18. Bölüm

Ayşe/Paye

Fahriye Demirci
aybinhatun

2 Hafta Sonra

 

Validenin ölümünden mütevellit Sultan Ahmed'in kesin emriyle sarayda ud, tamburi vs. sesli aygıt çalınması haremdeki eğitim alan kızlara dahi yasaklanmıştı. Eğlence ve gürültüden azade saray sanki bomboş kalmış gibiydi. Çıt çıkmıyor ve herkes kendi işiyle meşgul oluyordu.

 

Mahfiruz ise haremin sessizliği içinde şehzadeleri Osman ve Mehmed ile alakadar olup bir yandan da kocası Ahmed'in cenaze gününden itibaren saraya uğramadığına yakınmaktaydı.

 

" En iyisi Servazad halama sorup geleyim. Nasıl olsa onun malumatı vardır. Onun yoksa hasoda başının... "

 

" Evham yapıyorsun abla. Hem hünkarımız yalnız gezip dolaşmıyor ya, yanında onca sipahi, asker vardır."

 

Yine de içi rahat değildi Mahfiruz'un. Öyle ki validesinin vefatından dolayı yıkılan kocası üzerine düşen vazifelerini eksiksiz yerine getirdiği gibi saraya gelmez olmuştu.

 

" Bilmiyorum Şahincan. İçim içimi yiyiyor. Ah... Daha evvel hünkarımızı hiç böyle görmemiştim. Handan Sultanımız gözünü kapar kapamaz değişti. Sanki bambaşka biri oldu. Şimdi nerededir, ne haldedir bilmem."

 

Haklıydı Çerkes kızı. Bu ölümle birlikte Ahmed de ölmüş yerine yeni bir Sultan Ahmed gelmiş gibiydi. Hareme getirdiği sert yasaklar bile buna bir örnek olabilirdi. Misal cariyelerden biri validenin kırkı çıkmadan kendince şarkı mırıldandığı için ayaklarına yüz sopa yemiş ve saraydan çıkarılmıştı.

 

" Belki de Hüdai Hazretleri'nin dergahına gitmişlerdir abla. Malum hünkarımız kendilerine hürmet eder, acılarını da sevinçlerini de bu büyük zaatle paylaşır."

 

" Mümkün. "

 

Evet bu mümkündü. Ahmed, Aziz Mahmud Hüdai Hz.lerine kalpten bağlı bir müridti. Sahi ne diye aklına gelmemişti ki Mahfiruz'un?

 

" Ağalara söyle, derhal arabamı hazır etsinler. "

 

Şaşırmıştı Şahincan. Zira harem halkının öyle saraydan dışarı çıkması doğru olmadığı gibi pek de imkansız bir hadiseydi.

 

" İzin çıkar mı ki? "

 

" İzin mi? Kimden alacağım izni? Validemiz rahmetli oldu. Şimdiyse sarayın en nüfuzlu kadını benim. Bir de halam... Lakin ondan izin alamam. Zinhar müsaade etmez. Bu sebeple sen de bana mani olmaya çalışma sakın. "

 

Aklına koyduğunu yapacaktı Mahfiruz. Zira o inattı ve sevdiği uğruna tüm kaideleri tutup çiğneyebilirdi.

 

" Neredesin Ahmed? Nerdesin? "

 

... 

 

***

 

" Kalfa... Servazad Kalfa... Ahh... Suyum geldi! "

 

Mahpeyker'di bu. Üzerine geçirip ucunu bacaklarından yukarı kaldırmış gelen suyu göstermek istercesine kıvranıyor ve bir yandan da koridor boyunca uzanan mermer taşların üzerine oturmaya çalışıyordu. Belliydi ki gücü tükenmek üzereydi ve sararmıştı. Fakat şanslıydı. Öyle ki haremin bu kuytu koridorlarında Servazad Kalfa gibi usta bir kadın geçiyordu ve şüphesi yoktu ki onu her ne kadar sevmese de ona yardım edeceğini biliyordu.

 

" Derin derin nefes almaya çalış hatun. Ben şimdi ebe kadınları çağırırım. "

 

" Aaaa! Acele et ne olur! Aaaa, geliyor! "

 

... 

 

Neyse ki çok geçmeden yanına kattığı ebelerle birlikte Servazad Kalfa gelmiş ve kızların da yardımıyla yerde kıvranan Mahpeyker'i tuttukları gibi şifahaneye götürmüşlerdi.

 

***

 

Altın varaklı saray arabasının meydanda durmasıyla birlikte uşaklar kapıları açmış ve içinden cihan güzeli, bizim nadide Çerkes kızını çıkarmışlardı. Mahfiruz... Görenlerini hayrete düşürecek denli güzellikte ve işvede sanki cennetten inme bir huri...

 

" Sultanım, ahaliye pek fazla görünmeden bir an evvel dergaha girelim derim. Aksi halde kalabalıklar içinde kalır buradan çıkamayız. "

 

Sadık nedimesi Mürgüşah'ın dediklerine katılıyordu Mahfiruz. Kimliğini açık etmeden dergaha girmeli ve hünkarına kavuşmalıydı.

 

" Gidelim. "

 

... 

 

Çift kanatlı, ahşap kapıların ardına dek açılmasıyla birlikte Mahfiruz ve nedimesi kutlu dergaha ilk kez adım atmışlardı. Doğrusu heyecanlıydı Çerkes güzeli. İçerinin manevi havası bir başka, bambaşkaydı. Huzur ve sukunet hakimdi burada.

 

" Hoş geldiniz hanım kızlarım. Buyrun. "

 

Orta yaşlarında bir ihtiyardı gelen zaat. Onları girişte görür görmez avludaki oturduğu sedirden kalkmış ve karşılamaya gelmişti.

 

" Hoş bulduk amca. Biz Hüdai Hazretleri'ne bakmıştık."

 

Adamın hafiften tebessüm ettiğini gören Mahfiruz bir anlam verememiş olsa da sakinliğini korumuş ve en doğrusunun kendini tanıtmak olduğu kanısına varmıştı.

 

" Bakın, ben Sultan Ahmed Han'ın baş kadını Mahfiruz Haseki Sultan'ım. Şehzade Osman'ın anasıyım. İlaveten... "

 

" Mahfiruz hanım kızım, bu dergahta ünvanlara, fazlalıklara yer yoktur. Hoş gelmişsiniz, sefalar getirmişsiniz. Ben garip ise Mahmud'um. "

 

" Mahmud... Yoksa Aziz Mahmud Hüdai... "

 

Mürgüşah'ın sözleri üzerine başını vakur bir edayla eğmişti adam. Evet bu oydu. Hüdai Hazretleri'nin ta kendisi.

 

... 

 

" Kusurumuza bakmayın efendim. Bilemedik. "

 

" Estağfurullah Mahfiruz kızım. Buyurun neye murad etmiştiniz. "

 

Utancından al al olan yanaklarına aldırış etmeden bir an için de olsa bu yüce zaatın gözlerinin içine bakmıştı Mahfiruz. Akabinde de hemencecik başını eğmiş ve maruzatını söylemişti.

 

" Ahmed... Yani hünkarımız... Onun burada olabileceğini düşündük. "

 

Mahfiruz'un endişeli hallerinden hünkar için ne denli çok meraklandığını anlamıştı, Şeyh Hazretleri.

 

" Hünkarımız az önce buradaydılar. Zandan sakınırım lakin zannederimki saraya döneceklerdi. "

 

" Oh, şükür... "

 

Rahatlamıştı Mahfiruz. Yüreğine su serpilmiş ve mutlu olmuştu.

 

" Allah sizden razı olsun Hüdai Hazretleri. Rabbim ilminizi arttırsın. "

 

... 

 

Sevinçle gerisin geriye dönmüştü Çerkes güzeli. Kendisini bekleyen arabasına binip Ahmed'e kavuşmanın arzusuyla sarayın yolunu tutmuştu.

 

***

 

Ahmed saraya gelir gelmez haberini aldığı gözdesinin yanına şifahaneye koşmuştu. Öyle ki haberi dergaha hasoda başısı Zülfikar Ağa getirmişti.

 

" Hünkarım..."

 

" Hünkarım... "

 

Kapıdaki kızlar kalabalığını yarıp şifahaneden içeri girmişti hünkar. Girdiği gibi de sevgili gözdesi Mahpeyker'in kanlı elbisesinin içinde ağladığına şahit olmuş ve korkmuştu.

 

" Mahpeyker... Mahpeyker'im ne oldu? "

 

Aklından binbir çeşit şey geçmişti Ahmed'in. Yoksa... Yoksa evladı doğumda ölmüş müydü? O bu düşünceler içinde boğuşurken odayı kaplayan bebek sesiyle derince bir ah çekmişti Ahmed. Sevinmiş ve dahi Mahpeyker'in ayakucuna oturduğu yerden kalkıp ebe kadının kucağında beze sarılı bebeği kucağına almıştı.

 

" Hünkarım affedin beni. Erkek olmadı. Şehzade veremedim. "

 

Mahpeyker'in ağlamalarına içi kıyılan hünkar durumdan memnun gülümseyerek bakmaktaydı.

 

" Böylesi bir güzellik için ağlanır mı hiç? İyi ki kızım oldu. Hanemiz onunla bereketlenecek. "

 

Mahpeyker de dahil odada bulunan herkes hünkarın sevincine şaşırmış lakin belli etmemişti. Oysa haremin kuralıydı, şehzade vermeyen hatuna değer verilmez ve kızların doğumuna bu denli sevinilmezdi.

 

" Lakin şimdi bu küçük sultanımıza bir isim koymak lazım gelir. Allahu ekber, Allahu ekber... "

 

Ahmed yeni doğan evladına ezan okuyadursun Mahfiruz çoktan saraya gelmiş ve rakibesinin doğum haberini kardeşi Şahincan'dan almıştı.

 

" Demek Ahmed bunun için geldi saraya. Mahpeyker doğuruyor diye. "

 

Üzgündü Çerkes kızı. Az evvelki umudu, neşesi kaçmış yok olmuştu.

 

" Oğlan mı doğurdu? "

 

Gayrı gözlerinden süzülen yaşlara mani olamıyor, sicim misali iri iri incilerini döküyordu Mahfiruz.

 

" Bilmiyorum abla. Herkes şifahanede. Bağırışlar kesildiğine göre herhalde doğurdu. "

 

Acısını yüreğine gömüp ipek kumaştan yapılma gül pembesi kaftanını savura savura şifahaneye doğru ilerlemişti kederli haseki. İlerlemiş ve Ahmed'in kucağına aldığı bebeğe bakmıştı.

 

" Senin adın Ayşe. Senin adın Ayşe. Senin adın Ayşe. "

 

Heyecan ve korkuyla çarpan kalbi birden yerini sevince bırakmıştı Mahfiruz'un. Öyle ki baş düşmanı bir kız doğurmuş ve sultanlık makamına erişememişti. İçinden Allah'a nice dualar edip adaklar adıyordu.

 

... 

 

" Servazad Kalfa... Hasekim Mahpeyker'e teraslı dairelerden biri tahsis edilsin. Akabinde Kudret Ağa da hasekimi rahat ettirecek her ne icap ediyorsa yerine getirsin. "

 

Hünkarın bu sözleri üzerine afallamış ve şok olmuştu Çerkes kızı. Öyle ya bir şehzade bile doğurmadan nasıl olurdu da teraslı daireye geçebilirdi bu yılan?

 

" Emredersiniz hünkarım. "

 

... 

 

Daha fazla dayanamamış ve kendini şifahaneden içeri atmıştı Mahfiruz. Bakışlar arasında ilkin Mahpeyker'i tebrik ettikten sonra yüzünü hünkar eşi Ahmed'e döndürmüştü ki...

 

" Mahfiruz... Bunu sana yazılı bir fermanla da göndereceğim lakin hazır burada toplanmışken söyleyeyim. Bundan böyle silsileye göre harem senin himayen altındadır. Hanedanın selameti ve bizlerin huzuru senin sorumluluğundadır. Sana itimadım tam. Hayırlı olsun. "

 

" ... "

 

Aldığı bu paye ile sevinçlere gark olmuş ve dahi hemencecik Ahmed'in elini öpmüştü. Mahpeyker ise hasedinden çıldırmak üzere olsa da usulen Mahfiruz'u tebrik etmiş ve kucağına bırakılan kızı Ayşe'ye acıklı acıklı bakıp mırıldanmıştı.

 

" Allah kahretsin. "

 

... 

 

**Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar. ⚜️

 

 

 

 

Bölüm : 28.12.2024 17:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...