40. Bölüm

Sultan Osman Han

Fahriye Demirci
aybinhatun

 

26 Şubat 1618

 

O gün erkan-ı devlet sabah namazını Sultan Ahmed Camii'nde kıldıktan sonra saraya geldiler. Kendi içlerinde divanı toplandılar ve bir karara vardılar. Bu karar ki Şehzade Osman'ın ikbali üzereydi. Öyle ki onun saltanatına karar kılmışlar, bunda ittifak etmişlerdi.

 

Şimdiyse kulakları kızlarağasından gelecek haberdeydi. Mustafa Ağa ise bugün çok büyük bir iş başaracaktı.

Öyle büyük bir işti ki bu, ufacıcık bir hatasında affa bırakılmadan kati suretle kellesi alınıverirdi. Orası kesindi.

 

Ancak şeyhülislamın haberci olarak gönderdiği ağa yanına gelince Mustafa Ağa kuşağında asılı duran altından yapılma üç koca

anahtara korkuyla baktı. Derince bir soluyup ardından da besmele çekti.

 

" Rabbim ahalinin selameti adına yapacağım bu işte beni utandırma."

 

... 

 

Bunu mırıldandıktan sonra evvela hala uykuda olan Valide Halime Sultan'ın dairesine gitti, ağa. Ardından da kapı önündeki nöbetçi haremağasına bakıp gürledi.

 

" Valide Sultan Hazretlerine söyle : Dışarıda kıyamet misali bir fitne kopmuştur. Öyle ki asker dahi sarayı basmaya hazırlanır. Bu sebepten zulmün önüne geçilmek adına dairesinden dışarı çıkmasınlar. Maazallah ola ki asker hareme girerse kendilerini ellerinden alamayız. "

 

Haremağasının deli gibi içeri girmesiyle birlikte bir el çabukluğuyla kuşağında duran anahtarlardan birini çıkarmıştı Mustafa Ağa. Çıkarır çıkarmaz da korkudan titremekte olan ellerine aldırmadan anahtarı kapı deliğine sokmuş ve dahi evirip çevirip tam yedi kat kilit vurmuştu.

 

... 

 

Bununla iş bitmiş sayılmazdı elbet. Öyle ki valide sultanı dairesine kilitler kilitlemez soluğu şehzadelerin bulunduğu tecrit odasının önünde almıştı, Ağa. Kapı önünde duran ağalara elinde tuttuğu fetvayı göstermiş, bu sayede de tecrit odasının kapısı ardına dek açılmıştı.

 

" Şehzadem gayrı padişahlık nöbetini devralma günüdür. Buyurun, biz kullarınız sizi bekler. "

 

... 

 

***

 

Sabah ezanından evvel uyanmıştı Mahfiruz. Ezana kadar da gökte tepsi gibi duran dolunayı seyreylemiş ve evlatlarının canı için Allah'a nice de dualar etmişti.

 

" Evlatlarımın kara günlerini sen bana gösterme Allah'ım. Habibin Muhammed ( a.s.) hürmetine de sen onları koru... "

 

Ve şafak sökmüştü. Doğan günle birlikte Eski Saray'ın avlusunda bir gümbürtüdür kopmuştu. Öyle ki sancaklarla donatılmış gösterişli bir saray arabası ve bu arabanın ardınca duran iki bine yakın asker soğuktan büzüşürcesine beklemekteydi.

 

Mahfiruz dairesinin küçük ahşap pencerelerinden bu manzarayı izlemekteyken daire kapısından içeri sevinçle nedimelerinden Mürgüşah Hatun girmiş ve girer girmez de karşısında manasızca ona bakmakta olan sultanının ayaklarına kapanmıştı.

 

" Müjdeler olsun Sultanım... Müjdeler olsun... Gayrı cümle Osmanlı mülkü siz sahibesini bekler ! "

 

... 

 

Hazırdı Mahfiruz. Olanlara şahit olmak istercesine toplaşan güruhun arasından bir yel gibi esip geçmiş, mağruriyetinden sıyrılıp da bir kez olsun ardına bakmayı akıl edememişti.

 

İşte payitaht sokaklarında dört nala Yeni Saray'a doğru gitmekte olan kişi Çerkesya Prensesi, Sultan Ahmed'in Hasekisi ve dahi Osman Han Validesi nam-ı diğer Devletlu İsmetlu Mahfiruz Hadice Valide Sultan Ahiyat üs-şan Hazretleri'nin ta kendisiydi.

 

Üç aylık acılarla dolu sürgün hayatının ardından varılabilecek en yüksek mertebeye ermişti Çerkes Haseki. Devlete ve ahaliye Valide Sultan olmuş, namıyla da adını cihana duyurmuştu.

 

... 

 

***

 

Şehzade Osman usul gereği veliaht dairesine alınmış ve terzihanede onun için hazırlanmış olan - hükümdarlık alametini taşımak adına- hanedan kırmızısı rengindeki kaftanını giyinmişti. Sarığı da sarılmış ve dahi pek sevdiği lalası Ömer Efendi tarafından başı üstüne oturtulmuştu.

 

Osman hazırlanadursun o sırada divanda toplaşıp durmakta olan paşalardan bazıları ittifak olunan bu kararı irdeliyor, bulunan bu çözüm yoluna da farklı maksatlar doğrultusunda başkaca sorunlar eklemekten yana bir behis görmüyordu.

 

" Şehzade Osman yaşça küçüktür. Bunca yükü bir başına sırtlanabilir mi muamma."

 

" Şehzademiz küçüktür ama meş-

veret usulü bilir. Hem başında anası var. Evelallah bizler de varız. Ne güne dururuz. "

 

" Hüseyin Paşa doğru söyler. Öyle ki babası Sultan Ahmed de tahta

oturduğunda on dört yaşında bir taze civandı. Lakin aldı başını yürüdü. Devleti celali eşkıyasından dahi temizledi. "

 

... 

 

Paşalar kendi aralarında böylece söyleşip dururken birden araya Şeyhülislam girmişti. Böylelikle onun makamına hürmeten sesler kesilmiş ve başlar eğilmişti. Karar ise gayrı kesindi. Bir ağa eliyle evvela Yeniçeri Ağası'na haber gönderilecek ve dahi Sultan Mustafa hal edilip yerine Şehzade Osman geçirilecekti. Evet olması lazım gelen gayrı buydu. Kesinkes bu...

 

... 

 

***

 

Aylar önce kovulduğu sarayına varır varmaz ilk işi evlatlarını görmek olmuştu, Mahfiruz'un. Ardından da yanına kattığı Kızlarağası Mustafa ile birlikte Valide Sultan Dairesi'ne dayanmak...

 

" Dilerseniz kilidi açayım sultanım. "

 

Açtırmıştı Mahfiruz. Kilit şakırtısına kapıya koşan Halime ise karşısında yeğenini görünce afallamış ve dahi ne diyeceğini şaşır vaziyette ağzını açıp öylece kalakalmıştı.

 

" Sana, bir gün hakkım olanı alacağım, demiştim ! "

 

Yeğeninin hiddet dolu bu sesiyle birlikte tümüyle sarsılmıştı Halime Sultan. Öyle ya Mahfiruz'un Eski Saray'dan ta buraya dek gelmesi, sonra üzerine kapıların kilitlenmesi düşünülecek olursa...

 

" Mustafa'm... Mustafa'm nerede ? Ne yaptınız oğluma ? "

 

Nihayet akletmişti Halime Sultan. Olan biteni idrak edebilmiş, iyiden iyiye de çileden çıkmıştı.

 

" Endişelenme. Tahta oğlum, Osman'ım çıkacağına göre muhtemelen dairesinden alınıp tecrit altına girmiş olmalı. "

 

Yumuşamıştı Mahfiruz. Zaten ne vakit evlat acısıyla yanan bir ana görse dağlanırdı içi. Acır ve dahi birden merhametle dolardı.

 

" Bu ne cüret ! Mustafa ki bir padişah, bir hükümdar... Kimse ama hiç kimse onu tahtından edemez ! Edemez... "

 

" Aklı zayıfsa elbet ederler ! Sen... Sen Halime Sultan ! Sen oğlunun cinnet halinden habersiz miydin ki de gittin onu tahta çıkardın ? "

 

Biliyordu, her şeyi çok iyi biliyordu Mahfiruz Sultan. Öyle ki daha Sultan Ahmed sağkenden beri Mustafa'nın taht sırasında yer alması için teyzesi Halime ile damadı Davud'un gizliden gizliye ne işler karıştırdığını, buncası da yetmezmiş gibi bir de Kösem ile kafa kafaya verip nizamı değiştirmeye muvaffak olduklarını... Ah, hepsini biliyordu o.

 

" Yıllarca seni de alıp kapatsınlar bir kuytu köşeye de sen aklını koru, yitirme ! "

 

Teyzesinin bu sözleriyle tokat yemişcesine durulmuştu Mahfiruz Sultan. Öyle ki doksan altı gün kaldığı ve yalnızca bahçesine çıkamadığı Eski Saray'da bile ne denli yıpranıp çöktüğünü anımsamıştı. Şayet teyzesinin de dediği gibi bir de senelerce bir oda içine hapsedilmiş olsa...

 

" Al işte, kendi ağzınla itiraf ettin ! "

 

" Ettim evet ! Lakin düzelecekti Arslanım. Zamanla iyileşecekti. Hür olduğunun farkına varıp mahkumiyetin bittiğini anlayınca sıhhatine kavuşacaktı. "

 

" Sen anca kendini kandır dur ! Mustafa Ağa, emrimdir sabık padişahın validesi Halime Sultan derhal sarayımdan çıkartıla. Çıkartılıp Eski Saray'a sürüle. "

 

Mahfiruz'un bu emriyle kapı önünden iki ağa gelip çaresizlik içinde haykırıp durmakta olan Halime Sultan'ı kollarından tutup sürüyerek dışarı çıkarmıştı. Lakin buna rağmen Halime susmuyor, aksine var gücüyle yeğenine yalvarıyordu.

 

" Mahfiruz ! Mahfiruz, bari son bir kez olsun Mustafa'mı göreyim. Arslanımı sakinleştireyim. Mahfiruz ne olursun... "

 

Haremi inleten bu sesi duymamayı tercih etmişti, Mahfiruz Sultan. Öyle ki onun teyzesi olmasına karşın evlatlarının idamına dahi rıza gösterip harekete geçen Halime'ye az bileydi bu yaptıkları. Beter olsundu. Kahrından, hasretinden bin parçaya bölünsündü. Yine de umurunda bile değildi onun. Zinhar da ona acımayacak, iyi davranmayacaktı. Öyle ya neticede gün gelmiş ve hesap dönmüş ve dahi onun devri başlamıştı.

 

... 

 

***

 

Takvimler 26 Şubat 1618 tarihini gösterirken Osmanlı tarihinde bir ilk yaşanıyordu. Öyle ki oğlunun cülusu esnasında bir valide ilk kez askerin ve paşaların önünde duruyor, üstelik de bunu yanına aldığı kızı, nedimeleri ve kalfalarıyla birlikte gerçekleştiriyordu. En en mühimi de bu yeni valide Osmanlı geleneğine aykırı olarak erler içine peçesiz çıkan ilk kadın olma cesaretini de gösterip yetmezmişcesine de Avrupalı Kraliçeler misali o anın resmedilmesini de olağan karşılamakla bu durum daha şimdiden onun ne denli aykırı bir valide olacağına delil oluyordu.

 

... 

 

Gayrı Osman tahta cülus eylemiş ve bu vesileyle de ülkede büyükçe şenlikler yapılmıştı. Hatta bu şenliklere Valide Mahfiruz Sultan'ın ağabeyleri, akrabaları ve dahi olmazsa olmaz kız kardeşi Şahincan da katılmış bu kutlu gün adına görenlerini kendine hayran bırakacak cinsten akla hayale sığmaz şölenler hazırlanmıştı.

 

Saray halkı eğlencelere doyadursun o sırada Sultan Ahmed devrinden beri hapis tutulan Kırım şehzadesi Mehmed Giray kaçmıştı. Öyle ki bu giray, Osman'ın tahta geçtiği gün İstanbul’da yapılan şenliklerden istifade ederek hapisten kurtulmak için akla gelmez türden bir maceraya atılıp,

 

‘Yeni padişahın tahta geçiş merasimlerine adamlarımın da katılması gerekir’ diyerek 40 adet at kiraladı ve atları Yedikule’ye getirtip, bütün adamlarını atlara bindirmiş ve birine de kendi binmişti.

 

Ardından da başında tutulan komutanı Kemal Ağa’ya ‘Ağa, çıkıp gitsem ne ederdin?’ diye şaka yapmaya başlamış, Kemal Ağa da bunun üzerine ‘ Haşa, bana bu kötülüğü yapmazsınız’ demiş fakat Mehmed Giray, bu konuşmadan sonra atını aniden dışarı sürüp ağanın şaşkın bakışları arasında doludizgin kaçmaya başlamıştı.

 

...

 

Onun bu firar haberiyse kısa sürede İstanbul’da dilden dile dolaşarak tatsız bir şekilde saraya kadar ulaşmıştı. Sadrazam vekili Mehmed Paşa, Mehmed Giray’ı yakalatmak için derhal denizden ve karadan asker göndermiş, giray da en nihayetinde Bulgar sınırında bir ikindi vakti ağaç altında uyurken bulunmuştu.

 

İşte bu Giray vakası Sultan Osman'ın uğraştığı ilk hadise olup ilkin onu babası Sultan Ahmed gibi tekrardan Yedikule’ye hapsettirmiş ancak validesinin serzenişleriyle de bir müddet sonra da Rodos’a sürmüştü.

 

... 

 

Böylelikle Sultan Osman-ı Sani devri olaylı bir şekilde başlamıştı.

 

... 

 

* Yorumlarınızı bekliyorum. ✨

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 01.01.2025 14:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...