9. Bölüm

8.Bölüm

aybala günal
aybalagunal

UMAY'DAN...

Gözlerimi o bedene sabitlemiştim,Ayşe de bana sabitlemişti. Kim olduğumu sormamıştı.

Bakışlarında acı, kaygı ve korku vardı. Belki de ailesi tarafından gönderildiğimi düşünüyordu.

Gülümseyerek yanına gittim. İçim acısa da yapmam gereken şey buydu. "Uyanmışsın güzel kız. Konuştuklarını duydum. Ben Umay. Sana yardım etmek istiyorum." dediğimde kafasını pencereye çevirdi.

Ne düşündüğünü bilmiyordum ama ölme isteğinin düştüğünü telefondan görüyordum.

"Neden? Neden yaşıyorum ben?" dediğinde ona gülümsemeye çalışarak "Ne için böyle soru sordun? Çünkü yaşamalısın." dediğimde kafasını aniden bana çevirdi.

Gözleri dolmuştu. Bakışlarında şimdi sadece korku vardı. "Beni neden kurtardın abla? Ben... Ben ölmek istiyorum! Zaten bu elbiseyi giyindiğim anda ölmüştüm! Neden kurtardın?" dediğinde benim de gözlerim dolmuştu.

Yanına biraz daha yaklaştım ve "Korkma, biz senin hep yanında olacağız. Sen ölmek istemedin,istemiyorsun. Sen yardım istiyorsun. Okumak için yardım istiyorsun. Kurtuluş için yardım istiyorsun. Ayşe senin intihar etmenin sebebi yardım istemek. Ama yanlış bir yoldu bu." dediğimde bakışlarında kırgınlık oluşmuştu.

" Ben... Evet, ben yardım istedim. Defalarca kez yardım istedim. Anneme anlattım, kızdı; babam zaten her elime kitap aldığımda beni dövmeye kalktı. En son olarak dün geceden beri aç kaldım. Ben... Ben okumak istedim abla. Suç mu işledim? Neden okutmak istemediler beni?" dedi.

Suç işlediğine inanmıştı. Yanlış yaptığını düşünmüştü. Suçlanmak istemiyordu. Anlaşılmak istenmişti. Her küçük kız gibi o da desteklenmek, sevgi görmek istemişti.

" Bunlar suç değil Ayşe. Sen suçsuzsun. Sen hiçbir zaman suçlu değildin. Sadece yanındaki insanlar yanlış bildiler, cehaletin yolundan gitmek istediler." dediğimde Ayşe bir umutla bana baktı.

"Suçsuz muyum ben? Yani okumak istemek suç değil mi abla? Okuyabilir miyim peki? Okumak için geç kalmadım değil mi?" diye sordu umutla.

Kafamı evet anlamında salladığımda hayatımdaki en güzel gülümsemeyi görmüştüm yüzünde. Acı çeken o güzel yüzü artık gülüyordu. Umut doluydu gözleri.

O sırada Serkan elimde ayran ve çubuk krakerle yanıma geldi." Bu kadar konuşmak yeter Umay Hanım. Buraya oturun ve lütfen yemek yiyin. Size ayran ve kraker aldım." dediğinde göz devirdim. Ayşe de kıkırdadı.

"Umay abla peki ben şimdi okula nasıl gideceğim? Dönem ortası ve hastanede bir müddet kalmam gerekecek. Artı beni kim koruyacak?" dedi merakla.

Sorduğu sorulardan belliydi zeki bir kız olduğu. "Şimdi şöyle Ayşe: İki gün sonra yeni bir kanun yürürlüğe girecek. Bu kanun küçük kızların evlendirilmemesi için hazırlandı. Eğitim görmeleri için, şiddete karşı nasıl davranacaklarını öğretmek için her ilçede bir kurum açılacak.

Kanun kapsamında denetlenecek bu kurum kadınların eğitim görmesi için özel ayarlanacak. Kurum okullar gibi hizmet verecek. Kadın öğretmenler judo, tekvando, karate gibi dövüş sanatları eğitimi verecek. Bu sayede kadınlar hem okumuş hem de kendini savunabilecek durumda olacak hatta iyi olanlar turnuvalara bile çıkabilecek.

Ama bu önce pilot illerde denenecek ve bu illerin içinde yaşadığımız yer de var. Sadece birkaç ay gerekli. Bu yüzden önce özel hocalarla senin eksiklerini kapatalım. Ne dersin?" demiştim.

Gözlerinde bir ışık yanmıştı sanki. Hayallerinin gerçekleşeceği duymuştu ve heyecanlanmıştı. Yaşadığı şeyleri bile unutmuş olabilirdi dediklerimle."Yani okuyacağım! Ben de okuyacağım! Hayallerime kavuşacağım! Teşekkürler Umay abla! Çok teşekkürler!" demişti sevinçle.

Elleri titriyordu heyecandan. Yüzü pembeleşmişti,gözleri kızarmıştı. Ona gülümseyip elini tuttuğumda telefonum çalmıştı.

"Buna bakmam lazım Ayşe. Serkan az sonra yanına gelecek merak etme." demiştim. Sonra da odadan çıkmıştım.

intiharetmekisteyenlergrubu: Saat 21.00 gibi yapmak istiyorum bu işi. Benimle misiniz?

Okuduğum mesajla kaşlarımı çatmıştım. Anlaşılan bu gece her şeye hazırlıklı olmalıydım. Bıçaklı tokadan çok daha fazlası gerekebilirdi.

Mesajın altına onaylayanlar emoji koymuştu. Demek bu kadar basitti. Ölmek, ölmeyi düşünmek bu kadar basitti.

Ticareti yapılan şey bir candı. Bir canı pazarlamak, insanların zayıf noktalarını kullanmak demek bu kadar kolaydı. İnsanların canını düşünmemek, yok saymak, acıları kullanmak bu kadar kolaydı.

İçimden geçen düşüncelere rağmen yine de ben de emoji koymuştum diğerleri gibi. Tam o sırada bir mesaj gelmişti.

İkinci Delimm: N'apıyorsun? Sana bir şey demem lazım. Acil. Evimizin sağındaki lokantaya gel.

Mesajı okuduktan sonra Serkan'ın odaya girdiğini görünce hiçbir şey demeden hızlıca çıkmıştım hastaneden.

O arada Umut aramıştı. "Evet Umut dinliyorum. Ne oldu?" dediğimde Umut'un endişeli sesi beynimde yankılanmıştı. "Uygulamanın sisteminde çöküş yaşanıyor. Daha doğrusu siber saldırıya maruz kalıyoruz. Hemen gelmelisiniz." demişti.

Motoruma hemen binmiştim. Hızla sürerken aklımda bugün ne kadar üstüme gelindiğini düşünüyordum. Zor bir gündü benim için. Ufak bir dinlenmeye ihtiyacım vardı.

40 dakika sonra... İstihbaratta...

​​​​​​" Durum ne Umut?" diye odaya girdiğimde herkes bana bakmıştı. Beni çok sevdikleri söylenemezdi ama saygı duyuyorlardı. Topuklu çizmelerim sert ve tok ses çıkarıyordu sessiz salonda. Her taraf bilgisayar doluydu. Toplam 15 kişiydik bu odada.

"Şöyle ki kısa süreli bir çöküş yaşandı Themis uygulamamızda. Siber saldırıya maruz kaldık. Tam olarak yarım saat. Siz gelmeden önce bitti. Ama biz araştırdık. Tam konumunu bulduk. Eğer gerçek konumsa orada hackerlar var." dediğinde kafamla kalkmasını işaret ettim.

Bilgisayarın başına oturunca tuşlara hızlı hızlı dokunmaya başladım. Karşıma çıkan her ekranda kodlama yaptıktan sonra hackerlar tam konumu karşıma çıkmıştı. Gülümsedim.

Bu sahte bir profildi. Yani konum sahteydi. Konumun sahte olması benim için yeterli değildi. Hızla bilgisayar klavyesinde ellerim gezinmeye devam etti.

Kim olduğunu bulamasam da gerçek konumu bulacaktım. O sırada Umut endişeli bir sesle "Bir şey diyeceğim Umay Hanım. Neden o çeteye tek gidiyorsunuz?" dediğinde güldüm.

Cevap belliydi. Kanıt bulmam gerekliydi. O çeteyi çökertmeliydim. Bunun için de elebaşısını bulacaktım. "Gizli bir görev bu." dediğimde kafasını salladı.

Sonra sessizleşti ve ikimiz de konuşmadık. İşte tam o sırada bulduğum gerçek konum beni şaşırmıştı. "Burası Serkan'ın apartmanı. Serkan burada yaşıyor. Nasıl olabilir bu?" dediğimde Umut bana korkuyla bakmıştı. Sonra da "Aradığınız kişi aslında Serkan olabilir mi?" dedi.

Benim de aklımda bu soru vardı ama emin olmak istiyordum. Ya bu da gerçek konum değilse? Aslında sahte konumsa... Hedef şaşırtmak için yapılmıştı belki de.

Serkan benim için kötüydü ama genel olarak böyle bir şey yapmazdı. Onun zaten insan öldüremediği için hacker olduğunu biliyordum.

Ama tabii ki herkes değişirdi. Her şey değişirdi. Bu yüzden kafamın bir yerinde bu ihtimal durmalıydı.

Aslında... Acaba olabilir miydi? Serkan'ın geçmişi yüzünden belki de ona tuzak kurulmuştu. Serkan'ın babası bir zamanlar büyük bir mafyanın yanında çalışıyordu. Sonrasında bir gün karısı intihar etmişti onun yüzünden. Serkan'ın babası da teslim olmuştu polise ve Tanık Koruma Programı'na alınmıştı.

Acaba babasından nefret eden biri böyle bir şey yapmaya çalışmış olabilir miydi? Sonuçta babasının düşmanı fazlaydı ve oğlundan intikam almak isteyebilirlerdi.

"Umut, ben bu akşam saat dokuzda oraya gideceğim. Bence mafya elebaşısı da orada olacaktır. Buna göre istihbarata haber verirsiniz. Ben biraz daha bilgi bulmalıyım." dediğimde Umut telaşla "Tamamdır ama size bir şey göstermeliyim. Haberlerin birisinde bir video var. Videoda da birisi var. İsterseniz flash belleği size vereyim." dediğinde onayladım.

Sonra da Umut bana flashı verdi. Gizem ile konuşmamı ertelemiştim. Saate baktım. Zamanlamam iyiydi. Oraya rahat yetişebilirdim.

Binadan çıkınca motora bindim ve Gizem'in yanına gitmek için motoru çalıştırdım.

O anda Themis yine bana bildirim göndermişti. Bildirime bakınca başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

Kardeşim...

İntihar oranı %95...

"Gözlerime bak! Sus ve gözlerime bak lanet olasıca! Ne yaptın sen!?" diye bağırdım. İçimdeki öfke çok büyüktü. Elime geçen ilk şey olan aile fotoğrafımızı ona fırlatmıştım.

​​​​​​"Abla bak gerçekten benim hatam değildi! Bir dinle beni! Lütfen ya lütfen, yalvarırım dinle! Ben suçsuzum abla!" deyip beni kolumdan tutmaya çalışınca yüzüne sert bir tokat atmıştım.

Kafası sola çevrilmişti ve yanağından bir damla yaş akmıştı. "Beni dinlemeyeceksin değil mi? Bir kez ya bir kez bana inanmayacaksın değil mi? Senin için neyim ben abla?" dediğinde kalbim paramparça olmuştu.

Eline ona fırlattığım çerçeveyi almıştı. Sonra da fotoğrafı çıkarmıştı camların içinden. Aile fotoğrafımıza bakıp" Anne, ablam bana inanmıyor! Simge'yi benim attığımı düşünüyor! Ama ben yapmadım!" dediğinde ona inanmak istemiştim.

Gözlerimi dolmuştu, kalbim acımıştı. Hayatımdan bir parçaydı kardeşim. Ona inanmak istiyordum. O kadar delil onu gösterirken ona inanmak ve onu korumak istemiştim. Ama olmuyordu!

Kardeşimin lisesinde dün bir kız pencereden düşmüştü ve ölmüştü. Yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan sonuç "cinayet" olmuştu. Birisinin onu aşağıya attığı düşünülmüştü ve sınıfa en son girenin de kardeşim olduğu ile her şey kesinleşmişti.

BENİM KARDEŞİM ONU AŞAĞI ATMIŞTI!

Haberlerde gördüğüm bu son dakika beni delirtmişti. Eve geldiğimde bir duvar kenarında büzülmüştü. Benim geldiği duyunca ilk dediği "Ben yapmadım." demek olmuştu.

Benden bir şeyler gizlediğini biliyordum. Ama ne olduğunu anlamamıştım. Anlatmamıştı da...

Evden çıktığında ise dışarıda polisler onu karşılamıştı. Arkasından ben de çıkmıştım. Onun o halini görmek bile beni yıkmıştı. Polisler onun kafasını arabadan içeri soktuğunda daha fazla dayanamamıştım.

Arabanın arkasından yapabildiğim tek şey yağmurun altında dizlerimin üstüne düşüp ağlamaya başlamak olmuştu.

Kalbime yüzlerce bıçak saplanıyor gibiydi. Nefes alamıyordum. Elim kalbime gitmişti. Nefes alamamaktan daha zor olan kardeşimin kafamda yankılanan sesiydi.

Bir türlü susmayan o ses yüzünden kafama vurmaya başlamıştım. Devamlı kafama vuruyordum, hıçkırarak ağlıyordum. İnanmak istemiyordum.

Benim kardeşim bir kıza asla el kaldırmamıştı. Şimdiyse hapse girecekti. Hem de bir kadını öldürmek suçundan...

Ona inanmadığım her gece için kabuslar görüyordum. Üç yıllık cezası iki hafta sonra bitecekti. Bizi birbirimizden ayıran olay bu olmuştu. Ziyaretine bile gitmemiştim. Yüzüm yoktu.

Pişmandım. Çok pişmandım. Bu kadar insanı kurtaran ben kardeşimden kaçıyordum. Beni ölümden kurtaran kardeşimden kaçıyordum. Benim her şeyim olan kardeşimle yüzleşemiyordum. Ona inanmadığım için her zerremle kaçıyordum.

Suçsuz olması... Gerçekten suçsuz olması beni bitiriyordu. Annemin fotoğrafına baktım. "Anne ben 'İYİ ABLA' olamadım. Kardeşime inanmak istedim ama inanamadım. Yapmadığını biliyordum ama onu hapse ben kendi ellerimle attım. Emanetini koruyamadım." demiştim gözlerimden akan yaşlarla.

Onun konumunu bulmuştum. Her şeyin başladığı yerdeydi. Aylar sonra buraya gelmek kalbimi parçalamıştı. Kardeşimi polislere teslim ettiğim bu bina benim de mezarım olmuştu.

O günden sonra hiçbir zaman eskisi gibi olamamıştım. Kalbim, beynim, ruhum hep o andaydı. Onun bana yalvardığı anda...

Önümdeki apartmana baktım. İkinci katında yaşıyorduk. Binanın önünde onu görmüştüm. Siyah bir kapüşonlu ile binaya bakıyordu.

Yavaşça yanına gittim. Beni fark etmemişti. "Neden geldin buraya? Nasıl çıktın hapisten?" diye sorduğumda bana döndü.

Gözlerinde nefret ve şaşkınlık vardı. Beni baştan aşağıya süzdü. Sonra da "Saçlarını kesmişsin. Sen kesmezdin saçını, kessen de azıcık kestirirdin. Belindeki saçlarına ne oldu?" demişti soğuk sesle.

"Önce ben sordum. Ama çok merak ettiysen artık başka biriyim. O yüzdendir." demiştim. "Merak ettiğim nasıl benim karşıma çıktığın oldu? Hem de yüzsüzce..." dediğinde kalbim kırılmıştı.

Haklıydı. Her şekilde haklıydı. "Kaçtığını duydum da merak ettim."dediğimde" Neden yine mi inanmayıp vereceksin polise? Merak etme bana inananlar var o yüzden çıktım." dediğinde canım daha fazla acımıştı.

"Biliyorum, İsmail Bey benim isteğimle orada. Sana inandığım için oraya bir adam gönderdim. Asıl suçluyu yakalamak için de istihbaratta hacker oldum." dediğimde bana döndü. Bakışlarında merak vardı.

"İsmail Bey senin adamın mı?" demişti. Hafifçe gülümsedim, sonra da "Benim adamım. Sana inanmıştım ama kanıt yoktu kardeşim. O yüzden seninle birlikte kalabilecek birini göndermeliydim. Sen hapisteyken başka olaylar da oldu." dediğimde bana döndü.

"Abla seninle normal muhabbet mi edeyim? Ne istiyorsun? Minnettar mı olayım? Beni polise verdin, inanmadın bile bana!" dediğinde yüzleşmeden daha fazla kaçamayacağımı anlamıştım.

Ona "Tamam madem bana bağırmak, kızmak istiyorsun o zaman bizim yerimize gidelim. Orada kimse de yok ne istersen dersin!" dediğimde onayladı.

Bir tane taksiyi durdurduk ve Yalnızlar Uçurumu'na gittik.

Burası bizim yerimizdi. Birbirimize burada hayallerimizi anlatırdık. Otururduk, bir ağaçev yaptırmıştık. Yemek yerdik, sohbet ederdik,gece orada yatardık.

Şimdi ise orada hem gerçekleri ona söylemeye hem de onunla hesaplaşmaya gidiyorduk...

20 Dakika Sonra...

Taksiden inmiştik. Ağaçeve çıkmıştık. Büyük bir çınardaydı evimiz. Binbir emekle yaptığımız ağaçev şimdi bizim kavgalarımızı izleyecekti.

Ağaçeve girene kadar hiç konuşmamıştık. Ta ki ağaçevin içini görene kadar...

Kardeşimi inceleme fırsatı bulmuştum bu arada. Kardeşimin okşamaya kıyamadığım saçları bakımsızlıktan dökülmeye başlamıştı. Sakalları uzamıştı ve gözlerinin altı şişmişti.

Yapılı vücudundan eser kalmamıştı. Kısacası benim biricik canparem çökmüştü, değişmişti. Benim gibi değişmişti...

Bakışları, gözlerinin rengi bile farklıydı. Siyah kapüşonlu bir kazak ve altına da siyah bir kot pantolon giyinmişti. Kazak ona büyük gelmiş gibi duruyordu.

Onun sesi çıkmadığı için konuşmaya bana zor gelse de ilk ben başlamıştım.

"Şu kaldığımız odaya gir. Bakalım neler göreceksin?" dediğimde bana bakmıştı sonra da göz devirmişti.

Odaya gidip kapıyı açtığında "Bu ne böyle?" diye şaşkınlığını belli etmişti.

Odada olan şey:

Kardeşimin girdiği hapisten ölen kızın resmine kadar her yer fotoğraf doluydu. Yan tarafta davaya ait dosyalar vardı.

Dosyaların yanında yazılmış makaleler ile ilgili bir bölüm vardı. O makalelerin yanında otopsi raporları duruyordu. Otopsi raporlarının yanında da bir günlük vardı. O günlüğün içinde de kardeşimin hapiste yaşadıklarını not almıştım.

Bana şaşkınlıkla döndüğünde ona "Seni hiç bırakmadım ama yanına da gelemedim. Seni o lanet yere ben tıkadım ama senden vazgeçmedim. Şimdi çıkma sebebim de gerçek suçlunun bulunması. Buraya gel ve bilgisayardaki kaydı izle!" dedim.

Bilgisayardaki kamera kaydında sınıfa giren kişinin o olmadığını kanıtlıyordu. Kızdan sonra sınıfa girmişti. Daha doğrusu sınıfa onun girdiği düşünülüyordu. Gerçek ise çok farklıydı.

Kayıtta bir tane aynaya yansıyan yüz görünüyordu. Kapüşonlu kapalı olarak kardeşim sanılan birisi geçiyordu oradan. Görüntüyü yaklaştırınca da kardeşim olmadığı açık açık belli oluyordu.

Yani aslında kardeşim hiç orada değildi. Yoktu. Sadece kapüşonlu onun olduğu için kardeşime suç yıkılmıştı.

Zamanla yaptığım araştırmalarım sonucunda ölen kızın Adalet Bakanı olan Ahmet Şentürk'ün bir akrabası olduğuna ulaşmıştım.

Kardeşimin üstüne kalma sebebi de buydu. Ahmet Şentürk ile yaptığım konuşmanın ses kaydını da almıştım. Kardeşim olmadığını anlatmaya çalıştığımda önemli olanın sadece intikam olduğunu anlatmıştı.

Bir sürü hakaret edip beni kovdurtmuştu. Devamında da araştırma yapmıştım. Sonuç olarak aslında her şeyin Ahmet Şentürk'ün oğlu tarafından yapıldığını öğrenmiştim.

Bunların hepsi dosyada vardı. Bunları kardeşim incelemeyi bitirince bana dönmüştü. Ağlıyordu.

Boynuma sarılmıştı sımsıkı. "Seni hiç bırakmadım Hüseyin. Senin yaptığına inanmadım bile. Ama mecburdum. Seni kaçırsaydım daha da suçlu olurdun ve bu sefer kurtaramazdım seni." demiştim.

"Özür dilerim, ablacığım! Özür dilerim yıllarca seni suçladığım için! Özür dilerim! Teşekkür ederim!" demişti. Ona gülümseyerek bakmıştım.

Sonra da dizlerinin üstüne düşmüştü. İkimiz de yerde birbirimize sarılıp ağlamaya başladığımızda telefonuma mesaj gelmişti.

İntiharetmekisteyenlergrubu: Yarım saat sonra buluşma noktasına gelin. Sizi bekleyeceğim.

Yazılan bu kadardı. Kardeşimin yanında gizlemek için telefonu direkt kapatmıştım. "Ben gitmeliyim, görevim var kardeşim." demiştim.

Benim panikle böyle kalkmam üstüne şüphelenmişti. "Ne oldu sana?" demişti. "Görev var. Önemli bir görevim var." dediğimde bana sarılmıştı. Ona evimizin konumunu atmıştım ve sonra da çıkmıştım ağaçevden.

 

 

Görmek istediklerimizi görürüz bazen. Aslında gerçekler çok başkadır. Sadece göz ile değil kalple de görmek gerekir görmediğimiz gerçekleri.

 

 

~UMAY~

 

 

​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​

​​​​

 

 

 

Bölüm : 25.01.2025 20:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...