28. Bölüm

27

S
aycakayca1

29. Bölüm sezon

Buraya bir emoji alabilir miyim lütfen?

"Hayırdır Alaz, diyet mi yapıyorsun?"diye soran kişi Fıraz'dı. Çiğ yumurta ve soğuk çaya anlam verememişti ama bir yandan da Alaz'ın bunları yiyecek oluşu onu güldürüyordu.

"Fıraz abi Allah'ına bir insan bunlarla mı diyet eder?"

Alaz, Berat'a ters bakışlarını atarken Cemre'nin bilerek yanımdaki sandalyeye kurulduğunu farkettim. Dikdörtgen masada ben ve alaz yan yana, benim yanımda da sırasıyla Cemre, onun yanında Zelal, Delal ve Armanç oturmuştu.

Fıraz, Orhan, Berat ve Mustafa da karşımızda oturuyordu.

Kahvaltılıklar masaya gelmeden hemen önce abilerim, yengelerim, yağmur ve Avzem de bize katıldı. Yağmur'u uzun zaman sonra ilk defa gördüğüm için kalkıp doya doya sarıldım. Avzemle de aynı şekilde... Yengemleri ve Avzem'i ben çağırmıştım ama Yağmur'un üniversiteden geldiğinden haberim yoktu. Sürpriz olmuştu bana.

Fıraz ve Berat bana dönünce ikisine de göz kırptım. Bıyık altından gülmeleri çok komik görünüyordu.

"Selamün aleyküm gençler."diyerek ortama giriş yapan Mirhan abim Alaz'la tokalaşır tokalaşmaz Diyar uçarcasına boynuna sarılmıştı. Ben ise abilerim yengelerim derken zar zor oturabilmiştim.

"Hoş geldiniz."

Şu an ortama çok yabancı olan Hildan kardeşler ve Cemre'nin uzaktan hoşgeldiniz demesi çok normaldi. Hatta Mustafa ve Orhan'ın kızlara uzaktan selam vermesi de ama Fıraz ve Berat'ın birden ciddileşip şaklaban hallerinden uzaklaşmaları bana kahkaha attırmıştı. Ki Yağmur ve Avzem'de de durumlar farklı değildi. Sanırım onların geleceklerinden haberleri yoktu.

"Hoşbuldum canım, Yağmur ben. Berva'nın arkadaşıyım."

"Ben de Delal..."dedi etrafına bakarken. Burada hangi sıfatla durduğunu söylemek zor olacaktı onun için. "Delal Hildan."
Müstakbel kocası yanındayken Armanç'ın müstakbel eşi demek yerine soyadını kullanıyordu.

"Delal benim sözlüm, Yağmur bacım. Zelal da kardeşi. Ben de Armanç Ulusoy, Alaz Ağa'nın amca oğlu."

Armanç'a tebessüm ettim. Kalbi güzel bir adamdı. Alaz da başını eğerek ondan gurur duyduğunu belli etmişti. Delal ise utanç ve şaşkınlıkla Yağmur'a başını salladı.

"Ya sen çok tatlısın ama, gözlere bak çipil çipil. Anneniz babanız sizi klonladı mı ya!"

Gerçekten ikisi de birbirinden güzeldi. Mavi göz sarı saçları muhteşem bir gen aktarımıydı.
Yengemlerle de tanışıp herkes sofraya oturduğunda kahvaltılıklar gelmişti bile.
Alaz karşısına gelen pişmiş yumurta ve sıcak çaya bakınca bana döndü. Az önce dediğim soğuk çay ve çiğ yumurta şakasına inanmış olmalıydı. Ona göz kırpıp önüme döndüm. O beni onca insanın içinde rencide etse de burada abilerim ve henüz ailede ne olduğunu bilmeyen iki genç kız vardı. Her şeyin bir yeri zamanı vardır.

"Ölürüm sana kadın biliyorsun değil mi?"

"Bir daha ağzından ölüm lafı duyarsam seni ben öldürürüm biliyorsun değil mi?"

O kulağıma konuşurken ben başımı kaldırmadan duyacağı şekilde konuştum. Herkes kahvaltıya başlamıştı bile.

"Mirhan."

Alaz, abime seslenince başımı kaldırdım. Söyleyeceği şeyi merak ettim. "Geçenlerde, depoya beraber gittiğimiz gün Berva gitme dedi ama acil iş olduğu için gelmek zorunda kaldım."

Yok artık, abim her şeyi biliyor diye tartışmamızı da anlatmazdı değil mi?

"O yüzdendir ki hanımağam biraz hırçın. Bence bu sefer ikimiz beraber onu karıncalara yem etmeliyiz."

Hazar abim her şeyden habersiz ne olduğunu anlamaya çalışırken Fıraz, Orhan ve Berat Alaz'a gülüyorlardı. Mirhan abim ise sinsice sırıtıyordu.

"Olur olur Alaz. Zaten uzun süredir onu böyle tehdit etmiyordum. Eksiklik hissediyorum."

"Aslında..."diyerek cümleye başlayan Cemre "Biraz da bu konuda ben suçluyum."diye devam ettirdi.

"Hatta biraz değil bütün suç benim. Ben sinirle konuşunca Berva da haklı olarak karşılığını verdi ama vücudum hassas olduğu için Alaz bana yardımcı oldu. İkinizden de özür dilerim. Benim yüzümden oldu vallaha her şey."

Özrünün samimiyetini bildiğimden ona dönüp sorun yok dermiş gibi başımı salladım. Sorun vardı tabii ki ama bu konuyu uzatacak değildim.

"Arkadaşlar şu konuyu kapatalım mı artık! Yiyin kahvaltınızı da başlasın eğlence. Yasta değiliz bekarlığa veda partisi yapıyoruz ya. Hem siz benim Mir Karan'ımı neden getirmediniz Zeyno Hanım? Severdik şurada."

Yengem imalı bir bakış attı.
"Sevmek isteyen gelir görür, sever sonra da yengesine az yardım edip gider."

"Sevmiyor muyum ben yani, ne diyorsun Zeyno? Delal sence ben yeğenimi sevmiyormuş gibi mi duruyorum?"

Tek amacım onu da sohbete davet etmekti çünkü asla sorulan sorular dışında konuşmuyordu.

"Kim yeğenini sevmez ki? Seviyorsundur elbette hanımağam."

Yok ben artık insanlara bana hanımağam demeyin demekten vazgeçtim çünkü ne kadar desem de değişen bir şey yoktu.

"Ee gençler, oturmaya mı geldik? Hadi kalkın da asıl eğlence mekanına gidelim."diyen yengeme baktım. Sanırım Mir Karan doğalı ilk defa rahat rahat dışarı çıkıyordu. Bu yüzden de eğlenmek istiyordu.

"Benim karım hamile yalnız, ona göre bir yere gidelim."

Hazar abim sohbete çoğu zaman dahil olmasa da söz konusu karısı olunca böyle ince düşüncelere sahip olabiliyordu.

"Ee yenge..."diyerek cümleye başlayan Berat'ı gözlerimle susturdum. Patavatsızlık yapıp abilerimin yanında çocuk ne zaman diye soracaktı!

"Efendim yengecim? Ha gülüm? Ne diyorsun kocamın kardeşi?"

Bir taraftan konuşurken diğer taraftan da gözlerimle Avzem'i işaret ettim. Sıkıysa tek kelime daha ederdi.

"Vallaha da billaha da birtanecik kadın olduğunu söyleyecektim. Yav bu Mardin'in bütün kadınları toplansa eline su dökemez. Niye? Niye diye bir sor?"
Nedenini sormak için ağzımı açtığımda lafı ağzıma tıkayıp "Yav bu karaçı tavuğu gibi kızı bile hiç sorgusuz affettin ya yengem, sen eli öpülesi bir kadınsın yemin ederim. Sen hiç soyunu araştırdın mı, belki tövbe haşa ama soyun bizim köydeki şeyh..."

Yine onu susturan şey Avzem'in ona bakışlarıydı.

Alaz, abilerim ve Orhan ile koyu bir sohbete girmiş, Fıraz ile Yağmur kendi aralarında bir konuyu konuşurken diğerleri de Berat'ın Avzem'e baktıktan sonraki avel hallerini izliyordu. Hatta bir sonraki mekana geçene kadar da bu avellik üzerinden gitmemişti.

Bir sonraki mekan, at çiftliğiydi.

"Madem buraya geliyorduk neden Alaz'ın çiftlik evine gitmedik? Orada hepimize yetecek kadar at da var, istediğimizde dinleneceğimiz ev de..."

Orhan'ın sorduğu soru benim de aklıma takılan bir noktadan gelmişti. Neden çiftlik evine gitmedik acaba?

"Eğlenmeye çıktık dediniz, çiftlik evine gidersek herkes bir tarafa kurulacak, eğlenmekten çok oturacaksınız. İsterseniz akşam da oraya gideriz."

"Alaz doğru söylüyor ama biz kalamayız benim yavru aslanım evde bekler."

"Görmemişin oğlu olmuş tutmuş..."

Mirhan elini Fıraz'ın omzuna koyup sıkınca Fıraz sustu. Bunların bu kadar iyi anlaşacağını söyleselerdi asla inanmazdım.

"Şş sarı kavun, sen ata binemezsin sana yardımcı olayım mı?"

Zelal yabancılık çektiği için bir adım geri atarak ablasının arkasına saklandı. Ağlamasına ramak kalmıştı.

"Orhan, küçük kıza öyle mi denir?"

"Ne dedim ben, sarı kavuna benziyor işte!"

Alaz, Delal'e yaklaşınca Delal arkasındaki kardeşinin elini tutup karşısına getirdi. Zelal başını kaldırıp Alaz'a baktığında gözlerindeki korkuyu görebiliyordum.

"Abla o Alaz Ağa değil mi? Beni niye yanına getirdin? Ya abime yaptığı gibi bana da kızarsa."

Alaz kızın karşısında diz çöküp yere oturduğunda kız ondan uzaklaştı.

"Zelal, yanıma gelir misin?"

Armanç, Berat, Fıraz ve Orhan Alaz'ı ilk defa böyle gördükleri için hayretle izlerken kadınlar yüzlerindeki tebessüm ile izliyordu. Zelal omuz silkip ablasına döndüğünde ablası onu tekrar Alaz'a doğru çevirdi.

"Ablacım Alaz Ağa kötü biri değil, Azad abi ile tartışmışlar ama o bizi ilgilendirmez. Şimdi bak bakalım amca ne diyecek sana?"

Delal konuşurken Armanç'ın ona hayranlıkla bakması kadar güzel bir şey yoktu.

"Hayır abla! Onlar sen düzgün yürüyemiyorsun diye seni aldılar. Abla seni alacakar. Niye senin ayağın böyle diye alıyorlar abla? Ben seni böyle daha çok seviyorum, neden seni alacaklar abla?"

Zelal ağlamaya başladığında Delal'in de gözünün dolduğunu gördüm. Ablasının sakatlığından dolayı hükmün ona verildiğini sanıyordu. Haklıydı , genelde hükümleri zayıfa yetiyordu ama bu hüküm verilirken Armanç, Delal'in sakatlığından habersizdi.
Delal boğazı dolduğu için kardeşine cevap vermeyince Alaz temkinli yaklaşıp elini kızın sarı saçlarına götürüp okşadı.

"Zelal, ben abine kızdım ama o da benim kız kardeşime kötü davrandığı için kızdım. Bak sen şimdi ablan için bize kızgınsın ya, ben de kardeşim için kızdım."

"Ama Azad abim Havin yengeye hiç kötü davranmadı ki!"

Yemin ederim bazen çocuklar yetişkinlerden daha çok şey biliyordu. Armanç Havin ile ilgili bir şeyler duyduğu için olacak yönünü diğer tarafa çevirdi fakat sonra tekrar Zelal'e döndü. O da Alaz gibi kızın boyuna geldiğinde elini kızın çenesine bıraktı.

"Abiciğim, üzülme sen tamam mı? Hem kimse ablanı ayakları birazcık zayıf diye almıyor. Bu benimle ablanın kararı ve biz de senin gibi ablanı böyle daha çok seviyoruz."

Allah'ım bu adama verdiğin kalbi diğer erkeklere de nasip etseydin dünyada mutsuz tek kadın kalmazdı ya Rabbim! Bu adamdaki kalbin inceliği beni kırk yerimden bıçaklıyordu.
Delal'in de bakışları tıpkı diğerleri gibiydi. Masmavi gözleri ardına kadar açılmış Armanç'a bakıyordu.

"Ama ablam, ayaklarım bir işe yaramıyor, ben yarım olduğum için babam beni göndermek istiyor dedi. Benim ablam yarım değil ki!"

Herkes birbirine bakıyor ama Delal'e bakmaya utanıyordu. Demek evde sürekli bunu düşünüp duruyordu.

Armanç onu kendine doğru çekip dizlerine oturttu. Zaten dokuz yaşındaki bir çocuğa göre fazka zayıftı. Yedi yaşında gibi görünüyordu.

"Bak abicim sen de bak, ablanda bir eksiklik görüyor musun?"

Zelal'den hayır cevabını aldığında yanağından öptü.

"Tamam işte ben de görmüyorum, kimse görmüyor. Senin baban yaşlılıktan bunamış diye öyle söylüyor. Ayrıca aramızda kalsın sen ablandan daha güzelsin. Şimdi ablanı üzdüğün için ondan özür dile ve gözyaşlarını silmesini söyle."

Armanç'ın yanağını öpüp kucağından kalktıktan sonra ablasına, kucağına alması için ellerini uzattı. Delal onu kucağına alır almaz elini uzatıp gözyaşlarını sildi.

"Tamam ağlama bak Armanç abi de seni böyle seviyormuş. Biliyor musun abla o da bana ablanda bir eksiklik görmüyorum dedi. Ama ben senden daha güzelim bunu da o söyledi."

Delal'in de herkes gibi duyduğu sözleri tekrarlayarak Delal'i daha çok utandıran Zelal'e kafasını salladı Delal. Daha sonra onu yere bırakıp kimseyle göz teması kurmadan elini tuttu. Alaz ise ayağı kalkıp Armanç'a da artık kalkmasını işaret etti çünkü deminden beri başını eğen kıza bakıyordu.

"Haydi bakalım herkes seçtiği bir ata binsin. Orhan, sen Zelal'i yanına al."

Herkes atlara doğru giderken Zelal artık korkmadan Orhan'ın yanına gidiyordu.

"Ben binemiyorum ama benim yerime de yarışı kazanırsın değil mi Hazar?"

Bunu sadece ben ve Hazar duymuştuk.

"Berva sen benimle gel, Mirhan sen Zeynep'i al. Siz de ayrı ayrı binin."diyerek diğerlerini baştan savan kocama kahkaha attım. Derdi bendim onun.

"Siz binin, ben sizi izlerim. At binmeyi bilmiyorum ben."

"Armanç biliyor, onunla beraber binin."dediğimde Armanç'ın itiraz eden bakışlarıyla karşılaştım. Delal'i ise öksürük tutmuştu.

"Hayır hayır gerek yok, izlemek daha eğlenceli olacak. Teşekkür ederim."
Utandığını bildiğim için ısrar etmedim. Biz atlarımıza doğru giderken Delal ve Diyar oturup bizi izlediler. Ben Alaz'la, Orhan Zelal'le abim de Zeynep'le binmiş, geri kalan herkes de tek tek binmişti. Avzem'in at binmeyi bilmesi beni şaşırtmıştı çünkü dışarıdan bakınca o potansiyel görünmüyordu.

Kaç sefer yarıştık bilmiyorum ama Zeynep'in biz kazanacağız diye tutturmasıyla geçen son yarışta skorlar şaşırtıcıydı. Orhan ile Zelal iki kere birincilik almıştı. Biz de Alaz'la bir kere birinci olup bir kere de ikinci olmuştuk. Yağmur ve Avzem de birer kez birinci olmuştu ama Fıraz maalesef her seferinde sona kalmıştı. O ve Berat at sürmekten çok sürenleri izlemeyi tercih etmişlerdi. Hazar abim ise son yarışta Diyar'ın üzüldüğünü görünce dişini tırnağına takıp birinci olmuştu.

"Alaz, hayırdır sen genelde sürekli birinci olurdun. Orhan bile bu sefer senden daha çok birinci oldu."

Tabii Fıraz, Alaz'ın dikkatini dağıtmak için her fırsatı kullandığımı bilmiyordu.

"Sen neden arkada kaldıysan ben de aynı sebepten arkada kaldım dostum. Ama ben açık açık söylerim de sen haline yan."

"Biz Berat'la sizi izliyorduk, sen de mi bizi izliyordun?"diye sordu masumca. Hâlbuki sorunun masum olmadığı aşikardı.

"Hayır o beni izliyordu!"dedim açık açık. Tabii ki rüzgardan dolayı açılan bacaklarımı izliyordu demedim.

Fıraz sanki başında beyaz tülbent varmış gibi ağzının etrafını sarıp "Pii, ne edep ma ne fedi. Eybe şerme law."dediğinde Alaz'la beraber kahkaha attık.
Ne edep kaldı ne utanma, ayıptır diyordu.

Hepimiz beraber diğerlerinin yanına gittiğimizde bu seferki rotamızı belirleyecek kişi Fıraz'dı.

"Bülbül konmuş çalıya, aşıkam midyatlıya. Ölürem ayrılamam düştüm kara sevdaya."

Fıraz'ın kapattığı mekan Mardin'in bilinen sıra gecesi mekanlarından biriydi. Yerdeki minderler, geniş geniş eski model halılar, bakır taslar tamamen ambiyans olsun diye koyulmuştu ama görsel olarak harikaydı.

"Evet çiğköfteyi yoğuracak kişiyi seçiyorum. Kocam."

"Ay abim mi? O ne anlar çiğköfte yoğurmaktan, zehirleniriz maazAllah.

Herkes aramızdaki bu diyaloğa gülerken Alaz anlamsızca bakıyordu. "Yavrum sence ben onu yoğurabilir miyim?"

"Vallaha cezan bu kocam, mecbursun."

Fıraz gülüşlerinin arasından konuşmaya çalışıp "Yenge Allah aşkına..."dedi ama devamını getiremedi. Gülmekten konuşamıyordu. Bu kadar komik olan neydi acaba?

"Hiç mi tanımadın kocanı? Ne anlar çiğköfte yoğurmaktan?"

"Amma abarttınız ha! Ben yaparım."diyen Mirhan abime karşılık Zeynep "Hamarat kocam, en ağası bile eline su dökemez be!"diyerek gaza getiriyordu.

"Hayır yenge Alaz yapacak."

"Ama-"

"Yapmazsan affı unut."1

Hemen ortadaki sofra bezinin üzerine oturup önündeki malzemelerin hepsini bir anda leğenin içine döktü. Abim yüzünü ekşitirken bizler ise gülüyorduk.

"Usta, çal şuradan bize bir halay."dediğimde sıra gecesi ekibi şarkıyı değiştirip halay açmıştı. Bu sefer Delal'i de zorla halaya sokup Armanç ile el ele oynattım. Halaya girmeyen tek kişi Alaz'dı.

"Alaz, kontrol et bakalım tutmuş mu?"diye soran Orhan'a çiğköfte demeye bin şahit olan o değişik şeyi fırlattığında bulgur olduğu gibi üzerine gelmişti.

"Daha salçalanmamış bu, ne zaman hazır olacak?"

Üzerinin kirlenmesini umursamadan, sırf Alaz'la eğlenmek için konuşuyordu ama beyaz gömleğinin salça olduğunun farkında değildi.

"Abi getir getir, bizim ağdan hayır gelmez."
Fıraz önceden hazırlattığı çiğköfteyi sofraya getirdiğinde Alaz'ın elindeki eldivenlerini çıkardı. Elini tutup onu yanıma çektim ve beraber halaya kaldığımız yerden devam ettik.

Saat akşama doğru olduğunda herkes sofraya oturmuş ve göz alıcı, iştah kabartıcı yemeklere bakıyordu. Kelle paça başta olmak üzere bütün doğu yemekleri sofraya dizilmişti. Şimdiden yemek için sabırsızlanıyorum.

"Orhan abi sen neden bugün durgunsun?"

Mustafa'nın sorduğu soruya "Utanmasa yar uzakta gözüm görmez, uzatıram elim yetmez diye türkü çığıracak abisinin gülü."cevabını veren de Fıraz'dı.

