
UMAY'DAN...
Saat 21.00 olmuştu ve şu anda atılan konuma bakıyordum. Pembe bir binanın yanındaki yoldaydık. Etrafta bir tane bile sokak lambası yoktu. Aslında direkt yaşam yoktu. Yani bir tane bile çiçek, ağaç veya insan yoktu burada.
Bina terk edilmiş bir binaydı. Uzun zamandır bu binada yaşayan yoktu sanırım.
Karanlık ıssız bir sokakta tek başımaydım. Ben boş boş sokağı incelerken birden bir kız sesi duydum.
"Pardon siz de mi gruptaydınız?"
Tanıdık gelen bu sesle arkamı dönünce şaşırmıştım. Ciddi miydi bu? Gerçek olabilir miydi? Gördüğüm kişi Gizem olmamalıydı!
Siyah bir kot ceket giyinmişti. Altına da beyaz kalın bir kazak giyinmişti. Yüzünde yorgunluk hakimdi. Ağlamıştı. Makyaj yapmamıştı. Sadece yorgun ve kırgın olarak etrafa bakıyordu. Ne yapmaya çalışıyordu? Neden buradaydı?
Bakışlarını yerden kaldırdığında beni fark etmişti. Yüzündeki yorgunluğa şimdi de şaşkınlık eklenmişti.
"Gizem? Ne işin var senin burada?" dediğimde bana üzgün bir sesle "Anlatsam anlayamayacaksın. Anlamak için çaba sarf etmeyeceksin. Tıpkı diğer insanlar gibi..." dediğimde kırgın bir şekilde ona bakmıştım.
Bir şeyler demek istesem de ona kırıldığım için susmuştum. Zaten buradan çıkınca konuşacaktım.
Biz sessizce karanlık sokakta dururken bir erkek daha gelmişti. Beyaz kapüşon ve siyah pantolon giyinmişti. Yüzünde maske vardı.
Bize doğru gelmiş ve "Şu binanın bodrum katına gidelim. Orada bekleyeceklerdi. Siz neden buradasınız? Son mesajları görmediniz mi?" demişti. Gülümseyerek "Görmedim ben." demiş ve telefona bakmıştım.
Evet birkaç mesaj gelmişti intihar grubundan. Bunun yanında Umut'tan da mesaj gelmişti.
UMUT KARAN: Şimdi istihbarattan haber geldi. Serkan... Senin dediğin gibiymiş. Serkan çetenin bir üyesi. Lider olan kişinin yüzünde maske var. Yüzüne ulaşamıyoruz. Robot bir resim var elimizde. İntihar edenlerden birisinin sosyal medyasından ulaştık bu resme.
UMUT SİZE FOTOĞRAF ATTI.
Fotoğrafı açtığımda karşıma maskeli bir robot resim çıkmıştı. Çekik gözlü, gür kirpikli bir adamdı. Muhtemelen de yüz şekli ovaldi.
Serkan... Aklımda sadece o vardı. Onu affetmeyi düşünmüştüm. Ama şimdi...
Çete liderinin kim olduğunu bilmesem de Serkan da bu çetedeydi. Ama neden? Böyle bir acımsızlığı neden yapıyordu?
Beni niçin kandırmıştı? Ya da bana yalan söylemesini gerektiren olay neydi? Acaba düğün olayı da bu planının parçası mıydı?
Depo gibi bomboş olan bodruma yavaş yavaş merdivenlerden inerken içim ürpermişti. Aklımdaki sorular, bulamadığım cevaplar yüreğimi üşütüyordu.
Merdivenleri bitirdiğimizde kalbim daha da darlanmıştı. İçerisi bembeyazdı. Yaklaşık on kişi vardık.
Benimle beraber dört kadın ve altı erkek vardı. Yavaş yavaş ölüme gidecektik. Gizem ile hiç konuşmamıştım.
Öyle bir sessizlik vardı ki aramızda... Ölüm gibiydi. Başımıza geleceklerden habersizdik ikimiz de.
Koskocaman bodrumda gördüklerimle kafam karışmıştı. Bacaklarım titremişti, kalbim dehşete kapılmıştı. İçimdeki korkuyu bir kenara bırakmaya çalışarak önümüzdeki maskeli adama "Burada ölmek çok saçma değil mi? Gerçekten böyle korkunç bir yerde mi öleceğiz?Ben çiçekli bir bahçeyi tercih ederdim." dedim dalga geçerek.
Gözlerime baktığında öfkeli olduğunu anlamıştım. "Madem bahçede ölmek istiyordunuz ne işiniz var burada?" demişti sert sesle.
Duyduğum ses beni yıkmıştı. Gerçekten de Serkan'ın sesine benziyordu. Bodrum katta her yer muşamba ile kaplanmıştı. İnsan cidden korkuyordu.
Adam bana arkasını döndüğünde Gizem'in yüzüne baktım." Üzgünüm arkadaşım ama ölemezsin. Ölmeyeceğiz!" deyip yüzü maskeli adama doğru arkadan hızlı bir tekme attım.
Adam yere düştüğünde Gizem çığlık atmıştı. Ona bakmadan önümdeki adamın karşısına geçtim ve maskesini elimi uzattım. Tam maskeyi açacaktım ki boğazıma bir bıçak dayamıştı.
Temkinli hareketle elimi yukarı kaldırdım. "Demek çeteyi çökertmeye geldin." dedi ve arkasına bir işaret yaptı.
Arkamdan kardeşimin "Bırak lan beni! Bırakın lan! Kimsiniz siz?" dediğini duyduğumda dünyam başıma yıkılmıştı.
Maskeli adam kardeşimin kollarını bağlamıştı. Diğer taraftan içimizdeki erkeklerden iki tanesi Gizem'in kollarından tutuyordu.
Gizem ağlıyordu, kardeşimin boğazında bıçak vardı...
Kalbim acımıştı. İkisinin bu halini görünce kalbimdeki acı dayanılmaz hal almaya başlamıştı. "Umay veya Aynur... Sence hangisi ölmeli? Seçim şansı veriyorum sana! Kim ölmeli?" dediğinde gözlerim dolmuştu.
Bir tarafta kardeşim, bir tarafta dostum... İkisi de benim her şeyimdi. Ama... Seçim yapmayı düşünmüyordum.
Yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirdim ve boğazımdaki bıçağa aldırmadan maskeli adamın yüzüne bir yumruk attım. Adam sersemlerken bacağıma sakladığım bıçağı Gizem'i tutan adamlardan birine fırlattım.
Saçımdaki tokayı da kardeşimi tutan adama attım. Üç adam da acıyla inlerken öfkemin kölesi olmuştum bile.
Maskeli adamın yüzünü açmadan önce kasıklarına ve bacağına iki tekme geçirip yere düşürdüm.
Yüzündeki maskeyi indirecektim. Tam o sırada "Abla, dikkat et!" diyen kardeşimle arkamı döndüğümde karşımda Serkan'ı görmüştüm.
Boşluğuma gelmişti ve dizime sert bir tekme atmıştı. Acıyla yere düştüğümde Serkan "Sürpriz güzelim! Beğendin mi?" dediğinde sessizce ona bakmıştım.
Serkan belinden çıkardığı silahı Gizem ve kardeşime doğrulttuğunda "Sakın! Onlara zarar vermeyi aklından bile geçirme! Seni yok ederim Serkan!" dediğimde kahkaha atmıştı.
"Bunları yapmayı ben de istemezdim ama ne var biliyor musun? Senin hizmet ettiğin devletin itibarını zedelemek hoşuma gidiyor."dediğinde "Neden?" diye sormuştum.
"Benim babam öldü çünkü. Babam Tanık Koruma Programı kapsamında korunuyordu. Üç tane büyük mafya çetesini onun sayesinde çökerttiler. Sonuç olarak ne oldu biliyor musun?" dediğinde ona baktım sadece.
"Öldürdüler babamı, hem de korumaların yanında öldürdüler! Hatta öldürdüler yanlış oldu, sen öldürdün!" dediğinde ona şaşkınlıkla baktım.
"Ne saçmalıyorsun sen? Ben öldürmedim babanı!" dediğimde öfkeyle suratıma tokat atmıştı.
"Esat Özçelik! Benim babamın adı buydu!" dediğinde gözlerim dolmuştu. Evet, o adamı ben öldürmüştüm. O anları hatırladıkça delirecek gibi oluyordum! Çünkü hedefim onu öldürmek değildi...
"Onu bilerek vurmadım! Benim hedefim o değildi, babam kurşunun önüne atladı." dedim bağırarak.
Elimdeki silahı bana doğrulttu sonra da "Seni öldürecektim aslında. Şimdiyse fikrim değişti. Seç birini Aynur! Hangisi ölmeli?" dedi nefretle.
Gözlerinde nefret, öfke ve... Zevk vardı. Bana bu seçimi yaptırdığı için, diz çöktürdüğü için zevk alıyordu.
Ona bu zevki tattırmayacaktım. "Kardeşini vurmak istiyorum aslında. Evet, evet kardeşin ölmeli. Zaten başımı ağrıttı getirene kadar!" deyip kardeşime silahı doğrulttu.
Bana bakmamasını fırsat bilip bileğime sakladığım çakıyı çıkarıp fırlattım.
Serkan'ın eline gelmişti. Acıyla silahı bıraktı ve bağırdı. Öfkem geçmemişti. Silahı elime aldım ve onun kafasına dayadım.
Bakışlarını bana doğru yerden kaldırdığında gülümsedim sadistçe.
"Babanı istemeden vurdum. Ama seni... Seni isteyerek vuracağım! Bu kadar insanın canını almak istediğin için, kardeşimle beni tehdit ettiğin için ve en önemlisi de insanların acılarını kullanıp bunu yapmaktan zevk aldığın için... Ne kadar yazık değil mi?" dedim gülümseyerek.
Gözlerinde değişen hiçbir şey yoktu. Hatta az önceki duyguları kaybolmuştu. İntikam alabilmek için neler yapmıştı!
Tam onu vuracakken kardeşimin elimi tutmasıyla ona baktım.
"Yeter abla! Bunu devletin polisine verelim. Elini kana bulmaya değmez abla."dediğinde öfkeyle silahı ona verdim.
"Böyle bir şeyi nasıl yaptın bana?" dedim ve suratına tokat attım. Sinirlerim bozulmuştu. Az önce kardeşim ve Gizemi kaybediyordum. Öfkem dinmiyordu,dinmezdi,dinmeyecekti.
Yüzüne attığım tekmeyle neye uğradığını şaşırmıştı. Acıyla kıvranacaktı! Bana yaptıklarının, beni tehdit etmesinin, sevdiklerimi elimden almak istemesinin bedelini ödeyecekti!
Yakalarından tutup onun gözlerinin içine baktım. Eskiden sevdiğim, aşkından öldüğüm adam şimdi kalbimden yaralamıştı beni.
Bana dinmeyecekti öfkesiyle bakarken yüzüne bir yumruk attım. "Nefret ediyorum senden! Senin gibi vicdansızlardan nefret ediyorum." diye bağırdım.
Kardeşim ve Gizem beni durdurmaya çalışsalar da yapmamışlardı.
Gözüm kararmıştı artık. Benim öfkem dünyanın en tehlikeli ve acımasız şeyiydi. Şimdi de öyle olacaktı! Onu yaptıklarında boğacaktım.
Yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirdim ve gözlerinin en derinine baktım. O acıyla kan kusarken yerden bıçak aldım ve "seninle ilk konuşmamızda beni öfkelendirmemen gerektiğini söylemiştim! Çok sabırlı olduğumdan, ama maalesef benim de sınırım olduğundan bahsetmiştim. Şimdi..." deyip aniden durdum.
Korku yüzüne işlendiğinde gülümsedim ve yüzüne yaklaştım. "Nasıl ölmek istersin? Acı içinde sürünerek mi yoksa... Alevler içinde kıvranarak mı?" diye sordum.
Gözlerinde bariz korku vardı artık. Seçim hakkı vermiştim ona. Onun kadar zalim birisi değildim ya!
"Abla yeter! Bunu yapamazsın!" diye bağıran kardeşime Gizem'in de çığlıkları eklenmişti. "Yapma Aynur! Yapma lütfen! Gidelim artık!" diye bağırıyordu.
Öfkeyle ayağa kalktım ve onlara "Az önce neler yaşadığınızı unuttunuz mu? Şurada yatan adamlar sizi öldürecekti! Bunu zevk için yapacaklardı! Ya buradan kaçan insanlar... Onlar da ölecekti! Hepinizin acısıyla dalga geçtiler!" dedim bağırarak.
"Umay, yeter artık! Bırak onu! Başkan olarak emrediyorum!" diye bir ses duyunca hemen bıraktım elimdeki silahı.
Başkan tam karşımdaydı, yanında Umut da vardı. Demek haber vermişti. Serkan'a baktım ve "Yine iyisin! Bugün de ölmedin adi herif!" dedim.
Başkan ve Umut ben bıçağı bırakınca rahatlamıştı. Kardeşim ve Gizem bana bakıyordu hüzünle.
Onlara sarılmaya gidince birden kardeşimin sesini duydum. Ne olduğunu anlamamıştım.
Kardeşimin önüme geçişi ve bir el silah sesi... Kardeşimin acıyla yere düşüşü...
Kardeşim gözlerimin önünde kanlar içinde yerdeydi. Karşımda Serkan duruyordu. Yerde kardeşim vardı. Çığlık atarak kardeşimin yanına koştuğumda yanındaki silahı görmüştüm.
Her şey bir anda olmuştu. Serkan silahı Gizem'e çevirmişti. Silahı elime almıştım. Kardeşim kucağımdaydı. Artık her şey bitecekti!
Üç el ateş etmiştim. Üç el... Kardeşim, Gizem ve ölen diğer insanlar için... Serkan sessizce gözlerimin önünde yere yığılmıştı. Yaptığım şeyin şokuyla kardeşime bakmıştım. Başkan ve Umut hemen ambulansı aramıştı.
Gizem yanıma koşmuştu. Kardeşim kucağımda kanlar içindeydi. O kadar mahvolmuştum ki neresinden yara aldığına bakamıyordum. O kadar yok olmuştum ki onun ölme ihtimali gelmişti aklıma sadece.
Gizem bana bir şeyler dese de duymuyordum. Bitmişti! Her şey bitmişti! Öfkemin, hüznümün, acımın ve şokun etkisiyle tepkisizliğim artıyordu.
Benim yüzümden olmuştu! Benim yüzümden! Ben sebep olmuştum! Kardeşimin bu halde olmasının tek sebebi bendim! Beynimde, kalbimde tek bir şey vardı: Kardeşim benim yüzümden ölecekti!
VİCDANIN YÜKÜ HER YÜKTEN DAHA AĞIRMIŞ GÜNLÜK.
HER ACIDAN DAHA DERİNMİŞ VİCDAN ACISI.
HER FIRTINADAN DAHA YIKICIYMIŞ VİCDANIN YIKMASI.
HER DEPREMDEN DAHA ŞİDDETLİYMİŞ VİCDANIN SARSINTISI...
~UMAY
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |