15. Bölüm

UYUŞMAK ve HAYKIRMAK

aybala günal
aybalagunal

3 GÜN SONRA...

Bir hücredeydim. Ne olduğunu anlamıyordum. Her taraf karanlıktı, rutubet kokuyordu. Düzenli olarak hücreye uğrayan bir adam vardı. Boynunda bir dövme vardı. CB yazıyordu.

O adam geldiğinde yemek ve su getiriyordu. Konuşmuyordu, sorularım cevapsızdı. Kaç gün olmuştu, kaç saat geçmişti kaçırılmamdan? Neden burada esir gibi tutuluyordum? Ne istiyordu benden?

Gözlerim yine sertçe açılan kapıya yöneldiğinde o adamı gördüm. Koyu kahve gözlerindeki bakış ürkütücüydü, titrememe neden oluyordu. Ama belli etmemek için çenemi yukarı kaldırdım ve duygularımı gizledim.

Siyah saçları ve esmer bir teni vardı. Vücudu yapılıydı, adımları sertti ve asker gibi düzenliydi.

Bakışlarında hiçbir duygu yoktu, ifadesizdi. Elinde bir tane tabakta yemek vardı. Elimdeki kelepçeyi açtıktan sonra yatağımın üstüne koydu yemeği.

Kahvaltı verdiğine göre sabahtı. Bir tane peynir, beş tane zeytin ve bir dilim ekmek. Gözlerim onun üstünde fazla oyalandığında kaşlarını çattı ve ilk kez konuştu.

"Bakışların rahatsız edici, sana yemek veren birine teşekkür etmelisin."

Dedikleri gülümsememe neden olmuştu. Neden bilmiyorum ama gülmek istemiştim. Hafif tebessüm ettiğimde arkasını dönmüştü.

"Bugün Demir Bey gelecek." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Ne olduğunu, neler döndüğünü bilmeliydim. En önemlisi bayılmadan önce gördüğüm görüntü... Gerçek olmamalıydı!

Kardeşim o adamın yanına gitmişti. Sebebi ne olabilirdi bilmesem de inanmak istemiyordum. Bana ihanet etmezdi, devlete ihanet etmezdi.

"Sorduğun diğer soruları Demir Bey'e sor. Ama cevapsız kalacağından eminim." demişti sert sesle.

Neden şimdi konuşma ihtiyacı hissetmişti? Kaç kere ona soru sormuştum, bir cevap alamamıştım.

Yemek yerken kameraya dönmüştü bakışlarım. Evet tam tepemde yatağı gören bir kamera vardı. Yaptığım her hareket izleniyordu.

Yemek tabağıma uzandığımdaysa şok olmuştum.

Peynirin üstündeki peçetede bir yazı vardı:

"İhanetin sebebi olmaz. Yalanların rengi olmaz Umay, o senin pembeliğindir.~ CB"

Gözlerim acıyla yanarken yaptığım şey küfretmekti. Karşımdaki kişi kim bilmesem de bana yardım etmek istiyordu. Beni tanıyordu. Hem de düşündüklerime kadar...

Yaşların ıslaklığını boynumdan inince fark etmiştim. Gözlerim acıyla yanıyordu. Kalbim...

İhanet değildi canımı yakan... Kardeşimdi. Sebepsiz ihanetiydi. Herkesi kaybetmiş bünyem onu da kaybetmişti. Ailem tamamen yok olmuştu. Yalnız kalmıştım. Kimsesiz, güçsüz, yalnız...

Gözyaşlarımı silemedim. Silemeyeceğim kadar çoktu. Lanet olsun! Güçsüz olmamalıydım! Kamera vardı, o şerefsize keyif veremezdim!

Gözyaşlarımı içime akıttım. İçime içime aktı gözlerimden yaşların hepsi. Kanaması yeni duran yaralarım tekrar kanıyordu. İzi kaldı sandığım yaralarım aslında hiç iyileşmemişti ve bununla bir hücrede yüzleşmek daha da acıydı.

Acıyan, kanayan yaralarımın görülmesine ve bilinmesine gerek yoktu. Ağzıma zorla peynirden koymuştum ve yutamayınca midem bulanmıştı.

Başıma ağrı girmişti. Uyumalıydım. Ne zaman canım yansa uyurdum. Kimseye belli etmemek için yaptığım bir şeydi bu.

Kahvaltı tabağına dokunamamıştım. Midem bulanıyordu, başım ağrıyordu. Yatağa uzandım ve kardeşimi düşündüm.

Yapmazdı değil mi? Bana yapamazdı bunu. İhanet edemezdi bize,kardeşliğimize.

Babama söz vermiştik. Söze ihanet edilir miydi? Babamın canı yanardı. Annemin kemikleri acırdı. Yapmazdı değil mi? Yapamazdı.

Sebebi olmalıydı. Sebebi vardı. Bu düşüncelerle uykunun kollarına kendimi bıraktım...

YAZARDAN...

Gözlerimi açtığında karşısında Demir vardı. Yataktan doğrulmaya çalıştığında kolunun kelepçelendiğini fark etmişti. Mahkum ediliyordu.

Demir onu izliyordu merhametten uzak bir şekilde. Hangi duygularla baktığını bilmese de gördüğü merhamet değildi.

Korkuyordu Aynur.

Umay olarak değil Aynur olarak korkuyordu. Kendini koruyamazdı bu durumda. Demir ise her şeyi yapabilirdi ve bunun çaresizliği Aynur'u delirtiyordu.

Aynur korkuyordu, Umay ise suskun ve tepkisizdi. Aynur bağırmak, haykırmak istiyordu ama Umay hiçbir duygusunu belli etmiyordu. Aynur çırpınmak ve acısını yaşamak istiyordu ama Umay fırtına öncesi sessizliğindeydi.

Fırtına öncesi sessizliğindeydi çünkü kendinden korkuyordu. Yapacağı fevri bir hareket her şeyi berbat ederdi biliyordu.

Demir gülümsedi ve ona bir şey demeden izlemeye devam etti.

"Ne istiyorsun? Niye buraya getirdin beni? Ne yapacaksın?" dedi Umay. Sesinde hiçbir duygu yoktu. Daha dikbaşlıydı. Hala itaatsizdi.

"Gözlerin... Aynur çok güzelsin ve sadece benimsin bundan sonra." demişti Demir.

Umay iltifatları duymazdan geldi. Başını kaldırdı ve delici bakışlarını yolladı ona.

"Senden nefret eden bir insandan dileyememek... Sadece senin gibi bir pislikten beklenirdi zaten. Acıyorum sana!"

Umay'ın sözlerinin Demir'deki etkisi öfke olmuştu. Sevgisi anında yok olurken bakışlarında öfkenin yangını belirmişti bile.

Sertçe Umay'ın yüzüne vurmaya kalktığında Umay dizine sert bir tekme atmıştı.

Kamerayı kim izliyor bilmiyordu ama kalbindeki his o adamın ona yardım edeceğinden emindi.

Kumar oynamıştı. Hızlı bir plan yaparak uyumuştu. Demir artık bir şeyleri anlamalıydı.

Hayatıyla oynadığı kumarı kazanması veya kaybetmesi de kamerayı izleyen kişiye bağlıydı.

Ya tekrar mahkum olacaktı ya da o adam ona yardım edecekti.

Demir acıyla inlerken arkaya yaslanıp suratına bir tekme daha geçirdi. Bu sert tekmeyle beraber Demir acıyla bağırdığında Umay bu sefer de saçındaki tel tokayı çıkardı.

Kelepçenin kilidini tokayla hızlıca açmaya çalışırken Demir ayağa kalkmıştı.

"Sana mahkum bir hayat yaşatacağım! Ben kazanırım hep!" diye bağırıp Umay'a silah çekmişti.

Kafasında silahın ölüm soğukluğunu hissetmişti Umay. Ölüm... Kurşun... Bitiş...

Her şey şu ana bağlıydı. Yapacağı hamle onu ya mahkumiyete ya da özgürlüğüne kavuşturacaktı.

Demir ise çıldırmış gibiydi. Ağzı kan içindeydi, yüksek ihtimalle dudağı patlamıştı. Gözlerinden öfke akıyordu. Yanardağ gibiydi bakışları. Patlamış bir volkan...

Umay gözlerini silaha dikmişti ve gülmeye başlamıştı. Karşısındaki koca mafya bozuntusu silah tutmayı bilmiyordu!

Kahkahayla gülerken Demir daha da çileden çıkmıştı. Tam o sırada içeri kardeşi girmişti.

Kardeşi... Kardeşine odaklanıp incelemişti. Üstünde beyaz bir pantolon ve mavi bir kazak vardı. Güldü Aynur.

Kardeşi hiçbir şey demeden şaşkınlıkla ona ve Demir'e bakarken "Hani onu koruyacaktın?" demişti.

Duyduğu cümleyle silahı umursamadan kardeşine odaklanmıştı Umay.

Kimi kimden koruyacaktı Demir?

"Ne koruması? Karşındaki adam beni lisede taciz etti lan, neyin koruması! Kimden koruyacak ha kimden?" diye haykırdı Umay son gücüyle.

Kardeşi ise duyduklarıyla şok olmuştu. Demir ise sessizce Umay'ın yüzüne bakıyordu.

"Nasıl yani? Bu adam bana geldi ve seni bir grup asalaktan koruyacağını söyledi. Hatta yazışmaları gösterdi. Sen direnince de seni buraya getirdi ve bana da söz verdi. Sana zarar vermeyecekti!" diye anlattığında kahkahaya devam etmiştim.

"Sana ne gösterdi kardeşim? Sana ne gösterdi! Beni kaç gündür buraya attığını mı? Beni yıllar önce taciz ettiğini mi? Neyi lan?!" diye bağırmıştı Umay.

Demir ise hala sessizdi ama eli titriyordu. Silahı almak zor değildi onun elinden. Umay bunun farkındaydı. Bu düşünceyle silahın tersinden kavradı ve hızlı bir hareketle elinden kaptı silahı.

Demir duygusuz gözlerle ona baktığında Umay kameraya odaklandı ve nişan aldıktan sonra emniyet kilidini açtı. Sonra da kameraya ateşledi.

"Hesaplaşma vakti. İkinizle de."dediğinde silahı kardeşine doğrultmuştu.

Kardeşi gözlerini büyütüp korkulu bir sesle konuşmaya başlamıştı.

"Abla yemin ederim korumak için yaptım bunu. Yemin ederim." dediğinde Umay gözleri dolu bir şekilde ona baktı.

Kalp nasıl can çekişirdi? Nasıl yok olurdu tüm hisler? Bir sınav nasıl bu kadar canı yakardı? Yüreği acıyordu Umay'ın.

Umay kimliğiyle değil Aynur kimliğiyle canı acıyordu. Ruhu yavaş yavaş kayboluyor gibiydi. Yüzünde duygusuzluk hakimken içinde neler oluyordu kimse bilmiyordu.

Hala fırtına öncesi sessizliği bitmemişti. Ama hissediyordu Umay, fırtınası yakındı. Sabrı azalmıştı. Kaybettiği yerden güçleniyordu ve bu gücü bedeninde hissetmeye başlamıştı.

Bir tarafta canından çok sevdiği kardeşinin ihaneti vardı diğer tarafta ise devlete ve kendine ihanet eden bir mafya... Seçimi ne olmalıydı?

Öldürmek mi affetmek mi? Beyni öldürmesini isterken bedeni affetmek istiyordu. Kardeşini affetmeliydi. Ama ihanetini nasıl sindirebilirdi? Nasıl bu ihanetin acısını bir kenara bırakabilirdi?

Silahını kardeşiyle Demir'in arasında gezdirirken karar vermesi gerekliydi. Öldürmek mi affetmek mi? Öldürmek... Yok etmekti. Serkan'ı öldürdüğü zamanı atlatabilmiş değilken yeni bir kan eline bulaşmalı mıydı? Kaldırabilir miydi vicdanı bunu?

Affetmek... İkisini de yaşatmak demekti. Yaşatmak... Ne kadar kolay bir tabirdi ikisi de. Affetmek ve yaşatmak...

Peki geçmiş acıları ne olacaktı? O günü nasıl unutacaktı? Vücuduna zorla dokunan elleri, o anki korkusunu, morarmış vücudunu nasıl unutacaktı?

Peki kardeşinin ihaneti... Kendisini taciz eden adamla birlik olmasını nasıl unutabilirdi?

Artık tercihini yapmıştı ve silahın kilidini açmıştı. En ideal yolu biliyordu. Gülümsedi ve silahı ateşledi...

MECLİS...

"Umay devletine ihanet etti! Bir açıklama istiyoruz Başkan. Bize bir cümle dahi olsa açıklama yapmak zorundasınız!

O hadsiz kadını siz görevlendirdiniz! Açıklama istiyoruz!" diye bağırıyordu kürsüde bir milletvekili.

Başkan çaresizdi. Umay'a ne oldu bilmiyordu. Umay ve kardeşi ortada yoktu. Her yerde onu aratıyordu. Themis uygulamasında belli başlı güncellemeleri bir tek o yapabiliyordu.

Şimdi ise ortadan kaybolmuştu. Üç gündür nerede olduğu bilinmiyordu. İstihbarat ve Özel Harekat büyük bir gizlilikle onu arıyordu.

Bu yüzden kimseye açıklama yapamıyordu. Ama emindi.

Umay kaçırılmıştı, iç sesi bunu diyordu. Devletine ihanet edecek biri değildi Umay. En azından Başkan'ın düşüncesi bu yöndeydi. Ortada kanıt yoktu. Kanıt olmadan da konuşamazdı Başkan.

Susmaktan başka bir çaresi olmadığı için milletvekillerinin itirazlarını dinliyordu sadece.

Tam o sırada yanına bir koruma geldi. Kulağına eğildi.

"İstihbarat üyesinden. Üstünde BC yazıyor sadece." demişti.

Ünlü çetenin içine bir casus yollamıştı Başkan. Kumar oynamıştı. En güvendiği kişiyi yani oğlunu mafyanın içine göndermişti. Operasyonun önemli bir parçasıydı.

Hemen odasına geçti hızlıca. Zarfı açtı ve gelen mektubu okudu. Telefonun dinlenme ihtimaline karşı mektup yazıyordu oğlu.

"Kaçırılmış olan ve aradığınızı düşündüğüm Umay benimle. Hala aynı yerdeyiz. Umay'ı en yakın zamanda devlete karşı tehdit olarak kullanmayı düşünüyorlar. Umay'ın kardeşi de burada. Sürekli ilaç veriliyor. İlacı aldığında sersemliyor ve uyuyor. Bir dozla tamamen ölüye dönüyor.

Bu ilacın ülkeye yayılması hakkında planları var. Özellikle de çocuklara verilmesi planlanıyor. Marketlerde satılan şekerlerin içine karıştırılarak çocuklara satılacak.

İlacın yan etkileri büyük. Devamlı kullanımında acı çekerek ölüme, bağımlılıklara sebep olabilir. Umay üstünde denemeyi başlattılar. Umay ve sokaktaki kimsesiz çocuklar...

Kısa zamanda buraya operasyon yapmalısınız. Büyük bir tehlike önümüzde. Eğer her şey yolunda giderse iki ay içinde tüm ülkeye yayacaklar.

Saygılarla ~BC"

Mektubu okumayı bitirdiğinde arkadaki kamera görüntülerine baktı. Oğlu bilmeden babasınıjn hayatını kurtarmıştı. Küçük bir odada Umay'ın uyutulduğu fotoğraflar vardı. Kameradan çekilmişti.

Hızlıca İstihbarat Birimini aradı ve "Size göndereceğim bilgilere göre operasyon planlaması yapacaksınız. Umay bulundu. BC onu buldu." dedi heyacanlı sesle.

Yanıt beklemeden telefonu kapattı ve telefondan oğlunun konumuna baktı.

Oğlunu yem yapmıştı ama onu daima takip eden bir çip koymuştu saatine. Çipten oğlunun haberi yoktu.

Telefondan onun olduğu yeri paylaştı İstihbarat Birimi ile. Şimdi sırada zor da olsa beklemek vardı. Tabii ki bir de milletvekillerinin susmasını sağlamak...

Hızlıca Toplantı Odası'na girdi. Muhalefet Partinin milletvekilleri sırayla konuşuyor ve çeşitli fikirler beyan ediyordu. Umay hakkındaki en bariz fikir ise kaçmış olduğuydu.

Kocaman amfi sistemli salona giriş yaptığı gibi herkes ayağa kalktı. Salon tıkış tıkış bir vaziyetteydi. Umay'ın seven milletvekilleri ve sevmeyen milletvekilleri ayrılmıştı birbirinden ve zıt kutuplara çekilmişlerdi.

Konuşan milletvekili kadındı. Sessizleşen salonda fotoğrafları en öndeki milletvekillerinin eline verdi.

Salonda fotoğraflar elden ele gezerken Başkan kürsüye çıktı "Sayın Milletvekilleri, gördüğünüz fotoğraflar ülkenin en ünlü çetesinin hücrelerine ait. Fotoğraftaki kişi ise Umay. Aldığım istihbarata göre Umay kaçmamıştır! Aksine ispat olunduğu üzere kaçırılmıştır! Asılsız iddialarınız, kanıt olmadan burada yaptığınız konuşmalara dayanarak size şunu hatırlatmak isterim:

Lütfen bu makama saygı duyun. Halkın güvenini istismar etmeyin. Makamınız gereği asılsız ve uydurma iddialarla lütfen bu kürsüde konuşmayın. Asılsız iftiralarınız sizin makamınıza yakışmaz. Oturduğunuz koltukları kirletmeyin." dedi kendinden emin bir sesle.

Sonra da kürsüden indi ve salondan çıktı. Arkasında ise sadece sessizlik bırakmıştı. Derin bir sessizlik...

UMAY'DAN...

Elimdeki silahı ateşlemiştim. Demir yere düşerken kardeşime baktım.

Demir'i vurmuştum. Az sonra adamlar gelirdi. Buradan kurtuluşumu yok etmiştim. Savaşmadan buradan çıkamazdım. Elimdeyse sadece bir silah vardı ve dolayısıyla bir şarjör...

Kardeşime döndüğümde bana şaşkınlıkla bakıyordu. Demir yere düşmüştü ve son çırpınışlarını yapıyordu.

Demir...

Ölmüştü.

Ben onu öldürmüştüm.

Bir kişiyi daha yok etmiştim ellerimle.

Kardeşime döndüm ve "Silahın var mı? Yoksa ilkel yeteneklerinle mi halledeceksin?" dedim sert bir sesle.

"Abla... Sen ne yaptın? Kurtuluş biletimiz olabilirdi bu adam!" dediğinde yakasından çektim ve dizine tekme attım.

Acıyla yere düşerken sinirle suratına bir yumruk geçirdim. "Kes sesini! Senin yüzünden bu haldeyiz! Bu adam babamızı öldürdü, devlete ihanet etti ve en önemlisi ne biliyor musun? Lisede beni taciz etti! Bana verdiği uyku ilacı değil bunu da biliyorum! Uyuşturucu verdi bana!".

Kardeşim yerde acıyla kıvranırken onu kaldırdım ve "Eğer şu anda bana ayak uydurmazsan... Sana yemin ederim seni burada yok ederim! Hem de onun gibi öldürmem! Acı çektirerek öldürürüm!" dediğimde korkmuştu.

Yapabileceğimin farkındaydı. Şu anda ne kadar yok olduğumun farkındaydı. Onun yüzünden ne halde olduğumu görebiliyordu.

Ben öfkelendiğimde ise neler yapacağımın bilincindeydi.

​​​​​"Abla ben... Bilmiyordum. Yemin ederim bilmiyordum. O adam olduğunun farkında değildim." demişti.

Gözlerinde pişmanlık olsa da umursamadım. O anda içeri dört iri yarı adam girdi. Bir tanesinin elinde silah , bir tanesinde sopa vardı. Diğer ikisinde gördüğüm kadarıyla bir şey yoktu.

Demir'in kanlar içinde olan cesedini gördüklerinde şaşkınlık ve acımasızlık gözlerine oturmuştu.

Kardeşim, elimde silah ve ben, karşımda ise dört tane iri yarı adam...

Ben bunları düşünürken adamlar etrafımı sarmıştı. Hızlı bir plan yapmalıydım. Aklıma gelen fikirle gülümsedim. Kardeşimin alnına silah dayadım.

Kardeşim şokla bana bakarken silahın tetiğini çektim ve bağırdım. "Yolumdan çekilin yoksa onu vururum!".

Adamlar kenara çekilmemişti. Beni hala hafife alıyorlardı. Kardeşime doğrulttuğum silahı hızlı bir hamleyle çektim ve adamlardan ikisini vurdum.

Kardeşimi sertçe ittiğimde ne istediğimi anlamıştı. Beraber bu adamları indirecektik.

İkisi yerde acıyla kıvranıyordu diğer ikisi de yüzüme bakıyordu.

Kardeşimle sırt sırta verdik. Elindeki sopayla üstüme saldıran adamı sopayı tuttum ve arkamı dönükken sopayı karnına ittim. Sonra da suratına dirseğimle vurdum.

Elindeki sopayı hızla kavradıktan sonra yere düşen adamın yüzüne vurdum.

Kardeşime baktığımda onun da diğer adamı yerde tekmelerken görmüştüm.

Gururla ne kadar iyi bir öğretmen olduğumu düşünmüştüm. Sanat gibi çalışmıştı kardeşim!

Onu izlerken gürültülere iki adam daha gelmişti. Kardeşime dönüp baktım ve gülümsedim.

Tavana ne için konulduğunu anlayamadığım demire atladım ve adamlardan birinin boynunu bacaklarımın arasına aldım.

Ben o adamla uğraşırken arkadaki adam vurulmuştu. Vuran kişiye bakınca elinde susturuculu silahla bize sırıtan CB'yi görmüştüm.

Boğularak bayılan adamı yere attıktan sonra demiri bırakmıştım ve ellerimi üstüme sürtüp temizlemiştim.

Çok pisti!

CB bize sırıtarak bakıyordu. "Güzel dövdünüz bravo! Tam bir şaheser, maşallah Umay Hanım!".

Sırıttım ve "Sağolun, eksik olmayın ama siz de az fena değilsiniz. Bizi izlemek yerine gelseydiniz, sanatınızı icra etseydiniz ya!" dedim.

Hepimiz kahkaha attık. Sonra da "Tanışmadık, ben Baran." dedi CB.

Uzattığı eli sıktım ve "Umay kod adım. Aynur ben de."dedim.

Kardeşimle de tanıştıktan sonra Baran elindeki silahı uzattı.

" Başkan’ın kesin emri var. Bugün bu çete çökertilecek. Özel harekat depoyu bastı. Hackerlar sistemleri ele geçirdi. Çete şu anda tamamen çökmüş durumda. Sadece buradan çıkmamız gerek." diyen Baran'a şaşkınlıkla baktım.

"Ben kaç zamandır buradayım?" dediğimde güldü ve "Tam üç gün. Üç gündür buradasın. Ve, evet ben üç gündür kameradan seni izliyorum. Başkan ile alakamı da sormadan söyleyeyim: Başkan benim babam olur."

Kardeşimin arkamdan sesli düşünüp verdiği tepki Baran'ın sırıtmasına sebep olmuştu. Çünkü kardeşim direkt içimden geçeni söylemişti.

"Yok anasının örekesi... Daha neler be!".

Baran ile odadan çıktığımızda gördüklerime inanmamıştım. Burada tam altı tane hücre vardı. Ve hücrelerin kapılarında kanla yazılar vardı.

Neler yapmışlardı burada? "Şaşırılacak bir şey yok aslında. Buralar işkence odaları. Bir de ileride deney odaları var. Biliyorsunuz çete uyuşturucu ticareti yapıyordu. Bazı uyuşturucuları ve tabii ki tıbbi zehirler hazırladılar. Ülke genelinde etkisi bilinmeyen uyuşturucuları hazırlandı. Bunlar deney ve işkence odalarındaki insanlara denettiriliyordu. Bazıları intihar etti. Bazıları ilaçların etkisiyle öldü. Bazıları bağımlı oldu." dedi Baran.

"Peki ben de o odalardaydım. Yani şimdi ben..."

Boğazıma bir yumru oturmuştu. Ben de o odalardaydım. Ve üç gündür ilk kez bugün uyanıktım. Yürüdüğümüz koridorlardaki odalarda insanlar denek olmuştu ve onlardan biri de bendim!

Aklıma gelen bu gerçekle yürümeyi bıraktım."Abla ne oldu?" diyen kardeşime döndüm ve "Ben de ilaçların etkisindeyim. Bana da ilaç verdiler. Ben... Ben de... Üç gündür... Hayır, hayır!" dedim titreyen bir sesle.

Kalbime acı saplanmıştı. Baran'ın dediği gibiyse ben de o ilaçlardan etkilenmiş olabilirdim. İlaçların etkisi neydi? Vücudumda ne gibi hasar bırakabilirdi? İlaçların panzehiri var mıydı?

Gözlerim yaşamaya başlamışken Baran bana döndü ve "İlaçların etkisi çok güçlü. Sen de o ilaçlardan aldın. Ama çok almadın. Ben ilaçları değiştirdim. Aynı renk ağrı kesici şuruplarla. O yüzden korkulacak bir şey yok. Sakinleş." dediğinde gözlerine baktım.

Güvenmek istesem de emin değildim. Ya umulmadık bir anda etkisi çıkarsa? Ya da bu ilaçlar bir dozda bile etki edecek kadar güçlüyse?

Ölmek istemiyordum. Acı çekmek istemiyordum. Yapmam gereken şeyler vardı. Çözmem gereken bir problem vardı, devletimin verdiği görevim vardı. Hayallerim vardı.

O kadar dalmıştım ki dışarı çıktığımızı güneşin gözlerimi kamaştırmasıyla anlamıştım. Düşüncelerimde boğuluyordum.

Dışarıda bir Tim vardı. Yaklaşık yirmi kişi vardı. Hepsi özel kıyafetlerini giyinmişti. Çok inceleyememiştim. Çünkü kolumda uyuşma vardı. Derin bir uyuşukluktu...

Baran ile kardeşim önümdeydi. Benim başım dönüyordu ve kolumda aniden beliren uyuşukluk iyiye işaret değildi. Bir iki adım atıp Baran'ın yanına gitmeliydim.

Sesler bulanıklaşmıştı, vücudum uyuşmuştu. Sanki bedenim ve ruhum ayrılıyordu.

Tüm bunları umursamadan Baran'ın yanına bir adım attığımda Baran bana dönmüştü.

Konuşmaya çalışmıştım ama olmamıştı. Bacaklarım beni taşımıyordu.

Nefesim kesiliyordu. Artık ayakta duramıyordum. Baran bana sesleniyordu, ama cevap veremiyordum. Sesler sadece uğultu halindeydi.

Artık nefes alamamak bana zulüm gibi hissettirirken elim boynuma gitmişti. İşte o anda yere düşmüştüm sertçe.

Sesler vardı uğultulu. Görüntüler vardı bulanık. Yüzler vardı telaşlı. Endişe vardı bariz belli. Dokunuşlar vardı hissedemediğim. Haykıramadığım ​​​​​​ama kalbimin hissettiği çığlıklarım vardı. Haykırışlarım vardı içime attığım. Ölüm vardı tüm haykırışlarımı sessizce zapt eden ve prangalayan...

Vardı. Haykıramadığım ve gerçekleştiremediğim hayallerim vardı. Söyleyemediğim cümlelerim vardı. Ölüm böyle miydi?

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​

 

 

​​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 26.08.2025 11:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...