17. Bölüm

Valide'nin Ölümü

Fahriye Demirci
aybinhatun

26 Kasım 1605

 

" Gidişat hiç iyi değil hünkarım. Zannederim bugünde yarında ecel vaki olur. "

 

" Edepsiz! Oldu olacak bir de validemizin öleceği vakti söyle. "

 

Mahfiruz'du bu. Hekim kadının hünkara söylediklerini işitmiş ve lafını esirgememişti. Doğru, Valide Handan Sultan'dan ümit yoktu. Öyle ki şu geçen iki haftadır yatak döşek acılar içinde kıvranmakta ve kan kusmaktaydı valide. Midesinden rahatsızdı.

 

" Sakin ol Mahfiruz. ... Hekim kadın gayrı çare tükenmiş midir? "

 

" Elimizden hiçbir şey gelmez hünkarım. Varsa yoksa Allah'a dua eder validemizin sıhhatine kavuşmasını niyaz ederiz. "

 

Bozulmuştu Ahmed. Çehresine kara hüzün yığınları gelip oturmuş, kara kaşları çatılmıştı. Bu hayattaki en kıymetli varlığını annesini yitirmek üzereydi ve cihan padişahı olmasına rağmen onun elinden hiçbir şey gelmiyordu.

 

"Servazad Kalfa... Kardeşlerim İsmihan ile Fatma'ya haber gönderin. Tez saraya gelsinler. Validemin fenalaştığını söyleyesiniz. "

 

" Emredersin hünkarım. "

 

Servazad'ın daireden çıkmasının ardından ağlamaktan gözleri şişmiş olan başhaseki içeride bulunan nedimelere aldırmadan validesinin yatağının ucuna oturmuş olan Ahmed'in yanına sokulup ona arkasından sarılmıştı.

 

" Hünkarım... Validemiz... Rabbimin izniyle ayağa kalkacak ve yine bizlerin başında olacak. "

 

" İnşallah. İnşallah Mahfiruz. Validem güçlüdür. Ona en çok da benim ihtiyacım varken bizleri bırakmaz o. "

 

Yeşil gözlerinden birkaç damla süzülmüştü hünkarın. Başka bir zaman olsa kullarından saklardı lakin o buna zerre aldırış etmemişti. Ayrıca hasekisi Mahfiruz'un kar beyazı ince kollarıyla sardığı bedeninin uzun zamandır aradığı huzur olduğunun farkına varmış bu sebeple de hiç itiraz etmeden dakikalarca bu sarmalamanın içinde kalmıştı.

 

... 

 

Vakit akşamı bulduğunda dairenin içi validenin sevenleriyle dolmuştu. Saray kalfasından tutun da kızlarına, gelinlerine kadar herkes gelmişti.

 

" Validem bizi duymaz oldu. Sekarata mı girdi acep? "

 

İsmahan Sultan'ın bu sözleri üzerine az ilerideki divanda hüzünle oturmakta olan Ahmed korkuyla yerinden kalkıp atlas kumaş kaplı yatakta öylece yatan validesinin yanına doğru ilerlemişti.

 

" Validem... Validem işitiyor musun? "

 

" Ahme... Ahmed'im. "

 

" Oh... Çok şükür Rabbime. "

 

Haftalardır acılar içinde kıvranmaktan bitap düşmüştü valide. Bu sebepten de takatten kesilmiş ve sessizleşmişti. Ta ki biricik oğlu Ahmed'in sesini duyana kadar.

 

" Validem yormayın kendinizi. Dinlenin. "

 

Handan'ın sararmış yüzü bir anlığına parlamış ve akabinde de belli belirsiz bir edayla oğluna tebessüm etmişti. Kızları İsmahan ve Fatma da tüm bunların şahidi olarak rahatlamış, annelerinin halen hayatta olmalarına sevinmişlerdi.

 

" Validemiz dinlensin. Mahfiruz... Mahpeyker... Sizler dairenize dönün."

 

Fatma Sultan'dı bu. Odada bekleyen gelinlerine dönmelerini emretmişti. Öyle ki onların yapabileceği hiçbir şey yoktu. Üstelik Mahpeyker gebeydi ve bir aya kalmaz da doğuracaktı.

 

" Sultanım müsaade edin ben kalayım. Aklım validemdeyken daireme geçip oturamam. "

 

" Git Mahfiruz. Bir şey olacak olursa sana haber gelir. "

 

" Peki Sultanım."

 

Sarılar içindeki Mahpeyker, Ahmed'in yaşla dolu gözlerinin içine bakarak eğilmiş ve saygıyla diz kırıp odadan çıkmıştı. Mahfiruz da ardından...

 

... 

 

" Sen ne rezil şeysin böyle? Validemiz ölüm döşeğinde sen aşna fişne peşinde... Edepsiz! "

 

Dayanamamıştı Çerkes Kızı. Hatunun az evvelki terbiyesizliğini görmezden gelememişti. Aslında içten içe kıskanmaktaydı onu. Doğuracağı çocuk bir yana daha haseki bile değilken onun Ahmed'in nazarında bu denli itibar kazanmasına deli oluyordu.

 

" Ne yapmışım Sultanım? "

 

" Elinin körünü! Görmedim mi sanırsın? Irzı kırık! "

 

" Ağzınızdan çıkanı kulağınız... "

 

" Bak sen şu Rum dölüne! Bir de bana... "

 

Tam da o sırada çift kanatlı kapılar açılmış ve içeriden genç padişah Ahmed çıkmıştı.

 

" Hünkarım... "

 

" Hünkarım... "

 

Ahmed'i karşılarında görür görmez her ikisi de eğilip başlarını öne eğmişti.

 

" Sesiniz içeri duyulur. Siz ne yaptığınız sanırsınız ? Mahfiruz sen! Az evvel neler işittim ben öyle. "

 

Kabak Mahfiruz'un üstüne patlamıştı. Gerçi Ahmed haksız sayılmazdı. Zira en çok Mahfiruz'un sesi yankılanmış ve hasta yatağında Handan Sultan bile işitmişti.

 

" Ahmed ben... "

 

" Şu kederli günümde ettiklerinize bir bakın. Gözüm görmesin sizi! "

 

... 

 

Hüzünlüydü Çerkes Güzeli. Kendini dairesine kapamış, kara esvaplar giyip ağlamaktaydı. Sahi neden hep böyle oluyordu? Neden her defasında Mahpeyker iyi, hoş olup da o istenilmeyen, suçlu oluyordu?

 

" Osman'ı uyuttum abla. Lakin Mehmed'i uyutamadım bir türlü. Aç mıdır bilemedim. Zaten süt anasını da emmiyor."

 

Fatma Şahincan'dı gelen. Kendisine emanet edilen şehzadelere bakıyor onlara dayelik eyliyordu.

 

" Getir bana. "

 

" Getireyim de... Sana ne oldu abla? Yoksa validemiz mi? "

 

" Allah gecinden versin. Validemiz değil. Mahpeyker... O yılan... "

 

" Hayrolsun. Yoksa bir şey mi dedi bir şey mi yaptı abla? "

 

İğrenircesine yüzünü buruşturmuştu Mahfiruz. O kimdi ki zahir ona bir şey yapacak olsundu.

 

" Ar damarı çatlamış yılanın. Validemiz ruh gibi uzanırken Ahmed'le cilveleşmeye kalktı. Hem de benim, İsmihan ve Fatma Sultanların önünde. "

 

" Emin misin abla? Hünkarımız günlerdir pek üzgünler. Böyle bir ahlaksızlığa göz yummazlar. "

 

" Hünkarımız yüz vermedi elbet. Lakin o... Ben de kapıda ağzıma geleni söyledim. Fakat gel gör ki Ahmed duymuş. Esti gürledi. Bana kızdı. "

 

Anlamıştı Şahincan. Esasen de hünkarı haklı bulmuştu. Öyle ki Mahpeyker onun kıymetlisiydi ve az ötede ölüm döşeğinde bir valide sultan yatıyorken bu sözler pek densiz pek de yersizce kaçmaktaydı.

 

" Aman diyeyim abla. Aklın varsa hünkar efendimizle ters düşeyim deme. Hele de bir Rum yosması yüzünden... "

 

Kardeşine hak vermişti Mahfiruz. Doğru söylüyordu. Ahmed ile ters düştükçe Mahpeyker kazanacak ve güçlenecekti. O ise buna izin vermeyecekti.

 

...

 

" Kabaran dalgalar, seni sallayıp duruyor. rüzgar estiriyor ağarmış yelkenler, soyguncunun gemisi beşiğinde. ninni yavrum, ninni,uyu yavrum uyu."

 

Kendi diyarına has bir Çerkes ninnisi mırıldanmaktaydı Mahfiruz Haseki. Kucağındaki üvey oğlu Mehmed'e söylemekteydi bu ninniyi. Küçük şehzade de ana kokusuna hasret işittiği bu sesle büyülenmişcesine rahatlamış ve usuldan gözlerini uykuya yummuştu.

 

" Alıp beşiğine yatırayım mı abla? "

 

" Yatır Şahincan. "

 

Minik şehzadenin uyuduğuna ikna olan Mahfiruz, kardeşi Şahincan'a uzatmıştı masumu. Akabinde de derince bir iç çekmiş ve elinin altında duran testiden kendine bir bardak su doldurmuştu ki kapının üç kez tıklatılmasıyla geleni içeri buyur etmişti. Gelen cariye kızlardan Gülbeyaz'dan başkası değildi.

 

" Hayırdır Gülbeyaz. "

 

Korkmuştu Mahfiruz.

 

" Sultanım. Beni Servazad Kalfa gönderdi. Validemiz... Handan Sultan'ımız..."

 

" Öldü mü? "

 

" Evet sultanım. Allah rahmet eylesin."

 

...

 

Yenice yakılan kandillerle süslü mermer koridorlarda sıralı cariyelerin arasından eteklerini savura savura gelmekteydi Mahfiruz. Kederliydi. Handan Sultan ki ona öz anası gibi davranmış onu her daim koruyup kollamıştı. Şimdiyse o kadın yoktu artık.

 

" Başımız sağ olsun."

 

" Allah rahmet eylesin. "

 

" Rabbim cennetine alsın. "

 

... 

 

Daireye girdiğinde beyaz bir örtüyle çenesi bağlanmakta olan valideye bakmıştı Mahfiruz. Etrafta korku ve hüzünle üşüşen cariyeler bir yana cenazenin yanıbaşına çökmüş çocuklar gibi hıçkırarak ağlamakta olan hünkarı fark ettiğinde ise hemencecik üstüne atılıp acılı kocasını yatıştırmaya çalışmıştı.

 

" Ahmed... Ahmed'im... "

 

"... Validem gitti Mahfiruz. Oysa bırakmaz sanmıştım. "

 

" Üzülme. Ölüm herkese hak. Validemiz dünya iyisiydi. Rabbim cennetine alsın."

 

" Amin. "

 

... 

 

Böylece bir devir daha sona ermişti. Haremden bir valide sultan daha geçmiş ve miadını doldurmuştu. Gayrı dengeler değişecek ve dahi nizam yeniden kurulacaktı. Bu yeni düzende ise başı Mahfiruz çekecekti.

 

* Yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

Bölüm : 28.12.2024 17:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...