
ENKAZIN ALTINDA Kİ UMUT IŞIĞI
Günlerdir susuz bir şekilde kamp kamp dolaşıyorlardı. Dolaşıyorlardı diyorum çünkü Zafer Timi birleştiğinde o itler onlara vız gelir tırıs giderdi. Yürümek onlara birşey demiyordu zaten ama susuzluk...
Gittikleri kamplarda su da vardı yiyecek de ama onlar değil yemek elini bile sürmüyordu çünkü haramdı...
Tomris duyduğu sesler ile bir anda durdu.
Tim de onunla birlikte durduğunda Tomris sırıttı.
" bebeler sizde benim duyduğumu duyuyor musunuz?" Dediğinde Doğu ona anlamazca baktı.
" su..." Dediğinde tim yeni doğmuşsa gülmeye başladı.
4 gün olmuştu susuz oldukları zaman boyunca.
Tomris hızlı ama temkinli adımlar ile sesin geldiği yere doğru gitti.
Ama gözlerine inanamadı.
Burası dere değil, resmen bir şelaleydi.
Ilk başta şüphelendi.
" Polat bak bakalım buraya yakında bir kamp gözüküyor mu?" Dediğinde Polat istihbarattan aldığı haritaya baktı ve sırıttı.
" hayır komutanım, bir tane var ama o da buradan neredeyse 2 dağ ötede. Bence iyi dinlenelim çünkü bundan sonra o iki dağı aşmaya çalışacağız." Dediğinde Tomris sırıttı.
" ilk işimiz su içmek ve suları doldurmak, sonra erkekler bize akşam yemek için av bulacak, bizde o sırada derenin ucunda temizleyeceğiz. Biz temizlendikten sonra da erkekler girer, biz dolaşırız. Bu gece buradayız, nöbetleşe nöbetleşe etrafı kontrol edeceğiz." Dediğinde tim onu onayladı.
Ilk önce derede su içip suları doldurdular. Erkekler ava gittiğinde Tomris, Buket, Damla, Yağmur ve Sude üzerinde olan üniformaları çekinmeden çıkardılar ve iç çamaşırları ile dereye girdiler.
Dere de bir güzel temizlediler ve iç çamaşırlarını çıkarıp, yedekte bulunan asker şort takımını giyip, üniformaları yıkayıp ikindi güneşine astılar.
Saçlarını kuruturken erkekler ellerinde tavşan ve kuş ile geldiler.
Eğer birşey bulamasalardı gölden kurbağa veya böcek avlayacaklardı...
" ooo beyler bereketlisiniz " diyen Damlaya Onur gecikmeden yanıt verdi.
" öyleyizdur bacım..." Dediğinde Damlanın yüzü düştü ama belli etmedi.
" siz temizlendiniz herhalde? " dedi Samet." Evet siz şimdi girin biz çalıların ardında ki boş alanda ateşi yakacağız. Üniformalarınızı yıkamayı unutmayın" dedi kızlar ve erkeklerin bel altı sohbetlerini dinlememek için hızla oradan uzaklaştılar.
Onlar gider gitmez Polat ve Ferit Onurum kafasına vurdu.
" lan mal! Madem kızdan hoşlanıyorsun ne diye bacım diyorsun?" Diyerek cimcikledi onu.
" ula oğlum hayatımda hiç sevmedim ki... ne edeyim?" Dediğinde ona hak verdiler.
" işte sevmemişin sevdiği olmuş ya Allah demiş!" Diyem Atakana güldüler.
" neyse hadi yıkanın inşallah bundan sonra ki yıkamamız hamamda olur " diyen doğuya sorarcasına baktılar.
" ne? Alparslana bir hamam keyfi yapacağız herhalde " dediğinde ona katıldılar
Üzerlerini çıkartıp dereye girdiler ve yıkandılar. Onlar da aynı kızlar gibi eşofmanlarını giydiler ve üniformalarını yıkayıp astılar.
Bundan fazlası şamda kayısıydı.
Kızların yanına gittiklerinde etlerin piştiğini gördü.
" kim yaptı bunları? " diye sordu Ibrahim.
" Tomris komutan" dedi Sude.
Herkes etlerini yerken " mmm" gibi sesler çıkarıyordu.
" elinize sağlık komutanım " dedi Salih ve dereye gidip ellerini yıkadı.
Herkes bir bir giderken peşinden sadece Alparslan kaldı.
" eline sağlık hayatım, inşallah evlenince de böyle marifetli olursun " dediğinde Tomris kızarmıştı.
Maske olmadığı için bu belli oluyordu.
Burada ki üç tim de maskesiz dolaşıyordu birlikteyken çünkü iki tim de aynı onlar gibi bordoydu.
" neyse bir yürüyüş yapalım mı?" Diye sordu.
" olur " dedi Tomris. Omca yılın ardından hala arasında ki bu şeyi yıkamamışlardı.
Ama az kalmıştı.
Daha samimi olacaklardı.
Onlarda ellerini yıkadıktan sonra dağa çıkan patika yola doğru yürüdüler.
İkisi de sessizdi. Sevgili olmadan önce daha çok konuşurlardı.
" neden böyle?" Diye sordu Alparslan.
" ne?" Diye sordu anlamazca.
" neden bir anda bana soğuk oldun?" Diye sordu durgun bir sesle.
Tomris panikledi. Böyle yaparak onu böyle bir düşünceye itmek istememişti...
Dağa çıktıklarında oturdular.
" aslında seni böyle bir düşünceye itmek istemezdim ama... bir rüya gördüm.Sen beni istemiyordun ve ben sana her yaklaştıkça da kayboluyordun.
Bu benim canımı çok yaktı ama sanırım gerçek olamamasına rağmen sana trip atıyorum" dediğinde bir kahkaha attı Alparslan.
" yavrum sen özel gününde misin?" Diye sordu zar zor.
" off Alparslan sussana ya! Böyle birşey yaptığım için utanıyorum zaten " dedi ve ellerini yüzüne kapattı.
Alparslan Tomrisin ellerini yüzünden çekti ve avcunun içine sayısız öpücük kondururdu.
" ah benim bebeğim bana trip de atarmış da, aman aman " dedi ve yüzünün her karışını öptü.
Dudaklarını öpecekti ki Tomris hemen geri çekildi.
" Alparslan zaten çok günah işliyoruz birlikte uyuyarak bari evlenemesem öpme ya!" Dedi sinirle.
Alparslan ona gülerek sahte bir sinirle baktı.
" iyi lan! Karargâha döner dönmez sana dinî nikah kıyacam! " dedi ve onu göğsüne bastırdı.
Ama bilmiyordu ki Tomris ciddiydi.
" aşkım ben gerçek diyorum " dedi ciddiyetle.
Alparslan Tomrisin kafasını göğsünden ayırdı ve yüzüne baktı.
Ciddiydi...
" ha sen ciddisin!" Dedi şok ile.
" ciddiyim tabi Alp! Sende biliyorsun benim ne kadar bu işlerde titiz olduğumu. Bir iki kere öpüşmüş olabiliriz ama dahası olmaz. " dedi ve saçını savurup " evlenmeden olmaz!" Dedi ve ayağa kalktı.
" alacağım ulan seni! Söke söke alacağım! Usulüyle " dedi ve Tomrisin peşinden koştu.
" bekle beni helalim!"
♠️♠️♠️
Sabaha karşı gelen telsizden sesler ile uyandılar.
" sizin olduğunuz konumun 3 km batısında bir köy var. Terör örgütü dün gece saatlerinde baskın yapmışlar.
O köyü kurtardıktan sonra bulunduğunuz konumun ilerisinde ki iki dağın ardında bir kamp var, onu patlattıktan sonra dönüyorsunuz" dedi Albay ve birkaç birşey daha söyleyip kapattı.
" evet bebeler, duyduğunuz zilin sesini! Haydi çakal avlamaya " dedi ve kız erkek dönüşümlü üniformalarını giyip yola çıktılar.
Şafak anca söküyordu. Onlar kamplarda 30 ağustosa dair plan arıyorlardı ve hepsini bulmuşlardı.
Geriye sadece Mihran iti kalmıştı.
O da sadece 2 dağ uzaklıktaydı.
Köye yaklaştıklarında " keskinler! Köyün içini iyi gören bir yere konuşlanın. " Onur, Buket ve Samet hızla giderken " Ferit, Polat, Yavuz, Ibrahim, Sude, Damla ve Güney köyün arkasına gidin ve emrini bekleyin. Ben Alparslan,Bulut, Yağmur, Atakan, Doğu ve Mustafa da önden gideceğiz. Biz içeriye, sivilleri bulduktan sonra gireceğiz "
" emredersiniz komutanım "
" kulaklıklarınız açık olsun bebeler, haydı it avlamaya " dediğinde arka tarafa gidecekler gitti.
Tomrisler önde ki bekçileri halledip çalıların ardında beklemeye başladı.
" keskinler görüş var mı?" Diye sordu.
" komutanım benim görüşüm net.
Köyde kuş uçmuyor sanki ama bir evin etrafında en az 5 adam var " dediğinde Tomris birşeylerden şüphelendi ve " Yağmur dürbün " dedi.
Yağmur dürbünü verdiğinde etrafı kontrol etti ve yukarıda türk olmayan 2 adet keskin nişancı gördü. Onlar sanırım dahaca fark etmemişlerdi.
" Arkadaşlar ve keskinler keskin nişancı var! Tekrar ediyorum keskin nişancı var. "
" ne emrediyorsunuz komutanım " diye sordu Buket.
" susturucu ile keskinleri bulun ve indirin. Birisi kuzey 6 yönünde birisi de Kuzey 2!" Dediğinde eline dürbünü tekrar aldı ve adamları bir bir öldürüldüğüne şahit oldu.
" giriyoruz ama sessiz olun, susturucu kullanın. Bunlar birşeyler biliyor. Keskinler iyi gözleyin " dedi ve köye girdiler.
Karşılarına çıkan itler bir bir avlanırken " komutanım binanın önüne geldik. Etrafta acayip bir sesizlik var. " dedi Ibrahim.
" tamam adamları öldürdünüz mü?"
" hayır komutanım "
" güzel bizi bekleyin, birşey çakmasınlar." Dedi ve avlanarak binanın önüne geldi.
Eli ile öbür tarafta ki Sudeye iki işareti yaptı ve kendini gösterdi.
Sude de tekrar ettikten sonra ikisi ikişer tane adamı boğazladılar ve kenara çektiler.
Arka da ki itleri de Alparlsan ve Doğu halletmişti.
" komutanım size yakın evlerin içinden adamlar çıkmaya başladı. Ne yapalım " dediğinde
" asıl av şimdi başladı, önümüze geleni vurun, acımayın! Bu kamptan kuş çıkmayacak " dediğinde o artık Tomris değil Dilsiz olmuştu.
Hızla önünde ki kapıya tekme attı. O ve Alparslan içeriye girerken kapıda Doğu ve Yağmur kalmış evi koruyor, diğerleri ise köye dağılmış, bir tane bile terörist çıkarmıyorlardı.
Dilsiz ve Kara içeriye girdiklerinde kimse yoktu.
Köylüler katledilmişlerdi. Tek bir kişi hariç.
Hamile bir kadın...
Üstünde bomba vardı.
" Doğu acilen buraya gel! " dedi ve hamile kadının yanına gitti.
Kadının sancısı vardı.
Dilsiz ağında ki ipi çıkardı.
" yardım edin, suyum geldi! Üzerimde bomba var!" Derken Doğu içeriye girmiş ve bombayı çözmeye çalışıyordu.
" Sude buraya gel acil!" Dedi.
Sude çok geçmeden gelirken
" kadının suyu gelmiş. Doğum başlamış. Yaptırmanız lazım " dedi hemen Dilsiz.
Kadın sandalyeye bağlı bir şekilde doğum yapamayacağı için Doğuyu bekliyorlardı.
Doğu kısa süre içinde bombayı çözdü ve çıktı.
Tomris ocakta kaynayan urbuğu aldı ve bir leğene koydu.
Ölmüş olan adamların üstünden atlayarak kadının yanına gitti. Sude temiz çarşaf bulmuştu.
Kadını yere yatırdılar ve üstüne bir çarşaf örttüler.
Tomris kadının altına geçerken Sude nefes egzersizi yaptırıyordu.
Tomris " kafası göründü! Az daha bacım " dediğinde kadında derman kalmamıştı ama bebeği için tekrar yaptı.
Bebek geldiğinde kordonu kasaturayla kesti ve onu hızla çarşafa sararak kadının kucağına verdi.
Bebek ağlarken aynı zamanda 3 yaşlı göz de vardı.
Bir bebek gözlerini açarak enkazın altından çıkan bir umut ışığı gibi olmuştu.
O kada ölümün içinde doğan Timur bebek annesinin kucağında ona şefkatle bakan gözlere bakıyordu.
Ama şu vardı ki annesi onunla olamayacaktı.
Kan kaybından ve acıdan vefat eden annesi, gözlerini bebeğinin kokusu ile yummuş ve onu Tomrise emanet etmişti.
Bir bebek dünyaya gelirken aynı kandan bir kadın vefat etmişti...
Işte hayat böyleydi.
Biri doğarken, biri ölürdü...
***BÖLÜM SONU ***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 44.28k Okunma |
2.72k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |