
1GÜN SONRA… GÖKTUĞ’DAN…
Uyanmıştım. Şimdiyse marketlerin önünde duruyordum. Neden mi? Kamera kayıtlarına bakıyorduk. Ne yapalım yani?
Sevdiğim kızın ne halde olduğunu bilmeden dört saat hastanede uyumuştum.
Herhangi bir sorunum olmayınca da kimse beni tutamamış ve polis amcamla aramaya başlamıştık.
Aileler darmadağındı. Özellikle Gizem’in ailesi… Annesi çok ağlamış ve sonunda kriz geçirip bayılmıştı.
Şu anda evde yatıyordu zavallı kadıncağız. Ağlamıştı, bağırmıştı ve bizi tehdit etmişti. Gizem’i annesinin feryatları için de olsa bulmalıydım. Ne olursa olsun onu bulmalı ve ailesine kavuşturmalıydım.
Bana gelirsek nasıl mıydım? Sevdiğim kız kayıptı. Kamera kayıtları ise bize çok bir şey göstermemişti.
Mert’in gönderdiği ekran görüntülerine bakıp gittiği kafeyi bulmuştum. Sonra amcamla beraber kafeye bakmıştık.
Kafede masalar düzenliydi. Amcam da etrafa bakmıştı ama şüpheli bir şey yoktu. Sonra oranın kamera kayıtlarına bakmıştık ama bir şey bulamamıştık.
Oradan da yan taraflardaki kafelerin kayıtlarına bakmaya gitmiştik. Üç kafeye de bakmıştık ama bir şey yoktu. Neredeyse bir saat olmuştu ama nedense işe yarar görüntüler bulamamıştık.
Yine bir kafeye girip kafenin arka sokağa bakan kamerasına bakmaya başladık.
Birden sokağa giren bir siyah arabayla amcama “Amca! Bu araba… Bu arabanın sokağa girişi ile Gizem’in kaçış saatleri uyuşuyor. Biraz ileri sarıp bakalım.” Deyince amcam kafasıyla onayladı.
İşte, bulmuştuk! Gizem ekrandaydı ve telefonla birisini arıyordu. O sırada araba duruyordu ve… Kaçırılma olayı böyle olmuştu demek ki.
Canım acımıştı ve kalbim endişeyle daha da kavrulmaya başlamıştı. Gizem’in mücadelesi ve benim orada olamayışım çok canımı yakmıştı. Acımla birlikte bir el omzuma dokununca arkama döndüm.
Amcam bana destek olurcasına elini omzuma vurmuştu. Sonra da “Sakin ol evlat! Bulacağız onu. Merak etme!” deyince ona sarıldım.
Amcam bana bir baba gibi sarılırken “Aklını kullan. Şu anda duygularına odaklanma. Hiç hatırladığın bir şey var mı bu olayla ilgili? İyi düşün oğlum!” dedi. O öyle deyince düşündüm. Gizem ile hiç bu olayı konuşmamıştık.
Ama aklıma oteldeki olay gelince ona döndüm ve “Aslında babam anlattı mı bilmiyorum. Ama bir otelde o adamla karşılaştık. Gizem de oradaydı…” diyerek anlatmaya başladım.
Anlattıktan sonra amcam bana şüpheyle “Oğlum bir şey soracağım. Sen bu kızı bu kadar arıyorsun hani, acaba bu kız kim? Ben senin en son endişelendiğin zamanı gayet iyi hatırlıyorum. Annen için korkmuştun ve endişelenmiştin. Oğlum, sen hiç duygularına yenilmezdin! Bu kız kim ki bu kadar duygusal davranıyorsun?” deyince hüzünle gülümsedim.
Amcama özlem dolan bir sesle “O kız beni ben olduğum için seven, bana annemden sonra en çok değer veren ve benim tüm acı günlerimde aklımda ve kalbimde olan kişi. Küçükken sana sevdiğimi söylediğim kızı arıyoruz.” Deyince amcam şaşkınlıkla “O kız çocukluğundaki kişi mi yani? Hani bana hep ‘Onu seviyorum.’ Dediğin kişi bu kız mı?” dedi.
Kafamı onaylarcasına sallayınca omzumu sıvazladı ve gülerek “Desene aşktan bu hallerin. O zaman daha da çabuk olalım!” dedi. Sonra ekranlara tekrar döndü ve o siyah arabanın ekrana yansıyan plakasını aldık.
Aklıma gelen bir soruyla amcama döndüm ve “Amca diğer kafelerde neden yoktu bunlar? Neden biz görmedik?” deyince amcam iç çekti ve “Büyük ihtimalle silindi. Birisi ya da birileri tarafından…” dedi.
O bana öyle deyince ona döndüm ve “Babam yüzünden oldu bunlar amca. Bana yardım et ve sevdiğim kızı bulayım lütfen.” Dedim. Amcam “Yardım edeceğim oğlum.” Diyerek telefondan birisini aradı. Ben daha fazla yanında durmadım ve dışarı çıktım. O sırada telefonum çaldı.
Telefona baktığımda arayanın Mert olduğunu gördüm. Telefonu açtım ve “Ne var yine?” dedim soğuk sesle.
Biraz durdu ve kahkahayla “Sevdiğin kızı bulman için yardım ediyorum ama anlamıyorsun galiba. Salaksın değil mi? Neyse uzatmayalım. Derhal benim tatil evime geliyorsun. Sana iyi ve mükemmel bir sürprizim var.” deyince öfkeyle “Bana bak Mert, cidden seni öldürürüm. Ne istiyorsun lan!?” diye bağırdım.
Ben bağırınca “Telefona bir mesaj göndereceğim. Hem konum hem de fotoğraf olacak. O zaman tıpış tıpış geleceksin!” dedi.
Sonra da kapattı. Hemen ardından iki kere bildirim sesi geldi. Bildirimlere sıkıntıyla tıklayınca gördüğüm fotoğrafla şok oldum.
Umut! Ne işi vardı orada?
Nasıl yani? Selim bana uyandığımda onun ambulans çağırdığını söylemişti. Orada olduğunu ve yanımda kimsenin olmadığını söylemişti.
Ben de üstelememiştim. Nasıl oluyor da, Umut orada ve Mert ile birlikte oluyordu? Mert benim başımın dertte olduğunu nasıl bilip de Umut’u kendi evinde tutuyordu? Ya da bunlar tesadüf müydü? Gerçekten onu yakalaması tesadüf olabilir miydi?
İşin aslını öğrenmek için daha yeni içeriden çıkan amcama “Amca ben bir şey unuttum evde. Hemen alıp geleceğim, nerede olursun?” deyince amcam “Ne unuttun ki?” dedi.
Aslında unuttuğum bir şey yoktu ama amcama gerçekleri öğrenmeden Umut’tan bahsedemezdim. Aklımda onunla ilgili güzel bir plan vardı.
Amcama bakarak “Ya önemli bir şey değil. Sadece Gizem ile ilgili.” Dedim ve sorularını dinlemeden gelen taksiyi durdurdum.
Taksinin içi boştu ve bundan faydalanıp hemen taksiye bindim. Taksiciye “K… Mesire Alanı ve Bungalov Evleri’ne gideceğiz.” dedim.
O sırada telefonum çaldı. Arayan babamdı. “Ne var?” dedim gayet resmi bir sesle. Babam “Bana bak Göktuğ! O adam ne isterse istesin sakın beni tehlikeye atacak bir hamle yapma! Bu hem annen hem de senin için kötü sonuçlar doğurur.” Deyince gülümsedim.
Bu yüzden araması gereksiz olmuştu. Ben daha güzel cümleler beklerken böyle demesi yorgun olan bedenimi öfke ile germişti.
Ona sakin bir şekilde “Sen zaten annem ve benim için her zaman bir varmış bir yokmuş gibiydin. Annem ve ben sen gidince daha mutlu olurduk. Yine mutlu oluruz, neden mi? Çünkü ölen birisi için ben üzülmeyi bıraktım. Sen bir ölüsün! Yok ettiğin ve bitirdiğin hayatlar seni zaten öldürdü! Ama bu ölü bedenin yaptıklarının cezasını Gizem çekmeyecek. Karşı taraf seni bile isterse veririm. O yüzden kapat şimdi!” dedim.
Benim yanımda olup o kızı bizimle araması gerekirken beni tehdit ediyordu! Zaten ondan asla iyilik beklemezdim ama bu da olmamalıydı.
Yaptığı şeylerin cezasını o kız ve ben çekerken, bizden özür dilemek için kendini hazırlaması gerekirken o beni tehdit edip sindirmeye çalışıyordu.
Arkadaşıyla yaptıkları yüzünden ufacık bir pişmanlığı bile yoktu. Nasıl bu kadar zalim olabilirdi ki? Nasıl bu kadar vicdansız olurdu bir insan? O sırada telefonum tekrar çalınca sıkıntıyla ofladım. Arayan kişi Selim’di.
Telefonu açtım ve ona direkt “Sana kim haber verdi? Kim hastaneye gelmeni istedi? Mert Umut’u nereden biliyor sen bilmiyorken?” deyince karşıdan derin iç çekme sesi duyuldu.
SELİM’DEN… MERT ARAYINCA…
Selin’e kendimi affettirmeliydim. Onu çok seviyordum.
Hani ilk görüşte aşk derler ya işte ben de onu gördüğümden beri sürekli onunla ilgili düşüncelerdeyken kendimi buluyordum.
Onun canını yaktığım için kendimden nefret edip Gizem’e onunla ilgili sorular sormuştum. Bana sevdiği şeyleri söylemişti. Onu bir kafeye çağırmış ve orada ufak bir hediyeyle konuşacaktım. Özür dilemeli ve çıkma teklifi etmeliydim artık.
Yaklaşık yarım saat öncesinden gelmiş ve yanımdaki hediye torbasına bakıp gülümsemiştim. Bize ait olan masaya oturmuş ve Selin’i beklemiştim.
Onu beklemek bile çok güzelken onunla sevgili olma gerçeği kim bilir nasıl güzeldi! Selin her zaman güler yüzlü ve cana yakındı. En sevdiğim özelliğiydi bu. Benim etrafımda kimse bu kadar cana yakın değilken o benim için her zaman için farklı olmuştu.
Tanıştığımız zaman da gülüşüne ve kısılan güzel gözlerine karşı kalbimde bir dalgalanma hissetmiştim.
Önceleri kabullenmek istemesem de bu hisse zamanla alışmıştım. Selin çok güzel kalpliydi. Onun görünüşünü değil aslında güzel kalbini seviyordum. O da beni seviyordu. Bakışlarıyla bunu beli ediyordu. O güzel gözlerinde beni görünce farklı duygular beliriyordu.
Birden yanıma gelen garson kıza “Benim için pasta ayrılmıştı. Onu bu masaya gelen kızla birlikte getirin lütfen.” Deyince kız kafasıyla onayladı ve gitti.
O sırada arkadan “Selim ne var, neden çağırdın beni?” diyen Selin ile arkamı dönmüştüm. Masaya gelmemiş ve arkamda durmuştu.
Önceden bakışlarında korku yokken şimdi korku da gözlerine eklenmişti. Benim yüzümden benden korkması çok canımı yaksa da belli etmeden gülümsedim.
“Gelip otursana. Yorulmuşsundur.” Dedim yumuşak bir sesle. Selin çok narin ve kibar bir kızdı. Herkes için iyi düşünen, görgülü ve narindi. O yüzden onu bir daha incitmemeliydim.
Bana ürkekçe bakan kıza “Öncelikle seninle konuşmak istediğim iki konu var. Bunlardan ilki seni incittim. Bundan dolayı özür dilerim. Bir daha olmayacak, emin ol. Lütfen bu hediyeyi de özür hediyesi olarak kabul et.” dedim ve hediyeyi verdim.
Selin bana delirmişim gibi baktıktan sonra paketi aldı ve açtı. Gözlerindeki merak duygusuyla birlikte paketi açmakla açmamak arasında tereddüt ediyordu. Sonunda dayanamadı ve paketi açtı. Gözleri kocaman açıldı ve bana şaşkınlıkla baktı. “Ama bu benim almak istediğim gümüş takım! Bunu nereden biliyorsun?” dedi.
Gülümsedim ve Gizem’den akıl almanın ne kadar doğru karar olduğunu anladım. Karşımdaki kız o kadar güzel gülüyordu ki!
Gülümsüyor ve gözlerinin içi gülüyordu. Bana baktı ve masaya yaklaşıp “Çok teşekkür ederim! Çok güzel bu hediye!” dedi.
Sonra da üçlü takımı kutudan çıkardı. Önce küpelerini yavaşça taktı, sonra yüzüğünü.
Kolyeye gelince bana baktı ve çekinerek “Acaba kolyeyi sen takar mısın?” dedi. Onun istekleri benim için bir emirdi. Yerimden kalktım ve kolyeyi saçlarının üstünden yavaşça taktım.
Bunu yaparken Selin’in heyecanı da gözümden kaçmamıştı. Gülümseyerek yerime geçtiğimde Selin o güzel saçlarını kolyeden çıkardı.
Kolye ona çok yakışmıştı. Takım Markazit taşındandı. Pembe bir taştı ve çiçekli desenle etrafı çevrelenmişti.
Bu taşlı takımı Gizem tavsiye etmişti ve ben de tabii ki almıştım. Ardından arkadan garson kızlar geldi ve iki tane servis açtılar. Selin şaşkınlıkla bana bakarken ben sadece göz kırptım ona. Utanıp bakışlarını arkaya odaklayınca güldüm.
Selin’in bakışlarındaki değişimle pastanın geldiğini anlamıştım.
Selin hızla bana dönerken “Bu çocuk sana sürpriz yapmak istedi.” Dedim yine muzipçe. Selin bana artık sorarcasına bakıyordu. Haklıydı da! Artık söylesem iyi olurdu. Selin elini masaya koymuştu ve ben de elini tutup ona baktım.
O şaşkınlıkla bana dönerken bakışları bile anlamama yetmişti. Beni seviyordu! Ona “Senden hoşlanıyorum Selin. Hem de çok…” dediğimde Selin önce ifadesizce bakmıştı.
Bu durum beni korkuturken birden gülümsemiş ve elimi tutmuştu. Bu beni sevince boğarken birden telefon çaldı.
Arayanın kim olduğuna bakınca MERT olduğunu görmemle suratım ciddileşti. Ne istiyordu acaba? Açtım ve onun nefretlik sesini duydum. “Ne var Mert? Çabuk söyle!” dedim.
Mert endişeyle “Şimdi yanında kim varsa onu da alıp Manolya Hastanesi’ne Göktuğ’un yanına gidiyorsun. Ona benden bahsetmiyorsun çünkü benim onu kurtardığıma inanmaz. Bir de Gizem’in arkadaşı ve senin hoşlandığın kıza da söyle: Gizem kaçırıldı. Kaçıran da Umut.” Deyince şokla ayağa kalktım ve bağırdım.
“Ne?! Ne dediğini biliyor musun sen! Umut neden böyle bir şey yapsın ki?!” dediğimde Selin de kalkmış ve onun kolundan tutup arabaya götürmüştüm. Sadece birkaç dakikalık yolumuz vardı ve Mert her şeyi o arada anlatmıştı.
Selin bana endişeyle bakıyor, bense ona nasıl anlatacağımı ve onun tepkisini bilmiyordum.
Telefonu kapattığımda “Güzelim, şimdi şöyle ki sakin ol. Derin nefes al ve diyeceklerimi iyi dinle. Umut denen bir çocuk Gizem’i kaçırmış.” Deyince Selin önce çığlık attı ve sonra da korkuyla ağlamaya başladı.
Ağlarken ona sarıldım ve “Lütfen sakin ol. Göktuğ hastanede, onun yanına gitmeliyiz. Gizem’in ailesinin yanında da böyle olma lütfen.” Demiştim.
Yol boyunca Selin sadece ağlamıştı. Onu böyle görmek yüreğimi parçalasa da ağlamasına izin vermiştim.
Umut neden birden böyle bir şey yapmıştı, Mert nereden biliyordu ve Göktuğ nasıldı? Gizem şimdi ne yapıyordu?
Hastanenin içine girince Göktuğ’un ailesini görmüştük. Selin iyi değildi, Göktuğ’un annesi ona sarılınca ikisi de ağlamaya başladı.
Göktuğ’un babası bana “Ne olduğunu öğrenebildin mi? Mert beni aradı ve sadece Gizem ile Göktuğ’un durumundan bahsetti.” Deyince kafamı iki yana salladım.
O sırada arkamızdan “Lütfen yardım edin! Karım fenalaştı!” diyen bir adam sesiyle kapıya doğru baktık. Göktuğ’un babası telaşla “Ne oldu?” dediğinde adam “Fenalaştı haberi duyunca.” Dedi.
Onun kim olduğunu anlamıştım. Gizem’in ailesiydi bunlar. Ben de onların yanına gidecekken burada durmamın daha iyi olduğunu düşündüm.
Ben buradaki iki kişinin yanında kalırsam daha iyi olurdu. Selin ve Göktuğ’un annesi yan yana oturmuşlardı.
İkisi de perişan bir haldeydiler. O sırada bir doktor yanımıza geldi ve “Göktuğ Bey’in yakınları siz misiniz?” deyince hemen ayağa kalktım.
Adam benim yanıma gelmiş ve “Kendisi gayet iyi ama burada birkaç gün dinlense daha iyi olur. İyi günler efendim.” Dedi. Derin bir nefes verip rahatladım. Göktuğ uyurken ben de Selin ile birlikte oturdum. Göktuğ’un annesi odaya girerken biz Selin ile birlikte sessizce oturuyorduk.
SELİM BİR YALAN BULAMIYORDU SEVDİĞİ KIZA. O KIZIN GÖZYAŞLARI ONUN KALBİNİ PARÇALASA DA OLMUYORDU İŞTE. SEVDİĞİ KIZ AĞLIYORDU VE ONU SUSTURAMIYORDU. ÇÜNKÜ NE SÖYLESE YALANDI. AMA BAZEN İNSANIN YALANLARA İHTİYACI OLURDU.
KIZ BELKİ DE ASLA GERİ GELMEYECEK KARDEŞİ İÇİN AĞLIYORDU. ONA SADECE BİR CÜMLE İYİ GELİRDİ, YALAN DA OLSA FARK ETMEZDİ: O İYİ OLACAK VE BURAYA GELECEK.
BAZEN YALANLARA İHTİYAÇ DUYARIZ. KÜÇÜK YA DA BÜYÜK YALANLAR… PEMBE YA DA BEYAZ VEYAHUT BAŞKA RENKTE BİR YALAN…
NEDEN BİLİYOR MUSUNUZ? ÇÜNKÜ O ZAMAN DAHA DA MOTİVE OLURUZ HAYATA. HİÇ KOPMAYIZ YANI BAŞIMIZDA OLANLARDAN.
HAYALLE KARIŞIK YALANLAR İNSANIN KORKUSUNU BASTIRIR, KENDİNİ KONTROL ETMESİNİ SAĞLAR.
İŞTE SELİN DE BUNU İSTİYORDU. KALBİNE İYİ GELECEK BİRKAÇ KELİME… UZUN OLMAYAN AMA ONU YATIŞTIRAN BİRKAÇ CÜMLE…
ÇÜNKÜ KARDEŞİNİN ÖLME YA DA BİR DAHA BULUNAMAMA İHTİMALİ ONU KAVURUYORDU. GÖZYAŞLARI DURMUYORDU. KARDEŞİNİ YANINDA İSTİYOR VE SÜREKLİ ONUNLA ANILARINI HATIRLIYORDU.
İŞTE O ANDA YANINDAKİ ADAM ONA KALBİNİ ISITAN VE ONA İYİ GELEN MEŞHUR YALANI SÖYLEDİ: ONU BULACAĞIZ, SÖZ!
Selin’in yanından kalktım ve Göktuğ’un polis olan amcasını aradım. Ona bildiklerimi anlatınca “Tamam oğlum. Az sonra geliyorum.” Dedi. Telefonu kapattı.
Bize yardım gerektiğinde Göktuğ vermişti amcasının numarasını. Yardım gerekiyordu şimdi de.
Selin yavaş yavaş sakinleşmişti. Bunu da fırsata çevirerek “Gizem’in annesinin yanında dur. Ben de Mert ile konuşacağım olayın detaylarını.
Göktuğ uyanmadan gelirim.” Dedim ve hastaneden çıktım.
Mert ile konuşmam gerekliydi. Olayın ne olduğunu, detaylarını öğrenmeliydim. Onu aradığımda sürekli ulaşamayınca öfkeyle saçlarımı karıştırdım.
Neredeydi ki? Ya da neden burada değildi? Nasıl hem orada olup hem de Göktuğ’u tek göndermişti? Neden Umut? Umut nasıl böyle bir şey yapardı ya da neden yapardı? Gizem neredeydi? Nerede olabilirdi? Nasıl bir durumdaydı? İyi miydi kötü müydü?
Aklımda bu kadar düşünce varken yapabildiğim sadece eli kolu bağlı oturmaktı. Böyle çaresiz olamazdım. Çaresiz durmaktan nefret ediyordum ve şu an da çaresizliğin ötesindeydim. Göktuğ kalkana kadar çok zaman geçebilirdi.
Kardeşimin bu hale gelmesinin sebebini gerçekten çok merak ediyordum. Göktuğ çok iyi dövüşürdü. Onu bu kadar kötü yapabilecek kadar usta bir dövüşçü gibi durmuyordu Umut.
Ya da Gizem… O kadar ustaydı ki! Ne olmuş olabilirdi ki kaçırılmıştı? Ne olmuştu ki bu kadar dağılmışlardı? O sırada telefonuma mesaj geldi. Gelen mesajı açtığımda ‘BİLİNMEYEN NUMARA’ yazıyordu. Hastaneden çekilmişti. Ben kafamı kaldırıp etrafa bakınca bir tane yazılı mesaj gelmişti.
KİMSE BİLMİYORDU İNTİKAM NELER YAPTIRIRDI? İNTİKAM ATEŞİ NASIL AŞKLARI, SEVGİLERİ, KARDEŞLERİ YOK EDERDİ? İŞTE BÖYLE, YANLARINDAN GEÇSE DE KİMSENİN FARK EDEMEYECEĞİ BİR ŞEKİLDE…
Yazılan mesajı okuduğumda iliklerime kadar korkmuştum. Çünkü onun yanındaydı mesajı atan kişi!
Koşarak ve insanlara çarparak ilerlerken yanımdan geçen güvenliği durdurdum. Ona “Yardım edin! Hasta odasında birisi var! Hastaya zarar verecekler!” deyince ikimiz de koşmaya başladık.
Korkudan kalbim ağzıma gelirken odanın kapısından çıkan yüzü kapalı adamla beraber “Burada!” diye bağırdım.
Güvenlik hızla adamın peşinden koşarken ben sadece Göktuğ’un derdindeydim. Hemen içeri koştum ve serumu kapattım. Seruma ilaç atmış olabilirdi.
Göktuğ’Un nabzını ölçerken içeri giren aileyle güldüm ve “Ya kardeşim nasıl merak ettim de.” Deyince Göktuğ’un babası “Olanları gördük. Bir şeyi var mı?” dedi oğluna bakarak.
Kafamı salladım. Yanıma geldi ve o sırada Göktuğ uyandı. O etrafına bakıp “Gizem?” derken herkes kafasını eğmişti.
Diyecek bir şeyimiz yoktu. Bana baktı ve “Sen nereden çıktın? Umut nerede? Mert nerede?” dedi bana sersemce. Ona baktım ve “Ambulansı ben aradım.
Sen nasılsın? Burası hastane.” Deyince gülümsedi ve yorgun bir sesle “Teşekkürler ama biraz daha yatmak istiyorum.” Dedi.
GÖKTUĞ ARADIĞINDA...
Bana sorduğu soruya karşı bir cevabım yoktu. Bir şey bilmiyordum ve bana deneni yapmıştım. Ama tabii ki bu sorunun geleceğini biliyordum.
Bu yüzden de doğruyu söylemem gerektiğini düşündüm ve Selin’in yanında oturuyorken “Kardeşim, Mert beni aradı. Bana ambulansı aradığını ve hastanenin ismini verdi. Ben de geldim. Başka bir şey bilmiyordum. Ama sana da bir şey demediğim için üzgünüm. Mert beni de çağırdı az önce. Şimdi gideceğim ama bana Umut’la ilgili hiçbir şey demedi.” Dedim.
Ben daha konuşmamı yeni bitirmişken telefon suratıma kapandı. Selin’e döndüm. Hala daha ağlıyordu ve kardeşini anlatıyordu.
Onunla tanıştığı andan başlayarak her şeyi anlatıyordu. Birden bana döndü ve “Mert mi Gizem’i bulmak istiyor?” dedi korkuyla. Onu onaylayınca Selin “Gizem’e ne yaptılar bilmiyorsun değil mi? Onlar Gizem ve birkaç kişiyi yakacaklardı!” diye bağırınca şok oldum.
Ben ne diyeceğimi bilemez haldeyken Selin “Selim bir şeyler yap! Göktuğ ile de oyun oynuyor
olabilir.” Deyince hemen Göktuğ’u aradım.
Göktuğ ile iki yıl önce konuştuğumuz kız Gizem miydi yani? Bir depo yangınından bizim arkadaşlarımızı kurtaran kız o muydu?
İçimdeki minnet duygusu kabarırken Mert’in nasıl böyle bir şey yaptığını merak ediyordum. O zaten ateşten korkardı ama nasıl olur da insanları yakmaya çalışırdı? Acaba başka birisi mi yapmıştı? Mert vicdansızdı ama asla birisini yakmazdı. Kim olabilirdi ki başka onunla? Bizim arkadaşlarımız, Gizem ve… Diğeri kim olabilirdi?
Neden böyle bir şey yapacaktı? Kim bu kadar vicdansız olabilirdi ki?
O sırada telefonum tekrar çaldı. Arayan kişi Yahya Hoca’ydı. Okula da haber verilmişti Gizem için.
Büyük ihtimalle duymuştu. Hemen aramayı cevapladım. “Nasılsın Selim? Ne oldu, nasıl olmuş?” dedi Hoca. Üzgün bir sesle “Daha arıyoruz. Kamera kayıtlarına bakacaktı Göktuğ ve amcası. Ben gitmedim onlarla. Göktuğ ailesinin yanında durmamı istedi.” Deyince Yahya Hoca önce bir müddet sessiz kaldı.
Sonra da “Bulacaksınız inşallah. Yardıma ihtiyacınız olursa biliyorsunuz. Bak sınıf arkadaşların da sana selam söylüyor. Asla pes etmeyin. Gizem’i bulacaksınız. Peki kim bu adamlar?” deyince sıkıntıyla “İnanın Hocam bilmiyorum ama galiba Göktuğ ile bir ilişkisi varmış.” Dedim.
Yahya Hoca yine moral verir bir sesle “Bulacaksınız, inanın bana.” Dedi. Sonra da kapattı.
Mert’i aradım tekrar, hemen açtı. Ona “Yangını çıkaran senken nasıl oluyor da şimdi onu arıyorsun? Ya da o kadar psikolojik şiddeti uyguladığın insanı şimdi neden arıyorsun?” deyince Mert üzgün sesle “Emin ol ben yangını çıkartmadım. Gizem’e iyi davranmak istedim. Ama önce iğrenç dedikodular çıktı ve sonra da onu okulun arkasında dövmek istediler. Ben de bu dedikodular dursun diye ona kötü davranıyordum. Bir de o yangını Azra çıkarttı. Ben yanında değildim ve Gizem’i bırakması için onunla konuşmuştum. Ama o beni dinlemedi ve onları öldürmeye teşebbüs etti.” Dedi.
Ona “Tamam. Şimdi geleceğim oraya ve Göktuğ ile bana her şeyi anlatacaksın. Anlaşıldı mı? Konum at.” Dedim.
Sonra da Selin’e “Sevgilim lütfen kendine gel. Şimdi seni yalnız bırakıyorum. Lütfen endişelenme. Emin ol bulacağız onu.” Dedim ve çıktım. Arabaya bindim ve Göktuğ’u aradım. “Ben de geliyorum.” Dedim. Sonra da onu dinlemeden kapattım ve yola çıktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |