2. Bölüm

2.bölüm

aybala günal
aybalagunal

Ben bunları düşünürken birden Selim beni kollarımdan duvara yapıştırdı. Ellerim havada duvardaydı. Siyah kuşak karate öğrendiğim için bu pozisyonda onun tahmin edemediği bir şey yapacaktım.

Kulağıma doğru yavaşça "Çok kaşındın sen. Göktuğ da yok seni burada kimse elimden alamaz." deyince ona sırıttım. Sonra da "Belli olmaz Selim. Ama şimdi sen ağlayacaksın." deyince bana anlamazca baktı. O daha ne olacağını anlamadan zıplayarak karnına çok sert olmayan bir tekme geçirdim.

Canını acıtacaktı. Nefessiz kalmasını istemiyordum. Çünkü eğlencesi olmazdı rakibimizi hemen hırpalamamın.

Selim eğilmiş bir vaziyette inliyordu. Bu durum benim hoşuma gitmişti. Eskidendi o ezilen, sessiz kız! Eskidendi yapılanlara susan kız! Her şey eskidendi. Şimdi farklıydım. Kendimi yeni baştan yaratmıştım.

Kendimi korumayı öğrenmiştim. Bu bana güven veriyordu.

Selim'i izledim dalga geçerek. Daha düzgün yumruk sallamasını bilmeyen çocuk bana meydan okuyordu. Kafasını kaldırıp kendini toparlayınca tekrar bana vurmaya kalktı. Tokat atmaya kaldırdığı elini tuttum ve onun dizlerine sert bir tekme attım.

Kimse kimseye haksızlık, zorbalık yapmamalıydı. Bu yüzden sinirliydim. Sinirden çıldıracaktım eski Gizem'e benzer biriyle karşılaşınca. Dövüşe başlarken her yerden gelen tezahürat sesleri şimdi susmuştu. O bağıran kız da susmuştu. Selin de endişeyle en önde beni izliyordu. Bana olan endişesini gizlemek için gülümsedim.

Tam Selim'e baktığım sırada Selin "Gizem, dikkat et! Arkanda!" diye bağırınca önüme döndüm.

Bir çocuk bana yumruk atacaktı. Kendimi geri çekince çocuk dengesini sağlayamadı, ben de çelme takınca yere düştü. Kahkaha atma isteğimi bastırdım. Tam o sırada arkamdan gelen erkek sesiyle arkamı dönünce dizime yediğim sert tekmeyle yere düştüm.

Acıyla ağlamamak için kendimi zorluyordum.

Bacağım zonklarken ayağa zorla kalktım.

Sendeleyerek durmaya çalışırken ağlamak üzereydim. Bacağım çok ağırıyordu. Kırılmamıştı ama ezik kesin vardı. Acıma rağmen zorla gülerek bana sırıtan Selim ile ona baktım. Arkamdan çığlık atan Selin'e bakarak gülümsedim. Selin çok korkmuştu ama çok bir şeyim olmadığını göstermeliydim.

Selim'i pis sırıtışına baktım ve meydan okuyan bir sesle "Selim acaba neden bu kadar şerefsizsin ve korkaksın? Gençler siz de lütfen bir yumruk atmayı öğrenin! Rezil oluyorsunuz!" dedim. Sonra da kahkaha atınca Selim çok sinirlenmişti.

Birbirimize öfkeyle bakarken Selin kendini paralamıştı arkamda. Ona dönüp bakmak isterken birden Selin"Bırak beni!" diye bağırınca arkamı döndüm. Bir çocuk Selin'i sertçe kolundan tutmuş çekiyordu. Selim'e döndüm ve"Bırak lan kardeşimi!" deyince Selim sırıttı.

Demek bu kadar ileri gidebilirlerdi. Başıma neler geleceğini az çok tahmin ediyordum. Bundan sonra bu okulda rahat edemeyecektim. Ama Selin bu olaya karışmamalıydı. Onun saçına zarar gelmemeliydi. Selin orada çocuğa vuruyordu bırakması için. Selim ona boyun eğmem için böyle yapıyordu.

Ona döndüm ve öfkeyle baktım. Selim Selin'e bakıyordu. Sessizleşmişti. Sanki pişman olmuştu. Birden suratı değişmiş, gözlerinde farklı duygular oluşmuştu. Ne olduğunu anlayamamıştım. Kendisi böyle olmasını isterken nasıl olur da aniden duyguları değişirdi?

Selin'e dönünce onun da bakışlarının benimle Selim arasında gittiğini görmüştüm. Kardeşimi azıcık tanıyorsam bu pislikten hoşlanıyordu. Büyük ihtimalle karşılıklıydı aşkı.

Bu kavga sırasında bunu fark etmekle çok büyük bir iyilik yapmıştım kendime. Kardeşimle konuşmam gerekiyordu. Bunu aklıma not ederken Selim ile bakışmalarını bölerek Selin'i tutan çocuğun suratına yumruk attım.

Çocuk kendini geri çekerken Selin'in kolunu bırakmıştı bile. Selin kolunu ovarken birden arkamdan çığlık attı. Arkamı döndüğümde Selim'in elini birisi tutuyordu. Ben kim olduğunu arkadan anlayamazken Selim'in ufaktan bir korkulu yüzünü görmüştüm. Az önceki salak cesareti yoktu.

Önümdeki çocuk uzun boylu ve yapılıydı. Simsiyah saçları vardı ve Selim'in kolunu tutuyordu. Belli sıkıyordu ve canı acıyordu.

Önümdeki kişinin suratını görmek için yan tarafa geçince kalbim yine değişti.

Gelen Göktuğ idi ve onun yüzünü görmemle sinirlenmiş ama aynı zamanda kalbimin çarpıntısına engel olamamıştım. Kalbim ve midem yine tuhaftı. Niye bilmiyordum ama tuhaf hissediyordum.

Heyecanlanmıştım, kalbim hızlanmıştı, midemde kelebekler uçuyordu.

Göktuğ soğuk kahverengi gözlerini bana yine çevirince kalbim iki misli hızlanmaya başlamıştı. Heyecandan ellerim karıncalanmıştı. Göktuğ bana bakarak "Bana bakın, kimse bu kıza dokunmayacak anladınız mı lan!? Dokunanı yakarım." deyince ben şaşırmıştım. Üstüme yürüyen kişi mi bunu diyordu? Ne değişmişti yirmi dakikada?

Selim'e dönüp "Bir daha ona dokunursan senin hayatını karartırım." dedi. Sakin bir sesi vardı ama içinde binlerce fırtına biriktiriyordu. Her an patlayabilirdi. Tüm koridor onun gelişiyle sessizliğe bürünmüştü. Normal bir sessizlik değildi. Her an kavga çıkabilirdi ve ikisi de ders zilini duymamış gibiydi.

Bir şey olmamış gibi "Selin hadi, derse gidelim! Ders zili çaldı!" dedim. Herkesin bakışları bana dönünce Göktuğ'a baktım. Bana bakışlarını yavaş yavaş çevirmiş ve beni incelemişti. Gözlerinde hafif endişe, biraz korku vardı. Neden endişelenmişti? Artı neden ben yine heyecanlanmıştım? Neyim vardı benim? Kalbim çok hızlanıyordu yine. İçimdeki heyecan artıyor ve yanaklarım kızarıyor gibi hissediyordum.

Birbirimizle bakışıyorduk. Ben giderek heyecanlanırken bakışlarımı kaçırmıştım. Halen bana bakıyordu, biliyordum. Birden yanımıza Selin gelince gülümsedim ona. Bembeyazdı. Korkuyordu, korkmuştu. Bana bakmaya devam ediyordu.

Ona dönüp "İyi misin? Bir şeyin yok değil mi? Canın acıdı mı?" dedim peş peşe. Kolundan tutmuş ve her tarafını incelemeye başlamıştım.

Selin kafasının sallayınca bir şeyi olmadığını anladım ve derin nefes verdim.

Selim'e döndüm ve iki önemli kişinin bakışmalarını bölecek bir şekilde"Selim sakın bir daha kardeşime dokunma! Yoksa seni Göktuğ bile benden kurtaramaz!" dedim tehditkâr bir sesle. İkisinin bakışları bana dönmüştü. Göktuğ soğuk kahverengi gözleriyle"Selim bir saha size dokunmayacak! Kimse size dokunmayacak!"dedi. Sesi buz gibiydi. Kendinden emin ve aşırı özgüvenliydi.

Bu özgüvenine hayran kalırken burnuma dolan amber kokusuyla içim rahatladı. İçimi bir huzur kapladı. Koku çok güzeldi.

Amber kokusunun dünyanın en güzel kokusu olduğunu okumuştum. Gerçekten öyleymiş. Şu anda bağımlısı olmuştum sanırım. Hipnoz olmuş sadece o kokuyu ve o soğuk gözlerine bakmayı istiyordum.

Ben bu düşüncelerdeyken birden kolumdan tutulmasıyla irkildim. Göktuğ kolumu tutmuş ve beni bir yere götürüyordu. Ne olduğunu anlamadan "Bırak beni! Kolum acıyor! Nereye, onu söyle bari!"diye bağırdım. Biz koridorda ilerlerken şimdiden düşmanlarım üç katına çıkmıştı.

Kızların hepsi bana düşmanca bakıyordu.

Birden beni boş bir sınıfa attı. Ben hızlıca savrulurken kendimi zor durdurmuştum. Sinirle önüme döndüm ve"Ne oluyor lan? Ne yapıyorsun oğlum sen?!" diye bağırdım. Bana baktı sertçe ve sonra"Bana bak Gizem! Senin sandığın gibi bir yer değil burası! Düzgün davran!"deyince sinirlendim."Senin arkadaşların bana saldırdı! Birisini dövüyorlardı! Ama sen de onlardansın! Yıllar değiştirmiş seni, kötü olmuşsun!" diye bağırdım.

Gözlerinden adeta alev fışkırıyordu Göktuğ'un. Nasıl bu kadar yüzsüz olabilirdi? Kendince beni uyarıyordu ama çok canım yanmıştı. Benimle böyle konuşan birisi Göktuğ olamazdı. Onu tanıyordum ya da öyle zannetmiştim. Çok değişmişti. Bir şeylere öfkeliydi. Ne olduğunu bilmiyordum ama kendine öfkesini başkasından çıkarıyor ve öyle rahatlıyordu.

Bana biraz yaklaştı "Emin ol bu daha kötü olmamış Göktuğ! Ne zannettin sen? Yıllar sonra görüştük diye sana değer vereceğimi mi! Kimsin ki sen!?" dedi. Bunlar beni çok incitmiş ve sinirlendirmişti. Neden bilmiyordum. Ama çok kalbim acımıştı. Onun gözlerindeki soğuk ifadeyi değiştirmek istemiştim. Yok etmek istemiştim onu.

Bu düşüncelerle elimi tokat atmak için kaldırınca elimi sıkıca kavradı. Güldü bana alay edercesine. "Geç dersine Ufaklık!" deyince aklıma tekrar Mert geldi.

Kalbim acıyla ve korkuyla sıkışırken yeni bir krize girdiğimi anladım. Sonra da ona diğer elimle sert bir tokat attım. Sınıftan koşarak çıktım. Koridora çıkınca Selin'i gördüm. Kapının önündeydi. Bana baktı ve"Hoca derse girecek. Sınıfa geçelim."dedi.

Onu dinleyip el titrememe aldırmadan sınıfa girdim. Herkesin beni süzer gibi bakmasından rahatsızlık duyuyordum ve herkes bana öyle bakıyordu.

Selin bana duvar kenarı orta sırayı göstererek"Bir tek orası boş ama orada da anlaşamayacağın birileri var." dedi. Ona aldırmadan oraya geçtim. Yanıma geldi tam bir şey diyeceği sırada Hoca kapıyı açtı ve derse girdi. Sınıfı süzdükten sonra beni fark edip"Günaydın! Aramıza yeni birisi katılmış. Adın ne? Hangi okuldan geliyorsun?"dedi bana.

Erkekti ve gençti. Siyah saçlıydı. Yuvarlak bir yüzü vardı. Mizacı sert bir öğretmen olmadığını gösteriyordu. Derse girişinden de belliydi bu. Enerjik biriydi. Siyah sakalları yeni yeni çıkmıştı.

Üstünde mavi bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Siyah bir spor ayakkabısı vardı.

"Ben Gizem Bozkurt. Yeni öğrenciyim. Yıldız Anadolu Lisesi geldiğim yer." dedim. Oturdum sonra da. Hoca gülümsedi ve "Memnun oldum. Ben Yahya." dedi. Ders edebiyattı bu yüzden dersi söyleme gereği duymamıştı.

Yahya Hoca herkese kitaplarını açtırdığında "Lan Şamil! Dün bana mesaj atacaktın. Ne oldu lan?"dedi orta sıradaki çocuğa. Siyah saçlı bir çocuk. gülerek" "Hocam şöyle ki ben müsait değildim. O yüzden atamadım. Ama bu akşam yazarım." dedi. Galiba Hoca dersi böyle eğlenceli işliyordu. Sınıftaki tüm erkekler gülüştüler.

Yahya Hoca "Bekliyorum Şamil. Bir de Nisa hasta olmuş. O nasıl?" deyince gülüşme sesleri kahkahaya dönüştü. Şamil hafifçe öksürerek "Hocam Müdür falan gelir şimdi yakmayın beni. Daha çok gencim." dedi. Sonra da "Aramızda kalsın Hocam gayet iyiymiş." dedi gülerek. Öyle deyince ben de gülmeye başladım. Az sonra oradan bir çocuk atladı "Lan Şamil, emin misin iyi olduğuna? Git bir sarıl kıza!" deyince Şamil çocuğa "Susar mısın Ümeyir arkadaşım? Bu hatayı okulda yapmam. Sonra altı yıla uzar lise." deyince tekrar güldük.

Demek sınıf tekrarına kalmıştı. İyi bir çocuktu. Sınıf olarak da uyumlu bir sınıftı sanırım. Ya da bu iyi yüzleriydi. Bu okulun çete dolu olduğunu düşünürsek imkansızdı buradakilerin iyi olması.

Ben bu düşüncelerdeyken birden kapı çaldı ve içeri iki kişi girdi. Birisi Selim idi. Diğerininse kim olduğunu anlamadım. Arkadan Göktuğ'a benziyordu. Ama değildir ya!

"Hoş geldiniz beyler! Epey erkencisiniz!" dedi. Bunun üstüne Selim "Özür dileriz." dedi ve ardından ikisi de bana doğru yönelmeye başladı. Arkamdaki sıra ve benim yanım boştu.

Selim geçerken bana sırıttı. Sonra da arkaya oturdu.

Yanıma Göktuğ'un oturmasıyla ben şok olmuştum. Yine midemdeki tuhaflıkla ona bakarken Göktuğ da bana dönmüştü. O bana birden dönünce utanmış ve kafamı eğmiştim hemen.

Neden utandığımı bile bilmiyordum. Ama tuhafım işte... Göktuğ ile konuşunca, ona bakınca kendimi tuhaf bir şekilde heyecanlı ve utangaç hissediyordum.

Ben kafamı eğmiş öyle önüme uzattığı kitaba bakarken şaşırmıştım da. Dersle ilgili miydi ya? Ben ona şaşkınlıkla kafamı çevirirken "Ne var Ufaklık? Hocalara saygım var." dedi bana sessizce.

Kafamı iki yana sallayarak kitaba bakmaya başladım. Ama içimde tarifsiz bir heyecan vardı. Ne olduğunu bilmiyordum. Sebepsizdi bu heyecan. Ona bakma isteğim de cabası...

Gözlerime meydan okuyamamıştım maalesef. Ona gizlice bakmaya başlamıştım. Göktuğ tüm dikkatini derse vermiş ve ciddiyetle dersi dinliyordu. Bir ressamın kusursuz tablosuna benziyordu bu hali. Eskiden de böyle yakışıklı gelirdi bana. Hatta yaptığım ufak kıskançlıklar da olurdu bu yüzden.

12 yıl önce...

Bembeyaz elbisemle ve en yakın arkadaşımla el ele parka gelmiştik. Birbirimize bakıp bakıp gülüyorduk. Bugün benim doğum günümdü. Çok güzel bir elbise almıştı annem. Bembeyaz üstünde siyah küçük puantiyeleri olan bir elbiseydi. Dizlerimin üstündeydi. Altta minik şort taytım vardı. Saçlarım örgüydü.

Göktuğ da bir takım elbise giyinmişti ve çok yakışmıştı. Onu izlemeyi hep çok severdim. Yine izlemeye başlamıştım ki Göktuğ salıncakta beni sallamayı teklif etti. Ben de gülümsedim ve kabul ettim. Parkta sallanırken yanımıza bir kız gelmişti.

Kız sarı saçlı mavi gözlü ve beyaz tenliydi. Daha önce hiç görmemiştim onu. Kız bana bakmadan Göktuğ'a "Beraber oynayalım mı? Adın ne?" deyince birden sinirlenmiştim. O kimdi ya? Ne demek sadece onunla oynamak? Hem... Hem ben de varım burada! "Onun adı Göktuğ. Ben de Gizem." demiştim kıza sert sesle.

Göktuğ'a bakmıştım. Kıza bakıyordu sadece. Onun bu halini görünce içimdeki sinir daha da büyüdü ve "Göktuğ canım arkadaşım neye bakıyorsun?" dedim. Bana döndü ve benim sinirli halime gülümsedi. Ne hakla gülümserdi ya!?

Sinir kat sayım artarken o kız bana baktı ve baştan aşağı süzdü. Sonra da göz devirdi. Göktuğ'a tekrar odaklandı. Hayran hayran onu süzüyordu."Göktuğ ben de Seda. Memnun oldum. Benimle tahtaravalliye biner misin acaba?"dedi. O öyle deyince Göktuğ yerinden kalktı hemen ve kızın arkasına geçti.

Beni hiç binmem işti ama bu zamana kadar! Ama o kızı ilk kez görmüş ve şimdi tahtaravalliye biniyordu! Neden benimle de binmiyordu hiç? Kızgınlığım yavaş yavaş gözyaşlarına dönüşürken"Ben eve gidiyorum! Size iyi eğlenceler!" demiştim. Sesindeki değişimi fark ettirmemeye çalışmıştım. Başarmıştım da galiba.

Salıncaktan indim ve koşarak apartmanın önündeki merdivenlere gittim. Oraya oturdum ve ağlamaya başladım. Sinirlenmiştim ve üzülmüştüm. Benimle hiç tahtaravalliye binmiyordu ve hep kızıyordu bana. Parka gelince genellikle salıncağa beni oturtur, sonra da kendisi yan tarafıma otururdu. Oturamayınca kum havuzuna giderdi. Yani tam karşımıza...

Ben ağlamaya devam ederken birden bir el koluma dokundu. "Ne oldu Gizem? Neden ağlıyorsun? Kim üzdü seni?" diyen Göktuğ ile tekrar sinirlenmiştim. Gözlerimi sildim ve öfkeli bir sesle "Sana ne! Sen git Seda ile tahtaravalliye bin. " dedim. Ben öyle deyince Göktuğ anlamazca bana baktı.

Bana bakarken onu itmiştim ve arkamı dönüp merdivenleri çıkmaya başlamıştım bile.

"Gizem ne üzdü seni? Ben anlamadım. Lütfen gel!" dedi ve koşarak merdivenleri çıktı. Ben halen sinirliydim ve "Sen benimle hiç tahtaravalliye binmedin ama Seda ile daha ilk kez konuştun ve onunla hemen bindin! Küstüm ben sana!" deyince yüzündeki üzgün ifade yerini tatlı bir tebessüme bırakmıştı.

Bana tatlı bir şekilde bakarken ben halen kızgındım ona. "Ne gülüyorsun!? Ne var?" dedim. Bana gülmesinin bir sebebi olmalıydı.

Ondan açıklama beklerken ağlamam durmuştu. "Ben seni hiç bindirmedim mi? Sen ona mı kızdın? Özür dilerim. " dedi gülümseyip. Sonra da bana sarıldı. Bana bakmıştı ve elimden tutmuştu. Kızgınlığım geçmişti. Elimden tutması çok hoşuma gitmişti.

Küçük oğlan kızın yumuşacık ellerini tutmayı çok istiyordu. Şimdi başarmıştı. Elleri yumuşacıktı. Annesinden sonra en güzel ellerdi bu kızın elleri. Onu kıskanması hoşuna gitmişti.

Bu küçük kız çocuğunu hep çok sevmişti. Duygularını saklamayan, düşüncesini gizlemeyen biriydi.

Bu düşüncelerleyken gülümsemesi büyümüştü. Bu kızı çok seviyordu. Küçüktü ama hisleri büyüktü. Kıza karşı hisleri çok büyüktü...

GÜNÜMÜZ...

Ben bu düşüncelerdeyken birden Yahya Hoca "Gizem sıra sende. Sorunu cevapla bakalım dalgın kız." deyince mahcubiyetle "Kusura bakmayın, ama dalmışım Hocam. Bir daha sorar mısınız?" deyince Şamil denen çocuk "Ama Gizem arkadaşım lütfen, daha yeni başladık derse! En iyisi Yahya Hoca ile ders işlerken neye daldın?" dedi. O böyle deyince arka sıradan "Evet, Gizem arkadaşımız! Mesela Şamil asla dalmaz, değil mi Şamil?" demişti. Herkes gülerken "Orayı karıştırma Ümeyir arkadaşım! Sessiz ol lütfen! Hocamız duymasın!" dedi gülerek.

Yahya Hoca da şakayla "Değil mi Ümeyir? Gizem Ümeyir'i örnek al. Bak nasıl dinliyor. Sıra sana da gelecek." dedi. Gülümsedim. Yahya Hoca bana dönüp "Şiir yazabiliyor musun? Bu sınıftakiler yazamıyor. " deyince "Evet Hocam yazıyorum."diye yanıt verdim.

O sırada zil çaldı. Herkes sınıftan çıkarken Selin ve yanında bir kız geldi. Kız esmerdi. Koyu kahverengi gözleri vardı. Sıcak bir gülümsemeye sahipti. Zayıftı. Üstünde siyah bir pantolon vardı. Kottu. Yeşil bir tişört giyinmişti. Bu okulun formasıydı. Koyu yeşil tişörtü hiç sevmesem de siyah rengi seviyordum. Kızın üstünde bir deri ceket vardı. Çok belli olmayan bir makyaj yapmıştı. Saçları at kuyruğu idi. Bu model ona çok yakışmıştı. Gözlerine rimel sürmüştü ve gözleri ortaya çıkmıştı. Çok güzel ve şirin bir kızdı.

İkisi de Göktuğ'a bakmıştı. Korkuyorlardı.

Birden Selin hayret edeceğim bir şekilde Selim'in yanına korkmadan oturdu. Ben şaşkınlıkla ona bakarken tanımadığım kız"Ben Aysu. Selin senden çok bahsetti Gizem. Memnun oldum." dedi. Ben de kıza gülümseyerek "Merhaba Aysu. Ben de Gizem. Selin de sizi çok anlattı bana." dedim.

O sırada kafasını sıraya koyan Göktuğ kafasını kaldırdı. Aysu korkuyla hafif geri çekilirken ben hiç kıpırdamamıştım. "Susun lan!" dedi sinirli bir şekilde.

Ona inat sesimi biraz daha yükselterek"Aysu ve Selin Yahya Hoca çok iyi ders işliyor. Hem esprili hem ciddi hem de herkese hitap edilen bir sesi var." deyince ikisinin de gözleri açılmıştı.

Benim böyle inatlaşmamın cahil cesareti olduğunu düşünüyorlardı belki. Ama değildi.

O sırada Göktuğ sinirle kalktı ve çıktı. Selin'e baktım yine. Şaşkın ve korkmuştu. Selim'e döndüm. Selin'i izliyordu. Gözlerinde derin duygular vardı. Selin hissetmeden onu izlemesi tahminlerimi doğru çıkarıyordu.

Hafifçe öksürerek Selin'e "Kızlar kalkın biraz gezelim." dedim. Yerimden kalktım. Benimle beraber Selin de kalktı. Selin, Aysu ve ben yürümeye başladık. Yürürken kızların gözü hep benim üstümdeydi. Selin olayı bildiği için en sonunda "Ne bakıyorsunuz ya!? Ayı mı oynuyor!?"diye bağırdı koridorun ortasında. Kızlar bakışlarını çevirirken bir tanesi de gülerek"Evet, ama ayı oynamıyor. Okulun gözde yakışıklısının nasıl aklını başından aldı bu kız? Merak ettik." deyince çok sinirlenmiştim.

Selin kıza doğru yavaşça yürürken"Ne dedin sen? Bir daha söylesene! Seni parçalarım kızım!"diye Kız da ona doğru yürüyerek ve dalga geçen bir sesle"Tabi söylerim. Ama anlayamadım sen neden bu kadar tepki verdin? Bir de hayırdır sendeki cesaret? Sen korkaktın, ne oldu birden aslan kesildin? Kaşınıyorsun galiba! " dedi. Dedikleriyle araya girdim."Pardon ama ben buradayım! Bir de kaşıntın var senin belli! Kaşımak isterim!" dedim.

Aysu bizi korkuyla izliyordu. Ne olacağını bilmiyordum. Kızın arkasında beş tane daha kız belirmişti. Bizim arkamızda ise kimse yoktu. Gerçi ben hepsine yeterdim!

Bu düşüncelerle kızlara biraz daha yaklaştım. Aramızdaki mesafeyi daraltmıştım. Birbirimize odaklandığımız zaman zil çaldı. O zaman kavga etmek isteyen kız "Seninle görüşeceğiz!" dedi ve parmak sallayarak gitti. Selin ile el ele tutuştuk ve "Galiba ilk günden okulu düşman ettik kendimize!" dedik ve güldük. Aysu bizim bu halimize sırıttı.

Yürümeye başladık. O sırada bu hissettiklerim geldi aklıma. "Selin ben bir şey diyeceğim sana. Şu Göktuğ... Onu görünce değişik hissediyorum." deyince Aysu ve Selin şok içinde yerlerinde durup aynı anda "Ne?!" diye bağırdı. Onların bu tepkisiyle yerimden sıçradım.

Onlara şaşkınca bakınca Selin "Gizem daha ilk günden tanımadığın çocuğa mı hisler besliyorsun? İyi misin sen?" deyince ona baktım. Sessizce onu süzdüm ve göz devirdim.

"Ne var olmaz mı? Artı onu ilk kez görmedim. O küçükken benim sana anlattığım çocuk. Kıskandığım, gidince hastalandığım çocuk o."deyince Selin eliyle ağzını kapattı. Aysu bir şey anlamazken"Nasıl ya?! Gerçekten o mu?"deyince onayladım kafamla.

Selin bana bakıp"Hayırlı olsun kardeşim! İmkansız aşka tutulmuşsun." dedi ve benimle el sıkıştı. Ben ne olduğunu anlamazken "O seni tanımadığı için sana bakmayacak. Yani seni farklı görmeyecek. Dua et ki sana karşılık versin." dedi.

Dedikleriyle gülümsedim hüzünle. Dedikleri biraz üzmüştü. Kalbimi yakmıştı. Belki de sevdiği vardı. Ben de onu seviyordum küçüklükten beri. Bunu durdurmalıydım. Yapmalıydım. Canım yanmamalıydı bu yüzden. Ama şimdiden benim tüm hücremle ele geçiren bu hislere dur diyemiyordum.

Göktuğ ile yan yana oturmak bile farklı hissetiriyordu ve ben bu hissi seviyordum.

Adam okuldan çıkmıştı. O küçük kızın onu kıskandığı gün anlamıştı ondan hoşlandığını. Şimdi onunla karşılaşmak, bu hisler ona yabancılaşmıştı. Ne olacağını bilmiyordu. Küçük kız büyümüştü ama halen aynıydı.

Halen inatçıydı, gülüşü güzeldi, kalbi güzeldi, sevgi dolu ve asiydi.

Değişmemesi onu gülümsetmişti.

Seviyordu bu Küçük kız onu halen. Bunu anlamıştı. Bakışları belliydi. Ama ona sert davranması gerekiyordu. Çünkü küçük kızın bilmediği bir hayatı vardı. Kimsenin bilmediği... Acı dolu... Vicdan azaplı hayatı...

Babası olan adamın ona yaşattıkları vardı. Kimsenin bilemeyeceği, anlamayacağı bir babası vardı.

Ailesi kimsenin düşündüğü gibi değildi. Öyle güzel bir ailesi yoktu. Adam bu yüzden korkuyordu sevdiği de bir gün onu bırakacak diye. Kim bilir belki de bırakırdı Küçük Kız? Belki de asla bırakmazdı... Hayatın oyunu ne olacak bilinmezdi. O yüzden kızdan uzak durmalıydı. Ne kadar uzak o kadar korurdu kendinden o Küçük Kız'ı. Onun güzel gülüşü için onu uzak tutmalıydı kendinden.

Ama bilmiyordu Adam kaderin cilvesini. Kader... Ona asla unutmayacağı şeyler yaşatacaktı ve şimdiden başlamıştı bile hem Adam'ın ve Küçük Kız'ın sonu belirsiz sınavı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 22.12.2024 15:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...