17. Bölüm

Beklenmeyen İhanet

aybala günal
aybalagunal

"Hayır!" deyip kendimi de onunla öne atmıştım. Son anda bileğinden yakalamıştım. Kardeşimin bedeni aşağıda sallanırken ben yukarıda onu tutmaya çalışıyordum iki elimle.

Elim yavaşça kayıyordu, gözlerimden yaşlar akıyordu. Ölmemeliydi! Kardeşim ölmemeliydi!

Şimdi anlıyordum babamı. Ne demek istediğini biliyordum. Babam geçmiş derken kardeşimden bahsediyordu. Geçmişimdeki "ben" ve bugünkü "ben"in arasındaki ortak nokta kardeşimdi.

" Abla bırak! Bırak kurtulayım, bırak beni! Senin yüzüne bakamam ben bir daha! Senin ölümüne sebep oluyordum ben!" diye bağırıyordu kardeşim.

Elini bırakmam için yalvarıyordu, ölmek için yalvarıyordu. Nasıl onu ölüme terk edeceğimi düşünebilirdi? Nasıl elimden kayıp gitmesine izin vereceğimi zannederdi?

Ablaydım ben. UMAY'dan önce Aynur'dum. Aynur bir ablaydı. Hayattaki her şeyini kardeşine vermiş bir ablaydı. Bana nasıl bunları söylerdi?

Eline daha da yapıştım ve onu yukarı çekmeye çalıştım.

"Saçmalama artık! Ben iyiyim ve seni affediyorum. Eğer ölmek istiyorsan o zaman beraber atlayacağız! Anladın mı beni?" dediğimde Gözlerindeki yaşları tutamamıştı.

Elim yavaş yavaş kaymaya başlarken birden arkadan bir el daha tuttu onu. Sonra tanıdık iki kişinin sesini duydum.

"Geldik Aynur." diyordu bana Baran ve Gizem.

Gülümsedim onlara. İkisinin de yardımlarıyla yukarı çektik kardeşimi.

Onu yukarı çektiğimde çok yorulmuştum. Yine vücudum uyuşuyordu ama umrumda değildi. Kardeşim bana ağlayarak sarıldığında ben de ona sarılmıştım.

İki kişiydik o anda. İkimiz de inatçı karaktere sahiptik. Yolumuzdan dönmezdik. Devamlı kavga ederdik. Ama biz kardeştik. Aynı kandan, aynı soydan, aynı bedendendik. Birbirimize sarılmıştık. Dünyayı umursamıyorduk o anda. Biz iki kardeş dünyaya karşı eğilmezdik ama birbirimize karşı diz çökmeyi bilirdik. Şefkatle, saygıyla, merhametle ve sevgiyle...

Esareti kabul etmezdik. Ama birbirimize esirdik. Çünkü kardeşlik iki ruhun birbirine esaretiydi. Şefkatle, saygıyla, merhametle ve sevgiyle...

​​​​​​Biz ağlarken yağmur da başlamıştı. Sağanak halinde yağan yağmur bizi ayırmaya yetmemişti. Dakikalarca orada ıslanmıştık sırılsıklamdık. Ama umursamamıştık.

Birbirimizi sona gelmiş gibi kucaklamıştık. Affetmiştik hatalarımızı. Bir kenara bırakmıştık tüm kötü duyguları. Kardeş olduğumuz gerçeği vardı bir tek.

"Kalk artık kardeşim! Çok ıslandın. Hasta olacaksın." dediğimde gözlerindeki vicdan azabıyla yüzleşmiştim. Büyük acı çekiyordu.

"Yapma abla. Beni düşünme. Ben... Ben kötüyüm işte! Affetme beni." dediğinde ona baktım sessizce.

"Babam... Babamla olan son konuşmamızı hatırlıyor musun? Ölmeden önceki konuşmamızı..." demiştim.

Gözlerindeki yaşlar bir kez daha akmıştı. Aynı anda tekrarlamıştık babamın cümlelerini.

"Kıyamet kopmadığı sürece ayrılmayın. Birbirinizin geçmişisiniz. Geçmişinize sahip çıkın. Ne olursa olsun birbirinizi affedin. Dünyaya karşı eğilmeyin ama birbirinize karşı eğilin. Birbirinize karşı affedici olun. Ayrı bedenlerdeki aynı ruhlar olun. Size vasiyetimdir. Kardeş olun ve ayrılmayın."

"Ben sana kızgın değilim, kırgın değilim. Sen de suçlama kendini. Artık ayağa kalk, benim kardeşim inatçıdır. Görmeyeli inatçı keçime ne oldu benim?" dediğimde gülümsedi.

Yavaşça ayağa kalktım ve sonra elimi uzattım. "Benimle bir ömür inatlaşmaya var mısın kardeşim? Yoksa böyle eğilip bükülecek misin?" dedim gülümsedikten sonra.

Güldük. Elini bana uzattı ve "Ne olursa olsun abla. Senin inatçı keçi olacağım. Sen ne kadar beni terlikle dövmeye kalksan da." dedi. Onu yerinden kaldırdım ve birbirimizin koluna girip yürümeye başladık.

Yanımıza Gizem ve Baran da katılmıştı. Gülümsedik. Gizem birden döndü ve gülümseyerek"Mahşerin Dört Atlısı olduk!" dedi.

Kardeşim, ben ve Gizem kendi aramızda gülerken Baran bize ifadesiz bir yüzle bakıyordu. Gülümsedim ve"Bir kitap vardı. O kitaptan bir alıntı. Gizem ve benim ortak okuduğumuz hatta sinema filmine gittiğimiz bir kitaptır kendisi. Oradan alıntılama yaptı bacım." dedim.

Baran da bize katıldı. Tam biz hastane odasına gelirken Gizem'in elindeki telefon ötmeye başladı.

Elinden hızlıca telefonu alıp ekrana baktığımızda Gizem de ben de en büyük şoku yaşamıştık.

OZAN ÇALPAR, YAŞ 28, ORAN %90...

İkimiz de birbirimize ve sonra da o fotoğrafa baktık. Onu tanıyorduk. Yıllardır görüşmemiştik. Bakışlarımı tekrar kesiştiğinde Gizem'in gözleri dolmaya başlamıştı.

Ozan onun sevdiği, yıllarca sadık kaldığı, aşık olduğu kişiydi. Evet; Ozan,Gizem ve ben... Lisede arkadaştık.

Gözlerimi acıyla kapattığımda Gizem titreyen sesiyle konuşmaya başladı.

"Sana yalvarırım,Aynur lütfen kurtar onu lütfen!" demişti. Baran ile birbirimize baktık. Konumu açtık. Ozan şu anda üç sokak ilerimizdeydi. Umarım yetişebilirdim. Çünkü yüzdesi artışa geçmişti.

Baran "Daha yeni uyandın ve dinlenmen lazım. Ben hallederim." demişti ama onu daha fazla dinlemeden hızla hastane odasına geçmiştim.

OZAN ÇALPAR'DAN...

"Başkan bana doğruyu söyle! Ne yaptın sen? Bu belgeler ne?" diye bağırmıştım. Belgeleri önüne fırlattığımda Başkan sadece gülümsemişti. Çok rahattı ve çok profesyoneldi.

Bu gerçeği nasıl anlatacaktım o kadar insana? Amcamın bir hain olduğunu nasıl söyleyebilirdim?

Başkan diye bilinen kişi benim amcamdı. Başkan bir ülkeyi yok etmek için anlaşmalar imzalamıştı.

Artan intihar vakaları, bunun için kurulan Koruyucu Takımlar... Oyunun basit parçalarıydı. Görünmeyen resim aslında Başkan'ın bir casus olduğuydu.

Amcam kendini yıllardır ustaca gizleyen bir casustu ve ben bunu iki dakika önce yaptığı konuşmalardan öğrenmiştim.

Gözlerime bakıyordu rahatça. Nasıl yapabilirdi? Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu? Neden yapmıştı bunu? Pişman değil miydi? Yoksa maske mi takmıştı yüzüne?

"Size söylediğim gibi plan tıkırıyla işliyor. İntihar vakalarıyla halkı oyalıyorum. Bu arada da hazineyi yurtdışı bankalarına aktardık. Yakın zamanda plan tıkır tıkır işleyecektir." demişti Başkan.

Kiminle konuştuğunu bilmiyordum ama elimdeki belgelere bakmak o anda aklıma gelmişti. Sık sık benden belgeler isterdi. Zarf dosyasında açılması yasak olan bu belgeleri ona hep ben götürürdüm. Kim bilir ne kadar yasa dışı belge götürmüştüm!

Beni bu iğrenç planına nasıl alet edebilmişti? Bunu niye yapmak istemişti?

Belgeleri açmak o anda aklıma gelmişti, keşke daha önce baksaydım o belgelere!

"Susacaksın! Konuşursan sen de bataklığa batarsın. Susacaksın ve dediklerime itaat edeceksin!" dediğinde gülümsedim.

"Konuşacağım! Sen hiçbir şey yapamayacaksın!" dediğimde gülümsedi ve rahat bir ifadeyle konuşmaya devam etti.

"Söyle. Kim inanacak sana? Kim? O yıllardır aşık olduğun salak avukat mı? Belki ölmüş bile olabilir!" dediğinde yakasına yapışmıştım.

"Seni öldürürüm! Gizem'e ve Aynur'a dokunursan seni yaşatmam! Hele de Gizem... Sakın amca!".

Elimi sertçe yakasından çekti ve gözlerinde sinsi bir pırıltı belirdi. "Sence... İstersem yapamaz mıyım? Canını yakamaz mıyım? O kızlar elimin içinde. Yok edersem nasıl engel olabilirsin?" demişti.

Şok ve korku bedenimi ele geçirdiğinde inanmayan bir ifadeyle ona baktım.

"Nasıl yapacaksın?" dediğimde sırıttı. Sonra da odasındaki televizyonu açtı. Gördüğüm görüntü şok etmişti beni. Ekran ikiye bölünmüştü, bir yanda Aynur diğer yanda Gizem.

Konuşuyorlardı. Telefonları hacklenmişti! Bildiklerim doğruysa bunu sadece birkaç hacker yapabiliyordu. Bunlardan birisi de amcam mıydı?

"Sence onların seslerini değiştirmek zor olur mu? Günümüz teknolojisi sadece buna değil daha fazladınna izin veriyorken hem de... Aynur ve Gizem... İkisini de tek hamlede bitirebilirim! Tabi konuşmazsan durum değişir. Belki" dediğinde gözlerim açılmıştı.

Öfkem gözümü kör etmişti ama kendimi frenliyordum. Baran'a söylemem gerekliydi ama ekrandakiler... Benim yüzümden onlar zarar görmemeliydi. Vereceğim karar sevdiğim kadını ve eski sınıf arkadaşımı ölüme iterdi.

Sustum. Yumruğumu sıktım. Sadece sustum. Elimden başka bir şey gelmezdi. O yüzden sustum.

Çaresizlik kalbimi mengene gibi sıkıyordu. Ama yapacağım bir şey yoktu. Başkan benim söylemeyeceğimi anladığında omzuma vurdu ve ekranı değiştirdi. "Aferin evlat, doğru karar."

Sakladığım sır canımı yakıyordu. Taşıdığım bedene, kalbime zor geliyordu. Öfkem beynimin çalışmasını,yaşadığım olaya çözüm bulmasını engelliyordu.

Yavaş yavaş dışarı çıktım. Duyduklarım, gördüklerim... Gerçek olmaması gereken ama gerçek olan taşıdığım acı sır...

Başkan... Baran... Gizem... Aynur... Bir yanımda ülkem bir yanımda sevdiklerim...

Yıllardır kokusuna hasret yaşadığım, saçlarını okşamanın hayaliyle tutuştuğum, gizli gizli davalarına gidip yüzünü gördüğüm sevdiğim kadının canı mevzu bahisti.

Ama bir yandan da amcamın oyunu... Amcam intihar etmek isteyen insanları kullanmış ve el altından farklı işler yapmıştı. Amcam bir casustu!

Beynimde bu cümle belki beş yüz defa yankılanmıştı. Sevdiğim kadın mı yoksa ülkem mi?

Bir ülke için sevdiğimi feda etmek mi yoksa sevdiğim için ülkemi yok etmek mi?

Hain olmak mı yoksa feda etmek mi?

O anda çaresizlik beynimi yok etmişti. Tek bir yol bulmalıydım. Tek bir yol! Ne yapacaktım?

Aklıma gelen şeyle gülümsedim. Bir oyun oynayarak kendimi de onları da koruyabilirdim.

İntihar... Ölüm Oyunu...

Telefondan aileme hüzünlü bir mesaj yazdıktan sonra telefonu kapattım. Şimdi onları bekleme zamanı gelmişti. Ortak buluşma noktamızda... Gizem'in evinin arkasında...

15 DAKİKA SONRA...

Kaldırımda oturmuş onları beklerken bir motor ve araba yaklaşmıştı yanıma. Arabadan Baran ve Gizem inmişti, Aynur da motordan.

Aynur kırmızı bir pijama giyinmişti. Saçları dağınıktı, yüzü sararmıştı. Pembe saçları ona çok yakışmıştı. Uzun bir zaman sonra ilk kez sınıf arkadaşımı görmüştüm.

Gizem'e döndü bakışlarım. Kahverengi gözlerinde yıllar sonra ilk kez ben vardım yine. Saçları dağınıktı, gözleri şişmişti. Ağlamıştı, tanıyordum onu. İnce ve narin bedeni gözüme ilişmişti. Ne kadar zayıflamıştı! Yine yemek yemiyordu.

Mavi bir kazak giyinmişti. Simsiyah da bir pantolon... Maviyi hala çok seviyordu. En çok mavi yakışırdı zaten ona.

Düzleştirdiği saçları eskiden kıvırcıktı. Hüzünle gülümsemiştim, değişmişti. Değişmiştim. Biz değişmiştik.

Beni gördüğünde hipnoz olmuş gibiydi. Sadece bana bakıyordu ve ağlıyordu. Burnu kızarmıştı yine ağlamaktan.

Yıllar sonra beni görmüştü sonunda. İnat için mahvettiğim kıza baktım ve kendimden iğrendim defalarca.

Gizem değişmişti. Ben değişmiştim. Biz değişmiş miydik? O hiçbir zaman bilmese de aslında ikimiz de değişmemiştik. Kalbimiz yıllardır birbirimize aitti. Benim yok ettiğim iki hayat vardı: En çok zararı gören Gizem ve en çok zarar veren ben. Gizem karşımdaydı. Kalbim ağzımda atıyordu. Ne cevap verecekti? Ne yapacaktı?

"Sen... Sen neden ölmek istedin?" demişti ağlarken. Sesi kısılmıştı. Yere düşmüştü. Bana bakmıştı. Ağlamıştı.

"Neden Ozan? Neden?" dediğinde kendimden nefret etmiştim. Oynadığım oyun ikimiz için de can yakıcıydı ama yapmalıydım. Yanına gittim ve yere çöktüm. Elleri kanamıştı.

GİZEM'DEN...

Elimi tutmuştu. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Yaraları açan adam yıllar sonra açtığı yarayı tedavi ediyordu.

Karşımdaydı. İlk kez... Bu şekilde mi karşıma çıkmalıydı? Sarılmak istiyordum. Saçlarına dokunmak istiyordum. Elini tutmak istiyordum. Ona dokunmak istiyordum. Buna ihtiyacım vardı.

Elimin içini temizlemişti. Yüzüne odaklanmıştım. Elime üflediğinde elektrik çarpmış gibiydim. Cebinden bir yara bandı çıkarmıştı.

"Seni özledim." dediğinde bakışlarımı onun yüzüne çevirdim. Gerçek miydi? Duyduğum gerçek miydi?

Bakışlarını bana sabitlemişti. Cevap bekliyordu. Nasıl konuşuluyordu? Nasıldı konuştuğumuz dil?

"Konuşmayı unuttu o. Şu anda şokta kız." demişti Aynur. Ozan gülümsemişti. Gülümsemişti! Gülümsemişti! Yıllar sonra onun gülümsemesini görmüştüm!

Ozan yanımdan kalkıp gittiğinde boşluğa düşmüş gibiydim. Aynur Ozan'a somurtarak bakıyordu.

Ozan elini sıkmak için uzattığında yıllardır söyleyemediği lafı söylemişti. "Döneklerle konuşmak gibi prensibim yok. Yaptıklarını hatırlatırım." dediğinde Ozan kafasını sallamıştı.

Yerden kalkmıştım. Aynur o sırada bana kısa bir bakış atmıştı ve sonra Ozan'a dönmüştü. "Ne için döndün? Kim Gizem'i özletti sana koşa koşa gelmişsin?" dediğinde Ozan susmuştu.

Sadece bana bakıyordu. Dünyadan soyutlanmıştı sanki. Bir tek beni süzüyordu. Yavaşça yanaklarımın yandığını hissetmeye başlamıştım.

"Aklımdan hiç çıkmadı Aynur. Ben onu hep sevdim." demişti kırgın sesle.

Aynur ise sadece kahkaha atmıştı. Baran kolundan tutmasa kesin bir tokat atardı. Öfkelenince güldüğünü biliyordum.

"Neredeydin lan o zaman bu kadar yıl! Bu kadar zaman o benim omzumda ağladı! Bir kez ya bir kez geldin mi? Duydun mu? Sakinleştirdin mi! Hayır! Korkaktın sen!" diye bağırdığında ona susmasını isteyen bir bakış atmıştım.

"Sen de benden susmamı isteyip durma, seviyor olabilirsin ama affedemezsin! En azından hemen affetme! Bahse girerim saçlarını okşamak için can atıyorsun!" diye bağırdığında utanmıştım.

"Aynur sakinleşir misin?" demişti Baran olanları anlamaya çalışarak. Aynur kafasını sağa sola sallayarak onu dinlemeyeceğini göstermişti. Ben hariç kimseyi dinlemezdim zaten. Bazen beni bile dinlemezdi.

"Bu benim liseden arkadaşım. İkisi de... Ama bu gerzek... Bunun yaptığını kimse yapmaz bize! Az daha okuldan atılacaktık!" diye bağırdığında Ozan başını eğmişti.

Baran da susmuştu. "Sana söyleyeceklerim var Aynur. Gizem'e de... Ama bana kağıt bul."diye yazıp göstermişti Aynur'a.

Aynur kaşını kaldırıp üstünü işaret edince Ozan evet anlamında kafasını sallamıştı.

Kendi aralarında ne anlaşıyorlardı anlamamış ve Baran ile bakışmıştık.

Birden Aynur yumuşak sesle"Ozan, ceketini çıkar da salona koy,terlemişsin." deyince olayı anlamıştık.

Üstünde dinleyici vardı! Bizi kurtuluş olarak görmüştü! Aynur ceketi alıp yere koydu. Sonra da bizi uzaklaştırdı.

​​​​​​"Ozan kim bu dinleyiciyi koyan? Neden bizi çağırdın?" dedi Aynur.

Ozan derin bir nefes aldı ve "O dinleyiciyi Başkan koydu. Baran ile biz kuzeniz. Baran Başkan'ın oğlu. Baran... Sana bir şey demem lazım. Baran, Başkan hain!" dediğinde şokla Baran'a döndüm.

Baran ise tepkisizdi. Neden böyle duygusuz bakıyordu? Hiçbir mimiği oynamıyordu. Şok mu olmuştu? Kahverengi gözleri buz gibiydi. Bana baktı, Ozan'a baktı. Tekrar bana baktı. Sonra Aynur'a döndü bakışları.

"Şüphelerim doğruymuş." dediğinde Aynur ve ben şokla "Ne?" diyebilmiştik.

"Ben birkaç hafta önce Demir'den duymuştum ama ihtimal vermemiştim. Demek doğruymuş. Babam hainmiş.".

Bugün ne kadar daha şaşırmam gerekecekti?

"Bir dakika! Başkan'ın hain olduğundan şüphelendin ama hiçbir bilgi araştırmadığını mı söyledin az önce?" demişti Aynur. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Sonra da sinirle kahkaha atmaya başlamıştı.

"Başkan bizi avcunda oynatıyor yani?! Sinirlerim bozuldu!" diyerek gülmeye başladı.

Bu iyiye işaret değildi. Ozan da ben de birbirimize baktık. Aynur çok sinirlenince gülerdi. Şu anda da çok öfkelenmişti. Duyduklarımız, yaşananlar kaldırılacak gibi değildi ve biz kahkahaya boğulmazsak atlatamazdık.

"Tabii ki de delil bulacaktım Aynur. Ama Demir ve çetesi benim görevimken ona zaman ayıramadım." dediğinde daha da sinirlenmişti.

"Baran sen manyak mısın? Böyle bir şüphe varsa bu durumu araştırman gerekiyordu! Delil bulmamız ve gerekirse halka açıklamamız lazım. Ozan tesadüfen görmese ne yapacaktık! Başkan bizimle oynadı, oynuyor, oynayacak! Bizi salak yerine koyuyor!" demişti Aynur.

"Başkan’ın planını öğrenmemiz lazım, ne yapacağız?" demişti Ozan.

"Baran, sence baban kime çalışıyor? Amacı ne?" dedim.

Baran susmuştu. Belli ki düşünüyordu. Kaşlarını çatmıştı. Birden Aynur konuşmaya başladı.

"Bir Hacker tanıyorum. Geçen sene uluslararası bir şirketi hacklemişti. Babanın telefonlarındaki yazışmalara ulaşabilir. Ondan yardım istesek olur mu?" dediğinde Baran "Ben yapacağım. O iş bende. Siz yine hiçbir şey bilmiyor gibi davranın. Sadece şunu bilin. Bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Her an tetikte olmalıyız her ihtimale karşı." diye devam ettirmişti.

"Bir şey daha var. Gizem, Aynur... Evlerinizden çıkın. Bizim eve gelin. Evinizde kamera var. Bununla birlikte telefon ve akıllı saatlerinizde de çip var. Başkan her şeyi düşünmüş. Sizi takip ettiriyor. Sesleriniz değil ama görüntülerinizi izliyor."dedi Ozan.

"Yok artık! Tabii ki de sizinle gelmeyeceğiz değil mi Aynur?" dedim panikle. Yalvaran bakışlar attığımda Aynur sinirle bana baktı ve sesim içime kaçtı.

"Tamam, olur. En azından Gizem seninle kalsın. Birkaç gün sonra da ev tutmuş oluruz." dedi Aynur.

Gözlerimi kocaman açtığımda Aynur beni kolumdan tuttu ve yürüttü.

"Gizem,saçma sapan şeyler aklından geçirme! Şu anda seni en iyi kollayacak kişi Ozan. Adamın neler yaptığını duydun! Kişisel olarak hislerini bir kenara koy ve canını kurtarmaya bak, anladın mı? Ozan ile beraber kalırız. Bu kadar!" dediğinde itiraz edememiştim.

Haklıydı. İkimizin de canı şu anda onlara bağlıydı. Onların canı da bize...

Bir intihar dosyasıyla başlayan hikayede en iyi sandıklarımız en kötü çıkmıştı. Zaten en korkulacak olan da bu değil miydi? İhanet en beklenmedik kişiden gelirdi. Fazla güvenmek ise ihanete kör olmak demekti. ~GİZEM~

İHANET AFFI OLMAYAN GÜNAHTIR. AMA SUÇLUSU HİÇBİR ZAMAN BİLİNMEZ. SAHİ İHANETİN SUÇLUSU İHANET EDEN MİYDİ YOKSA GÜVENDEN GÖZÜNÜ KÖR EDEN Mİ? ~UMAY~

​​​​​​

 

​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.10.2025 12:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...