
"Gözlerimin içine iyi bak Hakan!" diye bağırmıştım. Bilgisayarı ona çevirmiş ve Gizem'in deepfake videosunu ona göstermiştim.
Gözlerinin içine baktığımda herhangi bir pişmanlık görmediğimde öfkem korkutucu bir hal almaya başlamıştı.
Bilgisayarda Gizem'in yüzü vardı. Bir şeyler anlatıyordu. Yargıyla, adaletle ilgili... Ama sözler ona ait değildi. Yapılan şeyler deepfake yöntemiyle oluşturulmuş aldatmacaydı. En kötüsü ise bu videoların birkaç günde milyonlara ulaşan izlenmesiydi.
Onu kötüleyen canlı yayınlar yapılmıştı, internettekiler haber sayfaları hep onun cümlelerini değiştirip yazıyorlardı. Halkın içinde bazı gruplar oluşmuştu ve kendilerine "Hater" diyorlardı.
Taşkınlık çıkarma, bazı göçmen vatandaşları darp etme, turistleri taciz etme gibi faaliyetlerde bulunmuştu bu grup. Hepsi de karşımdaki mafya bozuntusu yüzündendi.
Her şeyin başında o vardı. Bütün Hater grupları onu dinliyordu. Sadece bununla da kalmamıştı. Milyonlarca izlenmenin yanında bir de yüz binlerce nefret yorumu vardı internette. Hepsi Gizem'in videosuna gelmişti.
Öyle ki en yakın arkadaşım intihar çetesiyle birlik olmuş ve ölmek istemişti. Her şey de karşımdaki adam yüzünden olmuştu.
Tüm bunların yaşanma sebebi ise Gizem'in verilen rüşveti kabul etmemesiydi.
Öfkem iyice içime sığmadığında karşımda oturan adama yumruk atmıştım. Bana cevap vermemişti. Sadece elleri bağlı karşımda oturuyordu.
"Fırtına öncesi sessizliğin son buldu demek Umay." dediğinde korkutucu bir gülümseme yerleşmişti suratıma.
"Fırtına öncesi sessizliğim bitti, haklısın. Şimdi bana Hater grubunun yerini söyle hemen." dediğimde sırıttı.
Kafasını iki yana salladığında sert bir tane daha yumruk atmıştım suratına. Sonra bir daha, bir daha ve bir tane daha...
Her yumruğumda daha da kahkaha atması beni hırslandırmıştı. Bu yüzden de aklıma gelen fikri uygulamaya koymuştum.
Karanlık bir depo alanındaydık. Özel harekatla çalışmıştık. Şimdi de istihbarat karşımdaki şerefsizden bilgi almaya çalışıyordu.
Gülümseyerek "En sevdiğin yemek ne?" dediğimde bana şaşkınlıkla baktı. Konuyu neden değiştirdiğimi anlamaya çalışıyordu.
"Ne alaka? Dengesiz misin sen?" dediğinde kahkaha atma sırası bana gelmişti.
Ne kadar acımasız olabileceğimi bilmiyordu ya da onunla nasıl oynayabileceğimi...
"Acıkmışsındır. Mahkum da olsan sana iyi bakmalıyım değil mi?" dedim ve ona dönüp sorumu tekrarladım.
"En sevdiğin yemek ne?".
Sessizleşti ve "Makarna. Uzun makarna." dedi. Gülümsedim ve telefondan Umut'u aradım.
"Umut istihbarattan bir adamı çıkart. Atacağım konuma gelsin ve makarna yaptır. Uzun makarna. Mahkum yiyecek." deyip yanıt beklemeden kapattım.
Sonra da aklıma gelen ikinci ürkütücü fikirle "En sevdiğin koku ne peki?" demiştim bu sefer de.
Sessizliği uzun sürmüştü bu soruyu sorduğumda. Sonra da kısık sesle "Beyaz gül." dedi.
Sesindeki hüzün dikkatimi çekmişti ama sormayacaktım. Beyaz gül kokusunu da mesaj attım gelecek olan kişi için.
Karşımdaki adamı incelemeye başladım.
Esmerdi. Gözleri ten rengiyle tezat şekilde masmaviydi, denizleri andırıyordu.
Yuvarlak bir yüz hattı vardı. İri gözleri, kalın dudakları ve küçük bir burnu vardı. Yapılıydı. Vücuduna dikkat ettiği belliydi. Yanağında bir bıçak izi vardı.
Üstünde siyah bir deri ceket vardı. Altında da siyah bir kazak vardı. Deri ceket ona ayrı bir hava kaymıştı.
30 yaşında olduğu bilgileri arasında yazıyordu. Hakkında çok az şey biliniyordu. Ama en iyi bildiğim şey bir örgüt kurduğuydu. Ve tabii ki suçları...
"Gözlerime iyi bak Hakan. Ya şimdi yerlerini söyle ya da oyunumda boğul." dedim.
Bakışları yerden bana çevrildiğinde herhangi bir duygu ibaresi yoktu. Gözlerime baktı tepkisiz bir şekilde.
Sanki okumak istiyordu düşüncelerimi. Uzun süre bana baktığında artık rahatsız hissetmiştim.
" Ne diye inceledin bu kadar? Yoksa bana mı aşık oldun Örgüt Lideri?" dedim. Aslında kendimi de rahatlatmak istemiştim.
Bakışlarından rahatsız olduğumu anladığında gülümsemişti. "Ne oldu Umay? Rahatsız mı oldun? Öfke alevin hemen söndü galiba."
Sesinde alay vardı. Bu beni öfkelendirmişti ama hiçbir tepki vermemiştim.
"Gözlerime iyi bak Hakan, burada kuralları ben yazarım. Soruları da ben sorarım. Sen sadece cevaplarsın!" dediğimde tek kaşını kaldırmıştı.
"Hiç değişmemişsin. Hala aynısın. Asi ve sinirlisin. Bakışlarından bile belli itaatsizliğin. Bu halin ayrı güzel Yağmur Kraliçesi." dediğinde sarsılmıştım.
Göz kırptığında karşımdaki kişinin geçmişimden olduğunu anlamıştım. O Hakan değil, Demir Kara idi.
Bakışlarımdaki şaşkınlığı görünce tekrar kahkaha atmıştı.
"Sen... Nasıl... Sen nasıl yaşıyorsun? Babam... Babam seni öldürdüğünü... Söyledi."dediğimde kahkahası artmıştı.
Demir Kara...
Karşımdaki kişi bana saplantılı biriydi. Lisede defalarca kez şikayet etmemize rağmen hiçbir şey yapılmadığı için beni günlerce takip eden, beni elde edemediği için hırslanıp taciz etmeye çalışan, beni sevdiğini söyleyip beni öldürmeye kalkan kişiydi.
O, Demir Kara'ydı. Acımasızlığıyla bilinen lisede Suç Prensi lakabına sahip olan Demir Kara'ydı. Hep acımasızdı, lisede beni defalarca kez zorbalayan ve bunu sevdiği için yaptığını söyleyen kişiydi.
Babamın askerlikten atılma sebebiydi. Babam onu vurmak istemişti çünkü o...
O beni taciz etmiş ve darp etmişti. Korkmam gerekirken öfkem daha da alevlenmişti. Şaşkın ve öfkeliydim.
Tepkisiz bir şekilde dururken "Gözlerime baksana Demir! İyi bak! Eski Aynur değilim ben, aşağıladığın, taciz ettiğin... O kız öldü!" dediğimde kahkahası kesilmişti.
"Ben seni sevdim. Çok sevdim. Ama nasıl sevilir bilmediğim için böyle sarpa sardı işler. Hala seviyorum. Hem de deli gibi...". Gülümsedim. Ama asla masum bir gülümseme değildi.
"Seven adam bir kadın istemiyorsa bırakmasını bilir. Ama sen ve senin gibi adiler bunu anlayamaz. Sonra ne olur biliyor musun? Birisi çıkar ve nefesinizi keser!" dedim.
Bana tam bir şey demek için dudaklarını araladığında deponun kapısı açıldı.
Bir elinde makarna tabağı, diğer elinde de parfüm şişesi vardı. Bir de ondan özel isteğim olan urgan...
Demir Kara en çok ölmekten korkardı. Karşımdaki adamı öldürecektim.
"Ne yapıyorsun sen? Urgan neden getirdiler?" dediğinde sadist bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
Fırtına öncesi sessizlik artık bitmişti. Şimdi kopacak fırtınayı izleme vaktiydi...
YAZARDAN... 6 SAAT ÖNCE
"Hakan. .. Ölüm Örgütü diye anılan örgütün kurucusu... Kendisi yazılım üzerinde üst düzey bilgiye sahip. Bu sayede bankaları hackleyen bir sistem geliştirmiş. Soygunlar yapıyor. Sadece bununla da kalmıyor, örgütünde ülkenin en bilindik suçluları yer alıyor.
Kadın ve çocukları pazarlayanlardan organ mafyası liderlerine, mafyalardan usta hırsızlara kadar her tür suçlu insan var çetede.
Hatta bazı hakimler, savcılar ve bazı milletvekilleri... Ondan bizzat rüşvet aldıkları resmen kanıtlanmıştır. " demişti Umay.
Özel Harekat ve İstihbarat üyelerinden bazıları karşımdaydı. Liderlerimizdi hepsi.
"Yapacağımız operasyon sadece onlara yönelik olmamalı. Hater Grubu denen yeni saldırgan gruba da yönelmeliyiz. Etrafa büyük zararları var. Taşkınlık ve devlete zarar veren bir örgüt... İntihar çetesinin de bu örgütün gizli uzantısı olduğu ortaya çıktı. İntihar çetesinin liderini de ben öldürdüğüm için çete resmen çökertildi.
Planınızdaki eksikler bunu kapsamamanız Sayın Başkanım. Haddim olmayarak söylemeliyim ki bu plan işlemez. Çünkü devamlı bir operasyon gerekecek. " dediğimde İstihbarat Başkanı Umay'a döndü.
İstihbarat Başkanı Umay'a fazlasıyla güvendiği için "Ne önerirsin?" demişti.
Umay derin bir nefes aldı ve kendinden emin bir şekilde başını kaldırdı.
"Sizden izin almadan ben onların yazılımcılarının bilgisayarlarını hackledim. İntihar çetesinin üyelerinden birinin konumunu bulmak isterken araştırdım. Sonra da bilgisayarı hackledim ve bazı bilgilere ulaştım.
Suçlulardan biri uluslararası kırmızı bültenle aranan biri. Adı Ayhan Şimşek. Uyuşturucu kaçakçısı ve aynı zamanda seri katil. Kendisi de bu çetede.
Bugün dört saat sonra bir toplantı yapacaklar. Adres koordinatlarına da baktığımda buraya yakın bir yer olduğunu gördüm. Yani anlayacağınız büyük bir çeteyi her yönüyle çökertmemiz için doğru zaman bugün. " dediğinde Özel Harekat Başkanı"Bu bilgiler iyi ama şimdi en kritik konudayız. Planlama için önerin ne?" diye sordu.
"Bu konuda İstihbarat ve Özel Harekat beraber çalışmalı. Şu anda yansıttığım konum bir depo. On yıldır kullanılmıyor. Bu depoyu basabiliriz. Tam toplantı saatinde depoyu basmak tüm üyeleri ve liderleri tutuklamak için iyi bir zaman. Etraf sık ağaçlarla çevrili, karada kamuflajlı birliklerle bu baskını yapabiliriz. Bununla beraber gerekebileceği için sizden hava desteği de istiyoruz." dedi Umay.
İstihbarat Başkanı gülümsedi. Her zamanki gibi yeteneklerini sergilemişti. Mükemmel operasyon planlamasıydı!
Umay sayesinde bu operasyonu başaracaklarına iki alanın başkanı da emindi...
DEPODA... OPERASYON SONRASI...
Depoda derin bir sessizlik hakimdi. Demir asla konuşmuyordu. Aklında ise tek soru vardı: Gerçekten şimdi ölecek miydi? Hem de en büyük korkusundan vurularak...
Boğulmaktan korkuyordu ve bu korkusunu karşısındaki kadın dışında bilen kimse yoktu.
Aynur...
Onda derin tahribatlar açtığını biliyordu. Onu seviyordu. Onu elde etmek için çok uğraşmıştı. Her şeyiyle Aynur'un kalbini kazanmak istemişti. Ama bunu çok yanlış yollarla yapmıştı.
Farkındaydı. Biliyordu. Anlamıştı. Yaptığı her şeyin yanlış olduğunu anlamıştı. Aynur'un her şeyi olmaya o kadar odaklıydı ki en sonunda hiçbir şeyi olmuştu.
Onu zorlamamalıydı. Mafya olmayı o seçmemişti. Sevdiği kadını üzmüştü. Hem de en aşağılık yollarla...
Onu taciz etmek istemişti. Yıllar önce bu sokakta onu taciz etmek istemişti. Şimdi de bu sokaktaydı, sevdiği kadın karşısındaydı ve onu mahkumu olmuştu.
Örgütünü çökerten, yüzüne defalarca kez yumruk atan ve en önemlisi de bakışlarından bile nefret akan sevdiği kadın olmuştu.
Aynur urgan ile uğraşırken yıllar öncesi aklına gelmişti... En büyük hatasını yaptığı gün...
10 yıl önce... Lisede...
Yine fırına gidiyordu Aynur. Her akşam bu saatte giderdi ekmek almaya.
Balkondan onu görünce dışarı koşmuştu Demir de. Sevdiği kızı görmek istiyordu. En güzel gülümsemesini onu gizlice takip ettiğinde görebiliyordu.
"Bana ne zaman gülümseyerek bakacak acaba?" diye düşünmüştü. Ama sorusuna cevap bulamamıştı.
Yine Aynur'un fırına heyecanla gidişini izlemişti bu arada. Sekerek yürüyüşünü, parktaki küçük çocukların yanından geçerken onlarla sarmaş dolaş oluşunu izlemişti.
Ekmeğini alan Aynur her zamanki gibi eve dönerken onu izleyen birinin varlığını hissetmişti. Demir onun bunu hissettiğini anlamamıştı. Bu yüzden de onun aniden neden durduğunu anlamaya çalışıyordu.
O anda Aynur arkasını döndüğünde Demir'i görmüştü ve korkmuştu. Aralarında iki adımlık mesafe vardı. Aynur Demir'den hep korkmuştu.
Demir kötüydü. Okulun zorbasıydı. Kendisine de zorbalık yapmıştı. Bu yüzden ondan çok korkuyordu. Şimdi onu arkasında kendisini izlerken görmek ise hayatını değiştirecekti.
Korkuyla eve doğru koşmaya başladığında arkasında hırslanmıl bir Demir bıraktığını farkında değildi.
Demir bir eli yumruk olmuş bir vaziyette onu izlemişti. Aklına koymuştu.
Sevdiği kız ya kendi rızasıyla ya da zorla onu sevecekti...
Lisenin son günü...
Mezuniyet kıyafetine bakmıştı Aynur sevinçle. Masmavi bir elbise giyinmişti. Omuzdan bağlamalıydı kolları, peri kızı gibi hissediyordu. Hafif bir dekoltesi vardı elbisenin yakasında.
Dizüstünde bitiyordu elbisesi. Belinde bir mavi kemer vardı. Göğsünde ve eteklerinde mavi simler vardı. Çok güzel hissediyordu. Aynaya bakarken etrafında dönüp duruyordu neşeden.
Saçlarına baktı ve makyajını inceledi. Dağınık topuz yaptığı saçlarına biraz sim dökmüştü. Önceden gece mavisine boyattığı kısımlar ortaya çıkmıştı. Elbisesinin altına mavi bir topuklu giyinecekti.
Gözlerine mavi far ve siyah eyeliner sürmüştü. Kirpiklerini kıvırmıştı ve bu gözlerini büyük göstermişti. Pembe bir ruj ve üstüne de hafif bir parlatıcı sürdükten sonra heyecanla ailesinin yanına koşmuştu.
Onun hazır olduğunu gören ailesiyle beraber evden çıkmışlardı ve lisesine gitmek için yolda yürümeye başlamışlardı.
Okula vardıklarında Aynur sınıfına gitmişti. Okul mezuniyet töreninde bir dans gösterisi düzenlenmişti. Dans gösterisinden sonra kep atılacaktı.
Kep ve cübbesine baktı heyecanla. Gülümsedi ve sonra arkasından gelen sesle gülümsemesi soldu.
Demir "Sevgilim... Çok güzelsin." demişti. Kalbinde korku kol gezinirken ondan uzaklaşmak için yanından geçmek istemişti.
Demir ise kolundan tutmuştu. "Bu kadar güzel olmayı nasıl başardın sevgilim?" diye sormuştu. Bu durum Aynur'u öfkelendirmişti.
Sınıfın ortasında öfkeyle ona tokat atmıştı. Demir'in yüzü sağa çevrilirken sınıftakilerin hepsi sessizleşmişti. Demir yumruğunu sıkmıştı öfkeden.
Aynur ise artık bıkmıştı Demir'in kendisine yaptıklarından. Bundan sonra onunla karşılaşmayacaktı sonuçta. Artık dile getirme zamanı gelmişti. "Yeter Demir Kara! Ben senin sevgilin değilim hatta hiçbir şeyin bile değilim! Anla bunu ve al zorbalıklarını da başka kapıya!" dediğinde Demir sadistçe gülümsemişti.
Onu kolundan sertçe tutup sınıftan çıkardığında öfkeden gözleri dönmüştü. Onu boş başka bir sınıftan içeri savurduğunda Aynur yere düşmüştü. Dizleri acıyordu.
Aynur yere düştüğünde Demir sinirden duvarı yumruklamaya başlamıştı. Aynur artık susmak istemiyordu.
Demir'in öfkesine diz çökmeyecekti. Küçük kız çocukları gibi oturup ağlamayacaktı. Ona karşı gelecekti. İtaat etmek asla düşündüğü bir şey değildi, asilik kanında vardı.
"Yumruklamaların bittiyse artık beni dinle! Seni ölsem de sevmeyeceğim duydun mu!? Sevgilim deyip durma bana! İnsanlar benden korkuyor senin yüzünden! Zorbalığı insanlık zannediyorsun! Canavarsın sen!" diye haykırdı Aynur.
Dizlerinin yarasına bakmadan ayağa kalktı ve Demir'in durmasından faydalanarak daha fazla bağırdı.
" Gözlerime bak Demir Kara. Senden nefret ediyorum duydun mu? Senden nefret ediyorum!".
Bunu dediğinde Demir yüzünü Aynur'a döndü. Gözlerinde ürkütücü bir öfke vardı. "Benim sevgilimsin sen! Sen benimsin!" demişti. Sanki transa geçmiş gibiydi.
Bakışları Aynur'un üstünde gezinirken Aynur hala ona dik dik bakıyordu.
Aynur hep gururlu bir kızdı. Ne yaşarsa yaşasın yalvarmazdı kimseye. Şu anda deli gibi korkuyordu. Normalde başka birisi olsa ağlardı ama Aynur tepkisizce Demir'i inceliyordu.
Kafasını kaldırdı ve asi bakışlarını ona çevirdi.
Demir aniden üstüne doğru atıldığındaysa hazırlıksız yakalanmıştı. Demir kollarından tuttuktan sonra elini yüzünde gezdirmek istemişti.
Aynur korkudan ağlamak üzere olsa da gülmeye çalışmıştı. Bakışlarından nefret ve öfke dökülüyordu. "Bırak beni Demir. İstemeyeceğim seni! Bırak!".
Demir ise onu duymuyordu. İstediği tek şey vardı o da Aynur'du...
15 dakika sonra...
Sınıftan saçları dağılmış, gözlerindeki makyajı akmış bir vaziyette çıkmıştı Aynur. Elbisesinin kollarındaki bağcıkları çözülmüştü. Upuzun saçlarında, bedeninin her yerinde birinin eli gezinmişti.
Nefret tüm bedenini ele geçirirken tüm okul onu izliyordu. Herkes ona bakıyordu. Bembeyaz teninde bazı yerlerde morartılar vardı. Yirmi dakika içinde hayatında her şey parçalanmış gibiydi.
Gözleri yaşlarla dolsa da burada ağlamayacaktı. Kafasını kaldırdı yine. Gururundan ödün vermemişti, onuru ve gururu onun her şeyiydi.
Güçlü durmalıydı. İçinde fırtınalar kopsa da o fırtına öncesi sessizliğine gömülmüştü.
Okuldan dışarı çıktığında ailesini gözleri aramıştı. O sırada arkadan kardeşinin sesini duymuştu.
"Abla..." demişti kardeşi. Kardeşine döndüğünde ise gözleri dolmuştu kardeşinin.
Sonra da annesinin sesini duymuştu Aynur. "Kızım..." diyordu annesi.
En çok yıkılan ise babası olmuştu. Babası gözlerini kapatıp açmıştı. Gözlerine her saniye öfkenin korkunç perdesi inerken Aynur gözyaşlarını tutmamıştı.
"Baba... Ben... Özür dilerim..." demişti duygudan yoksun sesle.
Sonra da gülmeye başlamıştı. Sadece yarım saat önce bir peri gibi hissediyordu. Ama şimdi... Kanatları kırılmıştı. Vücudu mosmor olmuştu. Elbisesinde yırtılmış yerler vardı. Saçları yolunmuştu, bozulmuştu. Yüzünde, kollarında, bacaklarında morarmalar vardı.
Babası sessizleşmişti. Kızı ağlarken canı yanmıştı. O çocuğu öldürecekti! Kızının her morartısı için onu kurşuna dizecekti!
Öfkeyle tam okul kapısından içeri girerken "Baba... Baba... Gitmesen?" demişti kızı.
Bir babayı durdurmaya yetmişti bu sözler. Arkasını döndüğünde kızının yere yığılmasıyla darmadağın olmuştu. Kalbi dayanmamıştı babasının. Parçalanmıştı... Bir babanın yıkıldığı an işte aslında bu andı...
Depoda... UMAY'DAN...
"Hala itiraf etmeyecek misin Demir? Hater gruplar halka zarar veriyor. Bunun için benimle işbirliği yapmalısın ama sen inat ediyorsun." dediğimde Demir kafasını iki yana sallamıştı.
"O zaman son yemeğini ye." dedim. Sesimde duygu yoktu. Öfke bile yoktu. Bakışlarını bana çevirdiğinde sadist bir gülümseme yerleşmişti yüzüme.
"Son yemek mi? Peki urgana ne sürdün?" demişti şaşkınlıkla.
"Urgana sevdiğin kokuyu sürdüm. Beyaz gül kokusu..." dediğimde gülümsemişti.
"Beyaz gül. Senin kokundu." dediğinde öfkeyle önümdeki masaya yumruk atmıştım.
"Kes sesini sapık herif! Ne yaptığını unuttum mu sandın? Beni nasıl darmadağın ettiğini unuttum mu lan! Kes sesini ye önündeki zıkkımı." diye bağırmıştım.
Demir susmuştu ve pişman olmuştu. Yemeğini yesin diye kelepçesini açtım. Kelepçesini açtığımda yemeğini yemeye başlamıştı.
Bense karşısına geçmiştim ve onu izlemiştim...
Ağlamak istiyordum. Geçmişimi unuttuğumu düşünmüştüm hep. Değiştiğimi ve yenilendiğimi düşünmüştüm. Ama aslında kendimi kandırdığımı yeni fark ediyordum. Hem Serkan hem Demir... İkisi de benim dönüm noktalarımdı.
Bazen hayatımın ortadan ikiye ayrıldığını düşünürdüm. Yine öyle bir zamandaydım. Karşımdaki adam yüzünden hep zarar görmüştüm. Şimdi ise arkadaşım zarar görmüştü. En yakınlarımın hepsi onun yüzünden bir kez yaralanmıştı. Hele ben...
En büyük yarayı alan da bedeli ödeyen de bendim. Sakladığım, gizlediğim geçmişimi unutamıyordum. Kalbime gömmüştüm. Ama silememiştim işte!
Onu öldürmek istiyordum, belki o ölürse rahatlardım. Belki o ölürse nefretim de kinim de biterdi.
Bu düşüncelerdeyken yemeği yerken ağladığını görmüştüm Demir'in.
Gülümsemiştim kalbimin soğumasıyla. Duygusuzdum ona karşı. Karşımdaki adam sadece bana değil onlarca masum insanın hayatını elinden almıştı.
Örgütündeki insanlar kaç kadını, çocuğu, aileyi yok etmişti! Kurduğu grup yüzünden daha kaç kişi ölecekti, yaralanacaktı, sakatlanacaktı?
"Aynur... Sadece bil istiyorum. En sevdiğim koku senin kokundu. En sevdiğim yemek senin en sevdiğin yemekti. Öldürdüğün Serkan'ı sana sunan da bendim. O grup... Hater Grubu benim yetkimde değil." demişti.
O öyle deyince koca bir kahkaha atmıştım. Sonra da" Merak etme yine öleceksin. Sana dedim. Burada benim kanunu geçerli Demir Kara. Buranın mafyası benim." dediğimde dolu gözlerini bana çevirmişti.
" Baban nasıl öldü biliyor musun Aynur? Babanı kim vurdu? Ya da şöyle sorayım, babanı vuran adam aslında kimin casusuydu?" dediğinde kaşlarımı çattım.
" Madem her şey bu kadar. O zaman sana gerçekleri de söyleyeyim Yağmur Kraliçesi. Babanı vuran keskin nişancı benim örgütümdendi ve ben ona bu emri verdim!".
Duyduklarım kalbimi parça parça bölerken karşımdaki ağlayan adam gülmeye başlamıştı. Demir Kara işte buydu. Acımasızdı. Kindardı. Kısacası kötüydü.
"Ne kadar tuhaf değil mi? Beni öldürmen gerekli normalde ama yapamazsın. Çünkü emir almadın daha. Anlasana Aynur sen bir maşasın sadece. Bense bir liderim. Sen piyon, ben şah. Oyun bitti. Sen benim piyonumsun artık!" dediğinde ne olduğunu çözmeye çalışıyordum.
Birden arkamdan kafama aldığım darbeyle yere düştüm.
Gözlerimi kapamadan önce tek gördüğüm kardeşim ve onun ihanetiydi...
İHANET...
KALBİN TAM ORTASINA OTURAN DERİN BİR YÜKTÜR. ~UMAY
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |