Başlayabiliriz.1
O adamı görmeyi asla beklemiyordum. Kaç dakika geçti, odaya geleli ne kadar oldu bilmiyorum ama çalan telefonum ile irkilerek yataktan doğruldum. Sersem gibiydim. Ne yapacağını bilmeyen, sersemin teki bir insan olmuştum ama yılda en az bir kere böyle bir durumla karşılaştığım için alışıktım.
Arayan Zeynep yengemdi, muhtemelen Alaz'ı görüp benim neden gidip gitmediğimi merak ediyordu ama birazdan gidecektim zaten. Sadece sindirmeyi bekliyordum. Eskiden yapıyordum, onunla konuşuyordum mecbur kaldığımda, bir daha yapardım. Gurursuzca.
"Hangi cehennemdeysen çabuk yanıma geliyorsun. Yeğeninle baş edemiyorum. Abin erkeklerin yanına gitti. Kayınların geldi, mevlit başladı ama sen daha ortalıkta yoksun. Yazıklar olsun senin gibi halaya!"
Her durumda da yazıklar bana olsun tabii!
O da kendince haklıydı. Herkes bir şekilde haklıydı. Güya çocuğun halası olacaktım, bütün özel günlerinde geç kalıyordum.
"Yerimi biliyormuşsun işte, cehennemin dibindeyim. Geliyorum birazdan."
Cehennemden bir farkı var mıydı ki sanki?
Doğrulup zümrüt yeşili kaftanımı düzelttim ve şalımı saçımın üzerine örtüp odadan çıktım. O adamın şimdiye erkeklerin mevlid dinlediği yere gitmiş olması gerekiyordu. Günün tamamını onu görmeden geçirirsem sorun çıkmadan konağa gitmeyi başarırdım.
Benim ve abilerimin odasının olduğu en üst katta hiçkimse yoktu. Anne babamın odasının olduğu ikinci katta kadınlar, en alt katta da erkekler kalıyordu. Etrafıma dikkatlice bakıp merdivenleri inerken çoğu kadının gözlerini üzerimde hissettim. Neredeyse hepsi bana bakıyordu.
Kaftanımı tutarak merdivenlerden inmeye başlayacağım sırada aklımın kalmadığını, yengemin beni odasına çağırdığını hatırladım. Arkamı dönüp odasına gidecektim ki Alaz ve tayfasını abilerimle beraber kapıda görünce içime düşen şüphe tohumları ile kalakaldım.
Acaba az önceki olayla ilgili bir şey bulmuş olabilirler miydi?
Hem onun ayakları yaralıydı, ne diye bu kadar çok ayakta duruyordu ki? Beklemeden merdivenlerden geri dönerken aynı zamanda numarasını tuşlayıp onu aradım ve kapıyı çalarak yengemin odasına geçtim.
"Geldim geldim."derken kulağıma yasladığım telefondan duyduğum "Efendim."kelimesi ile yengeme parmağımla bir dakika işareti yaptım.
"Kapıdayız güzelim, gördüm seni üst katta. Neden kadınların yanında değilsin?"
Beni fark ettiğini fark etmemiştim.
"Yengemin yanındayım. Sen neden ayakta duruyorsun bu kadar, geç otur bir yere!"
Taviz vermeyen sesim ile ne denli ciddi olduğumu anlamış olmalıydı. Onunla böyle azarlar gibi konuştuğum için eminim ki gülüyordu şimdi ama bunu gümesi için değil kendine iyi baksın diye söylüyordum.
"Geçeceğiz birazdan içeri yavrum. Sen neden aradın bir sorun mu var?"
"Asıl sizde bir sorun mu var? Neden dışarıdasınız"dediğim gibi zaten eli ayağına dolanan yengem endişeyle bana döndü. Onu da anlıyordum, kadın ilk defa kendi çocuğu için yemek verecekti ve üstelik konağın bütün sorumluluğu neredeyse ondaydı. O da hanımağaydı sonuç olarak.
"Yok yavrum, abilerin burada. Yaşlı cemaat içeride, biz gençlerle biraz sonra içeri geçeceğiz. Sizinkilerle tanışıyoruz."
Bizimkilerle? Umarım herkesle tanışmamışsındır Alaz Ağa!
"Hıı, öyle mi? Peki. Kapatayım o zaman, yengemin bana ihtiyacı var."
"Berva, bir şey mi var yavrum?"
Ona dün gece söylediğim sözlerin, onda bir yıkım olduğunu ve bu yükün ağırlığının henüz duygularında kendini gösterdiğini şu saniyeye kadar hissediyordum ama bende bir farklılık olduğunu anladığı gibi sesindeki bütün mesafe, yerini meraka ve biraz da endişeye bırakmıştı.
"Hayır, sadece biraz heyecanlıyım. Kapatmam gerek, çocuğu hazırlayacağız. Sen de içeriye gidip otur ve biraz mevlidi dinle, çok ayakta kalma."
Ayakları için endişe duyduğumu daha nasıl gösterecektim ki? Bir kere de beni dinleyip gidip otursa olmazdı!
Kesinlikle içimi okuyordu bu adam.
Telefonu kapattığımda yengemin meraklı ifadesi ile karşılaştım. O da bendeki farklılığı belki de anlamıştı.
"Neden durduk yere kocana bir sorun olup olmadığını soruyorsun ve bu yüzünün, betinin benzinin hali ne?"
Yatakta durmuş, hazırlanıp aşağı inmek için bekleyen bebeğin yanına geçtim. İfademi sabit tutmak için kendimi zorlarken, onca yıl bu konuda bana soru sormayan kimsenin şimdi beni merak etmesini istemiyordum. Hatta bu konuda kimsenin bilmeden onu hatırlatacak bir şey söylemesini de istemiyordum. Ben artık Alaz'ın da yardımı ile geçmişimi bir kenara bırakıp, onunla mutlu bir yuva kurmak istiyordum.
"Yukarı gelirken onları dışarıda gördüm, neden içeride olmadıklarını merak ettim, o yüzden. Tanışma faslı varmış dışarıda."
"Geçiştiriyorsun biliyorum ama ifadeni sonra alacağım. Çabuk hadi çocuğu giydirip aşağı indirelim."
Çocuk ağlamaktan kızarmış bir şekilde, gözlerindeki yaşlarla duruyordu.
"Bebek bu Berva, anlamı huysuzluk zaten. Ateşi vardı diye üzerini çıkardım şimdi giydireceğim."
Sabırlı ama bezmiş bir ifade ile çocuğu giydirmeye başladığı zaman bebeğin küçük ayaklarını tuttum. Çok fazla küçüktü. Bebek baktığım olmuştu ama hiç bu kadar küçük bir bebeğe denk gelmemiştim. Genelde baktığım en az dört aylık falan olurdu.
"Ay Allah'ım yerim ben bunu! Halasının kuzusu çok küçük ama. Ya ölürüm ben buna."
Onu bu şekilde tutup sevmek diğer çocuklardan daha farklı bir his uyandırıyordu. Belki de onunla aynı kanı taşıdığım için bana farklı geliyordu bilmiyorum ama yanaklarını iyice ısırdıktan sonra tek lokmalık yapıp yutasım geliyordu.
Yengem sonunda onu giydirip ayağa kalktığında ondan önce davranıp çocuğu kundağa sarıp aldım. Tabii daha küçük olduğu için sırtını göğsüme yaslayıp bir elimle poposundan bir elimle de karnından destek oldum. Kokusu bile ayrı bir güzeldi.
"Halasının prensi annesi gibi cici oldu. Annesi gibi bembeyaz oldu, mis oldu. Aferin bebeğime."
Yengem beyaz, uçuş uçuş, yerleri süpüren bir elbise giymişti. Elbisenin alt kısmı fırfırlı ve kollarında uzun tüller vardı. Yüzüne yaptığı makyaj ve giydiği ayakkabılar ile en az kucağımdaki bebeği kadar melek görünüyordu.
"Güzelliğiniz göz kamaştırıyor Zeynep Hanım, abim çok şanslı. Bir de üstüne bu prens... Çok tatlı oldunuz siz."
Yengemin suratında yuvasını başarıyla kurmuş dişi kuş gururu varken attığı sevgi dolu bakışlar aslında onu neden abla olarak gördüğümün cevabıydı.
"Abin en az Alaz Ağa kadar şanslı, güzelliğine güzellik katmışsın..."
Cevabıyla gülümsedim. Acaba kocam şanslı olduğunu düşünüyor muydu ki?
"Da, anlat hadi. Baştan uyarayım ikinci bir ısrar olmayacak. Anlatmadığın an yersin şamarı."
Israr etmese de anlatacaktım. Uzun süredir yağmuru hep ayaküstü gördüğüm için onunla dertleşemiyordum. Hem yengem evliliğimin nasıl olduğunu da biliyordu.
Hiç oturmadan anlatmaya başladım.
"İlacın etkisinde neler yaptığını sana anlatmıştım." derken asla Alaz'ı suçlamıyordum. Suçladığım çok konu vardı ama belki de en masum olduğu konu buydu.
"Bunu konuşmak inan aklımın ucundan bile geçmiyordu ama nasıl olduysa konuştuğum şeyin ucu oraya dokundu."
Zeynep sessiz bir şekilde beni dinlerken aynı zamanda olayı takip edip iç yüzünü öğrenmeyi amaçlıyordu.
"Geçen gün Alaz'a, Diyar'ın hamile olduğunu anlatınca yüzü düşmüş gibi oldu..."diyerek dün gece olan biten her şeyi anlattım. Hiç konuşmadan beni dinliyor ama mimikleri ile de cevap vermiş kadar oluyordu.
Elini bir omzuma koyarak okşadı." Kırılmıştan ziyade unutmak istediği, kendini asla affetmediği bir konuyu açtığın için kendine olan kızgınlığı artmış." dedi. Bunu anlayabiliyordum ama ben bile bu konuda ona çok fazla kızmamıştım, sadece biraz zaman istemiştim. O bu konuda kendine biraz fazla yükleniyordu.
"Senin amacını anlamış, hangi anlamda söylemek istediğini de anlamış ama zaten hafızandan silmek isteyecek kadar nefret ettiği bir anı sana yaşatmış olmak ve onu her gördüğünde hatırlaman onu üzmüş demekki. Sana kırgın değil, kendine kızgın o merak etme. Zaten bugün konuşacakmışsınız. O konuyu düşünme, kocanın gönlünü al, ona kendini açıkla. Senden bir açıklama beklemeyecek ama sen yine de ona içinden geleni söyle."
Ona zaten bir açıklama borçlu olduğumu biliyordum ve evet, dün gece günü benden herhangibir açıklama istememişti. Zeynep belki de Alaz'ın bugün konuşurken bana söyleyeceği şeyleri söylemişti çünkü ben de tam olarak böyle düşünüyordum.
"Peki gönlünü nasıl almalıyım?"
Bu konuda biraz tecrübesizdim ve naz, cilve, gönül işi deyince akla bu ailede Zeynep yenge geldiği için bana en iyi yolu gösterecek kişi olduğunu biliyordum. Yorulduğumu düşündüğünden bebeği almak için uzandı fakat almasına izin vermedim. Kolum yaralı olduğu için beni yormak istemiyordu ama bu bebeğin de ağır olduğu falan yoktu.
"Gece eve gideceksin anladığım kadarıyla. Bu gece Alaz konuyu açmasa da sen aç ve asıl ne demek istediğini açıkla. Seni anlar zaten. Bu konuyu bir daha konuşmamak üzere kapatın. Aranıza hep aynı engellerin girmesine izin verme. Adama da az biraz cilve yap tamamdır."2
Aranıza hep aynı engellerin girmesine izin verme.
Bu konuda da haklıydı. Aramızdaki engeller hep benim geçmişimdi ama artık yavaş yavaş bunu aşıyorduk beraber.
Tamam diyerek onayladığımda bana gülümseyip kapıyı işaret etti ve beraber odadan çıktık. Bir kat aşağı indiğimizde mevlit sesleri geliyordu. Her iki tarafa da gerekli ekipmanlar yerleştirildiği için sesler iki tarafa da iyi geliyordu.
Kadınların olduğu yere gelene kadar merdivenlerde gördüğümüz herkesle selamlaştık ve odaya girdiğimizde çoğu kişi ayağı kalkmıştı. Genç yaşlı fark etmeden ayağa kalkan insanlara baktım. Hepsi güzel elbiseler giyip süslenmiş ve altınlarını takıp gelmişlerdi. Başlarındaki beyaz, keten örtü de asaletlerine asalet katmıştı.
Fakat kalkmalarına engel olamazdık çünkü Mardin'in en büyük iki aşireti olan Çetiner ve Ulusoy aşiretlerinin hanımağaları Zeynep Çetiner ve Berva Ulusoy gelmişti. Üstelik ellerinde ailenin yeni üyesi ile...
Hürmet gösterisi olarak ayağa kalkan bütün kadınlara gülümseyerek selam verip oturmalarını istedik. Biz de annemlerin yanına oturup mevlidimizi dinlerken bazı yerlerde mevlide eşlik ederek verdiği duyguyu sonuna kadar hissettik.
Efsun ve Meryem hanım yan yana oturmuş sohbet ediyorlardı. Dünürler çok iyi anlaşmıştı.
Bebek için hediye getiren herkes anneme vermişti ve yanındaki çantalara bakılırsa bayağı takı takılmıştı.
Biraz oturup insanların halini hatrını sorduktan sonra telefonuma gelen mesaj ile yengemle beraber kalktık. Bebeği erkeklerin yanına istiyorlardı. Hazar abim onu aşağı indirmem için mesaj atmıştı.
Yengemle beraber aşağı inip onu Hazar'a teslim ederken bile iyi bakması için defalarca uyaran kadına hayranlıkla baktım. Sonra kapıdan çıkıp bebeği Hazar'dan alan Mirhan abime. Bunlar çok iyi anne baba olacaktı.
Yengemin ve benim alnımı öperek bebeği içeri götürdükten dakikalar sonra biten mevlidin ardından yükselen sesle dudağımdaki tebessümü tutamadım.
Babam bebeğin kulağına ezan okuyup ismini fısıldamıştı.
Mir Karan Çetiner2
Kadınların tarafından gelen sevinç nidaları ve hayırlı olsun duaları ile yengemin gözünden akan yaş bir oldu. Gözündeki yaşı silip ona sarıldım ve Diyar'ı da mutfaktan alarak beraber tekrar kadıların yanına geçtik. Herkes tek tek onu tebrik ederken az önceki ağırlık vücudumu terk etmişti. Bu çok güzel bir histi.
Yemekler yavaş yavaş gelemeye başlayınca yengelerimle beraber eksik olmasın diye kalkıp herkesi kontrol ettik. Mutluluktan yemek yiyemeyen bir adet Efsun Hanım görünce onun da müjdeli haberi aldığını anladım. Diyar'ı yanına çekip öpüp kokladığını gördükçe çifte mutluluk yaşıyordum.
Diyar'ın hamile olduğunu öğrenmişti.
Bir sürü insan arasında kimin ne konuştuğu belli olmazken biz de bir köşeye çekilip sohbet etmeye devam ettik. Yakında Diyar'ın hamilelik konusunu da konuşmaları gerekiyordu. Bizim için nereye kadar saklayabilirlerdi ki?
Üzerimizde sevgi, saygı kibir, haset ve nefretle dolaşan bütün gözleri bir kenara bırakıp mutluluğumuzu paylaşıyorduk.
Yemekler yenilip toplanınca insanlar yavaş yavaş ayaklanmaya başlamıştı. İlk çıkan birkaç kadını yolcu etmek için aşağı indiğimizde erkeklerin de çoğunun henüz içeride olduğunu gördüm.
Merdivenlere doğru yengelerimle beraber adım atacağımız esnada erkeklerin tarafından gelen silah sesi üçümüz beraber oraya doğru yürüdük. Tek el değildi. Neredeyse bir şarjör boşaltılmıştı.
İçeride kocam, abilerim, babam, kaynım ve birçok adam olduğu için hızla ve endişeyle içeriye girdik. Gözlerim ilk Alaz'da durduğunda onun sakin bir şekilde oturduğunu gördüm. Ve diğerlerini de öyle.
Kapıda iki aşiretin de hanımağalarını gören erkekler saygı ve yer vermek için ayaklandıklarında herkes kendi kocasının yanına geçmişti.
Alaz Ağa'nın gözleri ışıltı ile bakıyordu. Her zaman böyle mi bakıyordu bu adam? Haksızlıktı, benim gözlerim ona bakmaya utanırken onun gözleri etrafa bu kadar güzel bakmamalıydı.
Ona ne olduğunu soracaktım ama Kadir Ağa'nın " Torunum oluyor torunum." demesi ile meseleyi anladım. Anlaşılan Kadir Ağa da saklama taraftarı değildi.
Zeynep'in sararan yüzü yavaş yavaş eski haline gelirken bu sefer herkes Hazar ve Diyar'a dönüp hayırlı olsun dualarını takdim ediyordu. Mirhan elini Zeynep'in beline sarmış bir taraftan da bana bakıyordu.
Abilerim, yengelerim ve babam bu haberin duyulmasından mutlu değilmiş gibi yüzü gülen insanlara bakarken Kadir Ağa, göğsünü kabartarak iyi dilekleri kabul ediyordu. Ama sonuna duyulacak bir şeyi saklamaya gerek yoktu.
"Mir Karan nerede? Çocuk korkmuştur şimdi."
Zeynep endişe ile abime bakarken, Mirhan ona yatıştırıcı şeyler söylemiş olacak kendine yavaş yavaş geliyordu. Onlara bakınca nazar değmesin demekten başka elimden ve dilimden bir şey gelmiyordu.
"Onu çoktan götürdü abin. Çocuğun kalabalıkta kalmasına müsaade etmedi."diyerek tebessüm eden kocama gülümseyerek karşılık verdim. Yüzüne bakarken dişlerimin görüneceği kadar büyük bir tebessüm oluşurken, odadaki başka bir şahısa kayarken bıçak gibi kesildi.
O henüz gitmemişti. Göz göze gelir gelmez gözlerini kaçırdı ve abimi tebrik ederek odadan çıktı.
Adi herif, herkese nasıl da oynuyordu.
"Yüzün niye asıldı, hayırdır! Biri canını mı sıktı?"
Etrafına bakıp sorunun kaynağını bulmaya çalışıyordu ama gördüğü tek şey birkaç yaşlı insandan fazlası değildi. Gençler ortamı terk etmişti bile.
Hazar'ın belli etmeden Diyar'ın saçları ile oynayıp birbirine gülümsediklerini görünce suratındaki ifade birden dağıldı. Sanki dün söylediği şeye artık ihtimal dahi vermeyecek kadar anlamıştı aralarında olan her şeyi.
"O abine söyle, elini çeksin kardeşimden! Ben varım burada utanmıyor mu?"
"Öyle bir şey söyle ki sen yapmış olma."diyerek yanan kolumu tutan elini işaret ettim. Sargılı yere dikkat ederek tutması gözümden kaçmamıştı." Sen elini onun kardeşinden çek ki o da çeksin değil mi?"
"Asla, ben gayet memnunum. Aksine şimdi seninle sıcacık yatağımda olmayı isterdim. Gece mavisi bir gecelikle hem de."2
Etrafta duran insanlara baktı aceleci gözlerle. Yutkunma sesi kulaklarıma ulaşınca gülmemek için zor durdum. Yüzüme doğru eğilip gözlerimin içine istekle bakarken " Bitireyim yemeği, göndereyim herkesi, eve gidelim yavrum."dedi hevesli bir sesle.
Gülerek başımı iki yana sallarken onunla dalga geçtiğimi anlamıştı." Geç dalganı geç, bu gece o geceliği kendi ellerimle giydireceğim sana. Hem de bunu bütün vücudunu ezberlercesine yapacağım. Her yerini."
"Şşş şakanın en güzelini sana ben yapacağım, hazır ol."
Heyecan bütün bedenimi ele geçirirken ne ona ne de odadaki diğer insanlara bakabiliyordum. Her yerini derken kast ettiklerini düşündükçe karnımda hissettiğim karıncalanmalar heyecanıma daha farklı duygular da ekliyordu.
Heyecanı kontrol edemesem de utancı bir kenara bırakıp etrafa baktım. İnsanlar bizimle ilgilenmek yerine Hazar, babam ve Kadir Ağa'yı tebrik ediyordu.
"Hayırlı olsun Kadir Ağa, Allah tez vakitte diğer torununun da haberini almayı nasip etsin. Neredeyse altı ay olacak. Hayırlı haberlerin yolunu gözlüyoruz."
Sizin yol gözleyen gözlerinize ben...
"Tabii ki Şevket, Alaz Ağa'nın da evlat haberini en yakın zamanda alac..."
Ailemin olduğu ortamda bu konunun konuşması benim için utanç verici bir şeydi. Benim yatak odamın bunca adamın içinde dillerde olması kabul edilebilir değildi. Babam ve abilerim bu konuda sessiz kalırken Alaz elini belime sararak beni kendine çekip güven verircesine bedenimi bedenine yasladı.
"Bu evde!"diyerek cümleye başlayan kocam, babasının sözünü kestiğinin bilincinde bütün herkesin dikkatini üzerine çekmişti. Ne ailemden ne de ailesinden çekinmeden alnımı öpüp "Hadi sen diğer hanımları da al, çıkın yavrum."diyerek bizi odadan göndermişti.
Zeynep ve Diyar ile berabere dışarı çıkınca annem ve Efsun anne dahil birkaç kadını kapının önünde bekliyor olarak buldum. Kadınlar da haberi almış olacak, çıkar çıkmaz Diyar'a tebrikleri sunuyordu.
Diyar'ın telefonu çaldığında oradaki bütün kadınları bırakarak boş bir yere geçtik. Berat içerideydi ve orada konuşulan her şeyi bize aktarmakla görevliydi.
"Siz nerede, ne konuşacağını bir türlü öğrenmeyen adamlar! Bir daha bu konuşmaya benzer bir konuşmayı hiçbirinizin ağzından duymayacağım. Karımın kulağına giden her kötü sözü sizden bilirim ve onu kıran her söz kadar kemiklerinizi kırarım. Benim ve karımın arasında olan hiçbir şeye dilinizi uzatmayacaksınız! "2
O kadar sert, had bildirici ve emredercesine konuşuyordu ki o ortamda sözünden dışarı çıkacak tek bir adam bile tanımazdım. Yanımda duran iki kadın ile göz göze gelince dudaklarımın yana kıvrılmasına engel olamadım. Diyar, abisi ile gurur duyuyormuş gibi bakarken bütün bu konuşmanın sebebinin babası olduğunu da biliyordu.
"Değil altı ay, altı asırdan sonra bile çocuğum olmazsa bunu ağzına alacak olanı dünyadan silerim. Ağzınızı açtığınız zaman, çıkacak şeye mukayyet olun ki sonradan girecek... kurşunları sindirebilesiniz."
İmalı cümlesi biz kadınları güldürürken babamın arkadan az buçuk gelen sesi ile sessizliğimizi koruduk.
"Oğlum söylenecek her şeyi söyledi, kızım ile ilgili ağzını açan önce beni ve oğullarımı karşısında bulur, ki damadım da bir oğlumdur."
"Bugünlük bu kadar, üçünüzden de bunun karşılığını istiyorum ama Berva'dan özellikle bir isteğim var."diyerek telefonu kapatan Berat abinin ne isteyeceğini çok iyi biliyordum. Avzem'i eve çağıracak fırsatı bulamamıştım. En son düğünde yan yana gelmişlerdi ama o da kısa sürmüştü yangından dolayı.
"Ne sandın abla, benim abim sonuçta."
Zeynep, her şeyi bildiği için gözlerindeki 'yesinler abini' ifadesi ile Diyar'a bakarken kadınları uğurlamak için onları adeta kapıya doğru kışkışladım. Konak artık tamamen boşalıp sadece iki aile kalınca Sevgi kaçak çay servisine başlamıştı. Büyük salonda herkes bir minderde otururken Alaz, karşımda oturmaktan hoşnut değilmiş gibi deminden beri yanını işaret edip duruyordu.
"Arkadaşların neden bugün yoktu kızım?"
Ecrin ile Yağmur'dan bahsediyordu. Kübra zaten abisi ile yurt dışına çıkmıştı. Dün aldığım duyumlara göre Afran Ağa da arkasından gitmişti. Bu adam emmim kızı değil mi diye diye bu kızı kendine aşık edecekti!
"Yağmur artık hukuk okuyan bir kız anne, zırt pırt burada olamaz. Ecrin de zaten o gelse gelir gelmese gelmez."
Yağmur'un hayali beraber şehir dışı ya da yurt dışında okumaktı ama ben giymeyince buralarda okumaya karar verdi. O kızda okumadan avukat olma potansiyeli vardı ama işte...
"Kadınlar ayrı erkekler ayrı bir sohbetin içine girmişken Alaz hâlâ arada gözleriyle yanını işaret ediyordu. Zeynep ve Diyar da arada bu durumdan yakındıkları için bütün erkeklerin böyle olduğunu düşünüyordum.
Bir de Alaz bugün eve gitmek için sabırsız görünüyordu. Vallaha bu sefer çakmağı da ben çaktım ateşi de ben yaktım. Duran insanı bir şekilde kudurtmayı başardım ama bu işin içinden nasıl çıkacağımı hâlâ bulamadım. Çıkmak istediğim de söylenemezdi gerçi...2
Babam ve abilerim Kadir Ağa ile soğuk olduğu belli olan bir sohbeti zoraki devam ettirirken bugün Kadir Ağa'nın söylediklerinden dolayı ona böyle davrandıklarını biliyordum. Bu ilk hata olduğu için ailem onu alttan alıyordu, torunu için sevinmesi onun da hakkı olduğu için kimse fazla tepki vermiyordu. Sadece Efsun anne arada ona, sen evde görürsün, bakışları atıyordu.
Sanırım evde büyük hanım rüzgarı esecekti bu gece. Bu saatten sonra, bu yorgunlukla kimse bana bulaşmasın da ne oluyorsa olsun artık. Kadir Ağa'nın da yaptıklarının karşılığını alma vakti gelmişti sonuçta.
Saatler geceyi gösterirken eve gitmek için ayaklanan Alaz'ı ailem biraz daha durmaya ikna etmeye çalışırken kocam Nuh diyor peygamber demiyordu. Oturduğumuzdan bu yana beni yanına çağırmış ama ben babamın dizinin dibinden ayrılmamıştım ve bunun da karşılığını eve gittiğimde alacağım gibi görünüyordu. Adam resmen eve gitmek için saatleri sayıyordu ve ondaki bu sabırsız halleri gördüğüm için damarlarımda akan kandaki heyecanı bile hissediyordum.
Göz göze geldiğimizde gülümseyip sol gamzesindeki çukuru belli ettiğinde dudaklarımın kıvrılmasına engel olmadım. Ardından göz kırptığında ise içimin ona aktığını hissettim. Zalımın oğlundaki bu gülüş, bakış ve gözünü kırpması beni benden alıp içimi tamamen onunla dolduruyordu.
Babamın tüm ısrarlarına rağmen biraz daha kalmayı reddeden Alaz, abim bana burada kal deyince çattığı kaşları ile eve gitmem için beni uyarıyordu.
"Başka zamana kalsın."diyerek araya giren Zeynep'i iftihar dolu gözlerle izleyen Alaz, ona ikinci kere borçlandığını biliyordu.
"Berva'nın işleri vardı."
"Ne işi Zeynep'im, kalsın bir gün burada. Sonra beraber işini hallederiz."
Zeynep elini alnına vurup abime açıklama yaparken büyükler kendi arasında konuşuyordu.
"Kocam, erim, o kadar anlatıyorum anlatıyorum ama bir türlü anlamadın bu kadınsal işlerden. Kızın işi bugün, bırak eve gitsin."diyerek abimi ikna etmeye çalışan yengeme ikinci bir ev hediye etmek için can atıyor olmalıydı Alaz. Eminim bu günden sonra Zeynep onun favori yengesi olacaktı.
Günün sonunda geceyi geçirip eve geldiğimizde ise Alaz'ın bakışları tekrar arzu dolu halini almıştı. Biz kendimize ait olan ve kimsenin kullanmaya izni olmadığı merdivenlerden çıkarken koluna girdim. Ona herhangi bir destek olmayacaktı belki ama koluna girerek ona destek olmaya çalıştım. Ayağındaki yarayı yeterince zorlamıştı bugün, daha fazla zorlamadan pansumanı yenileyip sarmamız gerekiyordu.
"Ne yapıyorsun yavrum?"
Bu hareketleri genelde yapmadığım için ona yabancıydı.
"Koluna giriyorum kocam. Ayağın ağrıyorsa ağırlığını bana ver. Korkma taşırım, düşürmem seni."
"Frekanslar karıştı herhalde gelincik çiçeği, ne demek ağırlığını bana ver, ben taşırım."diyerek beni olduğum yerden havalandırıp kucağına aldığı zaman ayağını asla düşünmeden hareket ediyordu.
"Eh adam, o ayak kanamış olsun ben o zaman göreceğim seni."dediğimde odaya çoktan gelmiş ve beni yatağa bırakmıştı.
Söylediklerimi aldırmadan banyoya gidip ilk yardım çantasını getirdiğinde kolumdaki eski sargıyı ondan önce davranıp açtım.
Yine ayaklarımın önüne oturup kaftanımın içindeki elbiseyi dizime kadar sıyırdığında ne yapacağını dikkatlice izledim. Eğilip diz kapağıma hisli bir öpücük bırakıl kafasını kaldırdı ve işaret parmağının tersi ile öptüğü yeri okşadı.
"İşime karışma hatun, seninle ilgilenirken süreyi kısa tutacak hiçbir şeye tahammülüm yok."
Sargıyı onun yerine açtığım için süreyi kısaltmıştım ve bundan hoşlanmamıştı. Sağ koluma bakıp yarayı kontrol ettikten sonra orayı da öpüp temizledi ve fermuarı açık olan doktorun verdiği kremleri sürüp tekrar sardı. Ayağı kalkmadan önce alnımı da öpüp yüzümü avuçlarının arasına alıp dudaklarını yanağıma sertçe bastırmıştı.
"Sıra bende, ayaklarını saralım."dediğimde ilk önce duş almak istediğini söyleyip banyoya girdi. Konuşmaktan kaçtığını anlayabiliyordum.
Dakikalar sonra üstü çıplak altına eşofman giymiş bir şekilde banyodan çıktığında ona direkt yatağa oturmasını söyledim. İtiraz etmeden oturdu çünkü ne derse desin bunu yapacağımı biliyordu. Yatağa oturunca onun yaptığı gibi ayaklarının önünde oturdum. Yaralarından kan aktığını görünce ona en sert bakışlarımı gönderdim.
"Bu ayaklarının hali ne, sana yerinde otur dedik değil mi?"
"Hiçbir şey hissetmedim yavrum merak etme. Acı yok."
Kanı temizlemeye başladığımda dünki konuyu da açmanın vakti geldi diye düşünmüştüm.
"Hayır hissettin Alaz, dünden beri dışarıya yansıtmasan da içinin içini yediğini biliyorum."
Yaralarını kontrol edip temizlemiştim bile.
"Senin yaptığın bir şey yok Ulusoy Gelini! Her şeyi yapan benim, sen olmayan bir şeyi söylemedin."
Bu konuda kendini asla affetmediğini ve meseleyi asla unutmayacağını biliyordum. Ben de unutamazdım ama ilacın etkisinde olması ve o haldeyken bile kendine engel olması her şeyi değiştiriyordu. Ben ona bu konuda kızgın ya da kırgın değildim, aksine öyle bir adam olmadığı için ona saygı duyuyordum.
"Alaz sen benim ne demek istediğimi anlamıyorsun. O gün de demek istediğim şey abimin asla düşündüğün gibi bir şeyi yapmayacak olmasıydı. Alaz ben o günü kastetmiyordum yemin ederim."
"Şş, yemin etme gelincik çiçeği. Ağzından çıkan her kelime benim için doğru olan tek şey zaten."
Ayağına yeni sargıyı sardığımda belimden tutarak beni yanına çekti. Mahcubiyetle başımı göğsüne yasladığımda saçlarıma güven dolu bir öpücük bıraktı. Sanırım gerçekten ağzımdan çıkan her kelimeye güveni tamdı.
"Ben bir kere sana inanmadım, o da Melek senin hakkında bir şeyler söylediğindeydi. Ona da inanmazdım ama seni o adamın yanında görünce öfkeme yenildim."
Gerçekten de bana inanmadığı tek konu oydu. Bu güne kadar bana asla yalan söylüyorsun bile dememişti.
"Alaz ben senin o gün kendinde olmadığını ve ona rağmen kendini tuttuğunu biliyorum. Ben de bu konularda sana tamamen güveniyorum."
Zaten ona güvenmeseydim ilk günden onun olduğu yatakta yatmazdım.
"Tamam yavrum. Bu konuyu kapatalım artık."deyip başımı göğsünden kaldırdı ve gözlerini yüzümde gezdirip bir şeyi çözmek istermiş gibi baktı.
"Bugün sende bir değişiklik var gülüm, bir yerin mi ağrıyor yoksa?"2
Sorduğu soru ile gayriihtiyari ayağa kalktığımda kaşlarını çatarak bana baktı. Elim ayağıma dolanmasın diye hareketlerime dikkat ederek banyoya doğru yürümeye başladım.
"Bir yerim ağrımıyor, sadece birazcık yorgunum. Duş alıp uyumam gerekiyor."deyip banyoya geçtim. Arkamdan bu kadın delirdi diye düşünse de hakkıydı.
Duş alıp güzelce yıkandıktan sonra iç çamaşırlarımı giydim ve bütün güvenimi toplayarak bornoz giymeden normal bir havluyu bedenime sararak banyodan çıktım. Göğüslerimi ve kalçamı zar zor kapatıyordu ama utanmadan banyodan çıkmayı başarmıştım.
Kapıyı açtığım gibi bana dönen gözleri ile vücudu kaskatı kesilmişti. Küçük adımlarla ona yaklaşmaya başladığımda başını iki yana sallayıp gözlerini kapatıp açınca gülme isteğimi engellemeden dişlerimi göstererek sırıttım. Tabii bu esnada utanmamak için kendime içten içe gaz veriyordum.
Hayal olduğunu düşünmesi ve yaptığı hareketler gözüme çok tatlı görünmüştü. Evet, Alaz Ağa gözüme tatlı görünmüştü.
Karşısına geçip durduğumda ayak parmaklarımdan başlayıp saçlarıma kadar süzmeye başladı. Bunu yapması ile olduğum yerde kıpırdanmaya başladım. Gözleri tekrar gözlerimi bulduğunda ise harelerindeki tutku ve ateş ile yanaklarımın iç tarafını ısırmaya başladım.
Bilerek tam yanından geçip giyinme odasına geldim ve günlerdir benden giymemi istediği gece mavisi geceliği alarak odadan çıktım.
Yine karşısına geçip geceliği ona uzatınca anlamsızca bana baktı. Halbuki şu an vazgeçmenin eşliğinde olduğumu bilse hemen alırdı. Zira kalp atışlarım devamını getirmeden hayatıma son verecek kadar hızlı atıyordu.
"Kendi ellerimle giydireceğim demedin mi? İstemiyorsan ben kendim..."demeye kalmadan, sözümü bitirmeme fırsat vermeden elimdeki geceliği alıp belimden tutarak beni kendine çekti. Eli havlunun üzerinden belimi okşarken dudakları da git gide dudaklarıma yaklaşıyordu.
ikimizin de kalp atışları aramızda kalan küçücük boşlukta yankı bulurken heyecandan ölmemek için cesaret veren gözlerine bakıyordum. Dudakları yavaş yavaş yaklaştığında ise artık istesem bile gözlerimi gözlerinde tutamıyordum. Biçimli dudakları buna izin vermiyordu.
"Onu sonra da giydirebilirim."diyerek dudaklarımızı birleştirdiğinde soluksuz bir öpüşmenin kıvılcımı içimizde hazır bekleyen ateşi harlamıştı.
Yüzümü iki avucunun arasına alıp devam ettiğimizde destek almak için kollarına tutundum ve istediği gibi ona karşılık vermeye devam ettim. Dudakları dudaklarımı keşfe çıktığında bunu yavaş ve haz alarak yaptığını çıkardığı hırıltılı seslerden anlayabiliyordum. Dudakları dudaklarımdan ayrıldı. Önce alnımı, yanaklarımı sonra da boynumu öptükten sonra orada yine kendine ait bir iz bıraktı.
Omuz başıma gelip bıraktığı öpücük o kadar çok anlam taşıyordu ki anlatmakla bitemezdi. Arzu dolu, tutkulu ve istek dolu bu öpücüğün aynısını diğer omzuma bırakırken ıslak saçlarımı geriye doğru attı.
"Hatun, kalbini bana veriyor musun?"
"Kalbim zaten senin."dedim aksini iddia edecek herkesi öldürebilecek bir ses tonu ile.
Islak saçlarımla biraz daha oynayarak yüzümün her yerine öpücüklerini kondurdu.
"Kalbini bana ait kıldığım gibi seni tamamen kendime ait kılmak istiyorum. Bedenini bedenime bir kılmak istiyorum. Seni istiyorum hatun. Tamamen benim ol istiyorum."
Cümlenin devamında gözlerime bakınca bütün cesaretim yıkıldı ve gözlerim gözlerine bakmayı reddetti. Çeneme bıraktığı eli ile tekrar gözlerimi gözlerine mühürlediğinde ihtiyaç duyduğum bütün cesareti orada buldum. Gözleri cesaret kaynağımdı.
"Benden utanma yavrum. Seni zorladığımı falan da düşünme. Ben sadece içimden geçenleri söyledim."
"İstiyorum."dedim bütün cesaretimi toplayarak. Ve istiyordum da. Onu bu kadar severken, canımı feda edecek kadar severken, kalbimi verecek kadar, kalbine talip olacak kadar severken en çok istediğim şey onunla olmaktı.2
Bütün duvarlarımı, korkularımı yıktığı için, beraber bunu aştığımız için onunla birlikte olma düşüncesi kötü değil aksine muhteşem hissettiriyordu.
Yüzündeki sevinçli, mutlu ifade onda daha önce görmediğim kadar fazlaydı. Onu seviyordum, bunu ona henüz söylemesem de onu sevdiğimi o da ben de biliyorduk.
"Teşekkür ederim hatun, seni haddinden fazla seviyorum ve inan kalbimin bu hadsizliği karşısında yapmak istediğim bir şey yok çünkü onu yola getirmeye benim bile gücüm yetmez."diyerek tekrar dudaklarıma yapıştığında beklemeden ona karşılık verdim. Onu anlıyordum çünkü aynı hadsizliği benim kalbim de yapıyordu.
Bütün vücudum onun dokunuşları ile yanıp kavrulduğunda üzerimden sıyrılan havlu ile heyecanım en uç noktaya tırmanmıştı. Ne aklım ne de vücudum yaptığı şeye alışık olmadığından vereceği tepkiyi bilmiyordu ve bu acemilik karşısında ne yapacağımı bilmiyorum.
Sırtım serin çarşafla buluştuğunda irkilsem de dokunuşlarının vücudumda çıkardığı yangının etkisi daha büyüktü.
Gecenin sonunda ise yorulduğum için beni banyoda kendi elleriyle temizledikten sora yatağa uzatmış ve söz verdiği gibi çıplak göğsüne sararak uyuyana kadar saçımı okşayarak öpücük bırakmıştı.
Bölümü nasıl buldunuz?8
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |