendinde görmüyordu. Yanında olduğu insanları telaşa düşürmeye hakkı yoktu. Parmakları ile çarşafı sıkarken dişleri ile yastığı ısırıyordu.
Yaşlı kadın onun çarşafı sıkan elini tutup "Geçicek kızım özleyeceksin lakin bu duyguyla yaşamayı öğreneceksin."
Hatce hanım geriye çekilip baş parmaklarıyla göz yaşlarını silip yaşlı bakışlarını yüzünde gezdirdi. Kuruyan dudaklarını ıslatıp
"Hadi kalk seni hazırlıyalım hangi şartlar altında olursa olsun sen bu gün gelin olacaksın"
Geline beyaz yakışırdı lakin onun beyazına al düşürmüşlerdi.
Geçmeyecek ve dinmeyecek Alemdar bir sızı bırakmışlardı. Kafasını olumsuzca sallasa da Hatce hanımın yardımı ile ayağa kalktı.
Hatce hanım elbiseyi ona giydirmeye başladığın da Leyla ona bunları yaşayanlara ah ediyordu ama ahta etse vahta etse kanadı kırık kumruydu ve göç ettiği diyara hasretlik çekerdi. Lakin aldığı yaraya rağmen yaradandan gitmeye korkardı.
Poyraz heyecanlı bir şekilde hocayla beraber odada oturmuş vurgunu olduğu kadının gelmesini bekliyordu. Kocaman adamın yüreği küçük bir serçe gibiydi. Sevdiği gelip yanına gelse dünyalar onun olacaktı.
Hele sevdiğini ona getirdikten sonra biraz daha sevmişti.
Severken sevmeyi beklemek... Vuslatın olmayacağı gönüle razı gelmek mecnunun en büyük sınavıydı. Olsundu! Leyla'sı onunla olduktan sonra önce iyileştirecek sonra sevdirecekti.
O bulduğu yaralı kadına pansuman değil merhem olmak istiyen bir adamdı.
Hem onun ne haddineydi. Mecnun bile beklerken delirmemiş miydi? Varsın Poyraz'da rotasını kaybeden bir kaptan Leyla'sı kutup yıldızı olsundu. Hem Leyla'ya giden yollara kapılıp kaybolmak zor değildi. Elbet Poyraz'da yönünü bulurdu lakin marifet yön bulmak değildi ya yolun sonunda kaybetmekten korkutuyordu.
Biraz sonra kapı açıldığında mavi irisleri kapıya yöneldi. Hatce ninesini kolunda bir meleği kıskandıracak güzellikte, adeta peri masallarının içinden çıkmış sevdiği ile içeri girdi. Leyla giydiği beyaz elbisenin içinde süzülerek bir kuğu gibi odaya girdi.
Poyraz'ın kalbi küçük bir serçe gibi göğüs kafesini zorluyordu. Sevdiğini kadını görmek bile kalbine kanat çırpıtırıyordu. Eli istemsuz bir şekilde tekliyen kalbine gitti lakin sevdiği için atan kalbe hakkim olamak kimin haddineydi.
Belki geç gelmişti ama kalbine vaktinde yetişmişti karanlığa bürünen ömrüne ışık olmuştu kadın .
Koca kalabağın içinde kimsesizmiş meğer ve kadını bulancaya kadar fark edememiş.
Hoca babacan bir tavırla gülümseyip eliyld Poyraz'ın yanını gösterirken sıkcak bir tebbesüm bahşetti.
"Buyur kızım geç Poyraz evladım yanına."
Leyla anlamayıp öylece ayakta dikilmeye devam ederken imam bu sefer daha baritom bir tonda:
"Kızım buyur geç seni bekliyoruz daha yatsı namazını kıldırmaya gitcem" dedi.
Leyla kendiyle bir savaş halindeydi. İnkar etse de deli gibi korkuyordu. Poyraz'a güveniyordu lakin birinin ona yaklaşması veya herhangi bir temasta bulunmak ayrı sahneleri tetikliyordu.
Poyraz sevdiğinin korkuların farkında onu izledi. Yerinden kalkacağı anda imam daha yüksek bir tonda
"Hadi kızım seni mi bekleyeceğiz" diye seslendi.
Oda da duyulan yüksek sesle Leyla korkuyla yerinde sıçradı ve bir kaç adım geri çekildi.
Hatce hanım ürkek olan Leyla'ya yaklaşıp sesizce güven barındıran bir tınıyla :
"Korkma kızım burada sana zarar verecek kimse yok hadi gel " dedi ve
kolundan tutup aralarında mesafe olacak şekilde Poyraz'ın yanına oturttu.
Poyraz göz ucuyla sevdiği kadına bakarken hoca efendi boğazını temizleyip birkaç kısa nasihat verip önce Anne babaların ismini sorup önünde ki kağıda yazdıktan sonra Leyla'ya dönerek "Kızım mehir olarak ne istersin "diye sorduğunda Leyla düşünmeden "Babamı bulsun bana başka birşey istemem" diye cevapladı.
Konuşurken titreyen sesi Poyraz'ın yüreğini feveran ederken hoca efendi ilk kez mehir için böyle bir şart konuşulduğu için şaşırmıştı.
Kendini toparlayıp Poyraz'a bakarken genç adam hocaya :
"Kabülüm hoca efendi lakin oraya bir orman yaz her gülüşüne bir fidan dikeceğim"
Hoca efendi ağızı açık bir şekilde söylenen mehiri yaztıktan sonra
Üsülünce başını kaldırıp ilk Poyraz'a:
" Rewan pir kızı Leyla'yı karılığa kabül ediyor musun?"
Leyla ilk kez yere düşürdüğü başkışlarını kaldırıp hırçın mavilere dikti kabus olan hırçın deniz ona gökyüzünü anımsatıyordu artık kaçtığı değil sığındığındı sığınaktı.
Kimsesiz kalışını en çok bu gece hissetmişti .
Ona beklentiyle bakan adama sadece bir tebessümle onay verdi biliyordu adam onu korumak için bu yola başvurmuştu.
Yıllar önce öylesine okuduğu satırlar bugününü anımsatıyormuş oysaki.
Bu günümde kalanlar yarınımda kaybolanlardır.
Poyraz hasretle bakmıştı gülüşüne aylar olmuştu yüreğine yeşirene kadının gülüşüne hasretlik çekmişti.
Sevdiğinin kara harelerine kenetlerken mavilerini dudaklarını oynatıp yüreğinden sonra hayatınada mühürlemişti sevdiğini.
Hoca bu sefer aynı soruyu genç kıza yönelti.
"Sen kızım Ahmet oğlu Poyraz'ı kocalığa kabül ediyor musun?"
Odadaki herkes nefesini tutmuş kadını iki dudağı arasında çıkacak cevabı bekliyordu uzun bir süre sesizlik oldu bu sefer hoca aynı soruyu Leyla'ya tekrar yönelti.
Poyraz odanı sessizliğine rağmen adamın kalbinin sesi odada yankılanıyordu.
Leyla diliyle kurumuş dudaklarını ıslatırken cılız bir sesle
O an Poyraz'ın eli yüreğine gitti bir an için vurgunu olduğu kabul etmeyecek diye o kadar çok korkmuştu yüreği canhıraşı bir şekilde atıyordu.
Kadının dudağından dökülen bir kelam adamın ömrüne ömür katardı da kadın bir haberdi.
Veya sevmek için ömür mü gerekti.
Oysa Poyraz bir çift ürkek bakışa vurulmuştu .
Kadının yüreği adama mihraptı.
Hoca bu sefer nikah için şahitlik eden Hatce kadın ve Ali'ye sormuştu :
"Sizde şahitlik ediyor musunuz"
Daha sonra imam okunması gereken duaları okumuş nikahtan sonra hayırlı temennisinde bulunup gitti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes evlerine gitmiş bir tek Leyla ve Poyraz kalmıştı.
Aynı odada yanyana olsalar da Leyla kapıldığı düşüncelerle fersah fersah uzaktı. Zihni karıncılanıyor , şimdi ne olacak temkinliydi.
Poyraz kafasında ki düşünceler ile kaçamak bakışlarını sevdiği kadına atarken temkinliydi. Boğazını temizleyip karısının dikkatini çekip ondan tarafa bakmasını sağladı.
Gayri ihtiyari eli cebine gitti ve cebinde ki yüzüğün olduğu kutuyu çıkarıp masaya bırakıp temkinli bir ses tonuyla "İnsanlar parmağımızda ki boşluğu fark ettikleri ilk fırsatta evliliğimizi sorgulayacaklar. Ben düşündüm ve dün çarşıda arkadaşımın dükkanın önünden geçerken bu yüzükleri aldım " diye kendisini açıkladı.
Leyla anlayaman bakışlarla uzanıp kutu açarken gördükleri kaşları çatıldı. Şaşırmış bir biçimde önce Poyraz'ın mavi harelerine daha sonra kutunun içindeki yüzüklere baktı. Onu yüzüklerden çok şaşırtan şey kutunun içinde iki yüzüğün tek bütün bir parçası vardı .
Poyraz'ın yüzüğünün içinde Leyla'nın adı yazarken isminin hemen yanında bulanan biberi ağacının dallarının üstünde uçuşan kuşlar Leyla'nın alyansı halka oluşucak şekilde işlenmeşti bür bütün halinde harika bir potre oluşurken aynı potrenin içine gizlenmiş iki yaralı ruh vardı. Tıpkı onlar gibi.
Biberiye ağacı aşk ve sonsuzluğu sembolüdür. Poyraz hissettiği duygudan emin olduğu için aşkını temsil edecek şeyi biberiye ile bütünleştirmişti. Biberiyenin şifa veren yanı vardı. Kimbilir belki de iki tane kimsesiz yaralı yürek birbirinin şifasıydı.
Leyla'nın kanat çırpmaktan birtap düşmüş yaralı bir kuş iken Poyraz elini ona uzatmıştı. O artık pes etmeyi düşünüp kanat çıpmaya mecali yokken güvenli liman değil de sığınak olmuştu.
Leyla hayranlıkla parmak uçlarını alyanslarının üstünde gezdirirken dudakları belli belirsiz hareket edip "kolmeh bah ghalab man" ( eşsiz tablo demek) sessiz kısık bir fısıldı dudaklarından döküldü.
Poyraz merakla Leyla'nın tepkisini izliyordu. Halbuki söylenenin aksine öyle bir anlık düşünce ile değilde arkadaşına uzun uzun vurgunu olduğu kadını anlatıp yüzükleri tasarlatmıştı.
Arkadaşına anlatırken bile kıskanmıştı vurgun olduğu kadını.
Kendi yüzüğüne Leyla yazdırmış lakin Leyla'nın yüzüğünü boş bırakmıştı. Çünkü istiyordu ki Leyla'sı uçsuz bucaksız bir diyarda özgürce kanat çırparak ona gelsin.
Adam kadının kırık kanatlarına yük değil derman olmak istiyordu.
Poyraz'ın ayakkabılarının çıkardığı tok ses odada yankılanırken Leyla tedirgindi. Adam ise ondan farklı değildi , elinde tuttuğu kolyeye uzun uzun bakarak iç çekti. Amacı Leyla'yı biraz da olsa mutlu edebilmekti.
Leyla o'na denizin getirdiği kadın!
Genç adam mavi berrak gözleri göz yüzünü andırıyordu ve kadına gökyüzü gibi berrak bir gelecek vaad etmek istiyordu. Daha doğrusu ona yaşadıklarından sonra kanat taktırıp gökyüzünde uçurtmak istiyordu çünkü Leyla o gece ne uçabilmişti ne de kaçabilmişti.
Gecenin karanlığında kendisi gibi zifiri karanlık anlar yaşatmıştı. Poyraz etli dudaklarını dişleri ile ezerken bakışları parmakları arasındaki kolye deydi.

Gerçi gözlerini Leyla'ya çevirip o anları hatırlatmaktan da çekiniyordu. Nasıl makus bir kederdi ki evlendiği kadının gözlerine bakmaktan çekinmek.
Sesli bir nefes alırken zihni parmakları arasında hareket ettiği kolyedeydi. Dünyayı andıran Gold detaylı yuvarlak bir halka ve etrafı küçük elmaslar ile hareketlenmişti. İçinde ki dalga ise Leyla'yı ona getiren deniz daha doğrusu dalga... Çünkü Leyla o'na deniz dalgaları ile gelmişti.
Leyla denizin mavi dalgalarının mavi gözlü bir adama getirdiği kadın.
Poyraz kendisini telkin edip boğuk efsunlu bir tınıyla " Leyla" diye fısıldadı.
Leyla'nın titreyen gözleri ona döndüğün de yutkundu. Heybetli cesur yüreği titreyen bir bakışla kuvvetsiz düşüyordu. Bakışları sanki mehtabın dalgalarda raks etmesi gibi titrekti ya hangi babayiğit dirayetini koruyabilirdi.
Poyraz'da koruyamadı. Ben demek istedi. Bakışlarını uzun süre kızın üstünde durduramıyordu çünkü genç kadın için mavi bakışlar zihninde silmek istediği anlardı.
Leyla'nın bakışları adamın parmaklarıyla hareket ettirdiği kolyeyi bulduğun da yutkundu.
Poyraz içli bir nefes alıp " Leyla sen bana denizle geldin " dedi ve sustu. Sarhoş değildi ama bu gece sarhoş olup içindekileri bir nefeste dökmek isterdi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |