Hava buz kesmişti. Kış ayının getirdiği soğuklar tüm ahaliyi tesiri altına almış dışarı dahi çıkarmaz olmuştu. Sarayda ise durum farksız sayılmazdı. Üşüyen cariyeler sırtlarına aldıkları örtülere bürünmüş köz tablasının etrafında oturmaktaydı.
Hatice ve Fatma da aynı şekilde közün yanına diz çökmüşlerdi. Diğer kızlarla birlikte sohbet eşliğinde ısınmaya çalışıyorlardı. Sohbet padişahın vaziyeti üzerineydi. Bugünde yarında vefat haberi duyulur, diyen cariyeler kadar padişahın sabaha karşı vefat ettiğini söyleyenler de vardı. Öyle ki haber henüz gizli tutulmaktaydı.
Kızlar konuşadursun içlerinden Leyla adında bir hatun, Hatice'nin kulağına doğru eğilmişti.
" Sen bilirsin. Sultan Mehmed vefat etti değil mi? "
Gerilmişti Hatice. Kızın bu yerli yersiz sıkıştırması hiç hoşuna gitmemişti. Doğrusu dün gece bir şeyler olduğunu sezinlemişti. Zira halası Servazad'ın hasekilerin kaldığı dairelere girip çıkması, akabinde gece yarısı katlar arasında duyduğu koşuşturma sesleri bunlar vuku bulan büyük bir hadiseye işaret olabilirdi anca.
" Kalfa kadın senin halan olur. Hiçbir şey bilmesen dahi o sana söyler."
" Bilgim yok. Hem Allah hünkarımıza uzun ömürler nasip etsin."
Kız umduğu cevabı alamayınca közün başından ayrılmıştı. Fatma ise bir ablasına bir de yanlarından geçip gitmekte olan hatuna bakıp derince bir iç çekmişti.
" Hünkar vefat ettiyse Şehzade Mustafa... "
Usuldan kardeşini susması için dürtmüştü Hatice. Ardından da elini Fatma'nın ipek saçlarında gezdirip onu bağrına bastırmıştı.
Kardeşi Fatma'nın ne denli yufka yürekli, hassas biri olduğunu biliyordu. Fakat şimdi bunları konuşmanın ne yeri ne de zamanıydı. Zaten olanla ölene çare bulunmazdı.
***
Vakit öğleye doğruydu. Harem halkı günlük işlerini devam ettiriyor ancak soğuğun etkisiyle bir an evvel ateş başına geçmek istiyordu. Hatice de kendisine verilen vazifeleri yerine getirmiş şimdi taşlıkta halasını aramaktaydı.
Bir müddet daha arandıktan sonra umutsuzca geri dönmeye niyetlenmişken koridorun ilerisinden gelmekte olan kalfa halasını görmüş ve hemen yanına varmıştı.
Solgun gözlerini merak içinde kalmış olan yeğenine çevirmişti kalfa kadın. Akabinde de yarı heyecanlı yarı da huzursuz başını önüne eğip Hatice'nin kolunu kavramıştı.
" Sultan Mehmed'i katına uğurlama zamanı. İdrak ettin değil mi kızım? "
Etmişti. Demek ki söylenenlerin aslı vardı. Sultan Mehmed ölmüştü.
Hiç beklemediği halde kendini fena hissetmişti Hatice. Herhalde bu ani ölüm onu sarsmıştı.
Kuşkusuz herkesin aklında gönlünde olan suali sormuştu Çerkes Kızı. Öyle ya padişah öldüyse yerine derhal birinin geçmesi ve geçenin de geride kalan erkek kardeşini boğdurması şarttı.
Doğrusu ilk kez buna şahitlik edecekti Hatice. Daha evvel saray kaideleri ona belletilirken öğrenmiş iyice aklına kazımıştı bu gerçeği lakin şimdi harem halkıyla birlikte bizzat yaşayıp görecekti.
" Biz orasını bilemeyiz kızım. Lakin seni ve Şahincan'ı haremde tutmanın bir yolunu bulacağım elbet."
Osmanlı'da bir kural da buydu. Devletin başındaki rahmetli olunca haremde bulunan cariyeleri Eski Saray'a gönderilir ve yeni hükümdar için de saraya hatunlar satın alınır, hediye edilirdi.
Hatice ve Şahincan da Sultan Mehmed'in haremiydi. Ancak onlar hizmetinde değillerdi. Hem Servazad Kalfa haremde olduğu müddetçe onlara zeval gelmezdi. Kaldı ki yeni valide Handan Sultan da olsa Halime Sultan da olsa Servazad'tan vazgeçmezlerdi. Neticede onları oraya çıkartan oydu.
***
Safiye Sultan'ın yası haremin en kuytu köşesine dek yayılmıştı. Buna cariyeler, ağalar, kalfa kadınlar da eşlik etmiş akşam karanlığıyla birlikte taşlıkta Kuran'ı Kerim ve dualar okutulmaya başlanmıştı.
Herkes Safiye Sultan'ın has odadan çıkıp bundan sonrası için bir şeyler söylemesini bekliyordu. Zira o tarihinde bir ilk olarak oğlunun ardında kalmış ve büyük valide konumuna erişmişti. Oysa oğlun padişah dahi olsa vefat edince senin de hükmün kalmazdı. Hal böyle olunca bu çelişkili duruma açıklık getirilmesi adına bir adım bekleniyordu.
Çok sürmemiş edilen dualar sırasında Handan Sultan'ın oğlu Şehzade Ahmed, veliaht dairesine alınmıştı. Bunun üzerine anlaşılmıştı ki yarınki yapılacak olan cülus töreninde Ahmed padişah olacaktı.
Gururluydu Servazad Hatun. Belli etmemeye çalışsa da yüzünden okunuyordu sevinci. O kendince zafer kazanmış, halası Mahidevran Sultan'ın öcünü Çerkes asıllı Handan'ın artık valide sultan olacak olmasıyla almıştı. Lakin bu kadarına da razı gelmeyecek ve senelerdir düşlediği gibi yeğeni Hatice'yi gayrı Ahmed'e eş eyleyecekti.
Hatice ise yas için beyaz örtülere bürünmüş Harem halkının aksine kardeşi Şahincan ile başına siyah örtü takmış ve sonrasına adına düşünmeye başlamıştı. İlkin ise aklına teyzesi Altunşah Halime Sultan gelmişti. Şayet yarın tahta Şehzade Ahmed çıkarsa...
Şahincan'dı bu. Tıpkı diğer kızlar gibi yerinden korkuyla kalkıp koridor boyunca gitmekte olan iki ağaya doğru yönelmişti.
Şimdi harem hiç olmadığı kadar sessizdi. Hatibe kadınlar da susmuş duaya ara vermişlerdi. Öyle ki bu giden ağalar az sonra Şehzade Mustafa'yı dairesinden alıp canına kıyılması için cellatların önüne atacaklardı.
Hatice olanları gördüğü halde kardeşinin aksine oturduğu minderin üstünde çakılıp kalmış hüzünle mırıldanmaya başlamıştı. Öldürülecek olan teyzesinin oğluydu. Ölüm emrini veren ise bunca zaman onun için yetiştirildiği adam: Ahmed...
Servazad Kalfa ise kalbinde kopan fırtınalara rağmen dik durmaya ve haremdekilerin feryatlarını dindirmeye çabalıyordu. Kolay değildi. Ancak kaideler böyle buyurmuştu. Ölen ölecek kalan ise tahta çıkacaktı.
***
Dağlanan yürekler, gözyaşı döken canlar bir müddet sonra susmuştu. İdam edilmeyip yalnızca daire kapatılan şehzadenin yaşadığı ve canı ile ilgili hükmün yarın verileceği duyurulmuştu. Aman Ya Rabbi, ne zor imtihandı bu!
Cariyeler ise tatmin olmamış, Şehzade Mustafa'nın er ya da geç öldürüleceğini söylüyordu.
" Şimdi değilse bile sabaha karşı verirler hükmünü."
" Halime Sultan perişan olmuştur."
" Yazık günah değil midir? Öldürecekler şehzadeyi."
***
Konuşulanlar bir yana teyzesini merak etmekteydi Hatice. Onun yanında olmak istese de bunun mümkün olmayacağını biliyordu. Yapabileceği o da herkes gibi güneşin doğmasını bekleyecek ve şafak sökene dek uyumayacaktı.
" Gördüm. Ağlamaktan hayli bitkin düşmüş. Hekim kadını çağırdık. "
Hatice ilk kez halasını bu denli soğuk bulmuştu. Öyle ki halası sanki vaktiyle hürmet ettiği bir sultandan değil de sıradan bir cariyeden bahseder gibi konuşuyordu.
Demek ki, diye düşündü Hatice. Demek ki her şey tahta çıkmakla ölçülüyordu. İyi günde yüzüne gülen kötü günde yüzüne bakmaz oluyor ve dahi seni hemen değersizleştiriyordu.
" Sabah olsun herkesle bir öğrenirsin. Hadi, şimdi yat uyu Hatice. "
Anlaşılan daha düne kadar hürmet duyulan şehzade ve annesinden hemencecik vazgeçilmişti. Teyzesi Altunşah Sultan hekimlerin elinde avutulmuş, oğlu Mustafa ise bir daireye atılmıştı. Ne acı...
Epey vakit ağlamamak için kendini tutan Hatice artık dayanamayıp gözlerinden inciler dökmeye başlamış ve yanına gelen kardeşi Fatma Şahincan'a sarılmıştı. İlk kez çaresizlikle yüz yüze gelmiş ve hassas ruhlu kalbi incinmişti.
Ah... Bu saray anlatıldığı gibi zevk sefa içinde yaşanılan, insana huzur veren bir yer değildi. Olamazdı. Burası binbir farklı diyardan zorla getirilmiş küçük kızlar, erkekliği hayatı pahasına sökülüp alınmış ak ve kara hadımlar ile menfaat için sultanların ayaklarına kapanan kırkını geçmiş kalfalardan oluşuyordu.
Pişmanlığı iliklerine kadar hissetmekteydi Çerkes güzeli. Bir anlığına bu topraklara hiç gelmemiş olmayı düşleyip bu sarayı sadece masallarda yad etmek istedi. Yalnızca masallarda... Öyle ki yuvasında bulduğu huzur burada yoktu ve en acısı da hiçbir vakit o huzuru burada bulamayacaktı. Bunu hissediyor ve korkuyordu.
***
Doğan günle birlikte sarayda bir telaştır başlamıştı. Veliaht dairesinde taht için hazırlanmakta olan Şehzade Ahmed'in yanı sıra idamı şart olan Şehzade Mustafa da kapatıldığı dairede ölümü beklemekteydi.
Harem ise ayağa kalkmış, hekim efendinin sekte-i kalp sebebiyle vefat ettiğini söylediği Eğri Fatihi Sultan Mehmed Han'ın tabutu taşlıktan son bir selamlama ile geçirilip avluya çıkartılmıştı. Velhasıl bir devir daha böylece kapanmıştı.
Şimdiyse yeni bir dönem başlıyordu. Bu devir ki kim bilir nice canlar alacak nice canları da bahtiyar edecekti. Peki ya bizim Hatice...? O da bu devrin içinde yer alıp kalfa halasının vaad ettiği gibi yeni sultana eş olabilecek yoksa kendi yazgısında kavrulup öylece gelip geçecek miydi?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.3k Okunma |
132 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |