Buraya bir emoji alabilir miyim lütfen.4
Çok zarar görmüştüm, çok kırılmıştım, benden alınan koca bir hayat vardı ama bana verilen hayat da bir o kadar güzeldi. Ne kadar üzülüp parçalansam da bu hayatta hissettiklerim, düşüncelerimin ötesinde kalacak kadar benzersizdi.
Göğsünde uyuduğum adam da bir o kadar gerçeklikten uzak, eşsizdi.
Hayır eşliydi, eşi benim! Ve artık her anlamda eşi olmuştum. Eşimdi...2
Dün gece tenimde gezinen dokunuşları aklıma her geldiğinde -ki bu bayağı sık tekrarlanıyordu- yüzümde oluşan tebessüme engel olamayıp göğsüne daha çok saklanıyordum. Gereksiz utancın yarattığı çekingenliği de göğsünde alt etmeye çalışıyordum.
Uyandığımdan beri yüzünü, kirpiklerini ve kaslarını izleyip bu günümüze şükrediyordum. Uyurken kollarında olduğum vakit gevşeyen bedeni ve suratı, yanımda kendini rahat hissetmesinden kaynaklanıyordu ve bunu bilmek çok farklı hissettiriyordu.
Dün gece bana karşı olan nazik davranışları, söylediği sözler, ilgisi ve sevgisi asla unutmayacağım bir anı daha da unutulmaz kılmıştı. Onunla bütün korkumu yenmiş, onunla tekrar yeni bir başlangıç yapmıştım.
Onu severken sınırları aşıp içime hapsetmek istiyordum ve bunun karşılığını fazlası ile onda gördüğümde verdiğim kararın ne kadar doğru olduğuna bir kere daha emin oluyordum.
Ruhumu ruhuna teslim etmek hayatımda verdiğim en doğru karardı.
Uyku ile uyanıklık arası elini belime atıp beni daha çok kendine birleştirdiğinde hayatımda olmayı istediğim ve hep kalmak isteyeceğim yerin onun kolları olduğuna her seferinde daha çok emin oluyordum. Kollarında ömür boyu kalsam bir ömür daha çürütmeye razıydım. Sonum Alaz olduğu sürece harcanan ömrümün sözü bile olmazdı.
"Yavrum."deyip bitter çikolata harelerini gizleyen kirpiklerini araladığında tiryakisi olduğum gözleri gözlerimle buluştu. İki kere kirpiğini kırpıştırıp tebessüm ettikten sonra tamamen ayılmıştı.
"Günaydın karım."dediğinde o kadar bastırarak ve sahiplenircesine söyledi ki onun karısı olduğum için adeta göğsüm kabardı, gurur duydum.
Gözlerini gördüğümden mi sesini duyduğumdan mı bilmem utanç tekrar bedenimi yavaş yavaş, baştan sona turlayınca yanaklarımda pembenin hüküm sürdüğünü hissettim. Utanıyordum, saçmaydı ama utanıyordum. Fakat gülen yüzünü ve huzurlu ifadesini gördükçe de mutlu oluyordum.
Kollarının arasından çıkarmamak kaydı ile beni biraz kendinden uzaklaştırıp yüzüme baktığı zaman tebessümü büyüdü.
"Bu anı kaç kere hayal ettiğimi bilemezsin, güzelliğin ile mest olacağım sabahlar düşünmüştüm. Yalnız hatun, sen hayallerimdekinden bile daha güzelsin."
Ona gülümsemekten başka söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Beni hayal ettiğini söylüyordu, hem de bir kere değil birden çok kez. Bunlar alışık olduğum şeyler değildi, ne diyeceğimi bilmiyordum.
Bin soru değerindeki bu kelimesine verecek tek cevabım efendim oldu çünkü başka türlüsü gerçekten anlamsızdı. Ona utandığımı nasıl anlatabilirdim ki?
"Benden utanmıyorsun değil mi?"
"Hayır ne alakası var, u-tanmıyorum."
Konuşurken gözlerimi ondan kaçırdığım için çenemden nazikçe tutup ona bakmamı sağladı. Gözlerinde anlamını bilmediğim ama beni rahatsız eden bir ifade vardı.
"Asla!"diyerek cümlesini yarıda kestim. Eğer yapmasaydım söyleyeceği şeyler hem onu hem beni çok kırardı.
"Ne demek pişman olmak Alaz? Hayatımda verdiğim en doğru karar bu, böyle düşünme lütfen. Ben hiç olmadığım kadar mutluyum."
Evet mutluydum, bunun dışarıdan da göründüğünü sanıyordum çünkü ilk defa mimiklerime sınır koyamayacak kadar mutluydum. Dudaklarım verdiğim emre uymayı reddedip sürekli iki yana kıvrılıyordu.
Bunu duyunca yüz ifadesi rahatlamıştı.
"O zaman benden utanmayacaksın hatun. Benimsin benim, ve ömrümün sonuna kadar benim olacaksın."
Ömrünün sonuna kadar değil ömrümün sonuna kadar...
Aslında utandığım şey o değildi, sadece onun yüzüne bakınca dün gece hafızamda dönüp durduğu için... Neyse uzatmaya gerek yoktu.
"Sen de benimsin benim, ve ömrümün sonuna kadar benim olacaksın."
Elleri rahat durmayıp üzerimdeki gece mavisi geceliğin omzunu aşağı doğru çekiştirip omzumu açıkta bıraktığında yüzündeki tebessüm gülümsemeye döndü.
"Ellerimle giydireceğim diyorsam giydiririm karıcığım. Hem de itiraz edecek bir akıl, bir hal bırakmadan."
Beni bilerek utandırıp bundan zevk alıyordu ve sonra gelip neden utanıyorsun diyordu.
"Bir daha üzerimde böyle bir şey görmek istemiyorsan sus."
Meydan okuyan bakışları öyle mi derecesine gözlerime kilitlendiğinde belki de ilk defa söylediğim bir sözden bu kadar çabuk geri adım attım. Bunu bir kere yaptıktan sonra vazgeçmeyeceğini biliyordum. Vazgeçsin de istemiyordum. Onun tarafından sevilmek tarifsiz bir şeydi.
"Beni bununla tehdit edemezsin çünkü sen giymezsen kendi ellerimle giydiririm. Yaparım bunu, biliyorsun."diyerek göz kırptığında yine ve yine ona karşı eridim.
Haklıydı, dün gece ne itiraz edecek hal ne de akıl bırakmıştı.
"İşte böyle böyle bu izlerin silinmesine izin vermeyeceğim gelincik çiçeği. Her zaman benden kalan bu izler vücudunda olacak."
Boynuma ve geceliğin açık bıraktığı kısımlara bakarak söylediği şeyler beni meraklandırmıştı. Acaba vücudum ne haldeydi? Bakışlarına ve dün geceki dokunuşlarına kalırsa hiç iyi bir halde değildim.
Yalnız çok güzel konuşuyordu, kalbimi eritecek kadar güzel konuşuyordu.
"Vücudumdaki izlerin silinse ne olur adam? Yüreğimdeki yerinin silinmesine izin verme yeter. Çünkü yerin o kadar büyük ki, senin izin silinirse yüreğimden geriye bir şey kalmaz."
"Bu demek oluyor ki bir tek beni seviyorsun."
Kocamın bu kadar konuşmadan çıkardığı anlam da buydu.
"Hayır öyle demek değil ağam. Demem o ki aile ayrı, baba, anne, abi, kardeş, evlat hepsi ayrı, aşık olduğum adam apayrıdır. Kalbimde hepsinin yeri vardır fakat o kalbin de bir sahibi vardır. Sahibi yoksan neyleyim o kalbi değil mi ağam?"
Tek hamlede beni tekrar kendine çekip sıkı sıkı sarıldığında ben de kollarımı boynuna dolayıp boynuna öpücük bıraktım. Genelde erkekler eşlerinin boynunu öperdi ki Alaz da boynumu öpmeyi çok seviyordu ama ben de onun boynunu öpmeyi çok seviyordum. Kokusunun en yoğun olduğu yer göğsü ve boynuydu ve kokusunu soluduğum her yer bana cennet gibi geliyordu.
"Ağam, he ağam? Ağan ölür sana."
Ciğerlerimi yerinden sökecek kadar beni sıktığında nefes almakta zorlandığımı hissettim. Sevgisi bile kabaydı bu adamın.
Bir şeyleri yeni yeni hatırlıyor gibi beni bıraktığında ikimiz de doğrulup sırtımızı yatağa yasladık. "Canın acıyor mu güzelim?"diye sorduğunda aklıma ilk gelen kolum oldu.
"Hayır kolum yavaş yavaş iyileşiyor, asıl senin ayakların ne durumda? Gece pansumanı da yenilememe izin vermedin."
Başını yana yatırıp gerçek miyim değil miyim diye bana bakmaya başlayınca söylemek istediği asıl şeyi anladım. Bu sefer utancımı bir tarafa sakladım çünkü dediği gibi onun yanında utanmama gerek yoktu.
İnanmadığı için burnundan derin bir nefes alıp beni bir bebeği alır gibi kucağına aldı. Sırtımı göğsüne yaslayıp sağ elini geceliğin altından içeri gönderip avucunu kasıklarımın hemen üzerine bastırdığında sıcaklığı ile rahatladım.
O sormadan ve ilgi göstermeden karnımdaki sızıdan bile bihaberdim. İlgisini görünce bir bebek gibi nazlandığımdan mı bilmem sanki ağrım varmış gibi kucağındaki yerimi daha rahat bir konuma getirip karnımda gezinen sıcak avucunun bıraktığı mayıştırıcı hissin tadını çıkardım.
"Yalan söylemeyi beceremiyorsun Alaz'ın güzeli, doğruyu söyle ağrın var mı?"
Vallaha kusura bakma kocam ama karın istediği zaman profesyonel yalancı da olabilirdi fakat sana yalan söylemek istemiyor işte.
Bir de Alaz'ın güzeli demiyor mu? Bu adama nasıl dayanayım ben.
"Sadece ufak bir sızı vardı ama sen dokununca geçti kocam."
"Ağrın olursa söyle bana tamam mı?"
Çocuk gibi teyit ediyor bir de...
Karnımı okşarken arada boynuma ve omzuma bıraktığı öpücükler aklımı başımdan almaya yetiyordu ama karnımdaki eli iç çamaşırımın kenarlarında oyalanmaya başlayınca dün geceki bütün hisler tekrar içime doldu. Doyumsuz olduğunu söylemiş miydim?
"Alaz."diye onu uyarmak için konuştuğumda sesim titrediği için kendime küfrettim. Gözlerimi kapatıp bu heyecanın bedenimi terk etmesini bekledim.
Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp fısıldadığında nefesi saçlarımı okşayıp geçiyordu.
"Birkaç gün ara vermeliyiz ama ondan sonra seni elimden kimse alamaz yavrum."
Sırtını dikleştirip elini iç çamaşırımın üzerinden tenime değdirdiğinde bacaklarımı birbirine bastırma ihtiyacı hissettim ama buna izin vermeden elini geceliğin altından çıkarıp sanki hiçbir şey yapmamış gibi beni kendine çevirdi.
Beni duygudan duyguya sokup sonra bir şey yokmuş gibi davranıyordu. Alçak koca!
"Biraz daha burada kalıp aşağı inmezsek bütün konak bu gece neler olduğundan haberdar olacak yavrum. Benim için sorun yok da, evde suratına -aha da torunum yolda- dermiş gibi gülerek bakan bir kaynana ile yüz yüze olacak sensin."
Şaka yaptığını biliyordum ama acaba çocuk konusunda o ne düşünüyordu? Dün gece konakta altı ay değil altı asır geçse de sorun olmayacağını söylüyordu ama torun deyince de gözlerinin içinin güldüğünü görüyordum.
"Sen peki, çocuğun olsun ister miydin?"
Bu cevabı gerçekten çok merak ediyordum.
"Şimdiye kadar seni her şekilde hayal ettim ama Mir Karan'ı kucağına aldığında ilk defa anne olarak düşündüm seni. Yine çok güzeldin. Senden gelen her şey başım gözüm üstüne de senin parçan olacak çocuğa başım gözüm feda be yavrum. Senden birkaç tane, hem de ikimizin parçası... O kadar güzel, inanılmaz ki imkansız gibi geliyor."
Fakat böyle bir cevap da beklemiyordum. Bu adam gittikçe duygusal oluyordu, sanki ilk zamanlar gerçek yüzünü benden saklamış gibi, onu daha yeni tanıyormuşum gibi düşünüyordum bazen.
Verdiği cevap vücudumu baştan aşağı sıcacık yaparken tam şu anda bir bebeğimiz olsun istedim. Sırf o istedi diye gerçekten istedim ama bir sorun vardı...
Ben hamile kalmak için küçük değil miydim?
'Dün gece adamı bir yemediğin kaldı, yaşın yaptığın şeyler için küçük değilse hamilelik için hiç küçük değil.' diyen iç sesimi duymayı reddettim çünkü o da benim gibi haklı konuşuyordu.
"Hadi o zaman, ayağını saralım ve giyinip aşağı inelim."diyerek kucağından kalkıp ilk yardım çantasını almak için banyoya girdim. Aniden kalktığım için kasıklarıma giren sancıyı ona yansıtmamak için bozuntuya vermeden yürümüştüm ama banyoya girer girmez elimi karnıma bastırıp birkaç saniye bekledim.
"Kaç sen kaç, üç gün veriyorum sana gelincik çiçeği. Üçüncü günün sonunda tekrar tekrar benim olacaksın ve bu sefer hiç de nazik olmayacağım."
Söylediği şeyleri duymazdan gelip yardım çantasını alarak odaya geldim.
"Efendim, bir şey mi dedin? Çantayı almaya çalışırken duymadım da!"
Çoktan yatağın kenarına gelip ayağını yataktan sarkıtmıştı. İtiraz kabul etmeyeceğimi anlayıp beni yormuyordu işte.
"Duymak işine gelmemiştir, sen bile olacaklara itiraz etmek istemiyorsu-"
"Aman boşver sonra söylersin. Ayağını sarıp aşağı inmemiz gerek."diyerek hemen ayaklarının dibine geldim. Yere oturacakken beni engelledi.
"Soğukta oturma, ben yaparım."
Elimden çantayı alıp işini hallettikten sonra benim de sargımı açıp sarmaya gerek olmadığını söyleyip krem sürdü ve hava alması için açık kalmasını uygun gördü doktor bey.
Onu izlemiş olduğumu işi bitince fark ettim. Göz kırparak gülüp, yataktan kalkıp giyinme odasına giderken ben sol taraftaki gamzesine bakıyordum.
Bir kere ona "Gamzen mezarım olsa bir ömür çıkmazdım."demiştim ve o buna çok kızmıştı ama gamzesi de sevilmeyecek gibi değildi ki.
Siyah takım elbisesini giymiş bir şekilde elinde beyaz renk bir elbise ile gelip karşımda durduğunda ikimizin de aklından geçen şeyin ne olduğunu anladım. Dolabımda pek beyaz elbise olmazdı ve bunu yeni aldığını biliyordum. Bana doğum günümde aldığı beyaz elbise ve bir başka doğum günümde giydiğim aynı beyaz elbiseyi unutturmak belki de hatasını telafi etmek için bunu yaptığını biliyordum.
Bana karşı takındığı bu davranış gözlerimi doldururken kafamı sallayarak beyaz elbiseyi giymeyi kabul ettim. Uzun zaman sonra ilk defa mutlu olduğum bir günde...
Düğün, doğum günleri veya başka bir üzgün olduğum gün değil, mutlu olduğum bir günde. Ve bunu yapan, beni bu denli cesaretlendiren Alaz'dı.
Gözümden akan bir damla yaşı dudakları ile durdurup her iki gözümden de öpünce minnettar bir tebessüm oluştu dudaklarımda.
'Sebep olduğum bütün yaşlarını kendim sileceğim'
Bu sefer sebep olduğu yaşlarım mutluluktan, biraz da içimin burukluğundan geliyordu ama söz verdiği gibi sebep olduğu yaşı silmişti.
Bu güne kadar verdiği her sözü tutmuştu, beni abimden emanet alırken "Emanetin emanetidir."sözü hariç. O sözünü de ilk başlarda çiğniyordu ama uzun bir süredir ne o bana zarar veriyor ne de başkalarının zararının bana dokunmasına müsaade ediyordu. Alaz verdiği sözlerde duruyordu.
Geceliğin iplerini omuzumdan indirip düşmesini sağladıktan sonra boynumu da öpüp beyaz elbiseyi kafamdan geçirip sırtındaki fermuarı kapattı. Ben istemeden gidip takılarımın içinden neredeyse kolumu dirseğime kadar saran iki bilezik ve kemer alıp geldi. Her koluma bir bilezik, belime de kemeri bağladıktan sonra az bulmuş olacak iki yüzük ve bir kolye daha getirip taktı. Saçlarımı da elbisenin altından çıkarıp özgür bıraktı ve giymem için asla tercih etmeyeceğim beyaz tüylü bir terlik getirip yere bıraktıktan sonra yanıma geçip elimi tuttu. Böyle şeyler giymeyi sevmezdim ama o getirdiği için giymiştim.
"Odaya dokunma, Sevgiyi göndereceğim. Canın acıdığı sürece evde tek bir iş dahi yapmıyorsun."
Yüzünü görmek için başımı kaldırdığımda ciddi olduğunu gördüm. Bir odanın haline bir de yüzüne bakarken bunun ihtimal dahilinde bile olmadığını görüyordum.
"Şaka yapıyor olmalısın. Odanın ne durumda olduğunun farkında değil misin?"derken elimle dağınık yatağı, yerdeki geceliği ve dün geceden kalma birkaç şeyi gösterdim.
"Bu odaya sence başka birinin girmesine izin verir miyim? Hem toplamadan aşağı da inemem. Mazallah dünyanın her türlü hali var, annemi şimdi..."
Anne!
Demek bu yüzden bize her zaman ortalığı toplayın diyordun.
"Ne yapmayı düşünüyorsunuz majesteleri?"derken sabırsız görünüyordu.
"Ben beraber toplayıp aşağı ineriz diye düşünüyordum. "
Sonuçta benimle evli değilken de odayı kendi temizliyordu değil mi?
Bakışlarına kalırsa bunu düşünmek bile hataydı.
"Baş belasısın kadın baş belası."diyerek eğilip yerdeki geceliği aldı ve banyoya gitti. O gider gitmez ben de çarşafını dün gece değiştirdiği yatağın üzerindeki pikeleri yıkamak için kenara kaldırıp başka bir takım serdim. Beraber birkaç dakikalık bir iş paylaşımı sonucu odayı toplamayı başarmıştık.
O birkaç eşyayı daha kaldırırken kaşla göz arasında açıkta kalan boynuma sürdüğüm kapatıcıyı fark edince gururla gülümsedi. Bu adamın hiç utanma duygusundan haberi yoktu. Boynuma bakarken bile vücudumun halini merak ediyordum çünkü neredeyse morarmayan yer yoktu. Belki de bu yüzden elbiseyi kendi elleriyle giydirmişti. Ben vücuduma bakmayayım diye!
Bu adam da iyice işini biliyordu.
Elindeki son eşyayı da kaldırırken sanki bunca işi ona ben çıkarmışım gibi imanlı imalı bakıp elimi tuttu ve bu sefer durmama izin vermeden telefonlarımızı alıp odadan çıktık.
Henüz saat sekize gelirken alışkanlıktan dolayı bu saatte kalktığımızı biliyordum. Yoksa bu kadar yorgunlukla öğlene kadar uyuyup bir de evdekilere rezil olurdum.
Yeni gelin gibi beyazlar ve altınlar içinde onun elini tutarak aşağı inerken avlu boş olduğu için bugün avluda değil de salonda kahvaltı yapacaklarını düşündüm ki haklıydım da.
Sevgi ayak üstü elinde kahvaltılıklar ile bizi bu şekilde görünce kocaman gülümseyip içeri geçmişti. Benim mutluluğun ile mutlu olan biriydi.
Salona geçmeden önce Alaz'ın elini bırakmak istemedim. Daha doğrusu bırakacak mi diye onu denedim ama bırakmadan içeri geçeceğini anlayınca ben elimi çektim. Artık çoktan içeri girdiğimiz için bir şey diyemese de bakışları çok şey anlatıyordu.
Herkesten aldığımız aleyküm selam, günaydın cevabı ile Kadir Ağa afiyet olsun demişti.
Yer sofrasında bizim için ayrılan yerlere oturduğumuz zaman Cemre'nin burada oluşu beni rahatsız ediyordu. Berat abi halinden memnunmuş gibi yemeğini yerken Efsun anne ile Kadir Ağa da bizde olan bakışlarını çekip bir şeyler yemeye başladılar.
"Çok güzel olmuşsun kızım, beyaz sana yakışıyor bundan sonra hep giy. Sana şöyle en güzelinden beyaz bir kaftan da diktirelim."
Ona gülümseyip teşekkür ettim.
"Aman yenge, giymiş bu paçavraları ne markaları var ne de tasarımcısı belli. Dün giydiği de öyleydi. Baksana."
Alaz "Cemre."diyerek onu uyarırken Efsun anne de ona bir şey söylemek için ağzını açtı ama onu durdurdum.
"Haklısın, sonuçta sen nereden bileceksin özel dikim olan, kişiye özel dikilen kıyafette etiket olmayacağını."deyince Cemre'nin bozulmuş suratı ve Berat'ın ooo diyerek tezahürat yapması keyfimi yerine getirmişti.
Ağzıma bir zeytin attığımda yandan bacağımı dürten parmaklar ile Berat'a dönüp kaşlarımı kaldırdım.
"Kızı bugün çağır, vicdan azabından öleceğim artık."
Alaz ve Cemre'nin bizi dinlediğini gördüğümde ona sadece göz kırparak cevap verdim. Cemre bu hareketime karşı kaşlarını çatsa da şu an dert edeceğim son insan bile olmadığı için bunu görmezden geldim.
Kadir Ağa sofrada herkesi süzerken ağzını açıp bir şey söylememesi dikkatimi çekmişti. Anlaşılan Alaz'ın dün söylediklerinin üzerine Efsun anne de ona birtakım güzel muamelelerde bulunmuştu. Hiç inkar etmeyeceğim, bu beni gerçekten mutlu etmişti.
Fakat dikkatimi çeken başka bir detay da Cemre'nin de bu konuda Kadir Ağa'ya karşı mesafeli davranmasıydı. Halbuki ben sırf benim inadıma bebek konusunda Kadir Ağa'ya destek çıkar diye düşünmüştüm.
"Berat hadi koçum, Fıraz ile Orhan şirkette bizi bekliyorlar. Toplantıya geç kalacağız."
Bunu söylerken bana attığı imalı bakışlar suçlayıcıydı. Sanki benim yüzümden geç kalmıştı. Ben ondan önce uyanmıştım.
"Berat bugün gelmesin, bana yardım edecek."
Aramızdaki konuşmaları sadece dördümüz duyuyorduk, Efsun anne ve Kadir Ağa kahvaltılarına devam ediyordu.
"Hangi konuda sana yardım edecek?"
Alaz'ın sorduğu soru bir yana Cemre'nin anlamamış gibi ben ve Berat'ın arasında dolaşan bakışları diğer yanaydı. O kendini bilmez bakışları biraz daha şüpheyle üzerimde dolaşırss oyacağımdan bihaberdi.
"Sen anlamazsın kocam, sen işine git. Bu bizim aramızda."derken kaşlarımla Berat'ı işaret edince muhtemelen konuyu anlamıştı çünkü daha önce de bu konuyu ona anlatmıştım.
Alaz herkese afiyet olsun deyip sofradan kalkarken onu geçirmek için ayağa kalkacağım sırada bakışları ile beni durdurdu. Aslında pek fazla ağrım yoktu ama o buna inanmıyordu. Yine de kalkıp arabanın yanına kadar arkasından gittim.
"Yavrum sana kalkma demedim mi?"
Alnımı öpüp gözlerimin içine bakarken kurduğu cümleleri yanağına bıraktığım öpücük yarıda kesti.
"Ben de sen dokununca ağrım kalmadı dedim ya."
"Akşam gelince kalan ağrını da alırım."deyip çapkınca göz kırptığında benden göz kırpıp "Bekliyorum."cevabını almayı beklemiyordu.
Adam şimdi içinden bunun ateşi başına vurmuş diye düşünüyordur.
"Ulan kadın ulan kadın! Ben çıkıyorum, biraz daha kalırsam çıkamayacağım. Var mı istediğin bir şey?"
"Var! Şu kuzenine söyle bana olan bakışlarına dikkat etmezse onunla çok pis yüz göz olacağım."dedim kuzenin kelimesine bilerek baskı uygulayarak.
Her şeyi kocasına şikayet eden bir kadın değildim ama olur da bir gün o kızı yolarsam sebebinin bilsin diye şimdiden onu haberdar etmem gerekiyordu.
"Hatun, ben onunla konuşacağım ama sen de onu biraz alttan al. Annesiz babasız büyüyen biri, emin ol ona ne kadar sevgi gösterirsen seni o kadar çok sevecektir."
Alaz'a, hâlâ yangın için ondan şüphelendiğimi söylesem ayıp olur muydu?
Kuru bir "Tamam."deyip konuyu kapattım. Onu bir de bu meselelerle meşgul edemezdim.
Alnıma tekrar bir öpücük kondurduktan sonra aracına binip uzaklaşırken ben de telefonumu alıp Avzem'i aradım. Onu yarım saat içerisinde konağa gelmesi için ikna ettikten sonra evine bir araç gönderip Berat'ı haberdar ettim. Ben de olmasam bu evde işler asla normal gitmiyordu.
Kadir Ağa kahvaltısını edip evden çıkarken Efsun anne de akrabası vefat eden bir tanıdığının evine başsağlığına gitmişti. Ben, Berat ve Cemre oturduğumuz salonda ellerimizde telefonlarımızla oyalanırken Berat dakikada bir kız nerede kaldı diyerek beni darlıyordu ve bize bakan Cemre hâlâ o bakışlarını değiştirmemişti.
"Hayrola Cemre, açıkta bir yerimiz var da biz mi görmüyoruz?"
"Diyorum ki o bakışlarını üzerimizden çekmezsen eğer bir daha bu kadar sağlıklı bakacak gözlerin olmayacak."
Telefonunu oturduğu mindere bırakıp ağır ağır ayağa kalkarken ben oturduğum yerde gayet rahattım. Berat ise bulduğu gergin ortamdan faydalanarak bizi izlemeyi tercih etmişti.
"Sen kendini nasıl bu kadar herkesten güçlü, herkesten üstün görüyorsun bilmiyorum ama bu tehditlerin bana sökmez. Bence beni tehdit etmeden önce iki kere düşün. Aslında ben seni sırf Alaz'ın eşi olduğun için iyi biri olarak görmüştüm ama şimdi anlıyorum ki yanlış düşünmüşüm. Demek ki Alaz da bazen yanlış tercihler yapabiliyormuş. "
Oturduğum yerden kendimi hiç yormadan dudağımdaki sahte tebessüm ve hatta kahkaha ile ona baktım. Normaldi, beni tanımadan bunları söylemesi gerçekten normaldi ama bir taraftan da bu şekilde davranması kabul edilebilir değildi.
"Cemrecim, bak benden büyüksün, kocamın kuzenisin ama şu çocukça tavrına bir son ver. Sen çocuk gibi davranacak değil çocuk bakacak yaştasın bu tavırlar normal değil. Ben seni uyarıyorum ama bunun tekrarı olmayacak, ona göre."
"Ne haliniz varsa görün be!"diyerek odadan çıkarken yanımdaki adamın çekirdek çitlediğini görünce başımı iki yana olumsuzca salladım.
"Allah aşkına senin ondan farkın var mı? Çocuk çocuk hareketler yapıp bir de gönül işleriyle uğraşıyorsun. Ben Avzem'in yerine olsam çocuk bakamam deyip vazgeçerim."
Elindeki çekirdekleri salonun ortasına fırlarıp gömleğinin açık olan son düğmesini de kendini boğmak istermişçesine ilikledikten sonra ayağı kalkıp saçını, üstünü başını düzeltti. Daha gönül işi demeden bu hale geliyorsa ohooo!
Tamam abi heyecanlandın da bu odayı da insanlar topluyor be!
"Ne gönül işi be cadı, kızın kalbini kırdım, özür dileyeceğim o kadar."
"Hı hı, onu külahıma anlat sen benim. Sadece özür olsaydı düğünde dilerdin. Şu hallere bak, eli ayağına dolanmalar, üstünü başını düzeltmeler... Bir de gönül işi değil diyor, kudurmuşsun sen!"
Ceplerine soktuğu elini şokla çıkarıp bana baktı. Hazar abim ile olan kavgalarımın aynısını yaşıyor gibiydim.
"Bir şey derdim ama ne kadar memnun olmasam da abimin eşisin işte söyleyemiyorum."
Ona yandan yandan bakıp "Kurban ol bana, benden daha iyisini mi bulacaktınız."dedikten sonra söyleyeceği şeyi merak ettiğim için "Hadi söyle ne söyleyeceksen, sen o kadar akraba ilişkilerine önem veren biri değilsin. Karşındaki abinin eşi bile olsa ağzına geleni söylersin."dedim. Bu şekilde belki gaza gelirdi.
Benden günah gitti der gibi bakıp ağzını açtığında amacıma ulaşmıştım.
"Ulan ben en azından çocukça davranıp gönül işiyle uğraşıyorum da azmışım. Hergün hergün kavga ettikten sonra gidip çocuk yapmıyorum. Bazıları gibi evde mart ayındaki kediler gibi azgın azgın eşimi gezmiyorum değil mi?"
İtiraf ediyorum, ağzımın payını almıştım.
Bunu şakasına söylediğini bilsem de utanmıştım. Alaz'ın ayağını kestiği günü söylüyordu ama o gün mutfağa sandığı gibi romantiklik için gitmemiştim. Fakat o bunu nereden bilsin?
"Hi, sen abinin eşine nasıl olur da bunları söylersin? Seni şimdi aldım elime!"diyerek dikleştirdiği sırtına elimi setçe geçirip sendelemesini sağladım. Heybetine yakışır bir şekilde yere düşmeyi reddeden vücuduna aldığı ikinci darbeyi engelledi. Alaz'ın bu sabah özenerek dokunup öptüğü saçlarıma asılırken yalandan kıjıldadım. Tam o esnada içeri giren Avzem ise gerçekten kavga ettiğimizi sanmış olacak hemen gelip aramıza girdi ve Berat'ın saçımdaki elini tutup bırakmasını söyledi.
"Bırak kadını, ne yaptığını sanıyorsun!"
Siyahlar içindeki kız bu soruyu ona sorar sormaz saçımı bırakan Berat bir elinin üzerindeki ele bir de o elin sahibine bakıyordu. Avzem ise ona uzun süre bakmasını yanlış anladığı için "Şey yani sanıyorsunuz, ne yaptığınızı sanıyorsunuz ağam?"diye kendini düzeltti.
Hitabı yüzünden ona öyle baktığını düşünüyordu.
"Hanımağamın boynunu morartmışsınız, buna hakkınız yok. Benim elimden bir şey gelmez ama sizi Alaz Ağaya söylemek zorundayım."
Berat kasılmış suratı ile gerçekten bana zarar verdiğini düşünerek yüzüme baktığında "Şey benim boynum kapıya sıkıştı. Yani Alaz kapıyı kapatırken boynumu fark etmemişti. Ondan öyle."
Daha da kendimi rezil etmemek için Cemre'nin odada bıraktığı telefonu da alıp"Biz şakalaşıyorduk Avzem, Berat öyle biri değil. Konuşursan anlarsın."diyerek odadan çıktım. Artık istediklerini konuşabilirlerdi. Beni rezil ettikten sonra her şeyi yapabilirlerdi.
Avzem'in içeride kendini kötü hissetmediğini biliyordum. Eğer biraz bile şüphem olsa onları yalnız bırakamazdım ama düğünde bile zaten el ele oynamışlardı. Bu yüzden o yönden sıkıntı yoktu.
Cemre'nin telefonuna almıştım ama şifresi vardı. Bu şifreyi çözmem bazı uygulamalar sayesinde yirmi dakikamı alırdı ama bu süre yeterli değildi. Cemre her an telefonunun yokluğunu sezebilirdi. Bu yüzden Karan'ı görevlendirdim. O bu işi hallederdi.1
Berat ile Avzem içeriden çıkıp bahçeye gelene kadar yaklaşık kırk dakika bekledim. Bu süre boyunca ne Cemre odasından çıkmıştı ne de telefonunu sormuştu. Bilseydim eğer şimdiye çoktan yapardım da artık Avzem ile Berat da odadan çıkınca işi Karan'a bırakmayı tercih ettim.
Al al olmuş yanakları ile oturduğum çardağa doğru gelen Avzem'i takip eden Berat'ın gülen yüzü her şeyin yolunda gittiğini gösteriyordu. Eminim ki bu çapkın adam kızı utandıracak bir şeyler söylemişti.
"Ee, nedir son durum?"diye sorarken az önceki rezilliği unutturmayı amaçlamıştım. Avzem de saf falandı ama en olmadık yerde en olmayacak şeyi söylemişti.
Berat cevap hakkını Avzem'e verdiği için Avzem "Her şey yolunda."demişti. Sevgi çardağa bizim için çay getirdiğinde onun da bizimle oturmasını isteyip beraber sohbet ettik. Bu işi de halletmiştim. Fıraz ile Orhan'a da el atacaktım daha...
Avzem'e yemek yedirip onu Mustafa ile eve gönderirken aklım Cemre'nin neden yemeğe inmediğinde kalmıştı ama bu önemseyeceğim bir detay değildi. Sadece bir ara salona bıraktığım telefonunu alıp bir şey demeden tekrar odasına çıkmıştı.
"Sevgi, Cemreye de yemek götür, yemedi."dediğimde odasının penceresinden beni izlediğini henüz fark etmemiştim. Fark ettiğimde ise bende olan bakışlarını çekip pencereden uzaklaşmıştı.
Berat, Avzem gittikten sonra şirkete gitmişti. Alaz ise bugün dört kere arayıp nasıl olduğumu sormuştu. İyiyim desem bile gerçekten iyi olduğuma asla inanmıyordu.
Gelmelerine kısa bir süre kala üzerimdeki beyaz elbiseyi çıkarmak için yukarı çıktım ama daha sonra vazgeçip odamda biraz oturdum. Kasıklarımdaki ağrıyı görmezden gelmek istesem de Berat ile olan şakalaşmamızda sızısı artmıştı. Bu yüzden yatağa uzanıp dinlenmek istedim ama beni kendine doğru çeken karanlığa engel olamayıp uyumuştum.1
***
Yüzüme küçük küçük konan öpücükler ve üzerimdeki kıyafetin sıyrılması ile uyandığımda henüz havanın karanlık olması beni şaşırtmıştı. Alaz bu saatte ne diye beni uyandırıyordu?
"Alaz, dur biraz daha uyuyayım."
Güldüğünü işittiğimde uyurken bile tebessüm ettiğimi hissetti.
"Bana bir gülüş borçlusun, gamzeni göremedim."
İsyanıma karşılık üzerimdeki şey her neyse tamamen bedenimi terk etmişti ve ben bu halimden utanıp gözüm kapalı bir olsa pikeyi üzerime örtmüştüm.
"Gözünü açarsan görürsün yavrum. Hadi kalk geceliğini giy öyle uyu. Yemek de yemedin gerçi, kalk yemek yiyelim önce."
Uyuyan insana yılan bile dokunmaz ama bu adam durmadan uyanmam için bir şeyler zırvalıyordu.
"Alaz bırak uyuyorum, yedik biz Avzemle."
Ne kadar uykuma devam etmeye çalışsam da bir kere uykum açılmıştı.
Bir süre benden uzaklaşıp tekrar geldiğinde başımdan geçirdiği şey ile uykum tamamen kaçtı. Gözlerimi açtığımda ise gecelik giydirdiğini gördüm.
"Sabah yarı çıplak kalkınca cırlamayacağını bilsem giydirmezdim de işte..."
Geceliği giydirip yanıma uzandığında yatakta ona doğru gidip dudağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra sırtımı göğsüne yaslayarak uzandım.
"Bu kadar mı?"diyen sesini duyduktan sonra dudaklarım ile birleşen dudakları yavaş ama tutku doluydu. Nefeslenmem için ayrılıp tekrar tekrar öptüğünde ise ben dur demeden durmayacağını biliyordum.
Dudaklarımı ondan ayırıp elini tuttum ve geceliğin altından karnımın sızladığı yere bıraktım. Elinin sıcaklığı yine beni mayıştırırken saçımı durmadan öpüp elini karnımda gezdiriyordu. Arada oyun bozanlık yapıp elini aşağıya indirip iç çamaşırımdan içeri soktuğunda elini tutuyordum. İstemediğimden değildi, sadece şimdi yaparsa durmayacağını biliyordum.
Karnımdaki eli uykumu tekrar getirirken bir gece daha onun kollarına olmanın verdiği huzur ve güven ile uyumanın tadını çıkardım.
Havaların soğuması ile tişörtün üstüne giydiğim ceket ile arka bahçede dolanıyordum. Buraya Rüzgar ve Fırtınayı görmeye gelmiştim ve anlaşılan onlar da beni çok özlemişlerdi.
"Araştırma yaptım Berva ama telefondan bir şey çıkacak gibi değil. Fakat bir şeyler olduğu çok belli çünkü telefonun güvenlik bariyerini kırmak bayağı zaman aldı. Normal bir telefonda biliyorsun, bu işlem en fazla bir saat içinde olur."
Üç gündür Cemre'nin telefonu takibe alınıp didik didik arandı ama normal arama, mesajlaşma ve sosyal medya kullanma dışında herhangi bir şey yapmıyordu.
"Telefon takibine son ver Karan."
Ahmet abi henüz bu telefon muhabbetini bilmiyordu. Eğer öğrenirse neden bana söylemedin diye başımın etini yiyecekti.
Yavaş yavaş ön bahçeye geçerken konağa farklı markalarda arabalar girdiğini gördüm. Misafir beklemiyorduk diye biliyordum fakat gelen geleneydi.
Gelen arabaların hepsi garajın önünde durduğunda Alaz'ın bunları satın aldığını anladım. Bu adam arabalara benden çok aşıktı.
Son olarak içeriye Arjen Agir Ulusoy'un eskisinden daha yeni olan arabası ve abimin doğum günümde bana hediye ettiği arabanın aynısı arka arkaya içeri girdi. Mustafa herkese arabaların içini çok iyi kontrol etmelerini söylerken gülerek başımı iki yana salladım. Bu adam bir tek arabalara doymuyordu. Bir de...
Fesatlık için çalışmasın şu aklınız ya, ben böyle biri değildim. Alaz beni utanmaz birine çeviriyordu!
Avluda kahve içip Diyar ile sohbet eden Efsun annelerin yanına gitmek için o tarafa yürüdüm. Diyar bu sabah gelmişti ve ne o ne de annesi bahçedeki bu araç trafiğine şaşırmamıştı. Sadece arada Arjen'in arabasına bakıyorlardı ama ikisi de bunu birbirine yansıtmyordu. İkisi de o adamı çok özlüyordu, Tıpkı Berat ve Alaz gibi.
Diyar geldiğinden beri benden özür dileyip durduğu için ona tepki olarak arka bahçeye gidip atları kontrol etmiştim. Kız babasının suçundan kendini sorumlu görüyordu ve neredeyse hamile kaldığına pişman olacaktı. Kadir Ağa kızında travma oluşturacaktı.
Mutfaktan bir kahve alıp ben de yanlarına gittim. Zavallı Diyar, Efsun annenin ve Meryem sultanın sıkı denetimi ile kahve değil de meyve suyu içiyordu.
"Mir Karan ne durumda? Duyduğuma göre sünnet olacakmış."
Diyar gözleri ışıldayarak başını salladı. Anlaşılan çocuk seviyordu.
"Yaramaz bir çocuk olacağı şimdiden belli, sana çekecek çocuk. Ne Mirhan abi ne de Zeynep ablanın bir yaramazlığını gördüm, belli sana çekecek. Ve evet sünnet olacak ama tarihi belli değil."
Bizim ailemizde sünnete büyük bir anlam yüklenip düğün yapılmazdı. Bebek sünnet olur ve haberi olan yakın akraba, eş, dost gelip hediyesini takar giderdi.
Efsun anne "Halasına çekerse daha ne ister, konağa neşe gelir."deyince nispet yapar gibi Diyar'a baktım. O ise annesine yalandan bir sinirle bakıyordu.
"Cemre hasta mı anne, neden çıkmıyor odadan?"
"Bilmiyorum, okul ile ilgili bir şeyler var dedi ama..."
Saatler hızla geçerken Hazar abim de tıpkı Alaz gibi akşam olmadan gelip Diyar'ı götürmüştü. Erkekler gerçekten aynıydı.1
Efsun anne mutfağa, Sevgi ve Ayşe teyzenin yanına geçerken ben de üzerimi değiştirmek için yukarı çıktım. Biraz sonra ev halkı tam kadro evde olacaktı ve kocam için gidip bir elbise giymeyi düşünüyordum. Kapıdan her girişinde bir kere daha aşık olsun değil mi ama.
Kına rengi bir elbise giyip saçımı da toplamıştım, altına da beyaz spor ayakkabılar giyip odadan çıkacakken telefonuma gelen bildirim buna izin vermedi.
Bilinmeyen numaradan gelen mesajı gördüğüm an kanım donmuştu. Sırtımdan aşağı doğru inen ürperti büyük bir korkuya dönüşüp bütün vücudumu sarmıştı.
'Artık bazı şeyleri konuşmanın zamanı değil mi? İkimiz de her şeyi akıl edecek yaşa geldik. Yakında bütün pişmanlıklarımı ve yaşattıklarımı konuşacağız ama şimdiden özür dilerim.'
Kalbim ağzımda atmaya başladığı sırada bir kapıya bir pencereye doğru yürüyüp duruyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Büyük bir korku ve panik beni ele geçirmişti.
"Kim, kim? O değildir ya, başkasıdır. Hem o benim numaramı bilmiyor, ona gizli olmalıydı. O değil tamam, korkma o değil!"
O olduğunu bile bile kendimi o olmadığına inandırmak çok zordu ama aylar sonra onu gördüğüm günün üzerinden bir hafta geçmeden aldığım bu mesaj aksini iddia edemeyecek kadar ona aitim diye bağırıyordu.
"Alaz var, benim kocam var. Babam var, babam bilmiyor ama Alaz biliyor. Alaz buraya gelmesine izin vermez."
Alaz bir terslik olduğunu davranışlarımdan bile anlardı.
"Arayayım onu, ona söyleyeyim."
Ona söylersem çok kötü şeyler olurdu.
"Olmaz, onu aramak olmaz. Kıyamet kopar, felaket olur."
Gözyaşına ateş olur dünyayı yakarım demişti.
Korkum hareketlerime yansırken bunun önüne nasıl geçeceğimi bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı, Alaz'dan sonra o kadar da çok korkmuyordum.
Korkuyordum ama bu korku öldürecek cinsten değildi.
Evet, yine dizlerim titriyordu, yine karnıma kramplar giriyordu, yine elim ayağım birbirine dolanıyordu ama ölmüyordum, kriz geçirmiyordum.
Mesajı görmezden gelmek istiyordum ama bunu yapamıyordum.
'Kimsin bilmiyorum ama benim kimseyle konuşacak bir şeyim yok. Bir daha rahatsız edersen bütün rahatını bozarım.'
Mesajımı ciddiye alması gerekiyordu. Numarayı engelleyip telefonu yatağa bırakırken de aklımda Ahmet abinin bu mesajları görmesi vardı. Fakat o sadece şiddet içerikli mesajlarıma bakıyordu.
Bu mesajda şiddet içeriği yoktu ama diğerlerinden daha çok canımı yakıyordu.
Konağın kapısı açılıp evin erkekleri geldiğinde bu halde aşağı inemeyeceğimi bildiğim için biraz sakinleşip öyle inmeye karar verdim. Biliyorum sakinleşemeyeceğim ama en azından Alaz'a yansıtmamam gerekiyordu.
Dizlerimin titremesi biraz olsun geçip kendimi hazır hissettiğimde kapıyı açıp aşağı indim. Arabadan inen Alaz'ın gözleri gözlerimi bulduğunda bakışlarımı ondan kaçırmamak için direndim. Hem gözlerimdeki korkuyu saklamalı hem de gözlerimi ondan kaçırmamalıydım.
Yavaş yavaş yanıma gelirken vücudumun titremesini de zar zor kontrol altına almıştım. Kadir Ağa ve Berat abi içeriye geçerken o yanıma gelip alnımdan öpmüştü.
"Hoş geldin."dedim normal görünmeye çalışarak.
"Çok hoş buldum yavrum."deyip elini belime sardığında korumaların bize bakmadığına emindim.
"Yaramaz bir durum var mı?"deyip eli belimdeyken yürümeye başladığında kafamı iki yana salladım."
"Yok, hadi git elini yıka."deyip onu gönderdiğim zaman beni de kendi ile beraber banyoya sokmayı hedeflese de elinden kurtulup sofranın hazır olduğu salona geçtim. Herkes sofrada toplandığı zaman ise hep beraber yemek yenmeye başlamıştı. Mecburi yediğim lokmalar boğazıma dizilirken bunu da kimseye yansıtmadım.
****
Gece olup odamıza çıktığımızda geceliğimi giymiştim. Yatağa uzanacağım sırada bir el önce belimi sonra da kolumu tutup bana engel oldu. Alaz beni kendine çevirip sağ elini belime sardığı zaman üstünün çıplak olması gözümden kaçmamıştı.
Gece gece nereye gidebilirdim?
"O öyle kolay değil işte. Sana üç gün mühlet verdiğimi hatırlıyorum, yanlış mıyım?"deyip bir elini kasıklarıma bastırıp okşamaya başladı. Üç gündür her gece ağrım yok desem de bunu yapıyordu.
"Artık kaldığımız yerden devam edebiliriz. Karnın da iyileşti kolun da."deyip daha yeni giydiğim geceliğin üzerimden düşmesini sağladığında aklımda olan her şey bir anda uçup gitmişti. Sadece o ve biraz heyecan vardı.
İç çamaşırı ile karşısında kaldığım zaman beni baştan ayağa süzdü. "Çok çok güzelsin hatun? Ve tamamen benimsin."
"Tamamen seninim, her şeyinle benimsin."
Sözlerini bitirip yavaş yavaş dudaklarımdan öpmeye başladığında artık etraftaki hiçbir şey umurumda değildi. Kafamın içinde onun 'her şeyimle seninim' lafı dönüp dururken saniyeler boyu soluksuz bir şekilde beni öpmeye devam etti.
****
Üzerime giydiğim kumaş pantolon ,gömlek ikilisine ek ceketimi de giyip kombini tamamladığımda şirkete gitmek için hazırdım. Geçen gün gittiğimde Cemre yüzünden olanlar bu sefer yaşanmayacaktı. Kocamla şirkette vakit bile geçiremiyordum.
Cemre günlerdir yemek yeme dışında odasından çıkmadığı için Alaz iki gün önce ve bu sabah iyi olup olmadığını bana sormuştu ama ben de onun hakkında bir şey bilmediğini söylemiştim. Onda da bir tuhaflıklar vardı.
Aşağı inip şirkete gideceğimi Efsun anneye söylerken onun da pencereden dışarı baktığını gördüm. O odada ne buluyorsa asla dışarı çıkmıyordu.
Mustafa'nın şoförlük yaptığı arabaya bindiğimde şirkete gitmek için yola çıkmıştık. Yol boyu ona sorduğum soru dışında benimle gereksiz muhabbet kurmayan adamı da en az Fıraz ve Orhan kadar sevmiştim. Çok cana yakın bir adamdı.
Onunla konuşmaya devam ederken telefonuma gelen bir fotoğrafa baktım. Fotoğrafı açıp ne olup olmadığını kontrol ederken ilk önce Cemre'yi gördüm, sonra ise Mirhan, Alaz, Fıraz, Ben ve...
Bu saldırıya uğradığımız gündü. Mir Karan için yemek verdiğimiz gündü.
Cemre o gün bebek sevmediğini ve oraya gelmeyeceğini söylemesine rağmen gelmiş miydi? Bu, bu da neydi şimdi?
Ama tahmin etmiştim, hem garaj yangınını hem de o saldırıyı o yapmıştı. Ama neden?
Kulağımı dolduran acı bir ses ile irkilerek önüme döndüğümde duyduğum şeyin silah sesi ve Mustafa'nın acı dolu sesi olduğunu zor kavradım. Göğsünden vurulmuştu. Vurulduğu gibi frene basıp arabayı yavaşlatınca öne doğru uzanıp el frenini çekip kontağı kapattım. Aracın etrafını saniyeler içinde saran silahlı adamlara silah çekemezdim çünkü yirmiden fazla adamı tek bir silah ile etkisiz hale getiremezdim. Üstelik zaten bilinci kapanan adama tekrar silah doğrultmuşlardı.
Kapıyı açıp beni bir çöp torbası gibi dışarı çıkaran adamlara karsı direnmedim. Evlenmeden önce Alaz'ın da adamları ile beraber etrafımızı sardığı gün telefonda bastığım tuşa basıp konum bilgisini hem Ahmet abi hem de diğer korumalara gönderdim. Bana ulaşması on dakikasını alacaktı.
"Onu hastaneye götürün."diye bağırdığımda kendim için değil Mustafa için korkuyordum.
"Ona bir şey olursa eceliniz olurum!"
Söylediğim hiçbir şeye sağır gibi tepki vermeden bakıyorlardı. Beni kendi araçlarından birine bindirdiklerinde aklım hala Mustafa'daydı. Peki beni kaçıranlar kimdi. Kimin benimle işi olurdu ki?
!
'Artık bazı şeyleri konuşmanın zamanı değil mi? İkimiz de her şeyi akıl edecek yaşa geldik. Yakında bütün pişmanlıklarımı ve yaşattıklarımı konuşacağız ama şimdiden özür dilerim.'2
Bölümü nasıl buldunuz?3
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Buraya da bir emoji alabilir miyim?
Emeğimin karşılığını veren herkes, emeğinin karşılığını fazlasıyla alsın İnşallah 💜 💙
kendinize iyi bakın.1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |