İyi okumalar.
Yorumlarda buluşalım.
Sabah çok dinç bir şekilde uyanmıştı Berva. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar güzel uyumuştu. O lanetli günden sonra pek iyi uyuyamazdı ama dün gece bayağı iyi uyudu. Bunun sebebini biliyor ve Alaz'ın aksine inkar etmiyordu. Sadece nasıl bu kadar kısa süre içinde ona alıştığını anlamıyordu.
Evet, Alaz'ın da ona alıştığını biliyordu. Bunu son zamanlardaki davranışlarından değil, bakışından konuşmasına kadar değişen bütün tavırlarından anlıyordu.
Davranışları hâlâ tuhaf gelse de ona güvenmeyi seçti. O günden sonra güvenmeyi seçtiği sayılı kişilerdendi.
Biliyordu, onun bu davranışlarının altında bir sebep var ama bunun ne olduğunu bilmek istemiyordu. Bilirse eğer, ona güvenmek imkansız olacaktı.
Alaz'ın odaya gelmesi ile o da yataktan kalktı.
Ağzından sadece "Hıım."diye bir ses çıktı. Alaz ona"Hadi giyin, sana bir sürprizim var." deyince heyecanlandı biraz. Uzun süredir hediye almıyordu. Heyecanlanmıştı.
"Ne sürprizi ?"
Birden ne olduğunu çok merak etti. Hatta şu an söylemesi için her şeyi yapabilirdi.
"Hıım." dedi taklidini yaparak. "Söylersem sürpriz olmaz. Hadi giyin, aşağıda gösteririm."
İlla uzatacaktı yani.
Üzerine günlük bir şeyler giyip geldi. Hediye almayalı çok olmuştu ama ne olmuş olsa da sonuçta o daha on dokuz yaşında bir kadındı ve çocukluğunu yaşamamıştı. Ailesi ona çok sefer hediye alsa da Alaz ilk defa sürpriz yapıyordu. İster istemez heveslenmişti.
Alaz, elinden tutup onu ahıra götürdü. Elini tutmak artık onun için de Berva için de normal bir şeydi. Her ne kadar Berva bunun sonunun iyi olmayacağını bilse de birkaç gün mutlu olmak ona da iyi gelecekti, yani öyle umuyordu.
Ahırda nasıl bir hediye olabileceğini düşünemiyordu ama bu Alaz Ağa'ydı, her şeyi yapabilirdi.
Ahıra geldiklerinde gördüğü at ile mutluluktan ne yapacağıı bilemedi. Simsiyah rengi ile ve bütün asaleti ile Rüzgar karşısındaydı.
Sadece bir at değil, onun her şeyiydi.
O hiç Rüzgar'ı konağa getirmeyi düşünmemiştim.
Gerçi şimdiye kadar konakta sen bir hiçsin diyen bir kocası vardı. Bir de atını buraya nasıl getirecekti. Ona konakta Ahmet abi bayağı iyi bakıyordu zaten.
Rüzgar'ın kişnemesi ile kendine geldi. Onu karşısında görmek bir an donmasına neden olmuştu.
Koşup ona sarıldı. Onun siyah yelelerini okşamayalı uzun zaman oluyordu.
Onu tanımıştı. Gördüğünden beri tıpkı Berva gibi yerinde duramıyordu.
Yumuşacık siyah yelesini okşarken Rüzgar'ın onu tanıyıp kendini daha çok yaklaştırması onu olduğundan daha mutlu ediyordu.
Bazen hayvanlar insanlardan daha sadık olabiliyordu.
O atım ile konuşup hasret giderirken Alaz ise hayran bakışlarla onlara bakıyordu.
Sanki karşısında çok güzel bir manzara varmış gibi bakıyordu ama sonra ne oldu bilinmez, yüzündeki hayran ifade yerini buruk bir tebessüme bıraktı ve yavaş yavaş soldu.
Şimdi çokça acı ve biraz acıma duygusu vardı içine.
İçindeki acı, acı duygusuna ağır basarsa yıllardır içinde tuttuğu her şeyi tek seferde ortaya çıkarabilirdi.
Yaklaşıp koludan tutmak istedi ama ona dokunmama sözü verdiği aklına gelince durdu. Bu sefer Berva ona dönüp, kollarını iki yana açıp beline doladı. Alaz kasılmıştı. Bu beklediği bir şey değildi.
Berva ise artık ondan uzaklaşmayacaktı. Ona bir şans vermek içten içe kabul etmişti. Kolları onu sarmaya yetmese de yine de sarılmıştı. Boyu kısa değildi ama kayboluyordu yanında.
Alaz böyle bir hareket beklemediği için şaşırmıştı. Berva'ya sarılmamıştı .
"Teşekkür ederim. Teşekkür ederim."
Alaz kolunu ona sarmadan bekledi. Bu tepkiyi beklemiyordu.
"Sana bir sürprizim daha var."
Bir günde iki sürpriz yapacaktı. Peki bu ne içindi?
Bu günün özel bir anlamı yoktu ki.
Nedenini soracaktı ama daha ağzını açmadan onu kolundan tuttuğu gibi garaja götürdü.
Bu sefer de gördüğü araba karşısında şaşkınlığı katlanmıştı.
"Ama bu... Bu benim arabam."
Tabii ki o da arabasını ve atını getirebilirdi ama Ahmet abi orada daha iyi bakar diye getirmemişti. Şimdi ise Alaz düşünüp getirdiği için mutlu olmuştu.
Ona bir daha sarılacaktı ama yönünü başka tarafa çevirince durdu.
"Bunlar daha hiçbir şey. Bunlar senin olanlar zaten. Daha ben kendi hediyemi vermedim. Akşam vereceğim."
Üçüncü hediye, çok merak etmişti doğrusu.
Ne?
İşte bunu beklemiyordu. O, bu günü unutmuştum ki. Hafızasından silmek üzere unutmuştu. Elinde olsa takvimlerden silerdi ama yine de ortadan kaldırırdı bu günü.
Yüzündeki mutlu ifade saniye saniye kaybolurken bunu belli etmemek için uğraşsa da ilk defa bu kadar zorlanıyordu.
Duygularını ilk defa saklayamıyordu.
Hayatında ilk defa bu kadar mutluyken üzülmüştü. Şu an bir boşlukta hissediyordu. Bir insan doğduğu günden nefret eder miydi?
O ediyordu.
Alaz o kadar uğraştı diye yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirdi. Ne kadar zorlansa da buna mecburdu. Senelerdir bunun için uğraşmıyordu.
Tek sözde her şey hayatını mahf etsin diye yapmamıştı.
Kim gelse yüzündeki bu tebessümün sahte olduğuna inanmazdı.
"Yoo çok....çok mutlu oldum."
Bu cümleyi söylerken sanki boğazıns onlarca iğne batmış gibi oldu." O kadar mutlu oldum ki.." sondaki cümleyi sessiz söylemişti. Alaz anlamamıştı.
"Bunlar daha hiçbir şey. Asıl sürpriz akşam."
Alaz'ın yüzündeki bu ifadeyi neye yoracağını bilmiyordu. Şu an hiçbir şey düşünmek istemiyordu.
"Akşama birkaç kişi gelecek, sen ona göre hazırlan. Ben zaten yardımcılara yapmaları gerekeni söyledim. Sen sadece giyin ve odada beni bekle. Ben gelmeden de sakın çıkma."
Alaz bunları söyleyip elini nazikçe tutup onu tekrar içeri getirdi ve işlerinin olduğunu söyleyip kahvaltı etmeden çıktı.
Berva şimdi ne yapacaktı?
On yıldır doğum günü kutlamayan kız bugün mü kutlayacaktı?
Yağmur'u aradı ama Yağmur onun telefonuna cevap vermedi. İlk defa ona ihtiyacı olduğu bir anda Yağmur yoktu.
Hem kimler gelecekti? Bunun cevabını almak için akşamı beklemeliydi.
Akşama kadar nasıl idare edebileceğini bilmiyordu. Zaten bu günü yaşamak zorken bir de bu şekilde yaşamak onun için ölüm gibi bir şeydi.
Akşama üç saat kala eve kuaför ve beraberinde elbise, ayakkabı, takı ve çanta gelmişti. Berva ise hâlâ nasıl bu günü kutlayacağını düşünüyordu.
"Kutlayacağım." dedi kendi kendine. Alaz için bunu yapacaktı. O bu kadar uğraşmışken Berva da buna katlanmalıyım diye düşünüyordu.
Beyaz, dizlerinin hemen altında biten ve kolları bilekte biten bir elbiseydi. Balon kol, üst kısmı göğsüne kadar sıkı ve aşağıya doğru bollaşıyordu. Siyah stiletto ve siyah çanta da birbirini tamamlıyordu. Siyah elmastan yapılan kolye ve küpe seti de göz alıcı görünüyordu.
Kuaför gelip saçını ve makyajını yapıp gitmişti. Toprak tonlarında ve ara ara koyu renkler olan bir makyaj yapmıştı. Saçını da açık bırakıp bukle yapmıştı. Şimde tek kalan şey giyinmediydi. Hava yavaş yavaş kararıyordu.
Yağmur'u da çağırmak için defalarca aramıştı ama Yağmur açmamıştı.
Elbisesini de giyip tamamen hazır olduktan sonra çantasını komodine bırakıp Alaz'ı beklemeye başladı.
Aşağıdan yavaş yavaş sesler gelmeye başlayınca misafirlerin geldiğini anladı. Perdeyi hafif aralayınca yengesi Zeynep'i, Sevgi'yi, Kübra'yı ve birkaç tane kuzenini gördü. Alaz'ın da birkaç kuzeni buradaydı. ama Yağmur yoktu. Onu tekrar aradı ama yine açmadı.
Biraz daha bekleyince kapı açıldı ve Alaz içeri girdi. Sabahki giydiği takım üzerinde yoktu. Adeta karalara bürünmüştü. Siyah gömlek ,ceket, pantolon ve ayakkabı ile çok yakışıklı duruyordu.
"Çok güzelsin." dedi içeri gelir gelmez. Berva da ona teşekkür edip yanına geldi.
"Ben aşağıda giyindim. Buraya hazır olarak gelmek istedim."
Alaz'ın sesinde bariz bir rahatsızlık vardı. Bir şeyden rahatsız olmuştu ve Berva bunu anlamıştı.
"İnelim hadi." dedi Alaz, ve Berva komodinin üzerindeki çantayı almaya gidince arkadan ellerini beline sardı.
"Mutlu musun?"diye sordu.
Mutlu değildi ama onu üzmek istemiyordu.
"Evet mutluyum." diye bir cevap verdi.
"Neden mutlusun?"
Tabii böyle bir karşılık beklemiyordu. Alaz kollarını ondan ayırınca arkasını dönüp onunla yüz yüze geldi. Anlamaz gözlerle ona bakıyordu.
"Nasıl yani?"
Gerçekten anlamamıştı.
"Diyorum ki, seni istemeyen bir kocan var. Kocanın sevdiği başka bir kadın var ve o kadın..."
Alaz elini perdeye atıp kenara çekti.
"O kadın da şu an burada. Sen neden mutlusun."
Berva bir an idrak edemedi ama korktuğu başına gelmişti. Ayda şu an dışarıda misafirlerin içinde yer alıyordu. Alaz onunla bir sevgi oyunu oynamıştı ve Berva ona inanmıştı. Ne yapabilirdi ki? Sadece"Neden?" diyebildi .
Diyecek başka bir şeyi yoktu. Zaten emin değildi oyun oynayıp oynamadığına. İkinci bir şans istemişti ve Berva da elinden geldiğince unutmaya çalışacaktı ama güya önce onu süründürecekti.
Allah'tan kimseye güveni kalmamıştı da bu darbe onda büyük bir hasara neden olmamıştı.
Anlamıyordu. Onun canını zaten her şekilde sıkıyordu. Hakaretleri ve sözleriyle sürekli küçük düşürüyordu. Buna gerek var mıydı ki?
Canı yanıyordu. Bugün yapmasa olmaz mıydı?
"Yani en azından bir aydır iyi davranmaya çalışmana değmez. Sen zaten her fırsatta beni aşağılayıp küçük düşürüyordun. Bu sefer ne oldu Alaz Ağa? Bu oyunu niye oynadın?"
Bu adam hiç iyi bir insan olmayacaktı. Berva artık bunu anlamıştı ama bunu bu kadar adice bir oyunla anlatmak zorunda mıydı?
Alaz hırsla ona bakıp konuştu.
"Neden mi? Hayatımı alt üst ettin. Beni sevdiğim kadından ayırdın. Bunun bir cezası olmalıydı."
Berva donuk bakışlarla ona bakıyordu. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Şimdiye kadar Alaz'a güvenmeye çalıştığı için duygularını belli ediyordu ama artık yüzündeki tek bir ifade bile okunmuyordu.
Berva bu günü asla unutmayacaktı.
"Anlıyorum. Sen aslında beni kendine alıştırıp sonra doğum günümde, yani sana göre en mutlu olduğum günde gidecektin ve ben senin yaptıklarından sonra kahrolacaktım, öyle mi?"
Daha yeni mi anlıyordu, diye söylendi içten Alaz. Güya bu zekasıyla övünen kızdı.
"Ben senin yüzünden sevdiğim kadından ayrıldım. Bunun bir cezası elbette olacaktı."
Hayır bunca şeyin nedeni bu kadarcık bir şey olamazdı. Başka bir şey vardı.
Berva yanan yüreğine inat hissiz ve soğuk bir sesle konuşmaya başladı.
"Bana bu güne kadar yaşattıkların, hakaretlerin, bu oyunun... Bunlar hepsi evliliğin sorumlusu olarak beni görmen veya seni sevdiğinden ayırmam olamaz. Başka bir şey var. Sen normal değilsin. Kimse sırf biriyle evlenmek zorunda olduğu için ondan bu kadar nefret etmez. Üstelik bir suçu bile yokken. Sen hiç normal değilsin."
Bu cümlelerden sonra siniri kat kat artarken aynı zamanda geçmişin soğuk rüzgarı gözlerine kışı getirmişti. Ona göre Berva'nın konuşmaya hakkı bile yoktu.
"Evet, tek nedeni bunlar değil. Bilmene de gerek yok. Ben hayatım boyunca göğsümde bir acıyla yaşayacağım. Sen ise sadece bir doğum gününde mutsuz olacaksın."
Bir doğum gününde mutsuz olmak. Bu biraz aşina olduğu bir şeydi. Ne olduğunu az çok biliyordu Berva.
"Mesele her neyse, bana böyle davranmana neden olan şeyi bilmek istiyorum. Anlat Alaz Ağa, yoksa emin ol öğrenmem iki günümü almaz."
Alaz artık bu kadının dediği şeyleri yapabileceğine emindi. Bilmek mi istiyordu? Öğrensin o zaman.
"Neden biliyor musun? On bir yıldır göğsümde yanan ateşi bir ben biliyorum. On bir yıldır sizin yüzünüzden ben hayvan gibi acı çekiyorum."
Gerçekten Berva gözlerindeki acıyı okuyabiliyordu. Alaz Ağa ilk defa ona bu kadar duygularını gösteriyordu.
Alaz Ağa ilk defa bu kadar bitmiş görünüyordu.
"Ne oldu Alaz Ağa? Ben dokuz yaşındayken sana ne yapmış olabilirim?
Benim küçüklüğüm neden herkese eziyet?"
Öğrenmek istiyordu. O kadar küçük yaşta ona hâlâ acı çekmesini sağlayacak ne yapmıştı, bilmek istiyordu.
"O yaşta kendime yaptıklarım benim hâlâ insan gibi yaşamama engel oluyor, evet. O yaşta kimse bir şey yapamaz demiyorum çünkü ben kendime yaptım ama sana ne yaptım?"
"Ne oldu biliyor musun Çetiner kızı? Senin akrabaların yüzünden benim abim kollarımda can verdi. Senin kanından bir kadın yüzünden benim abim gözlerimin içine baka baka bana veda etti. Benim abim son nefesinde senin soyundan birinin ismini söyledi."
Bunları öyle bir söylemişti ki, öyle bir bağırmıştı ki Berva kulaklarını kapatıp oradan gitmek istedi. Hem ne diyordu bu adam? Böyle bir şey asla söz konusu değildi. Bu adamın dediği, Arjen Agir Ulusoy, on bir yıl önce ölmüştü.
Birkaç saniye dikkatle bana bakınca ben de inat olsun diye gözlerine bakmaya başladım ama iki saniye bakamadan gözlerimi yüzünün herhangi bir yerine çevirdim. Kara gözlerindeki öfkeye bakacak cesaretim yoktu.
Sanki ondan çok önemli bir şeyini almışım gibi bakıyordu.
Ama bana sanki katiliyim gibi bakıyordu.
Her şey aslında açıktı değil mi?
Bu adamın en baştan beri yaptıklarının nedeni buydu.
"Ne diyorsun sen Alaz Ağa? Ne saçmalıyorsun yine?"
Anlamıyordu Berva. Bugün her şey üst üste geliyordu. Tek bildiği şu anda Alaz Ağa'nın gözlerindeki acı gerçekti.
"Ne saçmalıyorum biliyor musun Berva Çetiner?
Tam on bir yıl önce bu kan davası uğruna biri daha öldü. Benim durmuş sandığım kan davasının son kurbanı Arjen Agir Ulusoy, abim kollarımda can verdi. On altı yaşındaydım ben. On sekiz yaşında gencecik adamı kollarımda kaybettim. Ne uğruna?"
Alaz artık bağırmakla kalmıyor. Boğazı yırtılırcasına kükrüyordu
"Babaannen sırf kocasının intikamını almak için on sekiz yaşındaki adama zehir verdi zehir. O gün deden ve dedem aynı anda ölmüştü. Biz intikam peşinde koşmadık ama siz koştunuz. Senin babaannen benim abimi benden aldı. Abim kucağımda kan kustu benim ve ben bunu akrabalık teklifi geldiği gün öğrendim. O günden bu yana Berva Çetiner, abimin intikamını o kadının torunundan alıyorum ben de. Benim sana yaptıklarım senin babaannenin bana ve abime, aileme yaptıklarının yanında hiçbir şey Çetiner kızı."
Söyledikleri hem onun hem Berva için çok ağırdı ama geçmiş günün ve yapılanların hiçbirinin kendi suçu olmadığını biliyordu Berva.
Her şeyi bilirken bunu nasıl bilememişti?
Aşiretler öğrenirse ne olacaktı?
"Bunda benim suçum ne peki? Ben mi istedim Arjen'in öyle olmasını. Daha o yaşta Arjen Ulusoy öldü dediklerinde ben onun için ağlamıştım. Bunda benim ne suçum var?"
Berva haklıydı. Hiçbir suçu yoktu.
"Abimin de suçu yoktu Çetiner kızı. Bu davada en son Ulusoylardan biri öldü. Sıradaki kişi Çetinerlerden biri."
Alaz Ağa'nın yüzüne acımasız ifade yerleşmişti.
Berva'nın yüzünde gülümseme oluştu ama bir yanı buruktu. Bu güne kadar onun intikam hevesi için acı çekmişti.
"Beni mi öldüreceksin Ulusoy Ağası? Bu bana hediye olur."
Alaz Ulusoy gözlerini kaldırıp Berva'ya kenetlendi.
"Yapabilseydim yapardım Ulusoy Gelini. İlk gün bile seni öldürmek aklımda yoktu ama hep sana daha çok çektirmek istedim. Allah kahretsin ki yapamıyorum. Bana bir şeyler yapıyorsun ama ben bunu anlamıyorum. Abimin intikamını doğru düzgün alamıyorum. Mezarına gidemiyorum...
Hayatıma öyle bir girdin ki, ben yapacağım her şeyi unuttum. Kabuslarım arttı ama uyanınca seni görüyorum. Sen ona benziyorsun "
Alaz Ağa ağlayacak gibi oluyordu ama ağlamıyordu.
"Aşiretlere söyle. Yine kan davası çıksın Ağa. Bundan sonra ben senin bu yaptığını sineye çekemem. Ben yapılan her şeyin cezasını çekemem. Her şeyin sorumlusu olmaktan bıktım. Yine yapmadığım bir şey için aylardır bana çektirmişsin. Ben artık senin yaptıklarına katlanamıyorum. "
Berva ağlayacak gibi oluyordu.
Histerik bir şekilde güldü Alaz Ağa.
"Haberleri yok mu sanıyorsun? Babaannen neden öldü Çetiner kızı?
Amcaların ve baban evlatları için kendi elleriyle annelerini Ulusoy aşiretine verdiler. Babaannen eceliyle değil yaptıkları yüzünden öldü."
Bu olamazdı. Babası ve amcası bunu yapmış olamazdı. Üstelik babası onu anam diye severken. Babası, kendi annesini evlatları ölmesin diye ölüme göndermiş olamazdı.
"Eğer istemiyorsan söyle, söyle ki geç olmadan senin için bir şeyler yapayım. Emin ol dava benim için önemli değil. Kızım için ölürüm de öldürürüm de."
Kızım için ölürüm de öldürürüm de, derken sesindeki ton sanki bunu daha önce yapmış gibi kendinden emin çıkıyordu.
Bir an korkmuştum ondan.
"Baban ve amcaların anneleri için çok mücadele ettiler ama maalesef Ulusoy aşireti alttan tehdit gönderip bütün erkek evlatlarını öldüreceğini söyleyince mecburen kabul ettiler."
Bunlar şaşırtıcı şeylerdi. Babasının ve amcasının böyle bir şey yaptığını kabul etmek istemiyordu ama Alaz Ağa'nın yalan söylemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Yıllar önce ölen babaannesi bunun yüzünden ölmüştü ama dinlemek istemiyordu. Böyle şeyleri dillendirmek daha çok insanın bilmesine neden olurdu. Duymak istemiyordu.
"Ee, almışsın intikamını zaten. Öldürmüşsünüz kadını. Benden ne istedin?"
"Ben değil onlar bunu yaptı. Onlar yaparken ben yoktum. Benim abim kollarımda öldüyse Çetinerlerden de birisi benim gözümün karşısında ceza çekecekti ama ben sana anca bu kadar yaptım Çetiner kızı. Aklıma girdin, ne yaptın ne ettin kendini bana alıştırdın. Senin canın acıdıkça benim de canım acıdı. Anca bu kadar ceza verebildim."
Berva hâlâ ona donuk bakıyordu.
"Babaannem diye yaptıklarını görmezden gelemem Ulusoy Ağası. Yaşadığı her şeyi haketmiş. Sadece kendi evlatlarının ona böyle yapması beni üzdü ama on sekiz yaşındaki gence bunu yapması ve sana hayatın boyunca unutamayacağın bir travma yaşatması bile bu üzüntümü azaltıyor."
Alaz onun böyle söylemesini beklemiyordu. Babaannesi hakkında söyledikleri onu şaşırtmıştı.
Şimdi gerçekten Berva gözüne en masum olanıydı.
Bu kadından gerçekten korkulması gerektiğini anladı.
"Şimdi gelelim bana. Neymiş cezam? Ben hâlâ bu yaptığını neden yaptın anlamıyorum. Seni sevmiyorum ki bana sevgi oyunu oynadın."
O kadar hissiz bir şekilde söyledi ki Alaz donduğunu hissetti. Ne kadar inkar etse de Berva'nın onunla normal bir şekilde konuşmasını sevmişti. Duygusuz konuşmasından daha iyiydi.
"Cezan o kadar büyük değil. Benim abim kollarımda öldü. Ömrüm boyunca unutmayacağım ama senin cezan sadece bir günlük. En azından bundan sonra ne kimseye güveneceksin ne de..."
"Güvenmiyorum zaten. Aslında sen de biliyorsun o kadınla ayrılman benim yüzümden değil, hatta kimsenin yüzünden değil. Abinin başına gelenler de benim yüzümden değil. Elimde olsa şu an onu geri getiririm. Ama benim suçum yok. Öfkeni boşaltacak birini bulamadın ve bunun için en uygun kişi bendim. Sonuçta yaptıklarına ses çıkarmıyordum. Ama ben sadece seni alttan alıyordum Alaz Ağa. Sen beni çok yanlış anlamışsın. Çok yanlış kişiden öfkeni çıkarmaya kalktın."3
Berva sözünü tamamlamasına izin vermemişti ama Alaz da susacak gibi değildi.
"Yine ben güçlüyüm mü diyeceksin? Zannetmiyorum güçlü olduğunu. Şimdi bana ben zaten sana inanmamıştım, güvenmemiştim ayakları yapma. Bundan sonra birine güvenince iki kere düşünürsün. Bir doğum gününde de mutsuz olman çok değil. Ben o günden sonra hiç mutlu değilken senin de bir doğum gününde mutsuz olman, inan çok değil."
Bu sözle Berva sarsıldı. Doğum günü, Berva ve mutlu olmak mı?
Kulağa imkansız geliyordu.
Alaz'ın bu ağır sözü üstüne Berva bir kahkaha attı ama bu kahkaha o kadar acı doluydu ki Alaz yaptığına tam şu an pişman oldu. Yavaş yavaş gözlerinden akan yaşlar da kaç yılın yeminini bozdu. Alaz onun sesindeki acıyı anlamıştı ama çok geçti. İş işten çoktan geçmişti.
Bu oyunda bu kadar acı çekeceğini biliyordu ama kendi yüreğinin acı çekeceğini bilmiyordu. Kadının kahkahasındaki acı onun yüreğini acıtıyordu.
Hani bu kadına bedel ödetince acısı azaltacaktı? Hepsi yalandı. Bu kadın abi çektikçe o da acı çekiyordu.
"Ben..."dedi. Artık sesi titriyordu. Bu adamdan duygularını saklamayacaktı çünkü bu adam ona acıyarak bakmazdı. Acıma duygusu yoktu. İçinde tutamıyordu artık acısı dışarı vurmuştu.
"Ben on yıldır doğum günü kutlamıyorum."dedi. Alaz buna inanmadı. Sonuçta bir ağa kızıydı ve at ile araba ona doğum günü hediyesiydi.
Gülüyordu dudakları ama yüz ifadesi onu ele veriyordu.
"Ben on yıldır kimseye güvenmiyorum da."
Göz yaşları onca seneye inat durmadan akıyordu.
"Şimdi diyorsun ya Berva bana güvenmişken bu oyunu bitireyim, benim güven duygum yok ki ağa."
Sesi ağlamaklı çıkıyordu ama ağlamıyordu. Gözyaşları akıyordu ama Berva ağlamıyordu.
Gözünden yaş akan herkes ağlamış mı oluyordu?
"Ben insanlara olan güvenimi on yıl önce tam bu gün, güvendiğim insan tarafından tacize uğradığımda kaybettim."6
Bu cümle bir yıkım olmuştu. Onun bağırarak söylediği bu cümleyle hem o hem de Alaz yıkılmıştı. Alaz inanamıyordu duyduklarına ama bu kadının gözlerindeki acı o kadar gerçekti ki istemese de inanmak zorunda kalıyordu.
Bu doğru olmasın Ulusoy Gelini. Bana kendimi öldürmem için bir sebep daha verme. Sana bu acıyı yaşatmış olmalarını ve üstüne benim bu acıya acı eklediğimi söyleme. Acın beni bitirir kadın. Yanlış duyduğumu söyle.
Duymuştu, sağır olmak istiyordu. Bir kadına bunu yapmamış olmak istiyordu. Bu yükün altında kalmamak istiyordu.
Ama yapmıştı.
Berva tacize uğramıştı. Onun karısına neler yapmışlardı?
Bunu bu güne kadar ona nasıl söylemezdi?
O yüzden miydi sürekli ona dokunma demesi?
"Hayır." Dedi Alaz. İnanmak istemiyor gibi. İnanamazdı da. Böyle bir şeye nasıl inanılırdı?
Bu kadın bugün yirmi yaşındaydı.
On yaşındaki çocuğa bunu hangi soysuz yapardı?
"Evet Alaz Ağa. Ben on yıl önce, doğum günümde tacize uğrayarak kaybettim insanlara olan güvenimi."
Gözyaşları durmuyordu. Bu bir sonun habercisiydi. Aktığı kadar yakacaktı.
Bu gözyaşları yaklaşık yedi yıldır sadece her gece bir damla olmak üzere akıyordu çünkü her birine bağlanmış büyük bir ah vardı.
Onların akması ayrı acı, verdiği yıkım ayrı acıydı.
"Hayır."
Diyebildiği tek şey buymuş gibi her seferinde hayır diyordu.
Kabul edemiyordu. Aylardır aynı evin içinde sürekli ona dokunma demesine rağmen karısının derdini anlamamayı kabul etmiyordu.
On yaşındaki çocuğun bunu yaşamış olmasını kabul edemiyordu.
Karısının bu acıyı çekmiş olmasını kabul edemiyordu.
Karısının acısının onun yüreğini daha çok yakacak kadar karısını kabul ettiği sindiremiyordu.
Sırf eli ona değdi diye sinir krizi geçirecek kadar karısını yaralamalarını kabul etmiyordu.
Bir kız tacize uğradı diye gecenin bir yarısı nefessiz kalmasını kabullenemiyordu.
O karısına yapılan şeyi kabul etmiyordu.
Berva titreyen bacakları ile giyinme odasındaki elbise dolabına yöneldi. Ayakları bedenini zor taşıyordu ama ayaktaydı. Yıkılmıyordu.
Ölmüş beden odanın ortasında geziyordu. Çünkü o, on yıl önce ölmüştü.
Dolaptan beyaz bir çocuk elbisesi çıkarmıştı. Tıpkı üzerindeki gibi beyaz, tıpkı üzerindeki gibi ona aitti.
O elbise ile Alaz Ağa'nın karşısına geçti.
"Bak bu elbise. Onuncu yaş günümdeki. Bedenimde bir şerefsizin elinin dolandığı o elbise. Bak iyi bak. Bugün bana aldığın elbise ile neredeyse aynı."
Hiç durmadan bağırarak konuşuyordu. Sesindeki her bir tını bıçak gibi saplanıyordu kalbine.
Olamazdı. Yalandı.
Ama biliyordu, Berva bu güne kadar ona hiç yalan söylememişti.
Alaz bu sözler karşısında dayanamayıp dizlerinin üzerine yere çöktü. Hâlâ "Hayır."diye sayıklıyordu.
Kabullenmek kolay mıydı?
Zaten ailesi de ona inanmaz diye anlatmamıştı kimseye. Kocası da inanmıyordu. Doğru bir karar verdiğini biliyordu. İyi ki söylememişti. Onu henüz tanımayan bir adam bile kabul etmiyorsa, ailesi kendi kanından birinin ona dokunmuş olmasını asla kabul etmezdi.
"Bana aynı gün aynı elbiseyle aynı felaketi yaşattın. On yıl, on yıl? Ben sana derdim büyük dememe rağmen sen beni hiç acımadan öldürdün."
Berva artık dayanamıyordu ama içindekileri boşaltması gerekiyordu.
"Kimseye söylemedim. Tıpkı senin gibi inanmayacaklardı çünkü. Ben on yıl her gece kendi acımda boğuldum."
Artık dayanamıyordu. Bu ne biçim bir acıydı?
Alaz bir şeyi hatırlamış gibi gözlerine baktı.
Derdêmın heft saliye.
Yedi yıl demişti. Benim acım yedi yıllık demişti.
Yedi yıldır ölüyorum demişti.
"Hayır. Yedi yıl demiştin. Yalan söyledim de ne olur. Ben bu acıya katlanamam Ulusoy Gelini. Yalan söyledim de. De ve bu yanan yüreğimi serinlet gelincik çiçeği. Sana yalvarıyorum Ulusoy gelini. Karımın böyle bir şey yaşamadığını bana söyle. Sana yalvarıyorum. "
Alaz'ın sesi bir ölüden farksızdı. Halbuki burada ölen kişi Berva'ydı.
Alaz Ulusoy, Mardin'in acımasız ağası, ilk defa birine yalvarıyordu. Anlattığı her şey yalan olsun diye karısına yalvarıyordu.
"Herkes senin gibi yapacaktı değil mi? Herkes yalan söylediğimi düşünecekti. Ben kime ne anlatıyorum Alaz Ağa?
Senin karını taciz ettiler kabullen.
Ağırına mı gitti tacize uğramış bir kadının karın olması."
"Hayır. Hayır seninle alakası yok. Sana inanıyorum Ulusoy Gelini. Sana senden daha çok inanıyorum ama bunu yaşamış olmanı kabul etmiyorum. Senin bu acıyla yaşamak zorunda olduğunu kabul edemiyorum."
Berva neredeyse ağlayan halini bir kenara bırakıp sırıtacaktı. Ahmet ve Yağmur'dan sonra ona inanan tek kişi Alaz'dı.
Hem de sana senden daha çok inanıyorum demişti.
"İnan Alaz Ağa, benden daha çok inan çünkü ben on yıl olmasına rağmen ne inanıyorum ne de unutuyorum. İnanmadığın bir şeyi nasıl unutmazsın bilmiyorum ama inanmıyorum."
Gözyaşları artık aktığı yerde aralıksız süzülüyordu. Öyle bir acıydı ki Berva şu saatten sonra ne yapacağını bilmiyordu.
Alaz oturduğu yerde başını önüne eğmiş kafasını kaldıramıyordu. Nasıl kaldırsın ki? Yüzüne bakmaya utanıyordu.
"Ama derdim yedi yıllık demiştin. Lütfen bana daha fazlasını yaşadım deme Ulusoy Gelini, kaldıramam."
Berva gülse mi ağlasa mı bilemiyordu. Onun yaşadıklarını sadece duyunc bile kaldıramayan insanlar vardı.
"Evet derdim yedi yıllık çünkü ben tacize uğradığım gün tacize uğradığımı bilmiyordum bile."
Durmadan Alaz'ın yüzüne karşı bağırıyordu.
Bir kere daha öldü Berva. Bin kere daha yıkıldı Alaz.
"Ben tacize uğradıktan üç yıl sonra tacize uğradığımı anladım ve ne var biliyor musun?"
Alaz kafasını iki yana salladı. Duymak istemiyordu. Bu kadar acı fazlaydı. Ama şunu biliyordu ki onun duyduğu bu şeyleri Berva bizzat yaşamıştı.
Kim derdi ki Alaz Ağa bu hale düşecekti. Duymak istemiyordu gerçekleri ama yine de gözünün içine baktı ve oradaki ölü çocuğu gördü. Bir kere daha acı çekti.
"Ben beni ne zaman taciz ettiğini bilmiyorum. Bu ne zaman başladı bilmiyorum. Ben kendimi bildim bileli o adam beni gelip kuytu köşeye çekip öperdi ama ben seviyor sanırdım."
Berva'nın artık konuşmaya mecali yoktu. Alaz ise daha fazlası olamaz dediği her an biraz daha acı çekiyordu.
Bilmiyordu. Allah kahretsin ama bilmiyordu. Bilseydi bu kadını hiç üzer miydi?
Üstelik ona beni kırma demesine rağmen bu kadar acının üzerine bir de o tonlarca acı yükler miydi?
"Belki bebekken, belki iki yaşındayken, belki beş, altı...
Hatırlamıyorum. Benim yasını tutacağım, ben bugün öldüm diyeceğim bir gün yok. O haysiyetsiz şerefsiz it bana bunu ne zaman yapmaya başladı haberim yok. Hatırlamıyorum.
Ama benim en çok canımı yakan on yıl önce bugün olandı. İlk defa o adamın çıplak eli benim çıplak bedenimde gezindi."
Berva bir kere daha öldü. Alaz artık ne yaparsa yapsın onu eski haline getiremezdi. Yıllardır unutmaya çalıştığı ama asla unutamadığı o gerçekleri Alaz beş dakikada ortaya çıkarmıştı.
Berva elindeki elbiseyi gösterip konuşmaya devam etti. Hâlâ hıçkırarak ağlıyordu ama yapacak başka bir şey de yoktu. Bitmişti. Alaz oyunu da Berva ile beraber bitirmişti.
"On yaşındaydım on. Ben on yaşındayken güvendiğim o adamın yanında yattım. Herkes uyuyordu."
Berva anlatıyordu ama Alaz hiç dinlemek istemiyordu. Yerde dizlerinin üzerine çökmüş vaziyette yere bakıyordu. Kulaklarında ise sadece Berva'nın bağırmaları vardı.
Berva sesini kısıp anlatmaya devam etti. Yorulmuştu.
" Öpüyordu beni ama o kız çocuğu bunu normal bir şey gibi görüyordu. Çünkü bu kız kendini bildi bileli o adam ona öyle davranıyordu."
Berva tacizin ne zaman başladığını bile bilmiyordu. Böyle bir acı var mıydı?
Niye dünyada böyle insanlar vardı?
Madem evlat yetiştirmeyi bilmiyorlar, neden onları doğurup sokağa salıyorlardı.
Böyle insanlar hayvanlardan daha zararlı değil miydi?
"Bir süre sonra o adamın elleri bu elbisenin altından kızın çıplak bedenine değdi. Kız rahatsız oldu ama bunu dile getiremedi. Ölüyordum. Kimse yoktu."
Berva o anları tekrar hatırlıyor gibi gözlerini sıkıca yumdu. Gözlerini açtığı zaman Alaz'ın bakışlarını yerde gördü ve ona bakması için bağırdı.
"Kaldır kafanı bak. O kız o yaşta o durumdan rahatsız olup tuvalete gitme bahanesiyle kalktı o adamın yanından."
Alaz kafasını kaldırıp yıkılmış bedene bir daha baktı. Kurtulmuş olsun lütfen dedi içinden. Bu bahane o çocuğu kurtarmış olsun dedi ama olmadı.
"Tuvalette bile yatmaya razıydım o gece. Rahatsız olmuştum bir kere. Ama o adam tuvaletin kapısına kadar gelip o kızı tuvaletten çıkarıp tekrar kendi odasına götürdü. O eller tekrar bu bedende dolandı."
Bu sefer kendi bedenini göstermişti. Artık dayanamıyordu. Geçmiş bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken kriz geçirmemek için yine acılarına sığınıyordu.
Kendini anlatırken bile sanki bir yabancıyı anlatıyordu.
"O kız bir süre sonra tekrar tuvalete gitme bahanesiyle kalktı. Ne bilsin bir kere kurtuldu belki bir kere daha kurtulur diye düşündü. Ama olmadı. O adam onun arkasından tuvalete gelip onun hemen yanındaki banyoya girdi ve 'Ben çıkana kadar sen de çık' dedi. Kız da öyle yaptı. Korkmuştu bir kere o adamdan. Adam yine onu odasına götürdü ve bu sefer o eller tahmin edebileceğin en mahrem yerlerinde dolandı. Kız olabilecek en kötü şekilde rahatsız hissediyordu."
"Yeter!" Alaz dayanamadı. Kim dayanabilirdi ki?
Bu acılardan büyük acılar tabii ki vardı ama herkesin acısı yaşadığı kadardı. Berva şu an dünyanın en çok acı çeken insanı olduğunu düşünüyordu. Çünkü herkes tattığı acı kadarını biliyordu.
"Yetmez Alaz Ağa yetmez. O adama yetmedi. On yaşındaki kız annesine sığındı o gün. O kız üşüme ve mide bulantısı bahanesiyle annesini istedi ve gidip annesinin yanında uyudu."
Berva ona yaklaştı ve ona "Kalk!"dedi. Alaz onu ikiletmeden kalktı. Tam kolunu tutacaktı ki Berva geri çekildi.
"Ben üç yıl sonra taciz edildiğimi anladım. Bir kere değil, beş kere değil, yirmi, otuz, elli, yüz değil. Sayısını bilmediğim kez tacize uğradım ve ben bunu çok sonra öğrendim."
Berva'nın gözyaşları tekrar akmaya başladı. Alaz o kadar çok istiyordu ki sebebi olduğu o gözyaşlarını silmeyi ama o her yaklaştığında Berva ondan uzaklaşıyordu.
"Ben yedi yıl boyunca her gün ağladım. Kaç kere yastığım ıslandığı için uyumadım. Ama ben en çok annemi istedim.
Hani anneler hissederdi?"
Sondaki sesi isyan edercesine çıkmıştı.
"Ben bazı günler sesim kimseye gitmesin diye sessizce ağladım ama en çok o günler annem yanıma gelsin istedim.
Annem duymasın diye sessizce ağlarken bir tek annem gelsin istedim. Gelmedi.
Hiç mi hissetmedi? Benim sesim çıkmasın diye kendimi sıkmaktan ciğerlerimi acıttığım günler onun hiç mi ciğeri acımadı?"
Artık içindekileri kusuyordu. Alaz'ın yüzüne durmadan bağırıyordu.
" En çok ne acıttı biliyor musun?"
Alaz ayakta ama onun yüzüne bakmak istemiyordu. Biliyordu bu söyleyecekleri kaldırılamayacak şeylerdi.
"Acaba üşüme bahanesi ile gitmesem o adam ne kadar ileri gidecek diye düşünüp her gece ağlamak en acısıydı. Ve ben hep en kötü ihtimali düşündüm. Ben her gece tecavüze uğradığımı düşünerek uyudum."
Neydi bu? Berva'ya göre ölüm değildi çünkü defalarca ölmüştü. Alaz için ise bir sondu. O bu kızın sonunu getirmişti.
"Ve ben rüyamda tecavüze uğradığımı gördüğüm gün öldüm.
O kadar acıttı ki..."
Tacize uğramış biri rüyada tecavüze uğradığını görmüştü. Rüya da olsa bunu yaşamayı hak etmemişti.
Alaz ona bakmıyordu. "Kaldır kafanı!"diye bağırdı.
Alaz başını emir kulu gibi kaldırdı ve gözlerini onun yüzüne sabitledi. Bir tek gözlerine bakamıyordu.
"Ben tacize uğradığım için şükrettim."
Bu gerçekle Alaz bir kere daha yıkıldı. Berva ise artık ölmeyeceğim dediği her an tekrar ölüyordu.
Bir insan tacize uğradığı için şükreder miydi?
Berva Tacize uğradığı için şükretmişti.
" O kadar acıttı ki ben tecavüze uğramadım diye şükrettim. Ben tacize uğradığım için şükrettiğim gün öldüm."
"Mutlu ol Alaz Ağa. Ben rüyamda tecavüze uğradığım gün, tacize uğradım diye şükrettim.
Mutlu ol, ben senden önce de defalarca kez öldüm.
Yetmedi mi cezam."
"Ben o gün üşüme bahanesiyle o odadan çıkmasaydım belki de rüyamda gördüğüm şeyi yaşayacaktım. İşte bu yüzden ben sadece taciz olduğu için şükrettim. Tecavüz değil diye şükrettim. Ama sonra böyle bir şeye bile şükredecek duruma geldiğim için öldüm."
Elini kalbine öyle bir vuruşu vardı ki sanki oradaki yangını söndürmek istiyordu ama o yumruklar o ateşi daha fazla harlıyordu.
Alaz dayanamadı ve ona sarılmak için ileri doğru bir hamle yaptı. Tabii Berva buna izin vermedi.
"Bu kasları nasıl yaptığımı soruyorsun ya. Sen hiç tecavüze uğramamak için sporlar yaptın mı?"
Alaz'ın gözü istemsiz karnına kaydı. Daha dün o incecik bele sarılıp o kasları hissetmişti değil mi?
"Sen hiç kriz geçirdin mi ya da?
Bak ben hep geçirirdim ama sen buna bile izin vermiyorsun ki."
"Ben öldüm Alaz Ağa. Ben sana gelirken zaten ölüydüm. Sen leş kargaları gibi benim cesedimi bile rahat bırakmadın. Ben sana beni incitme dedim. Sana zaten paramparça gelmiştim. Sen benim her parçamı ayrı yere savurdun.
Bitti.
Bak artık ben de bittim. Sen oyununla beni bitirdin. Mezarımı da kazdırdın. Bir toprak atmadın üzerime İnşallah en yakın zamanda o da olur."
Alaz titredi bir an. Bu kız kendine beddua etmişti ama Alaz'ın canı bu bedduayla tahmin edemeyeceği kadar acıdı. Berva'nın canı ne kadar acımıştı?
"Senin bana mezar kazdırman hiçbir şeydi. Ben o gün bana mezar kazdırdın diye acı çekmedim. Evet, o da ağırdı ama sen benim kolumu tutup ıssız bir yere götürünce, ben..."
Alaz hayretle ona bakıyordu. Ne düşündürmüştü ona böyle?
Gerçekten onun yanındayken sürekli kendini böyle mi hissetmişti?
Bunu kaldıramazdı. Bir kadının onun yanında tacizden korkmasını kaldıramazdı.
"Hayır, devamını getirme lütfen. Öldürürsün beni. Benim böyle bir şey yapacağımı düşünecek kadar seni şüpheye düşürdüysem Allah benim belamı versin."
Hayır, bunu asla kabul edemezdi. Karısı onu taciz edeceğinden şüphelenmişti.
Bu bir erkeğin ne kadar şerefsiz ve ne kadar adi olduğunu gösterirdi. Gerçekten Alaz ona çok adice davranmıştı.
"Ben öyle düşündüm ama seni değil. Sen her ne yapsan da böyle bir şey yapmayacağını biliyorum Ulusoy Ağası. Sadece o esnada etrafımda kim olduğunu bilmiyorum. Her yer bana o yatak, herkes bana o adam gibi geliyor. İnsanlara olan güvenimi ne kadar kaybetsem de, sana ne kadar güvenmesem de bu konuda kendimden çok sana güveniyorum. Neden bilmiyorum ama güveniyorum."
Alaz kendini rahat hissedemiyordu. Karısı onun kendini taciz edeceğini düşünmemişti. Mutlu olması gerekiyordu ama olamıyordu.
Karısı önünde böyle ağlarken nasıl mutlu olacaktı?
"Ama ağa, ben o adama üşüyorum dediğimde beni bırakmıştı. Sana üşüyorum, dokunma dediğim halde sen durmdın. Sahi sen beni ne çok öldürmüşsün."
Bu sözler Alaz'ın ölümüydü. Kaç dakika oluyordu bu odada olmaları bilmiyordu ama kısa süre içinde bir insanın yıkımı nasıl olurdu, bizzat şahit olmuştu.
"Bilmiyordum Berva. Allah belamı versin ki bilmiyordum. Söylemedin. Bunca şey yaşamışken birini bile bana söylemedin. Gerçi niye söyleyesin ki? Daha bir haftalık ilişkisi bitti diye suçu olmayan karıs7indan intikam alan ben değil miyim?
Hergün ona hakaret edip aşağılayan ben değil miyim?
Dün süründüreceğim dedin, bugün ölüyorum Berva. Aynı acıları sana yaşatmış olmak zoruma gidiyor gelincik çiçeği. Özür dilemeye utanıyorum affet Ulusoy Gelini."
"Özür dilemene gerek yok Ulusoy Ağası. Bunların hiçbiri senin yüzünden değildi. Sen nereden bilecektin ki benim geçmişimi?
Ama şimdi diyorsun ya bir doğum gününde de mutsuz ol, söyle ben hangi gün mutlu olayım. Bir tarih ver, sana söz o gün zorla mutlu olmaya çalışacağım ama yok. Ben çok istediğim sınavı bile kazanınca mutlu değildim. Aldılar elimden. Beni mutlu edecek hiçbir şey kalmadı. Kimsem yoktu. Yanımda kimse yoktu. Yalnızdım."
"Ben koskoca aşiretin içinde yalnızdım."
"Sağ elin sol omzunu sıvazladığı gün anlıyorsun kimsesiz olduğunu Alaz Ağa. Ben öyle bir gün yaşadım. Ben kimsesiz kaldım. Koskoca aşiretin içinde yalnız kaldım."
"Sağ elin sol omzunu sıvazladığı gün anlıyorsun kimsesiz olduğunu"
"İzin ver bundan sonra ben sıvazlayayım omzunu Ulusoy Hanımağa'sı."
Bu cümle bir sürü anlam içeriyordu. Gel yalnızlığını benimle bitir diyordu.
"Kalsın Alaz Ağa, ben daha sana bir şans vermeden beni ne hale getirdin. Aksini düşünmek bile istemiyorum."
"Niye söylemedin daha önce kadın?
Senin yaranı kendi yarama katardım.
Bana güvenmedin tamam. Aileme söyledeydin. Niye tek başına bu yükün altıns girdin."
"Herkes yalan söylediğimi düşünecekti. Ama ben yalan söylemiyorum ki.
Vallaha bak...
Elimde delil yok ama...
Ama ben yalan söylemiyorum ki.
Acıyor. Biraz fazla acıyor ama sonuçta geçti değil mi. Acıyor ama geçmiştir belki.
Geçiyor mu Alaz Ağa, bir şey söyle.
Acıyor ama geçti belki."
Gözlerinden yaşlar akarken bu sefer daha çok ağladı Berva.
"Geçmiyor. Geçmeyecek.
Acıyor. Beni her gün biraz daha öldürecek kadar acıyor.
Şimdi anlıyor musun neden beni öldürmen bana hediye olur?
Çünkü ben yaşadıkça ölüyorum.
Abinin suçu yoktu ama benim de yoktu. Ben zaten ölüyordum, mezarımı da kazdırdın. Bugün beni gömdün de. Tebrik ederim Alaz Ağa, kimsenin yapamadığını sen yaptın."
Berva gözlerindeki yaşı sildi. Eski Berva oldu bir anda. Yüzündeki bütün ifadeyi silip bomboş bir bakış ayırdı gözünde. Baktığı kişiyi donduracak kadar soğuk bir bakış.
Yüzündeki gülümseme ise milyonlar gelse yalan olacağına inanamayacağı bir gülüştü.
Makyaj aynasının karşısına geçip makyajını ve üzerini düzeltti. Alaz ona inanamaz gözlerle bakıyordu. Nasıl bu kadar çabuk o ifadeden sıyrılmıştı?
" Şaşırdın mı ağa? Hayatımın özeti bu benim. Üzül, belli etme. Öl ama güçlü dur. Öldürme ama yaşatma da. En çok sen öl ama en dik sen dur."
Alaz hâlâ nasıl birden bu şekilde ifadesiz bir ruh haline girdiğini idrak edemiyordu. Saniyeler önce kendi ölümünü kendi ağzıyla anlatan kadın, saniyeler sonra hiçbir şey olmamış gibi dimdik karşısındaydı. Ama duygu yoktu. Gözleri bomboş bakıyordu.
"Şimdi söyle bakalım kimmiş güçlü? Ben söyleyeyim. Ben en zayıfıyım. Güçlü diyerek kendimi kandırıyorum. Güçlü olsaydım eğer o adamı o gün öldürürdüm ama yok."
Anlamıyordu. Bunların hepsini yaşayıp dik duran bir kadının kendine güçsüz demesini anlamıyordu.
"Sen o yaşta bile o adamı kendinden uzak tutacak kadar güçlüydün Ulusoy Gelini.
Sen o yaşta bile bunu saklayıp kendi içinde yaşayacak kadar güçlüydün.
Söyle bana Berva, isim ver nefesini keseyim."
"Kim olarak, neyimsin sen benim?
Ben seni karım olarak görmüyorum, bu evde sahip olduğun hiçbir şey yok diyen sendin.
Bunlar senin sözlerindi.
Şimdi beni dinle Ulusoy Ağası. Sen benim neyimsin? Seni kocam olarak görmüyorum. Kendimi bu eve ait hissetmiyorum. Sen benim hiçbir şeyim değilsin. Senin gibi bir adamın karısı olmayı hazmedemiyorum."
Bu sözler Alaz'ın canını yakıyordu. Acaba o söyleyince Berva da böyle acımış mıydı?
Tabii ki acımıştı.
Alaz'ın içi yanıyordu. Bu kadar kötü bir adam olması onun suçuydu. Herkese iyi olup, istemediği bir evlilik yüzünden kıza bedel ödetmesi onun suçuydu.
Canını yakmak istediği Berva'ydı ama şu an onun canı neden daha çok yanıyordu ki?
"Aşağı inelim demiştin. Ben gidiyorum. Gelip gelmemek sana kalmış. Ağa! On dakika içinde Ayda ve Yağmur hariç bahçedekileri göndermezsen yapacaklarımdan ben sorumlu değilim."
Alaz onun konuşması ile dumur oldu. Bu kadar soğuk ve ifadesiz bir ses olamazdı. Az önceki ses ile aynı mıydı?
Alaz onun böyle aşağı inmesine izin veremezdi. Zaten pişman olmuştu ve Ayda'yı aşağıda görürse daha kötü olacaktı.
"Dur."dedi yanına gidip kolunu tutarken ama Berva kolunu öyle bir çekti ki Alaz o an anladı Berva'nın ellerinden kayıp gittiğini.
Halbuki onu gerçekten sevseydi, Berva gitmezdi ki.
Berva gitmişti...5
Alaz Orhan'a acilen bahçeyi boşaltması için mesaj atmıştı. Ayda'yı da çıkarmasını söylemişti.
Berva onu beklemeden aşağı indi ve Alaz da mecburen onun arkasından indi.
Berva'nın planı farklıydı. O kadını yolmaya gidiyordu. Onun sözünün üzerine bu konağa üçüncü sefer geliyordu. Anlaşılan onu ciddiye almamıştı.
Her şeyi bir kere daha içine atıp o kadına haddini bildirmeye gidiyordu. Sonra da bu evden gidecekti.
Sevdiyseniz arkadaşlarınıza tavsiye etmeyi unutmayın lütfen.
BEĞENMEYİ VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN.
Emeğimin karşılığını veren herkes, emeğinin karşılığını fazlasıyla alsın İnşallah 💚 🤎
Okur Yorumları | Yorum Ekle |