8. Bölüm

7. BÖLÜM: KIZ OLMAK

aybala günal
aybalagunal

 

~OKUTULMAYAN, CAHİL BIRAKILMAYA (Ç)ALIŞAN HER KADIN İÇİN...~

AYŞE ÖZ'DEN...

"Evleneceksin! Okumak yok, duydun mu beni?" diye bağıran babamla tüm umudum kaybolmuştu.

Odamın kapısını üç kere kilitlemiştim. Üstümdeki kefen beyazını çağrıştıran gelinliğe baktım öfkeyle. Çığlık atarak gelinliğimin tüllerini yırtmaya başladım.

Koskaca bir aşiretin kızıydım. Bir haftadır da düğün hazırlığım vardı. Ama ben evlenmek değil okumak istiyordum. Tabii ki bu kararıma saygı duyan kimse yoktu.

Sinirle paramparça etmiştim gelinliğimin tüllerini. Bir haftadır yüzünü bile görmediğim bir adam içindi bu düğün hazırlıkları.

Tanımadığım, bilmediğim, görmediğim, duymadığım bir adam için... Üstelik benden yaşça büyük bir adam için...

Kaçmayı düşünmüştüm ve denemiştim de. Ama becerememiştim. Koskoca bahçenin her tarafı koruma doluydu. Onlara yakalanmıştım. Saatlerdir de aç bırakılmıştım. Hayalimdi Kirazlıbahçe'de üniversite okumak, hemşire olmak.

Ama babam her seferinde elimden almıştı bu hayali. Kitap okumama bile izin verilmiyordu son zamanlarda. Kitap okuyunca bile kötü yola düşeceğime inanıyordu herkes.

Bunun adı cehaletti işte. Gelinliği kurtuluş olarak gören her kadın için o gelinlik cehaletti. Bir kadın olmanın en büyük zorluğuydu düşmanı olan cehaletle savaşmak. Her şeye rağmen yaşamak, elinden alınan gülümsemesine rağmen hayatta kalmaya çalışmak...

Kadınların gülümsemesi bile bazen insanları rahatsız ederdi. Halbuki tatlı bir tebessümdü onların yaralarını gizleyen.

Erkek olmak daha kolaydı. En kolayıydı çünkü ataerkildi burada herkes. Bir erkekti onları yaşatan, var eden... Yani öyle görülüyordu. Kadın ise sadece hizmet etmeli, yanlışında cezalandırılmalı, hatta diklenirse öldürülmeliydi.

ÇÜNKÜ TÖRELER DENİLEN SAÇMALIKLAR BÖYLE EMRETMİŞTİ. SORGULAMAYAN HER ZİHİN İÇİN DE BİR KADIN BU SAÇMA TÖRELERE FEDA EDİLMELİYDİ.

Düşüncelerimin arasında ölüm tek kurtuluş gibi geliyordu artık. Yapacağım şey belliydi. Ben teslim olmayacaktım. Benim gibi olan tüm kızlar için yapacaktım bunu. Bu gece ölecektim! Bu gece yok olacaktım!

Saatlerce aç kalmama, başımın dönmesine rağmen artık bu işkence son bulacağı için seviniyordum. Ben ölmeliydim. Zaten evlenince de ölecektim. Başıma gelecekleri az çok tahmin ediyordum. İki ay önce en yakın arkadaşım da böyle evlenmişti ve ailesine kefeniyle haber gelmişti. Adam kızı öldürmüştü. Bizim buralarda bir kız çocuğu doğmak bile suç sayılırdı. Öldürmek bile suç değildi burada.

Bir insanı öldürmek çok kolaydı onlar için. Maalesef ki ben de bu ailede doğmuştum. Her şeyimle bu ailenin ferdiydim. Ama artık yaşamayacağım için bunları düşünmeme gerek de yoktu.

Bu düşüncelerle eczaneden çaldığım hapları aldım elime. Evet, bunu da yapmıştım iki gün önce. Bana başka bir çare bırakmamışlardı.

Yastığımın altındaki hapları aldım. Tereddüt etmeden içtim ve telefonumdan not yazdım.

Dışarıdan gelen düğünümün sesleriyle güldüm ve son sözlerimi mırıldandım aynaya bakarak. "Keşke başka bir ailem olsaydı..."

Şimdi ise sadece beklemek kalmıştı... Artık her şey bitmişti...

UMAY’DAN...

Serkan ile konuşmamızın üstünden iki saat geçmişti. Evdeydim ve çete ile ilgili gelen dosyaları inceliyordum. İncelediğim dosyalar haber dosyalarıydı. Aynı zamanda dava dosyaları da içindeydi. Hepsinin ortak noktası ayın on beşi gibi intihar vakalarını yaptırmalarıydı. İnsanları ayın on beşinde intihar ettiriyorlardı.

Haberlerden birisini daha incelemeye başladığımda bir ortak nokta daha bulmuştum. Çetenin bıraktığı izler... Hep bir arabada, egzoz ile intihara teşvik verdiklerini gösteriyordu. Arabanın rengi, modeli hep aynıydı. Plakasında da hep bulunduğum ilin plaka kodu vardı. Çete ülkenin her ilinde olmasına rağmen plaka kodu hep aynı sayıyla başlıyordu: 85.

Çetenin başı belli ki bu ildeydi. Bilinmeyen, gizli çete lideri bu ildeydi. Ama nerede olabilirdi? Aklıma gelen soruyla en baştaki haberlere döndüm.

Son DAKİKA :Günlerdir aranan on kişinin cansız bedenleri bulundu. Telefonlarda mesajlar incelendiğinde bir çetenin onları intihara teşvik ettiği öğrenildi. Konuyla ilgili olarak incelemeler başlatıldı.

 

SON DAKİKA : İntihar çetesi ile ilgili bulunan yazılar, sosyal medya hesapları incelendi. Gizli bir liderin var olduğu ama asla insanlara yüzünü göstermediği belirtildi.

 

Son DAKİKA: Kirazlıbahçe'de emniyet güçlerine gelen ihbar üzerine semte giden polisler intihar çetesinin izlerine rastladı. Çetenin tüm intihar teşviklerinde aynı arabayı kullanıldığı belirtilirken mesajlaşmalar incelendiğinde çetenin yeni bir hesap daha açtığı görüldü.

Eğer yapabilirsem... Epeydir yapmadığım şeyi şimdi gerçekleştirebilirdim. Onlara mesaj atacaktım. Kendimi onlara inandıracaktım. Bu planımı da Serkan'a söylemeyecektim. Çünkü ondan nefret ediyordum.

Bu düşüncelerle rastgele bir sahte hesap açtıktan sonra haberlerde adresleri denedim internette. Ve bingooo!

Bulmuştum hesapları! Şimdi sıra o hesaba mesaj atmaktaydı. Hesabımın adını "acımasızbirhayat" olarak koymuştum.

Şimdi sıra en kolay kısımdaydı.

acımasızbirhayat: Merhaba internette gördüm sizi. İntihar etmek istiyorum. Hayat çok sıkıcı ve acımasız. Ölmek istiyorum.

intiharetmekisteyenlergrubu: Sizi anlıyorum. Ben de intihar etmek istiyorum ve bu yüzden bu hesabı açtım. Sizinle beraber intihar edeceğim. Hayatın acımasızlığı beni de yordu.

intiharetmekisteyenlergrubu: İsterseniz yarın hemen bitirelim bu işi. Grubumuzun linki aşağıdadır.

 

Okuduklarım beni şoka sokarken kararsız kalmıştım. Acaba Serkan'a haber vermem gerekli miydi? Umut ve Gizem ile beraber mi gitmeliydim? Plan ya ters giderse o zaman ne olacaktı?

Bu düşüncelerdeyken kendimi motive edip hemen grup linkine katıldım.

Şimdi sırada hesabı buradaki insanları araştırmak vardı. Umut'a tedbir amaçlı mesaj yazdım. O sırada gruptan mesaj geldi:

ölümüarayanbiri: Bu işi nasıl acısız yolla yapıyoruz. Ölmek için herhangi bir ücret var mı?

gizemlibirgizem: Evet, bize anlatın nasıl yapacağımızı? Nerede buluşacağız?

intiharetmekisteyenlergrubu: Her şeyi videoda anlattım. Buluşacağımız yeri de konum olarak atıyorum.

 

Yazılanlar beni şoka sokmuştu resmen. Bir çete üyesi bile olsa bir insan nasıl bu kadar vicdansız olurdu ki? Nasıl bu kadar karaktersiz ve onursuz olabilirdi?

Bu düşüncelerdeyken konuma tıkladım önce. Gördüğüm konum beni daha da şok ederken bir sonraki durağı da öğrenmiştim. Konumda gösterilen yer yaşadığımız mahallenin iki sokak ilerisindeydi.

Demek burada olacaktı, dibimizde yaşanacaktı bunlar. Bu düşünceyle Umut'a bir mesaj daha attım. Neden yakınımızda bir sürü insan ölmek istiyordu, bunlar uygulamada neden gözükmüyordu?

Bu düşüncedeyken atılan videoyu açtım. Gördüklerim karşısında çetenin üyelerinden iğrenmiştim.

Bir fareyi üstü örtülü bir kafese tıkmış ve sonra da ona gaz vermişti bir tüp ile. Gazın etkisiyle fare yavaş yavaş ölürken bize değiştirilmiş bir sesle bununla ölmek isteyip istemediğimizi soruyordu.

Kimdi bu adam? Yüzünde maske olduğu için anlaşılmıyordu. Acaba bilgisayarını hacklemeyi denesem? Ama bu da evden yapılacak iş değildi.

Şimdi gizli görevde olduğum için de kılık değiştirip orada kanıt toplamam daha iyi olabilirdi. Bu düşünceyle karşımdaki telefon ekranına baktım ve yazmaya başladım:

acımasızbirhayat: Ne duruyoruz! Yapalım ve bitsin bu hayat. Ölmek belki bizi kurtarır.

Yazdığım şeyden sonra gözlerimi kapattım ve sinirime hakim olmaya çalıştım. Ama yapamamıştım. Sinirle masaya bir tane yumruk attım.

Tam bu sırada Themis bana bildirim göndermişti. Telefonu açıp gördüğüm şeyle kaçıncı şokumu yaşamıştım, sanırım bugün şoklanma günümdü.

Ayşe Öz, 14 yaş, İntihar oranı%100...

Şu anda intihar ediyordu! Hemen ceketimi giyindim ve koşarak evden çıktım. Motora bindim ve konumu açtım. Sonra da motorla yol almaya başladım.

Bu arada tedbir almak için Umut'u aradım. Umut "Buyurun Umay Hanım. Ne istemiştiniz?" dediğinde ona "Bana hemen Ayşe Öz hakkında bilgi ver. İntihar vakası var elimde. İntihar oranı yüzde yüz olmuş." dediğimde Umut hemen sisteme girdi.

"Umay Hanım Ayşe Öz bir aşiretin kızı. Derece ile okulunda okuyormuş ama anladığım kadarıyla okuldan alınmış. Çünkü iki senedir okul kaydı yok!" demişti. O öyle dediğinde motoru daha da hızlı sürmüştüm.

Ölüm çok can yakardı. İnsanı korkuturdu ölüm. Ama bu küçük kız korkmamıştı. Ölüme bilerek gidiyordu. Kim ölüme bilerek giderdi ki?

Bazı insanların çığlığı olmuştu ölüm. Ölmek isteyen her insanın hayatında bir takım sorunlar vardı. Bazıları susmuştu bu sorunlara, sonuçta ufak bir şeyle patlamıştı. Bazılarının büyük hayalleri varken sonra yere çakılmıştı. Bazılarının tek derdi sevgiydi. Bazıları destek istemişti.

İntihar etmek isteyen kişilerin cinsiyet dağılımı da kadınlarda çok fazlaydı. İntihar edenlerin %65 gibi bir oranı kadındı.

Bu oranın sebebi ise belliydi. Kadınlar artık yaşayamıyordu. Yapılan hatalar, toplumun onları ezmesi, kanunların onlardan yana olmaması gibi bir sürü sorunla mücadele etmek zorundaydılar.

Ölüm kadınlar için en son çare olmaktan çıkmıştı. Çünkü artık insanların onları anlamasını beklemek kendilerine saygısızlıktı. Artık yaşama isteklerini ölerek, feda ederek gösteriyorlardı.

Beni düşüncelerimden ayıran adrese gelmiş olmamdı. Verilen konuma gelmiştim. Her taraf renkli çiçeklerle süslenmişti. Her yerde "Hayırlı Olsun!" yazıyordu. Düğün mü vardı burada?

Kim evleniyordu? Yoksa... Tabii ya! 14 yaşında kız çocuğunu evlendirmeye çalışıyorlardı! Bir kız çocuğunun hayatını namus, töre belki de berdel ile karartmak istiyorlardı.

Bunları anladığım zaman uzamaya başlayan saçlarımın arasına geçirdiğim bıçaklı tokayı kontrol ettim. Gerekli olabilirdi.

Düğüne hiçbir şey yokmuş gibi girdiğimde beni gelinin annesi ve babası değil aşiretin kahyası karşılamıştı. Onların yanında selam vermeden geçtikten sonra Serkan'a destek bir ekip için mesaj yazmıştım.

İçerisi çok kalabalıktı. İğne atsan yere düşmezdi. Çok sıkıntılı bir kalabalıktı. Themis sürekli Ayşe Öz için ötüyordu ve art arda bildirimler gönderiyordu.

Yavaşça genç kızlardan birinin yanına gittim ve "Acaba gelin odası nerede? Damadın akrabasıyım da uzaktan geliyorum. Acele işim olduğu için çok kalamayacağım." dediğimde kız bana tuhaf bir şekilde baktı.

Onlara aykırı göründüğümü bilsem de yanıt beklediğim için "Hemen merdiveni çıkın, sol tarafa dönün,koridorun sonundaki kapı." demişti.

O öyle deyince hızlı adımlarla çıkmıştım merdivenleri. Balkon gibi bir yerdi burası. Tam bir konaktı. Bu dizilerde gördüklerimizden...

Krem rengi duvarları vardı. Bunun yanında geniş bir havlusu ve merdivenle çıktığınızda sizi karşılayan geniş bir balkon... Balkonun koridorlarından yürüdüğünüzde odaların camlarını görüyordunuz.

Bu düşüncelerdeyken odaya geldiğimi fark ettim. Kapıyı çaldım. Çaldım. Yumrukladım. Ama açan yoktu. Bu durumda tek çare vardı : Kapıyı kendi yöntemimle açmak.

Hızlıca ceketimin bileğine sabitlediğim tel tokaları çıkardım. Geç kalmamak için hemen şekil verdim birine. Diğerini de kilidin üst kısmına soktum. Arada bir geleni geçeni kontrol ediyordum. Şu anda kimse yoktu balkonda.

Ben kilitle uğraşırken kapı açılmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra içeri girdiğimde gördüğüm şey kalbimi yaralamıştı.

Her kızın hayali bir gün gelinlik giyinmekti. Zaten o yüzden küçük kızlar perdelerden duvak yaparlardı kendine, evcilik oynarlardı, bebek bakarlardı, yemek hazırlardı.

Ama bazı kızlar vardı ki onlar gelinliği kefen niyetine giyerdi. Binlerce belki de yüz binlerce kız çocuğu hayallerini süsleyen bu gelinliği kefeni yapardı. Bir daha asla ailelerini görmemek pahasına bile olsa, ölüm bile olsa gözyaşlarıyla giyerlerdi gelinliği.

Peki neydi bu kız çocuklarına verilen ceza? Neden doğduklarında bile nefret ederdi ki insanlar masum bir bebekten? Kız olduğu için mi?

Peki neden görülmezdi bu çocukların istekleri? Kız olduğu için mi?

Veyahut neden duymazdı kalpler onların yardım çığlıklarını? Kız olduğu için mi?

Peki neden sorgulamazdı bir insan? Gelenekler neden hep kadınlara eziyet çektirirdi? Namus neden hep kadın üzerinden, minik bir kız çocuğunun bedeninden yürütülürdü?

Okutulmayan her kız çocuğu babasının en büyük hatasıydı. Çünkü cehalet onların kalbini, ruhunu parçalamıştı.

Her kadın, her çocuk okutulmalıydı. Özellikle kız çocukları okutulmalıydı ki onların en büyük düşmanı olan cehaletle savaşabilsinler.

Namus, töre, intikam, bedel, gelenekler, saçma sapan ahlaksızca bahaneler bir kız çocuğunun okumamasına sebep olmamalıydı. Bir anne ve baba kızını, oğlunu kendi elleriyle ateşe atmamalıydı.

Gördüğüm ve düşündüğüm şeyler birbirine karışmıştı. Gencecik bir beden yok olmak üzereydi gözlerimin önünde. Hemen ambulansı aradım ve adresi tarif ettim.

Sonra da minik gelini kucağıma aldım. Aşağı inmeden önce balkondan düğünün bitmiş olduğunu, her tarafım polisler ile dolu olduğunu gördüm.

Ağlayarak baktım aşağıya. Herkes tutuklanmıştı ve arabalara bindiriliyordu. Nabzı çok zayıftı Ayşe'nin.

Annesi beni ve kızını gördüğünde çığlık atmıştı. "Sen öldürdün yavrumu! Ne istedin bizden?" diye ağlamaya başladığında ona öfkeyle bakmıştım.

"Ayşe ölmedi. Umarım da ölmez! Yoksa sizin her birinizi yok ederim! Şu kucağımdaki minik beden üstüne yemin ederim sizi yakarım! Onun ölümü sizin yüzünüzden oldu!" dediğimde sesim yankılanmıştı sessiz avluda.

O arada ambulans gelmişti. Ayşe'nin annesi dediklerimle bayılırken babası üstüme yürümeye çalışmıştı. Ama yapamamıştı.

Onların bu haline bakarken gelen sağlık ekiplerini vermiştim Ayşe'nin ölmek üzere olan bedenini.

Gözyaşlarım yavaş yavaş akarken arkamda bir el dokunmuştu omzuma. "İyi misin Aynur?" demişti Serkan ve ben o anda olduğum yere çöküp ağlamaya başlamıştım.

"Küçük bir kızdı Serkan! Minik bir çocuk daha o! Evet 14 yaşındaydı! Ama okuması gereken yaşta ölümü sırtlanıyor! Onun hayali ileride alacağı bir ev olmalıydı, ya ne bileyim harçlığıyla ne alması olmalıydı o minik bedenin derdi! Ama baksana, kucağımdaydı. Hafifti, sanki kuş gibi hafifti." dedim.

Ben böyle ağlarken yanıma çöktü o da. Sonra da sakin bir sesle" Haklısın Aynur. Ama sakin olmalısın. Sen neler atlattın? Neler yaşadın? Şimdi bırakma kendini. Toparlan." dediğinde ona baktım.

" Haklısın,neler yaşattın bana! Ne acılar çektim ben! Beni bıraktın!" demiştim. Ona söylediğim şeyler yüzünden kırılmıştı bana.

Ama kırılması normal miydi? Bunların hepsini bana o yapmışken şimdi suçlu ben mi oluyordum?

Serkan bakışlarını bana sabitledi ve kırgın sesle" Hadi gidelim artık. Daha çözmemiz gerekn bir intihar çetesi ve Ayşe Öz olayı var." dedi. Sonra da beni yerden yavaşça kaldırdı.

Öfkem ona karşı fazla olsa bile bana destek çıkması gerektiğinin farkındaydım. Bu hem bir devlet göreviydi hem de masum bir kız için önemli bir zamandı. Bununla birlikte benim için de çok zor bir zamandı. Kucağımda taşımıştım o kızı. Zayıflayan nabzını ben kontrol etmiştim. Ölmek üzere olduğunu ben anlamıştım.

Yavaş adımlarla bahçeden çıkarken duygularım başıma bela olmuştu. Yaşadığım olaydan çok etkilenmiş olmalıydım ki sürekli başım dönüyordu. Ne zaman fazla stres hissetsem ya gerilim baş ağrım tutardı ya da başım dönerdi.

Yine aynısı olmuştu. Çok kötü başım dönerken adımlarım artık durmuştu. Yerimde sağa sola sallanırken artık bacaklarım beni taşımamıştı. En son hatırladığımsa "Aynur, kendine gel!" diye bağıran Serkan'ı beni kucağına almasıydı. Sonrası karanlıktı...

YAZARDAN...

Serkan Aynur'un iyi olmadığını biliyordu. Sendeleyen adımlarından belliydi iyi olmadığı. İyice yavaşladığında yavaşça arkasından yaklaştı.

Bayılacağını düşünmemişti Serkan. Bu kadar ağır geleceğini düşünmemişti. Yaşadığı şeyin ona bu kadar zayıflatabileceği hiç aklına gelmemişti.

Aynur tam yere düşerken son anda tutmuştu omzundan. Serkan panikle onu kucağına alırken "Aynur kendine gel!" demişti. Ne olduğunu anlamamıştı Serkan.

Aklında asla unutamayacağı bir an olarak kalacaktı. Korku dolu bir an olarak...

Arabanın arkasına yatırdı Aynur'u yavaşça. Herkesin Umay diye bildiği Aynur'a baktı ön koltuktan.

Kendisine öfkeliydi. Bugün için öfkeliydi. Aynur için endişeliydi. Onu en yakın hastaneye yetiştirmek için tüm hız kurallarını hiçe saymıştı. Korku tüm bedenini ele geçirmişti.

Aynur'u ilk gördüğü zaman aklına gelmişti. Geri döndükten sonra onu gördüğünde çok şaşırmıştı. Upuzun saçları vardı Aynur'un. Beline kadar olan saçları...

Gerçekten doğruydu demek ki. Kadınlar ayrıldıktan sonra birini unutmak isteyince saçlarını kesiyorlardı önce. Giyim tarzı, makyajı, saç modeli... O artık sevdiği Aynur değildi. Bakışları bile değişmişti.

Terk ettiğim için pişmandım ama bunu isteyerek yapmamıştım. Sebebini de Aynur'a anlatmaya korkuyordum. Vereceği tepki beni korkutuyordu.

Bu düşüncelerdeyken hastaneye varmıştım bile. Hemen Aynur'u kucağıma aldım ve hastaneye girdim. Beni gören hemşireler hemen yanıma sedye getirdiler.

Onu sedyede yatarken görmek canımı yakmıştı. Ama hiçbir şey yapamazdım. Şu anda sadece susmam gerekliydi. Hemşireler hemen damaryolu açtıktan sonra tansiyonunu ölçtüler.

Tansiyonunu ölçtükten sonra hemşirelerden biri yanıma geldi. Sarı boyanmış saçları ve buğday teni vardı. Yüzünde herhangi bir makyaj yoktu. Beyaz giyinmişti diğerleri gibi. Bana ince ve sakin bir sesle "Merak etmeyin lütfen. Büyütülecek bir şey yok. Tansiyonu çok düşmüş. Sanırım biraz uzun süre aç kalmış. Tuzlu ayran ve çubuk kraker verirseniz iyileşir. Bir yine de bir serum taktık." dediğinde içime su serpilmişti.

Tam o sırada aklıma gelen kişiyle hemşireye döndüm." Hemşire hanım bir de buraya yarım saat önce bir ambulansla hasta getirildi mi? Adı Ayşe Öz." dediğinde hemşirenin yüzü soldu.

" Evet getirildi. Midesini temizledik. Çok genç yaşta intihara kalkışmış olduğunu söylediler." dediğinde heyecanla odasını sordum.

O bana odasını tarif edince ayaklarım beni oraya yönlendirdi. Kızın durumunu merak ediyordum. Umay'ın o halini gördükten sonra kızın iyi olması için içimden dua etmeye başlamıştım. Kapının önüne geldiğimde odadan gelen çığlıklarla kapıyı açtım ve gördüğüm görüntü benim canımı daha fazla yaktı...

AYŞE ÖZ'DEN...

Gözlerimi açtığımda bembeyaz bir tavan görmüştüm. Çok uykum vardı, bir de başım ağrıyor gibiydi. Kafamı sağa çevirdiğimde başımda serumun olduğunu görmüştüm.

Ölmeyi bile becerememiştim! Yine yaşıyordum! Düğün kesin yapılacaktı buradan çıktıktan sonra. Evlenmek istemeyen ben önce dövülecektim. Sonra bir odaya hapsedilip ceza alacaktım. En son da tehdit edilecek ve yine o düğüne gidecektim.

Bu korku bedenimi ele geçirirken içeri giren hemşireye baktım. "Merhaba güzel kız, uyanmışsın. Serumun bitince çıkacaksın. Ama önce nasılsın?" dediğinde yalvarmaya başladım.

"Abla beni çıkar! Kaçmak istiyorum ben! Madem ölmedim lütfen bırak beni! Serumun bitene kadar öldürürler beni! Abla yalvarırım beni çıkar bu hastaneden!" deyip ağlarken hemşire şaşırmıştı.

Daha fazla onu bekleyemezdim. Panikle damaryolunu kolumdan sökmeye çalışınca beni engelleyen bir erkek sesi olmuştu.

" Sakinleş, onlar polisin yanında. Kendine gel ve ölmeyi düşünmeyi bırak. Devletin korumasındasın artık." demişti karşımdaki adam.

Onu incelemeye başlamıştım. Kumral birisiydi. Kahverengi gözleri, açık kahve saçları vardı. Kemikli bir yüz hattına sahipti. Yapılı birisiydi. Üstünde siyah deri ceket ve siyah bir pantolon vardı. Altta da beyaz boğazlı kazak...

Onu tanımaya çalışırken adam kafasını kaşıyarak bana "Beni tanımıyorsun, farkındayım. Ben Serkan. Burada gezinirken sesini duydum. Seni kim öldürecek?" demişti.

"Bence öğrenseniz de anlamayacaksınız. O yüzden sizi ilgilendirmeyen işlerle uğraşmayın." demiştim. Sonra da başımı pencereye çevirmiştim.

Serkan Bey bana bakmaya devam ediyordu, bakışlarını hissedebiliyordum. "Beni ilgilendirir. Çünkü sizin korumalarınızdan biri benim. Sizi kimden ve neyden korumam gerektiğini anlatır mısınız?" dediğinde ona döndüm ve "Anlayamazsınız. Ama anlatmam gerekiyorsa anlatayım yine de.

Ben Ayşe Öz. On dört yaşındayım. Bir aşiretin kızı olarak doğdum. Ailemden nefret ettim hep. Ben kız olduğum için söz hakkım olmadığını söyleyip hayatıma yanlış kararlar alarak yön verdiler. Çok başarılı bir öğrenciyken iki yıl önce okuldan aldılar beni. Evlendirmek için adam aramaya başladılar. Geleneklerimiz öyle emretmiş! Kızlar on sekiz olmadan evlenmeliymiş! Yoksa evde kalırlarmış!" dedim ve Serkan Bey'e baktım.

Anlamaya çalışıyordu. Ben durunca"Neden durdunuz?" diye sordu. Başımdaki suyu gösterdiğimde hemşire abla hemen bir karton bardağa doldurdu suyu.

"Ben okumak istiyordum. Bazen hemşire olmak, bazen matametik öğretmeni olmak isteyen hayali bir kız çocuğuydum. Bu zamana kadar hep onları dinledim Serkan Bey. Ama ailem gelenek olduğunu söyleyerek hayatımı karartmaya kalktı. Beni evlendirmek için benden yaşça büyük birini buldular! Eğer evlenmezsem aile adına leke getireceğimi söylediler. Kabul etmeyince dövdüler, sonra aç bıraktılar. Bugün de düğün günüydü. İki gün önce eczaneden ilaç çaldım. Bugün de ölmekten başka çarem olmadığı için ölmeyi denedim." demiştim.

Sözlerim bittiğinde aramaızda bir sessizlik olmuştu. Sessizliği bozan ise kapıda bizi dinleyen pembe saçlı bir kadın olmuştu.

 

Kadın üzgün sesle bir sesle

"Kadınların hikayesi doğduklarından itibaren zor başlar. Bazı insanlar gelenek olduğunu söyleyerek, bazı insanlar namussuzluk ederek, bazı insanlar hakaret ederek kadınlarımızı cehalete ve susmaya mahkum bırakırlar. Özür dileriz, bu kadar kötü olduğumuz için..." demişti.

 

 

Kadın olmak cehaletle savaşmaktır.

 

Kadın olmak her şeyin en zoruna göğüs germektir.

 

Kadın olmak çiçek gibi narin olmaktır.

 

Kadın olmak dünyanın en zor şeyidir. Çünkü tüm saçma gelenekler, kötü kültürler kadını aşağılamak için kullanılır. Kız çocukları da bu yüzden okutulmalıdır. Çünkü bir kız çocuğu tüm dünyadır. ~UMAY~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​

 

 

 

Bölüm : 17.01.2025 12:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...