
Beş gün olmuştu. Beş koca gün...
Bir kez olsun Ahmed yanına gelmemiş ve dahi onu huzuruna çağırmamıştı. Çok kez harem defterlerini alıp bir hususu bahane ederek hünkarının yanına varmayı düşünmüştü, Mahfiruz. Fakat sonra hemen vazgeçmişti. Zira onun böylesi küçük oyunlarla işi olamazdı. Emr-i vakileri de hiç mi hiç sevmezdi.
" Belki kızlarını görmek maksadıyla Mahpeyker'e gitti. O yılan da ne yapıp edip aklını başından aldı hünkarımın."
Bu düşünceler içindeydi. O sırada kapı çaldı ve içeri nedimelerinden İnci girdi. Evvela saygıyla selama durdu bu kız. Akabinde de çaresizce omuzlarını düşürüp karşısında duran sultanına baktı.
" Şehzade Mehmed'e daire tahsis edilmiş. Gayrı Saide Hatun ile kalacakmış şehzademiz. "
Derince bir iç çekmişti Mahfiruz Haseki. Öyle ki derdi bir iken bin oluvermiş aynı gün hem Ahmed'i hem de analığını yaptığı Mehmed'i kaybetmişti. İşte bunlar hep o Mahpeyker yüzündendi. Şayet o gün o saygısızlığı yapmış olmasa şimdiye her şey yolunda gidecek ve belki de bu sabaha Ahmed'inin kollarında uyanacaktı.
" Üzülme. Hiç değilse Saide Hatun bildiğimiz, güvendiğimiz biridir. Hem dilediğin zaman Mehmed'i görebilirsin. "
Gülümser gibi yapmıştı İnci Hatun. Öyle ki küçük şehzadenin bakımını kendisi üstlendiğinden ona derin hislerle bağlanmış ve şehzadeyi kendi oğlu gibi görmüştü. Şükür ki Mahfiruz Sultan'ı ona bir teminat verebilmişti. Dilediği vakit Mehmed'i görebilecek, yine ona bakabilecekti. Oysa Ahmed oğlunu tamamen çekip almıştı onlardan. Almış ve uzaklaştırmıştı lakin...
" Abla ! "
Gelen Şahincan'dı. Kaftanının eteklerinden tuta tuta kapıya varmış ve içeriye bir telaşla girmişti.
" Ne oluyor ? "
Korkmuştu Mahfiruz. İnce yay kaşlarını çatmış, gelen kardeşine doğru huzursuzca birkaç adım atmıştı.
" Hangi birini söyleyeyim ki abla ? Evvela ilkini söyleyeyim; hünkarımız Kudret Ağa'yla haber yollamış. Bu geceyi Mahpeyker ile geçirecekmiş. "
" Mahpeyker mi ? "
Gözleri dolmuştu Mahfiruz'un. Üstelik sersemlemiş ve kendini iki adım ötesindeki divanının üzerine atmıştı.
" Niye böyle yapar anlamam ki. Onca şeye rağmen hala nasıl alır koynuna onu ? "
Yıkılmıştı güzel sultan. Günlerdir ha çağırır ha gelir diye beklediği hünkarı için hazır olmak adına sabahtan akşama dek ayna karşısına geçip süslendiği anlar geçmişti gözünün önünden.
" Bu da bir şey mi, esas haberi almadın daha. "
Felaket tellalı gibiydi Şahincan. Haberlerin birini sindiremeden bir diğerini söylüyor, ablasını perişan ediyordu.
" Dahası mı var ? "
Dayanamamıştı İnci Hatun. Ağzından kaçırıvermişti bu sözü.
" Var elbet. Şu Boşnak Kadın... Fatma Haseki... Gebeymiş. "
Acıyla dudaklarını birbirine kenetleyip sıkmıştı, Mahfiruz. Öyle sıkmıştı ki o gül rengi dudakları kanamaya başlamıştı. Ah... Canı bildiği Ahmed'i onu şimdiden kör kuyulara atmıştı demek. Onu gözden çıkarmış ve yerine bir başkalarını koyabilmişti.
" Allah kahretsin ! "
...
***
Bütün vaktini, dairesinde bulunan pencere önündeki kadife kaplı divanında geçiriyordu Fatma. Karşısında duran boğaz manzarasıysa onun gebelik müjdesine ortak olup renk değiştiriyor, şekilden şekile giriyordu.
" Kardeşiniz Adilşah Kalfa az evvel Mahfiruz Sultan'ın huzuruna varmak için gittiler. Müjdeyi verip doğacak olan evladınız için şenlik düzenlemeye müsaade alacaklar. "
Cariyesi Leylüfer'e gülümseyerek bakmıştı, Fatma Haseki.
" Ala. Dilerim Mahfiruz Sultan'ı bu müjdeyle gücendirmeyiz. "
İyiydi Fatma. Pek iyiydi. Altından bir kalbi vardı. Utangaç, alıngan tabiatının yanısıra saygı ve sevgi dolu bir yapısı da vardı.
Saraya geldiğinden beri kime nasıl davranacağını idrak etmişti o. Rakibesi olmasına karşın Mahfiruz'a derin bir hürmet duyuyor, Mahpeyker'e ise hadsizlikleri sebebiyle öfke besliyordu.
" Müsaadenizle... "
O an şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak huzurdan ayrılmıştı, Leylüfer. Dairesinde yalnız kalan Fatma da yüzünü yeniden boğaza doğru çevirip suların köpürmesini izlemişti. Aklındaysa hünkarı Ahmed vardı. Onunla geçen şevk dolu geceleri...
" Ah... "
...
***
Akşam olmuştu. Sultan'ının affına mazhar olan Mahpeyker ise has odaya girmiş ve eğilip hünkarın kaftanının eteklerini öpmüştü.
" Hünkarım... "
Böyle inlemişti Mahpeyker. Eğildiği yerden doğrulmuş ve kendisine aşkla bakmakta olan Ahmed'ine doğru sokulmuştu.
" Yalvarırım bir daha beni cennetinizden, cemalinizden, döşeğinizden ırak tutmayın. Siz bilmez misiniz, bu kulunuz aşkınızın ateşiyle yanar kavrulur. "
" Sana koşmak isteyen ayaklarım bağlandı, seni sarmak isteyen kollarımsa boş kaldı. Öyle ki bunu sen istedin Mahpeyker'im. Haremimde huzur bırakmadın. "
Anlamıştı Mahpeyker. Ahmed onu her ne kadar affetmemiş görünse de onu sarıp sarmalamak için yanıp tutuşuyordu. Bundan daha iyi bir fırsat olamazdı.
" Cariyeniz gayrı uslandı hünkarım. Sizsizliğin girdabında terbiye oldu. Etmeyin eylemeyin de ben aciz cariyenizi bağışlayın. "
Ve sonra Ahmed'in ellerini, ellerinin arasına alıp geceliğinin açıklığında kalkıp inen iri göğüslerinin üzerine koydu.
" Kulunuz kudretiniz, aşkınız karşısında işte böyle titremektedir. "
Gayrı tamadı. Ahmed gözlerini kapamış ve kendini kadınının ateşine bırakmıştı. Mahpeyker ise hazdan deliye dönen hünkarının kulağına işveli sözler fısıldıyor, bir yandan da daireyi inletecek denli şuh kahkahalar atıp duruyordu.
" Ahmed dur... Hahahaaa... "
Bu işte ustaydı Rum Kızı. Öyle ki Ahmed'i çoktan avuçlarının içine almış ve onun gözlerini yeniden kör eylemeyi başarmıştı.
...
* Yorumlarınızı bekliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.7k Okunma |
177 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |