3. Bölüm

Beklenmeyen Ölüm

Fahriye Demirci
aybinhatun

7 Temmuz 1603

 

Gün ışımadan saray duvarları arasında son bulan canlar bir vedayı dahi hak etmeksizin öylece çıkarılmıştı saraydan. Harem halkıysa kendilerine bir zarar ilişmesinden korkup acılarını sessizce içlerine atıp hüzünle düğümlü olan boğazlarından dillerine tek bir söz dahi düşürmeden öylece oturup durmaktaydı şimdi.

 

Kimdi bu bir vedaya layık görülmeyen canlar? Tüm haremi yasa boğan, bıraktıkları hüzünleriyle yürekleri burkanlar kimdi?

 

" Servazad Hatun..."

 

Kara ağalardan olan Kudret Ağa'ydı gelen. İri kara ellerini atlas rengi kaftanının düğmelerinde huzursuzca gezdiriyor bir yandan da yaşla dolu olan gözlerini insanlardan kaçırmaya çalışıyordu.

 

" Kudret Ağa... Hayrolsun."

 

" Hayır mı kalmış Servazad Hatun? İşittiğime göre merhum şehzademiz için ardından dua edilmesi bir yana yasının dahi tutulmasına müsaade yokmuş. Aslı var mıdır bunun? "

 

" Vardır. Valide Safiye Sultan'ın emri..."

 

" Safiye Sultan... Rabbim onu kahr-u perişan eylesin. Bir gecede hem torunu Mahmud'un hem de Mahpeyker Haseki'nin kanına girdi. "

 

Evet, olan buydu. Valide Safiye Sultan'ın, oğlu Sultan Mehmed'in aklına girmesiyle sabaha karşı idam edilmişti veliaht şehzade. Fakat Safiye Sultan'a bu da yetmemiş olacak ki gelini Mahpeyker'in şeyhe yazdığı mektubu ele geçirip oğlunun iktidarına göz koydukları gerekçesiyle torununu boğdurup akabinde gelini ve gelininin himayesinde olan cariye ve ağaları boğazın serin sularında diri diri ölüme mahkum etmişti.

 

" Kudret Ağa... Başımızı belaya mı sokmak istersin sen ? Gider ayak kelleni vurduracaksın. "

 

" Elimde değil. Gitti koskoca şehzade. Benim kara başım gitse ne gam. "

 

Haklıydı Kudret Ağa. Öyle ki Şehzade Mahmud hanedan içerisinde merhum Şehzade Mustafa'dan sonra parıldayan ikinci yıldız misali pek cesur, alim ve de istikbale dair devlet adına umut vaadeden bir yiğitti. Bu beklenmedik idamı yalnızca harem halkını değil kuşkusuz hürmet gördüğü yeniçeriler ve ahali tarafından da büyük bir acı ve tepkiyle karşılanmıştı. Velhasıl yazık olmuştu şehzadeye.

 

" Sen en iyisi bugün dairenden dışarı çıkma. Maazallah kendini bilmez halde gibisin Kudret Ağa. Kederinden ağzından çıkanı hesap edemez olmuşsun. Hadi git dinlen."

 

" Ya sen hiç mi üzülmezsin Servazad Hatun? Kalbin mi taşlaştı yoksa canın uğruna mı susarsın? "

 

" Üzüldüm elbet lakin elden ne gelir? Giden gitmiş. Gayrı kalanlarla yola devam etmek gerek. Anlıyorsun değil mi ağa? "

 

Anlıyordu Kudret. Ancak menfaat üstüne kurulu olan bu düzene daha fazla tahammül edeceğe benzemiyordu. Zira o hiçbir şey olmamış kalanlara yaltaklanıp onlara boyun eğmez zaten bunu gururuna yediremezdi.

 

" Bu koca saray doğan günle beraber üstüme yıkıldı sanki. Anladım ki burada kaldıkça ruhum hep sızlayacak. Servazad Hatun bana hakkını helal edesin. Öyle ki bugün saraydan ayrılma dileğimi sunacağım valideye."

 

" Delirdin mi sen? İlla gideceksen bari bir başka günü bekle. Bugün Safiye Sultan huzura kabul ederse seni ya aklını ya da canını alır. Kudret Ağa... Az sabret de hiç değilse canından olma. "

 

Hüzünle karışık bir tebessümle gülmüştü kara ağa. Sonra da derince bir iç çekip geldiği yöne doğru yavaş adımlarla cariyelerin arasından sıyrılıp gitmişti.

 

Kudret Ağa'nın acısını kalbinde hissedebiliyordu, Servazad. Zira ağanın rahmetli Mahpeyker Haseki'ye Manisa Sancağı'ndan bu yana hürmet besleyip gizliden destek verdiğini biliyordu. Hak vermek zor değildi ona.

 

Sahi, ya kendisi ne hissetmişti? Doğrusu hüznü ve sevinci bir arada yaşamaktaydı Servazad. Üzülüyordu çünkü hanedan aklı selim bir şehzadesini yitirmişti. Seviniyordu zira bizzat kendisinin yetiştirmiş olduğu ve gayet sakin bir mizaca sahip olan Handan'ın ikbali parlamış bu hadiseyle birlikte veliaht anası olmuştu.

 

" Hala..."

 

Servazad Kalfa bu düşünceler içerisinde gidip geledursun yanına dek sokulmuş ona bakmakta olan yeğeni Fatma Şahincan'ı görmüştü. İlkin durgun bir ifadeye bürünse de hemen ardında toparlanıp yeğenine doğru eğilmişti.

 

" Bir şey mi var Fatma? "

 

" Ablam... Sabahtan bu yana pek kederli. Ağzına da bir lokma koymadı. Belli ki olanlara inanmak istemiyor."

 

Hatice... Oldu olası hassas, içli olan yeğeninin olanları ne denli kendine dert edindiğini tahmin edebiliyordu Servazad. Fakat bazı hakikatler vardı ve katlanmak da elzemdi.

 

" Tamam kızım. Ben Hatice ile alakadar olurum. "

 

Dediği gibi de yapmış az ileride bir sedirin ucuna ilişip öylece bir noktaya dalmış olan yeğenin yanına varmıştı.

 

" Kızım. Hatice..."

 

" Hala..."

 

Hatice'nin tiz sesi titrek bir hal almışcasına dokunsan ağlayacak bir vaziyete gelmişti. Bu çok açıktı.

 

" Yavrum ne diye dertlenirsin? Şayet olanlaraysa bu halin..."

 

" Şehzade Mustafa'ya da böyle kıydılar değil mi? Onu da hünkar babası katletti böyle. Hala... Cellatlar, Şehzade Mahmud uyurken gelmiş. Uykusunda boğmuşlar onu. Akabinde Mahpeyker Haseki... Hakikaten diri diri mi boğaza atmışlar? "

 

Anlaşılan o ki Hatice bu hadiseden olabilecek en üst mertebede etkilenmiş, hüzünlere gark olmuştu.

 

" Kendine gel artık Hatice. Olan oldu. Hem koskoca hünkarın hükmüne kim mani olabilirdi? Bu sebepten sorgulamaktan ziyade kabullenmeye bak. Hatice'm... Unutma ki burası bizim Çerkes saraylarına benzemez. Osmanoğlu'nun kini de sevgisi de taşkındır. Görüyorsun ya şüphe damarı tutunca evlat dahi dinlemez boğup atarlar. Sen de oturup üzülmek yerine bu hadiseden ders al. Tecrübe edin. "

 

Doğru söylüyordu halası. Ancak gelin görün ki Hatice'nin vicdanı, yumuşak kalbi bu vahşeti kaldıramamış sarsılmıştı. Halbuki çocukluğundan bu yana bu sarayın yer aldığı masallarla büyümüş, serpilmişti o.

 

" Bu saraydan hep övgülerle söz eder, bu sarayın güzelliklerinden bahsederdin hala. Şahincan'la ben de merak eder dururduk. İncilerle, mercanlarla kaplı saraya hiç değilse bir kez olsun girmek isterdik. İki seneyi aşkındır buradayız lakin gördüğümüz tek şey keder. "

 

" Hep mi keder sanki? "

 

" Hep keder hala. Şu kızlara bir bak. Her biri ailesinden, toprağından zorla koparılıp getirilmiş bu saraya. Bu da yetmezmiş gibi her daim birilerine boyun eğmek zorunda. Bir kuru lokma, bir ipek kumaş için hep birilerine diz kırıp etek öpmeye mecburlar. Sonra kimsenin vicdanı yok burada. Herkes kuyu kazmaya adamış kendini. Baba, oğluna bilenmiş. "

 

Firuze renkli gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı, Hatice'nin. Oysa ona ağlamaktan çok gülmek yaraşırdı.

 

" Henüz toysun kızım. Bunlara akıl sır erdiremiyor olabilirsin fakat zamanla herkesin kendince haklı olduğunu anlayacaksın. Hatice'm benim senden dileğim kendine mukayyet olup istikbaline dair umutlar yeşertmendir. Bak bu dediklerimi hafife alma."

 

Çerkes kızı eğdiği boynunu usuldan kaldırıp kendisine acıyarak bakmakta olan halasına çevirmişti gözlerini.

 

" Bu saray bana yuva olmaz hala. Bana umut bağlama. "

 

Biliyordu Hatice. Servazad halasının senelerdir sürdürdüğü rahmetli Mahidevran Sultan'ın intikam hırsına kendisinin de ortak, onun da bu hareme sultan edilmek istendiğini biliyordu.

 

" Büyük laf etme kızım. Hem ben burada yılların kalfasıyım. Kimde her ne cevher varsa bir bakışta anlarım. Sende ise sultanlık alameti görüyorum. Ve inşallah daha fazlası... Hadi yavrum şimdi yıka elini yüzü de kendine gel, toparlan. Ölenle ölünmez unutma. "

 

Her şey bir yana sultanlık lafına takılmıştı Hatice. Şayet halasının hislerine itimat ederse onu müthiş bir istikbal bekliyor olabilirdi. Fakat öyle bile olsa bu yolun ne denli meşakkatli olacağı aşikardı.

 

Peki Hatice bunu kendine engel saymalı mıydı? O Kafkasların soylu kızı Hansuret Bikeç değil miydi? Damarlarında Çerkes Prens Alkas ile Abhaz soylusu Feride'nin kanı akarken onun sırtını kim yere getirebilirdi?

 

Düşündükçe şu harem içinde sultanlık makamına aday en münasip aday Hatice'den başkası olamazdı. İnce uzun vücudu kıvrımlı, dalgalı kestane rengi uzun gür saçları misk-i amber misali, firuze renkli gözleri birer yıldız gibi parlak mı parlak, aklıyla edebiyle kızlar arasında gözdeydi.

 

" Ah..."

 

Er yahut geç Hatice'nin gönlüne düşecek gibiydi bu sultanlık. Ancak yine de daha vakit görünüyordu ona. Öyle ki Şehzade Mahmud'un katli daha şimdiden kaderleri değiştirmişti. Görünüşe göre daha pek çok kaderin değişmesi de kaçınılmaz olacaktı.

 

Bölüm : 28.12.2024 17:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...