Doğranmış limon parçasını Fıraz'a attı ama yetişmedi.

"İki oldu bir şey demiyorum ama şu nimetle oynamayı bırakın artık. Hepinize afiyet olsun."

Yemek sohbet ve muhabbet eşliğinde devam ederken Alaz'ın çalan telefonu ile türküyü durdurup konuşmasını bekledim. Başkası olsa açmazdı ama onun telefonu çalıyorsa önemli bir konu olma ihtimali yüksekti.

"Efendim Ferman."

Arayan kişi Diyarbakır ağalarından Ferman Ağaydı.

"Tamam tamam geliyoruz."

Telefonu kapatıp ayağı kalktığında herkes meraktan ona döndü.

"Ferman aradı, Mervan evleniyormuş. Daha doğrusu berdel kararı iki eşli bir adama çıkan kadını korumak için kendi isteğiyle evleniyormuş ama o adam da karşılık olarak İrem Deran'ı istiyor."1

Orhan'ın hışımla ayağa kalkması ile ben de kalktım. Birinden kurtuluyoruz diğeri çıkıyor, ya sabır ya selamet!

"Kusura bakmayın gençler, siz devam edin. Ben Urfa'ya kadar gidip geleceğim."

"Ben de geliyorum."dedik Orhan'la aynı anda. Fıraz ve Berat gençlerin yanında kalmaya mecbur olduğu için hiç geliyoruz demediler bile.

"Benim gelmeme gerek var mı Alaz?"diyen abime teşekkür ettikten sonra bu sefer itiraz etmeden beni de götürdü çünkü gideceğimi biliyordu.

Yolu neredeyse olması gerekenin yarı uzunluğunda bir süreyle bitirdikten sonra Gürman konağına gelmiştik ve çoktan akşam olmuştu fakat Mervan konakta değil toplantıdaydı. Bunu öğrenince Deran'ı da alarak toplantıya gittik. Orhan'ın yol boyu ettiği sayısız küfürler İrem Deran arabaya binince durmuştu.

"Deran, şu olayı bir daha anlatsana abim."

"Alaz abi ben de tam olarak ne oldu bilmiyorum ki! Kırk yedi yaşındaki adamın teki yirmi beş yaşındaki gencecik kızı berdel mi kan davası mı neyse almak istedi. Bütün aşiretler de dava bitsin diye kabul edince kız canına kıymaya kalktı. Abim de kızı korumak için benim evleneceğim kadınla evlenemezsim demiş. Adam da madem öyle sen de kardeşini vereceksin diyor."

"O adam herhalde seni sahipsiz sanıyor."diyerek elimi ona uzattığımda elimi tutarak cesaret aldı. Bu kız her defasında aynı yerden darbe alıyordu.

"Diğer şerefsiz seni rahatsız etmiyor değil mi?"

"Hayır abi hiç görmedim onu, karşıma çıkmadı."

"Çıkamaz zaten sınır dışı edildi. Telefonda falan rahatsız etmiyorsa sorun yok."

Deran başını sallayınca bir an Orhan'la aynadan göz göze gelmelerine şahit oldum. Kafamı mı çevireyim, tabii ki de baktım. Orhan Leyla olmuştu.
Toplantı yerine geldiğimizde bütün adamlar geçmemiz için bize yol verirken hiç izin almadan salona daldık. Ferman henüz gelmemişti ama Mervan bizi gördüğüne şaşırmıştı.1

Toplantıdakiler ayağı kalkıp saygı gösterirken Mervan'ın kızaran suratını farkettim. Onun için de ne kadar zor olduğu açıktı. Mervan bizim için yanına yer açtığında Deran ben ve Alaz kurmuştuk.

"Hoşgeldiniz Alaz Ağa."

Herkese toplu bir hoşbuldum dedikten sonra ortam tekrar sessizleşti. Mervan ise sözü Alaz'a devrettiğini söyledi.

"Ağalar, bilirsiniz ki Mervan benim ne kadar kardeşimse Deran da o kadar kardeşimdir ve ben kardeşimi sırf evlenmek için evlenen, yaşına başına bakmadan tabiri caizse şerefsizlik yapan bir adama vermiyorum. Bu konuda anlaşalım ve bir daha Deran'ın konusu açılmasın, ikinciyi uyarmam."

Herkes aniden suspus olunca Mervan bu sefer konuştu.

"Aynı şeyi ben de diyorum Alaz, kardeşimi bu...bu adama verecek değilim. Ama bu sefer de illa o adama birini vereceksiniz yoksa dava kapanmaz diyorlar."

Hakkında onca söz söyledikleri adamın karşımızda olması dışında sorun yoktu. Adam burada değilmiş gibi konuşuyorlardı ve işin tuhaf tarafı da adam bana mısın demiyordu.

"O zaman ailede yaşı geçmiş ve onunla evlenmeyi kabul edecek birini verin, o da olmadı para teklif edin. O adam her kimse bilsin ki ona kırk yaş altı bir kadın nikahlanmayacak."

Kocam yargı dağıtıyor beyler, susun.

"Davalı olan ailenin tek kız çocuğu Eflin, onun kuzenleri de hüküm Eflin'e çıktı diye seviniyor zaten. Kızın yerine kimse gönüllü değil."

İşler sarpa sarıyor anlaşılan.

"Yok mudur bu aşiretin kırk yaş üstü kadını? Dul bekar farketmez. Gönüllü olmak şartıyla evlensinler de dava kapansın."

Alaz'ın cümlesinin sonunda ben konuşmak için Alaz'a baktığımda izin verdi.

"Neden bugünü yarını belli olmayan ama ortalama yirmi yıl daha yaşamayacak bir adam için bu kadar toplaştık anlamıyorum. Sizin töreniz dininizden üstün değildir ağalar. Dininizin emrettiği şey dava karşılığı karşı tarafın istediği şeyi vermektir. Hanginizin dini bir kadını mal olarak satmayı uygun görüyor?"

Herkes susunca devam ettim.

"Atalarınız töre diyerek hatalarına kılıf uydurmuş olabilir ama sizler de bu hataları devam ettiriyorsunuz. Benim dinim dört eşi helal buyurmuş ama kadının izni doğrultusunda ve sevgi olarak aradaki dengeyi kurmak şartıyla helal buyurmuş. Siz zorla birini bu adama vererek ne yapacaksınız biliyor musunuz? İmanını inkar eden kâfirlerden olacaksınız çünkü dininizin emrettiğinin tam tersini yapacaksınız."

Bütün ağlardan karmakarışık sesler yükseldi. Amacım tam olarak buydu çünkü dinle alakası olmayan kişiler bile kafirlikle suçlandığında kendini aklamaya çalışacaktı. Dini kullanarak onları gaza getirmek istemezdim ama maalesef ki bir şeyleri değiştirmek için bunu yapmaya mecburduk.

"Kur'an'ın dediğine göre kana kandır ama karşı taraf barış karşılığı bir şey isterse verilecektir. Fakat size kim o karşılığın bir kadın olabileceğini söyledi. İste, sana diyorum işte! Konak iste, para işte, mal mülk iste ama bu yaşına bakmadan kalkıp da genç bir kadın isteme."

Gaz vere vere bu işi değiştirecektim inşallah.

"Olur mu öyle şey? Yılların töresini mi değiştireceksiniz?"

"Tamam o halde diyelim töre geldi seni buldu ve evinde tek bir kız yok. Töre bunu demez ama kalkıp dul anneni birine verir misin?"

Adamın yüzü kırmızıdan mora bir renge girerken diğerleri gülmemek için kendini tutuyordu.

"Benden bu kadar kocam, devamı sende."diye fısıldadım kulağına.

"Ama aynı şey değil, onların bir genç kızı var!"

"Yok lan, Eflin benim karım olacak. Genç kız yok."

Fikrimi kabul edenler kadar kabul etmeyenler de vardı.

"Ben de milletin davası için kendimi kurban etmiyorum. Hele kuzenleri duruken adımı ağzınıza alırsanız cimrilik yapmam, sarjörü boşaltırım haberiniz ola."

Orhan gözü kara kıza aşkla bakıyordu.

"Ne yapılmalı o zaman sen söyle Deran Hanımağam?"

Soran kişinin ses tonu sinirli çıkmıştı.

"Madem rastegele birini seçiyoruz kardeşini ver o zaman Davut Ağa!"

Davut Ağa da sustuğunda karşı çıkacak adam sayısı azalmıştı.

"Bak bana Tahsin, son kez söylüyorum sana. İste benden isteyebileceğin kadar şeyi sana vereyim."

"İyi düşün Tahsin çünkü ağzından çıkacak şeyler hayatını belirleyecek." derken üstü kapalı tehdit ediyordu Alaz.

Tahsin ikna olmuş gibi mırın kırın ettiğinde en son "Bir milyon tl ve yirmi dönüm arsa istiyorum."dediğinde yine gözlerinde bir kadının değerini görmüştüm ama şimdilik oraya bulaşamazdım. Olaylar yavaş yavaş düzelirken bu konuşulacak konu değildi.

"Kabul, artı bir konak."diyen Mervan'a tebessümle baktım. Kardeşini sevdiği belliydi.

"Benden de Deran kardeşim için yüz dönüm tapulu arsa."

Alaz da en az Mervan kadar değer veriyordu.

"Ağam bir kadının lafı..."

"Kes sesini. Davalı da değilsin davacı da. Adam kabul etti bitti. Bu satten itibaren istediklerinden vazgeçse de dava kapanmıştır. Toplantı bitti dağılın."

Salonu bazıları sevinçle bazıları da sinirle terk ederken Mervan'ın Alaz'ın omzunu dostça sıktığını gördüm. Alaz da aynı karşılığı verip ayağı kalktı.

"Bizi misafir edersin artık Mervan Ağa."

"Senin yerin başımın gözümün üstüdür Alaz Ağa."

Bugün burada kalıyorduk anlaşılan.

Deran büyük bir sevinçle boynuma sarıldığında ben de ona sarıldım.

"Vallahi çok seviyorum seni hanımağa."

Orhan'ın şokla bize baktığını gördüğümde nispet yaparcasına "Ben de seni seviyorum Deran."dedim. Orhan'ın yüz şekli hiç iyi değildi.

"Tabii Orhan giderse memnun olurum."

Anlaşılan geçen seferki vukuatı unutmamıştı.

"Orhan bir kedi yavrusu gibi bana baktığında itiraz ettim.

"Aa Orhan giderse biz de gideriz."dedim. Mervan ise gülerek başını salladı.

"Haydi o zaman gidelim."derken tekrar Alaz'ın telefonu çaldı. Telefonu açar açmaz duyduğum ağlamalı ses ile telefonu elinden çekip hoparlöre aldım.

"Abi, abi çabuk gel lütfen. Mekanı bastılar abi. Bebeğim..."

"Diyar!"

"Diyar cevap ver. Diyar n'olur cevap ver."desem de cevap alamadım.

Alaz çoktan elimi tutup beni peşinden çekiştirmeye başlamıştı. Mervan ile Deran ise hiçbir şey demeden bizi takip etmeye başladı.

"Alaz lütfen, lütfen çabuk gidelim bebeğim dedi. Bebeğim dedi Alaz çabuk ol."

Alaz arabanın çıkabileceği maksimum hıza çıksa bile az geliyordu. Korkuyordum. Telefondan birini aradığını gördüm. "Ferman, neredeysen geri dön. Bizimkilerin başı belada. Ferman Fıraz'ı ara Berat'ı ara Allah kahretsin bir şeyler oluyor çabuk meydandaki mekana git."

Mervan arkamızda göründüğünde kornaya uzun uzun basıp yavaşlamamız gerektiğini söylese de asla yavaşlamıyordu.

"Tamam gidiyorum Alaz. Merak etme gidiyorum."

Alaz tekefonu kapatırken önden gelen koca tır üzerimize geldiğinde durması için bağırdım ama durmadı. Direksiyonu yana kırıp kurtulmaya çalıştığında ise yuvarlandığımız ucurumda ikinci taklada gözlerimin kapandığını hissettim. Alaz ise ismimi bağırıp duruyordu.

Bitti

Bölümü Nasıl Buldunuz.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Dediğim gibi bu sezon finali ve bir ay kadar bir sürede bölüm atmayacağım. Anlayış göstermenizi umuyorum.

Kendinize iyi bakın.

Bölüm : 04.03.2025 05:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...