" Safiye Sultan'ın ahı mı tuttu dersin, Servazad? Onu Eski Saray'a sürmekle hata mı ettik? "
Kalın perdeleri örtülü dairenin kasvetli havası yetmezmiş gibi Handan Sultan'ın böylesi sözler etmesi daha da bi bunaltmıştı kalfayı. Vaziyet fenaydı evet lakin bunun Safiye Sultan'ın bedduasıyla bir ilgisinin olacağını hiç sanmıyordu o.
" Böyle demeyin sultanım. Hüzünle kavrulan yüreğinize bir de pişmanlık otunu eklemeyin. Hem Safiye Sultan ayrı bu illet ayrı iştir. Bedduayla ne ilgisi olsun? "
Hastaydı Ahmed. Şifası pek de bulunmayan bir illete yakalanmış günlerdir ateşler içinde yatak döşek yatmaktaydı. Yalnızca o da değildi hasta olan. Hanedanın umudu Şehzade Mustafa da aynı illetten muzdarip, Rabbinden şifa bekliyordu. Velhasıl zor bir imtihandı onlarınki. Üstelik bu durum asırlık devlet için de sonun başlangıcı sayılmakta devlet erkanı tarafından tahtın şeyhülislama yahut da Kırım Hanlığı'na devri konuşulmaktaydı.
Her şeyden haberdardı Handan Valide. Haremağası Kudret Ağa tarafından bizzat bilgilendirilip atılacak olan adımlardan yana anında harekete geçebiliyordu. Şükür ki merhum Şehzade Mahmud'un idamının ardından saraydan ayrılma talebi reddedilmişti ağanın. Doğrusu bu vesileyle kara hadımağanın sarayda vazifesinin başında oluşu Handan'ın kolay pes etmemesini sağlıyor ona güç veriyordu.
" Haklısın Servazad. Lakin arslanım için endişe ederim. Yok mudur çiçek denilen illete bir çare? Hekimler neden hala bir şey yapmaz? "
Seneleri evladı adına ölüm korkusuyla geçen validenin ölüm onlara bu denli yakınken neler hissettiğini anlayabilmek zor değildi elbet. Öyle ki içi yana her ana gibi bitkin, perişan hallerdeydi Handan da. Beklediği bir umut... Sadece küçük bir umuttu işte. Ancak gün geçtikçe yerini kabullenmeye bırakan bir kabus oluveriyordu bu. Elden bir şey gelmiyordu.
Servazad ise Ahmed'in iyileşemeyeceği yönünde hisler taşımakta fakat bunu dile getirememekteydi. Öyle ya çiçekten dolayı elden ayaktan kesilip yataklara düştükten sonra kim hastalığından kalkabilmişti ki? Ahmed ve Mustafa'nın da kurtulma ihtimali olmayacağı belli kuşku götürmez bir gerçekti. Zaten hal böyleyken nasıl olacaktı ki?
" Sakin olun sultanım. Siz de Mahfiruz da heder ettiniz kendinizi."
Gelini günler sonra aklına gelmişti Handan'ın. Sahi o ne haldedir kim bilir? Ah... Çocuk sayılabilecek yaşıyla kocasının acısını sırtlamak ne zor gelmiştir ona.
" Mahfiruz... O kızcağız nasıldır? "
" Nasıl olsun sultanım? Uyumaz, yemez içmez. Hatunlar zorla da olsa yedirir lakin o hemencecik isfrar eder. Onun ahvali de sizden farksız değildir anlayacağınız."
***
Hakikat buydu. Mahfiruz'un gözleri ne güne uyanıyor ne de geceye kapanıyordu. Halsizdi. Ahmed'in hastalığı onu da eritip bitirmişti. Gayrı
onu mesut edecek tek bir neden bile kalmamıştı cihanda. Öyle çaresizdi.
" Abla hiç değilse çorba iç. Günlerdir açsın. Su dahi koymadın ağzına."
Fatma Şahincan'ın yumuşak tatlı sesi yine kar etmemiş, ablasına biraz olsun yemek yedirememişti. Esasen bu durum Fatma'yı da hayli endişelendirmiş ve dahi korkutmuştu. Olur ya Sultan Ahmed'in vefat haberi salınırsa ablası da ona yoldaşlık etme niyetinde bulunur canına kıyar...
Sessizdi Mahfiruz. Zifiri karanlık, dipsiz kuyu misali sessiz... Ağlamaktan kızarmış şiş gözleri, susuzluktan çatlamış olan pembe dudakları ve titrek elleriyle zikredercesine oturduğu şilte üzerinde bir ileri bir geri sallanıp durmaktaydı yalnızca.
...
***
Sedef kakma kapıdan Servazad ve hekim kadın ile birlikte girmişti Handan Sultan. Öyle ki kızı yerine koyduğu Mahfiruz'un vaziyeti onu korkutmuş hiç değilse gelinine çare olmak umuduyla çıkıp gelmişti.
Validenin daireye teşrifi üzerine elinde tuttuğu siniyi bir kenara koyup ayağa fırlamıştı Fatma. Akabinde de selama durup müsaade isteyerek daireden ayrılmıştı. Mahfiruz ise sanki gelenlerden bihaber boş gözlerle bir noktaya odaklanmış halen daha oturduğu yerden ileri geri sallanmaktaydı.
" Mahfiruz... İşittim ki ne yer ne içer olmuşsun. Bak sana hekim kadını getirdim. İştah açıcı ilaçlar hazırlayıp verecek."
Mahfiruz'dan ses çıkmamıştı lakin Handan Sultan bu hususta ısrarcıydı.
" Hekim kadın ne icap ediyorsa yap. Şifasını buldur kızımın. "
" Bana hangi ilaç neylesin validem? Siz de bilirsiniz ki benim şifam Ahmed'tir. O iyileşmeden ben iyi olmam. "
Nihayet suskunluğu bir kenara atıp dilinin bağını çözmüştü Çerkes güzeli. Bu sözlerinde haklıydı haklı olmasına ama yine de bu böyle devam edemezdi. Olmazdı. Sıhhati için etmemeliydi.
Bu kez sözü hekim kadın almıştı. Yarım asrı geçkin yaşıyla yüzünde ana sıcaklığını taşıyan bir kadındı bu. Mazinin izlerini yansıtan çizgili kırışık ellerini karnı üzerine bağlayarak sultanına dönmüştü.
" Hatunun böyle söylediğine bakmayalım validem. Görürüm ki hatun hayli süzülmüş, yüzünün dahi rengi gitmiş. Müsaade edin ve emredin de muayene edeyim. Doğrusu bu kızcağızın ahvalini pek iyi görmem."
Hekimin ettiği kelam validenin içine dokunmuş olacaktı ki emri vermişti. Fakat Mahfiruz'un rızası yok gibiydi bu işe. Zira mıh gibi çakılıp kaldığı yerden milim kıpırdamıyor öylece hekim kadına bakıyordu.
" Mahfiruz ne diye inat edersin a yavrum? Validemiz acısını göğüsleyip ayağına gelmiş, hekim kadın da senin iyiliğini isterken bunlar niyedir? Haydi işi zora sokma da müsaade ediver. Et ki şifana kavuş."
Kalfa halasının ikazı üzerine usuldan yerinden doğrulup divana geçmişti Mahfiruz Kız. Hekim kadın da bu sayede muayeneye başlamış üzgünlüğün yanısıra vaziyete sebep olan başka bir etken var mı diye araştırmaya koyulmuştu.
Uzunca süren muayenin ardından valideye doğru ilerleyip durmuştu hekim kadın. Belli ki bir diyeceği vardı ve bu da Handan Valide'nin gözünden kaçmamıştı.
" Vaziyet nedir? Arslanımın hastalığından mütevellit yiyemez olmuştur değil mi?"
" Bu da bir sebeptir elbet lakin esas başkadır."
" Başka olan nedir? Neyi var gelinimin?"
Korkmuştu valide. Öyle ki Mahfiruz'un da çiçek olabileceğini düşünmüş ve bu düşünceyle de bir kez daha yanmıştı için için.
" Söylesene hekim kadın, ne olmuş yeğenime! "
Servazad Kalfa'ydı böylesine bağıran. Yüreği ağzında yeğeninden gelecek haberi beklemekteydi. Ancak sabrı tükenmiş olacak hışımla hekim kadına çıkışmış sertelmişti.
" Aman durun. Kötü bir şey değildir diyeceğim. Mahfiruz Kız gebedir. Bunu söylemeye niyetlenirdim ben."
Hekimin bu muştusu üzerine sevincinden yerlere göklere sığamaz olmuştu kalfa. Handan Sultan da aynı şekilde ağzı kulaklarına varmış bir haldeydi.
" Emin misin hatun? Gebe olduğu kati midir? "
" Katidir sultanım. İyice tetkik ettim. Kız gebedir. "
Buna ihtimal vardı. Zira Mahfiruz gecikmişti. Üstelik gebe olması kusuyor olmasından yana da pek muhtemeldi. Rabbim ne büyük bir saadetti bu. Adeta bir lütuf...
" Bu hayır mıdır yoksa şer midir ? "
Handan Sultan'ın bu mırıldanışı gülen yüzleri söndürmüş herkesin içine bir huzursuzluk salmıştı.
" Niye şer olsun validem? Ahmed'imin evladıdır."
Nicedir ayakta olan valide birkaç adım gerisindeki divana atmıştı kendini. Akabinde de yüzünü sevinç gözyaşları içinde kalmış olan gelinine doğru çevirmişti.
" Hakk vaki olur Ahmed'im ve dahi Şehzade Mustafa göçerse taht Al-i Cengiz'e kalacak. Öyle ki cümle devlet ricali oturup çakal yavrusu misali bunu hesap eder. Olur da gebe olduğun işitilirse ne seni ne de karnındakini sağ koymazlar. Yalnızca bu mu? Her şey bir bilinmezlik. Oğlan doğurursan belki Al-i Osman kurtulur fakat o vakte kadar Ahmed toprağın altına girerse... Doğuracağın değil bir, iki oğlan da olsa ne hanedan kalır ortada ne de canları kurtulur. "
Servazad'tı bu. Ağlamaklı gibi olmuş titrek sesiyle harlayan yüreklere su serpmek istercesine söylemişti lafını. Hem öyle ya belki de kız olur ve o vakit de korkulara gerek kalmazdı.
" En iyisi gizlemek sultanım. Hatunun gebe olduğunu kimseler bilmemeli."
Hekim kadının bu tavsiyesi haklı ve de yerindeydi doğrusu. Öyle ki saklamak icap ederdi. Hiç değilse bir müddet... Ahmed ayağa kalkana dek saklamak...
Kaldı ki yapılacak bir şey yoktu ve hanedan bir girdabın içine düşer gibi dibe en dibe doğru çekildikçe çekiliyordu. Şimdi umutlar da korkular da Mahfiruz'aydı. Öyle ya o hanedan adına karnında ya
istikbali ya da kaybedişi taşımaktaydı. Ya istikbal ya kaybediş...
Selamet de dirlik de gayrı ona bağlıydı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.3k Okunma |
132 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |